08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 MAYIS 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Korku Yalnız Kitap Orhan Tüleylioğlu, uygarlığı elden ele taşıyıp kuşaktan kuşağa aktaran yazarlar ile onların kitaplarının öyküsünü bir yapıtta buluşturdu, adını da “Yalnız Kitap” koydu. Önce okumanın, sonra da yazmanın çünkü okumadan yazmak şimdilerde uyduruktan bir şeyler çiziktirenlerin işi oldune denli coşkun bir duygu, hatta insanı insan yapan uğraş olduğunu anlamak için “Yalnız Kitap”ta Akşit Göktürk’ten yapılan alıntıyı okumak yeterli olabilir: “Okuyan insan, okuduğunu beyninde canlandırır ve algılar. Bu sayede beyin hücreleri çalışmaya başlar. Analizsentez (ayrışma birleştirme), yorumlama, akıl yürütme (usa vurma) gerçekleşir. İşte buna düşünme diyoruz.” Düşünme deyince... Orhan Tüleylioğlu, Kanuni döneminde, 5. Karl’ın elçisi Busbecq’in 1560’ta hazırladığı Osmanlı’ya ilişkin raporundan bir bölüm almış kitabına. Raporun ilgili bölümü şöyle: “Yeryüzünde Türkler kadar, başka ülkelerin yararlı icraatlarını kolaylıkla alıp benimseyen bir millete daha rastlamak zordur... Buna rağmen nedense kitap basmaya ve çalar saat kullanmaya bir türlü ikna edilememişlerdir.” Tüleylioğlu, kitap ile çalar saatin ortak özelliğini özellikle vurgulamış: “Her ikisi de insanları uyarmaya ve uyandırmaya yarar...” 21. yüzyıldayız. Horlamaya ve horlanmaya devam edenlerimiz çoğunlukta... Önce son 150 yıla bir bakalım, neler olmuş: Dinde reform yapmak gerektiğini, hutbenin her ulusun kendi dilinde okunmasını savunan Ali Suavi, 1878’de bekçi sopasıyla dövülerek öldürülmüş. 1909’da Taksim Kışlası’ndaki Avcı Taburu’ndaki askerler, din adamları ve ayak takımı şeriat istemiyle ayaklanmış. Adliye Nâzırı Nâzım Paşa, Lazkiye Mebusu Arslan Bey linç edilmiş. Olay, tarihe 31 Mart olayı olarak geçmiş. Yurtseverler işgale karşı ulusal kurtuluş savaşı verirken yobaz takımı Anadolu’nun çeşitli yörelerinde ayaklanmalar çıkarmış. Genç Cumhuriyet yaraları sararken Şeyh Sait 1925’te din adına ayaklanmış. 1930’da Menemen’de yeşil bayrak açanlar, yedeksubay Kubilay’ın başını kesmişler. Demokrat Parti döneminde kışkırtılan gericiler 67 Eylül 1955’te İstanbul’da gayrimüslimlere yönelik katliam, tecavüz ve yıkımı gerçekleştirmişler. 1969’da ABD 6. Filo’yu protesto eden devrimci gençlerin üzerine saldıran dinci takım “Kanlı Pazar”ın yaratıcısı olarak tarihe geçmiş. 1978’de Kahramanmaraş’ta din adına Haberleri izlemek istemediğini, bülten saatlerinde televizyonu açmaktan kaçındığını söyledi bir dostumuz. Hırsın, yalanın ve talanın haşat ettiği bir siyasal iklimden bıkmış. Sürekli bağıran çağıranlardan, her türlü insancı değeri paçavraya çeviren sözcükler püskürtenlerden imanı gevremiş. Zaman zaman kendisini, birilerinin genizlerini temizleyip balgamlarını fırlattıkları İmdat BDP Hattı anneler bebeleriyle birlikte kesilmiş, babalar doğranmış. 1990’lı yılların başında Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, dinci terör grupları tarafından öldürülmüş. 1993’te Sivas’ta yazarlar, çocuklar, gençler, şairler din adına yakılmış. Yine 1990’lı yılların sonunda Hizbullah örgütü militanları, din adına domuz bağı ile bağlayıp öldürdükleri insanları gömdükleri evlerin üstünde yaşamaya devam etmişler. Gelelim bugüne: Ülkeyi yöneten Recep Tayyip Erdoğan’a kulak verirseniz eğer, ona göre, “150 yıldır milletin değerlerine sahip çıkmasına, inançları yaşamasına ‘irtica gelir’ korkutmasıyla karşı çıkılmış” ve sayesinde artık kimsenin korkmasına gerek yokmuş. Korkulan başa geldi çünkü... Adana’da yaşanan son vahşi cinayete tepkiler sürmeye devam ederken ben de “ne kadar güvendeyiz” sorusunun sorulması gerektiğinin zamanı geldi diye düşünüyorum. Türkiye gibi bir ülkede yaşıyorsanız güvenlik deyince herkesin aklına terör olayları gelmeye başlıyor. Terör olayları azalmaya başladığında ise kısmi olarak bir güvendeyiz hissine kapılıyoruz. Aslında en basit anlamı ile güvenlik, maddi ve fiziki anlamda hasara yol açabilecek bütün konularla ilgili gerekli tedbirlerin alınmasıdır. Bunun içine hırsızlığı da, trafik kazalarını da, iş kazalarını da, aile içi şiddeti de katabilirsiniz. İşin özü; evde, işte veya sokakta kendinizi ne kadar güvende hissediyorsunuz? Kaç aile korkusuzca çocuğunu tek başına yürüyerek okula gönderebiliyor? Tabii, sayın bakanın tavsiyesinden sonra çığlık atmayı öğrettiyseniz artık daha rahat bir şekilde gönderebilirsiniz. Çocuklarınız yaya şeridinden geçerken trafikte birçok magandanın üzerlerine araba sürebileceğini de öğretmeyi unutmayın. Dünya üzerinde yaya şeridinin emniyetli olmadığı birkaç ülkeden biri olduğumuzu aman ha aklından çıkarmasın. Bu magandalara karşı bir şey yapmadan arkasına dönüp gitmeyi de öğretin. Çünkü bu magandalar, kar topu atan çocukları bile arabalarından inerek ölünceye kadar kovalayabiliyorlar. Sağda solda yolunu kesip cep telefonunu isteyen biri olursa sakın direnmesin hemen cep telefonunu versin. Öyle ki, sokak ortalarında koca koca adamların ve kadınların başları yerlere vurula vurula cep telefonları ellerinden alınabiliyor. Bu arada kendisine yaklaşan biri olduğunda sakın ona güvenmesin ve oradan uzaklaşsın. Bu adamlar veya insanlar bir şekilde profesörleri bile aldatıp bankalarındaki paralarını çektirip ellerinden alabiliyorlar. Bunları çocuklarınıza anlattıktan sonra onların; “Babacığım ve anneciğim beni artık sevmiyor musunuz? Dışarıda bu kadar kötü insan varsa beni niye sokağa salıyorsunuz” sorusu ile karşılaşabilirsiniz. Türkiye, güvenliksizliğinden ve düzensizliğinden kendisine göre sektörler yaratmayı başarmış bir ülkedir. Peki, bu süreçte neler yaratmışız; neredeyse bir ordu kadar özel güvenlik görevlisi, çocukları okullara taşıyan öğrenci servisleri, ev ve işyerlerini kontrol eden elektronik güvenlik ağları ve güvenlikli site kavramları ilk akla gelen örneklerdir. Bir ülkede, site kavramı eğer güvenlikli site kavramına doğru dönüşmeye başlamışsa, sokakların güvenliğinden endişe etmeye başlamışsınız demektir. Sakın bana istatistik verileri söyleyerek savunma yapmaya kalkmayın. Türkiye’de cinsel saldırıya uğrayan kaç insan namus meselesi yüzünden şikâyette bulunabiliyor, kaç insan sokakta karşılaştığı bir sorunun cevabını bulabileceğine inanıp polis karakoluna şikâyette bulunuyor? Söylemesi ayıptır, cebinizden para dökerek adaleti aramak adına, kaç yıl mahkemelere gitmeyi göze alabiliyorsunuz? Türkiye’de çeşitli nedenlerle kayıtlara girmeyen olay sayısı girenlerin sanırım katbekat üzerindedir. Ama önümüzde olan verilerde var. Mesela; son yıllarda tutuklu sayılarında yaşanan anormal artışlar gibi. Her konuda olduğu gibi bu konuda da kendimizi kandırmaya devam edelim. Türkiye güvenli bir ülke demeye devam edelim. Bunun aksini söyleyenleri, turizmi baltalamakla ve insanlarımızı yanlış tanıtmakla suçlayalım. Hatta daha da ötesine gidelim, “vatan haini” diyelim. Bu sözleri söyleyenlere kısa ve basit bir soru soruyorum ve cevabını kendinize vermenizi istiyorum. “Avrupa’da olduğu gibi 4 yaşındaki çocuğunuzun üzerine fosforlu bir kıyafet giydirerek okuluna tek başına yürüyerek gitmesine izin verebilir misiniz?” Bu arada Güneydoğu Anadolu’da olduğu gibi askerleriniz kaçırıldığında BDP’li yetkilileri arayıp, geri kurtarmayı bir güvenlik sistemi haline getirmişseniz ve bundan da şikâyetçi olmuyorsanız sanırım artık hiçbir şeyden de rahatsız olmazsınız. Sayın bakanın önerileri gibi, ben de değişik bir akıl vermek istiyorum. Güneydoğu’da bir sorun yaşandığında polis imdat veya jandarma hatlarını aramayın İmdat BDP hattını arayarak şikâyetinizi bildirin. Çocuklarımızın güvenliği için, sayın bakanın ilk aklına gelen “çığlık atmayı öğretin” olduğunda kimse bir şey demediğine göre, benim de bu trajikomik teklifime kimse bir şey demeyecektir herhalde... Zararı Beklemek Cumhurbaşkanlığı İçin... TBMM’de geçen hafta kabul edilen Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası’nın temel amacı, tarım arazilerinin miras yoluyla parçalanmasını önlemek. CHP’li Özgür Özel, bu konuda önlem almakta çok gecikildiğini rakamlar vererek anlattı ve sordu: bölünmesinin erin azil “Ar 10 dönümde 150 liralık bir zarara yol açtığını ilgili bakanlık bürokrasisi çeşitli raporlarında açıklamış durumda. Ayrıca,10 dönümde 100 lira ulaşımdan, 80 lira da makinesiz tarım yapıldığı için toplam 330 liralık bir zarardan bahsediliyor. 24 milyar hektarlık arazi düşünüldüğünde de yıllık 8 milyar bir kayıptan bahsediliyor. Eğer durum böyle ise,Tarım Bakanlığı 12 yıldır toplam 96 milyar liralık bir zararı niçin göze aldı ve bu kadar önemli bir değişikliği yapmadı?” Tuş tükürük hokkası gibi duyumsuyormuş artık. Çıldıracak gibi oluyormuş o tepeden tepeden övünmelere... Cahil cesaretine bulanmış böbürlenmeler karşısında midesi bulanıyormuş. “Yetti, bir çenenizi kapatın, kafamızı dinleyelim” diyesi geliyormuş gelmesine de yutkunuyormuş. Nefret, bela ve kötülük kusan o sesi susturmak için tek çare buluyormuş, tuşa basmak! Partinin cumhurbaşkanı adayları için CHP’de kıyıya vuran birkaç isim: Eskişehir Anakent Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, eski Genel Başkan Deniz Baykal ve TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Siz Kim Oluyorsunuz? Öncelikle size hapishanenin soğuk beton duvarlarına inat daima sıcak kalan selamlarımızı yolluyoruz. Nasılsınız? Kısa bir 20. yüzyıl yolculuğu yapmak istiyoruz. 20. yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliği ve diğer Doğu Avrupa ülkelerinde sosyalist yönetimler birbiri ardına karşıdevrimlerle dağıldığında, başta ABD olmak üzere tüm emperyalistler, dünyaya demokrasi taşıyacaklarını söylediler. Yıl 2014, kendi ülkemizin ne kadar demokratik (!) olduğunu anlatmaya gerek yok herhalde. Bugüne gelmeden önce biraz daha yakın geçmişe, 21. yüzyılın başlarına gidelim bu sefer de: 11 Eylül 2001 ve sonrası. O günlerde ABD Başkanı Bush bütün dünyaya “Ya bizden yana olursunuz ya da yok olursunuz” diyerek açıkça savaş ilan ediyordu. Ne kadar demokratik (!) değil mi? Ve sonrasında Amerika’nın başta Irak ve Afganistan olmak üzere kendisine tabi olmayan ülkelere ve halklara neler yaptığını Ebu Garip’ten, Guantanamo’dan biliyoruz... Ve bugün aynı Amerika, Türkiyeli üç devrimcinin başına 3’er milyon dolar ödül koyuyor. “Benim gibi düşün ya da öl” diyor. ABD “Vatanını sevme” diyor, “Adalet isteme” diyor, “Bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm isteme” diyor. “Sömürüye ses çıkarma” diyor. Yoksa “terörist ilan ederim” diyor, Guantanamo ile tehdit ediyor. Ezilenler, ezenler olduğu için varlar. Ezen ve ezilenin olduğu bir dünyada Amerika zulme, sömürüye, adaletsizliğe, onursuzluğa isyan etmeyecek tek bir mazlum bulamaz. O nedenle istedikleri kadar başlarımıza ödül koysunlar, faydası yoktur. Devrimciler, vatanseverler, emperyalizmin tehditleri karşısında korkup sinecek değil. Fakat meselenin bir de siz aydınlarımızı, kendine demokratım, adaletten yanayım diyen herkesi ilgilendiren bir yanı var. ABD’li haydutlara sormak gerekmez mi, size Türkiyeli devrimcileri terörist ilan etme, katline ferman çıkarma hakkını, yetkisini kim veriyor? Siz kim oluyorsunuz? Sizi aydındemokrat tavrı göstermeye, emperyalizmin terör demagojilerinin kaygısına kapılmadan bu soruları sormaya çağırıyoruz! Selamlarımızla. Hasan Farsak 1 No’lu F Tipi Hapishanesi Kocaeli HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 24 Saat İzleniyoruz “Bir ülkenin başbakanını, bakanlarını izlemek, dinlemek namussuzluktur, ahlaksızlıktır” Recep Tayyip Erdoğan. “Müslümanın Müslümanı dikizlemesi, izlemesi, dinlemesi günahtır; Müslümanlığa sığmaz” RTE. “Bu ahlaksızlığı yapanlar, özelimize yapılan bu saldırıların hesabını verecek...” Başbakan. Kocaeli 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nden selamlarımı iletiyorum. Nasılsınız? Yukarıdaki sözler, hücreleri 24 saat izlenecek olan biz tutsaklara ait değildir. Biz yıllardır hukuksuzca dinlendik, izlendik. Evet yanlış duymadınız birbirlerine uyguladıklarının tamamını bizim üzerimizde uyguladıkları yöntemlerle edindiler. Dün biz bu hukuksuzlukları yaşarken herkes susuyordu. Hatta o zamanlar “Beni niye dinlemiyorlar? Bir şey var ki dinliyorlar. Bir şeyi olan çekinir” diyorlardı. Bugün bir yandan bunlar söylenirken bir yandan da kaldığımız hücreleri kameralarla 24 saat izlenmek için, hapishane koca bir atölyeye dönmüş durumda. İzlenilmek istenen yaşamımızdır, sabah spor yapıp volta attığımız havalandırmamız, akşam yattığımız hücrelerdir. Hangi ahlaktan geliyor bu izleme çabası! Kimin bu hücrelerde yarın kalacağını bugünden kestirmek zor değil. Bugün dinlenildiği, izlenildiği için yırtınanlar, “Müslümanlığa sığmaz” diyenler bizi izlemek için hücrelerimize kamera takmak istiyorlar. Peki, bizi izlemeyi neye sığdıracaklar? Yaşadığımız hiçbir saldırıyı, keyfiliği sineye çekmediğimiz gibi bu saldırıyı da sineye çekmeyeceğiz! Sizleri de bu konuda duyarlı olmaya davet ediyoruz... İyi çalışmalar. B. Tayfun Yıldırım Kandıra 1 No’lu F Tipi Hapishanesi Kandıra/Kocaeli 1/ Konya’nın 1 Akşehir ilçe2 sine özgü, küçük ve yassı 3 hamur parça 4 ları, sarmısak5 lı yoğurt ve kıymayla ya 6 pılan bir ye 7 mek. 2/ Çok 8 sevilen kimse ya da şey... 9 İpekli peştamal. 3/ Kara 1 2 3 4 5 6 7 8 9 batmamak için 1 T R O P O S F E R ayağa takılan bir P A K O çeşit örgülü ayak 2 R O D İ S İ R E T lık... Kadınların 3 A B A omuzlarını örtmek 4 T E A U R A için kullandıkları 5 A R A L A Ş U R geniş atkı. 4/ Sat 6 B A A L S E rançta bir taş... Ge 7 A Ş A M A S A V nellikle geyik ya da S A R İ keçi derisinden ya 8 N A Ş A pılmış yumuşak ve 9 İ Y O N O S F E R mat meşin. 5/ Çiçek koymak için kullanılan kap... İnleme, inilti. 6/ Bitkisel kökenli bir yiyecek ya da içeceğin damakta algılanan hoş kokusu. 7/ Boynuzdan yapılan bir tür boru... Doğu Karadeniz yöresinde yaşayan bir halk. 8/ Yunan mitolojisinde tutku tanrıçası... Suçun işlendiği anda birinin başka bir yerde bulunduğunu kanıtlaması. 9/ Boğa güreşi yapılan alan... Bir renk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kıbrıs’a özgü, hellim peyniri ve yumurtayla yapılan bir tür poğaça. 2/ Atın en yavaş ve doğal yürüyüşü... Yunan abecesinde bir harf. 3/ Satrançta özel bir hareket... Utku. 4/ Bir görüntü, bir yaşantı ya da bir davranışın daha iyi kavranmasını sağlamak için simgelerle göz önünde canlandırıp dile getirme. 5/ Çıplak vücut resmi... Cezayir’de bir liman kenti. 6/ Bağışlama... Zaman, çağ... Bir nota. 7/ Köroğlu’nun gerçek adı. 8/ Bir bilgisayar oyunu... Bir tür kalın ve kaba kumaş. 9/ Közlenmiş patlıcan, kıyma ve yoğurtla yapılan bir tür meze. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle