05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 MAYIS 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 13 sımsıkı kavradığı bir genci tekmeleyen Başbakan’ın Özel Kalem Müdürü’nün yardımcısıydı. Murat Yalçın’ın davranışına toplum gözyaşlarıyla sahip çıktı. Ya ikincisi? Başbakan’ın izleyen günlerde de yanından ayırmadığı delikanlısının yaptığını, AKP sözcüleri bu toplumun sahip olduğu her türlü değeri hiçe sayarak ve tek bir kareye bakmayalım yutturmacasına sığınarak savundu; utanmadan ve sıkılmadan savunabildi! HHH AKP iktidarı, yalnız düşünce ve anlatım konularında değil, toplantı ve gösteri hak ve özgürlüklerini de zincire vurmaya çalışıyor. Buna karşılık, sermaye üzerindeki olabilecek yasal ve kurumsal denetlemeleri kaldırıyor; sermayeyi tümüyle serbest bırakıyor. Bu aşırı sermayeci gidiş, durdurulmaz ve tersine çevrilmezse hiç kuşkunuz olmasın daha çok Soma’lar yaratır! Soma ne bir ilktir ne de AKP işbaşından gitmezse son olacaktır. Soma olayının tüm yönleriyle incelenmesi gerekir; bu iş kolayca satın alınabilen yerli bilirkişilere bırakılmamalı, olanak varsa ILO görevlilerince yapılmalıdır. Sonuç olarak; CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin’in dediği gibi, Soma bir cinayettir ve hükümet bir an önce istifa etmelidir! HHH Ülke sorunları karşısında delicesine duyarlı diyebileceğim CHP İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun kaybı nedeniyle, kendisine rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. Maden patronu kârını 5’e katladı Düşük maliyetle yüksek kâr elde eden madencilik sektörü yılın ilk çeyreğinde 221 milyon TL kâr elde etti. Maden patronlarının kazancı, halka açık şirketlerin toplam kârını 5.5’e katladı. Ekonomi Servisi Maden şirketleri düşük işçi ve iş güvenliği maliyetleriyle kârına kâr katarken, sektörde yetersiz iş güvenliği tedbirleri nedeniyle işçi ölümlerinin önüne geçilemiyor. Borsaya açık şirketlerin bilançolarına göre halka açık şirketlerin ilk çeyrekte toplam kârı yüzde 4 civarında olurken maden şirketlerinde kârlılık yüzde 22’ye ulaştı. Türkiye’nin en büyük maden faciasının yaşandığı Soma Madeni’nin sahibi Soma Holding Yönetim Kurulu Başkanı Alp Gürkan’ın iki yıl önce Hürriyet’e verdiği röportajda söylediği ve çok tartışılan “Türkiye Kömür İşletmesi Soma’da kömürü kendisi çıkarırken tonunu 130140 dolara mal ediyordu. Biz ihaleye girip tonu TKİ’ye yüzde 15’lik rödovans payı dahil 23.80 dolara çıkarma taahhüdü verdik” sözleri, gözleri sektördeki kazançmaliyet eksenine yeniden çevirdi. Geçen hafta borsadaki şirketlerin ilk çeyrek bilançoları tamamlandı. Buna göre borsadaki tüm şirketlerin kârı yüzde 4 olurken, maden şirketlerinin kârı bu oranı 5.5 katına ulaştı. Borsadaki maden şirketlerinin bilançolarına göre sektördeki firmaların net kâr marjı oldukça yüksek ve düşük maliyetleriyle kârlılıklarını artırıyorlar. Üç aylık verilere göre borsadaki 343 sanayi ve hizmet şirketinin toplam satış geliri 127 milyar TL, kâr rakamı 5.4 milyar TL. Buna göre firmaların yılın ilk çeyreğindeki ortalama net kâr marjı yüzde 4.2 oldu. Aynı dönemde maden şirketlerinin satışları 993 milyon TL’yi buldu. Gerçekleşen kâr ise 221 milyon TL’ye ulaştı. Bu da maden firmalarının ortalama kâr marjının yüzde 22.3’e yaklaştığını gösteriyor. Özelde ölümler 7 kat daha fazla Genel Madenİş Sendikası’nın araştırmasına göre, 20002012 yılları arasında Türkiye’nin en büyük kömür havzası olan Zonguldak havzasında işletilen özel madenlerdeki ölüm oranı, kamunun işlettiği madenlerden 7 kat fazla çıktı. Araştırmada şunlara dikkat çekildi: 4 20022012 arasında özel sektörde 100 bin ton başına düşen ölüm oranlarında azalma yaşansa da, Türkiye Taş Kömürü Kurumu (TTK) işletmelerinde denetimler ve kâr odaklı olmayan üretim anlayışı nedeniyle ölüm oranları daha az yaşanıyor. 4 Kamuda 100 bin tonluk kömür üretimi başına 0.24 işçi ölümü yaşanırken, bu oran özel sektörde 1.66’ya çıkıyor. 4 Bölgedeki denetimsiz kaçak kömür işletmelerinde yaşanan ölümler de dikkate alındığında aradaki fark daha da büyüyor. Özel ve kaçak işletmelerdeki ölümler kamudaki ölümlerin 12 katını buluyor. Can pazarında iş kuyruğu u Soma’da yaşanan facianın acısı dinmeden Zonguldak’ta TTK’nın açtığı 115 kişilik kadro için 4 bin kişi başvuru yaptı. Ekonomi Servisi Zonguldak’ta Türkiye Taşkömürü Kurumu, maden işçiliği için 115 kadro açtı. İş için yaklaşık 4 bin kişi başvurdu. Soma’daki faciaya rağmen başvurularda geçen yıla oranla yüzde 30 artış var. Bu artışın nedeni, kentteki işsizlik sorunu. İşçi adayları 5 kişilik komisyon önünde bazı uygulamalı testlere tabi tutuldu. 4 metrelik maden direği taşıyan adaylar, kazma, kürek ve baltaları nasıl kullandıklarını uygulamalı olarak gösterdi. 115 kişi, yapılacan değerlendirmelerin ardından haziranda işbaşı yapacak. Türkiye’de maden ve taş ocakçılığı sektöründe kayıtlı “190 bin 346 işçi” bulunuyor. Türkiye’de iş kazası ve meslek hastalığı açısından en sorunlu üç sektörden birisi madencilik sektörü iken kayıtlı işçilerin sadece yüzde 20.22’si sendikalı. 20072013 yılları arasında en çok iş kazası geçirenler madenciler oldu. 2013’te meslek dolayısıyla en fazla sağlık sorunu yaşayanlarda da yüzde 5.5 ile madenciler ilk sırada yer alıyor. Son 10 yılda dünyada meydana gelen maden kazalarında 650 işçi hayatını kaybetti. Soma’da yaşanan kazayı da dahil ettiğimizde bu rakam yaklaşık 950 oluyor. Yani son 10 yılda dünya genelinde ölen 3 madenciden birisi Türk. Bu yazıda Piketty’nin 21. Yüzyılda Kapital yapıtından Türkiye için ne tür dersler çıkarılabileceği ele alınacaktı. Ancak hepimiz için bir büyük acıya dönüşen Soma kaçınılmaz olarak ön aldı. Soma’da yaşanan, AKP iktidarında önceki hükümetler zamanında görüldüğünden çok daha ileri boyutlara taşınan aşırı sermayeci tutumun sonucudur. Beslenerek serbest bırakılan sermaye, kıyıları, ormanları, madenleri ve dereleri, kısaca doğayı yağmalıyor; sonuçta, Soma’da olduğu gibi, insanı hiçe sayabiliyor. Soma’da yaşanan somut olarak bir dizi etkenden kaynaklanıyor. Önce, hükümetler, özellikle de AKP iktidarı, işsizlik sorunu karşısında aşırı duyarsızdır; sonra, halka ait ekonomi işletmelerinin özelleştirmesi yağmalama biçiminde yapılmıştır; ayrıca, 12 Eylül 1980’in faşizan sendikasızlaştırma politikası esas olarak sürdürülüyor; ILOUluslararası Çalışma Örgütü’nün 176 sayılı, Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi’nin imzalanıp uygulanması yoluna gidilmiyor. AKP, düzenleme ve denetleme kurumlarını tümüyle kendine bağlamış; devletin mal ve hizmet alımlarının yüzde 95’ini Kamu İhale Yasası’nın kapsamından çıkararak istediğine sermaye aktaran bir yol izlemeye başlamış; daha da korkuncu, iş kazalarını olağan ya da doğal sayan bir anlayışa sahip olduğunu, tersane ve diğer maden kazalarında olduğu gibi Soma’da da kanıtlamıştır. Kısaca Soma, ülke yönetiminin aşırı sermayeci tutumunun Soma Acısı doğrudan sonuçlarından yalnızca biridir. HHH Soma ile ilgili iki ek noktanın daha altı çizilmelidir. Birincisi, Cumhuriyeti kuranlar, daha 1921’de, Kurtuluş Savaşı ortamında, 151 sayılı Ereğli Havzai Fahmiyesi Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik (ilişkin) Kanun’u çıkararak, fahmiyye (kömür) havzasında, işçilerin en az 18 yaş sınırından sağlıkla ilgili önlemlere, günde en fazla sekiz saat çalışılması kuralından, ücretlerden, çalışanların kayıtlarının tutulması zorunluluğuna kadar çalışma yaşamını düzenleyen ilkeleri saptıyor. Cumhuriyet’le, en olumsuz koşullarda sergilenen o çok büyük ve kusursuz duyarlılık karşısında, bugün, Soma ile ilgili eksiklere ve bilinmezliklere ne dersiniz? Aslında Soma’yı yaratan daha derin etken, Cumhuriyetin bilimsel yaklaşımından adım adım uzaklaşılmasının çok açık bir yansımasıdır. İkincisi, bugün 19 Mayıs, kutlayamıyoruz. Soma’da, ikisi de bu ekonomik ve toplumsal yapının ürünü olan, ancak biri gerçek, diğeri de kurgulanmış iki genç vardı. Gerçek olan, kurtulduktan sonra ambulansa binerken çamurlu çizmelerini göstererek sağlık görevlilerine, çizmelerimi çıkarayım mı, diye soran Murat Yalçın’dı. Diğeri de, iki resmi görevlinin elinikolunu Türkiye’de tahıl üretimi düşecek Dünyada ölen her 3 madenciden biri Türk Öte yandan Ocak 2014 itibariyle Aslında Avrupa Birliği parlamento seçimleri, muhafazakâr The Daily Telegraph gazetesindeki yazarın “1930’ların çizmelerinin yeniden Avrupa’da yürüdüğünü duyuyorum” saptaması üzerine yazmayı planlıyordum. Soma felaketi her şeyi değiştirdi. Zaten Soma felaketi kapsamında yaşananlar çizme seslerinin bize de uzak olmadığını gösteriyordu... Türkiye ve dünya basını Soma felaketini anlamaya çalışan yazılarla dolu. Ben bir adım geri çekilip bu felaketin yarattığı çatlaktan bakarak Türkiye’yi anlamaya çalışacağım. “Gezi Olayı”, yolsuzlukrüşvet iddiaları, bunları izleyen görevden alma skandalları, arkasından “1 Mayıs”ta yeniden devreye giren devlet şiddeti, Başbakan’ın gittikçe sertleşen tepkileri ile sarsılan toplumun, “yok bir şey yola devam” iddialarıyla, “paralel yapılar”, atanmışseçilmiş ikilemi gibi fantezilerle bir arada tutulmaya çalışılan “düzeninde”, Soma felaketi büyük bir çatlak yarattı. Ahlaki boyutu son derecede sorunlu komplo teorileriyle üzeri örtülmeye çalışılan bu çatlaktan da hem genel olarak toplumun hem de AKP Türkiyesi’nin [G] erçeği kendini gösterdi. Felaketin İçine Bakınca… ması, denetimcileri satın almış olması, ürünlerinin önemli bir kısmını devlete satıyor olması da bu hızlı yükselişe katkı yapan etkenler arasında sayılabiliyor. Bu noktada ikinci “aktör”e gelebiliriz. Söz konusu şirketin sahibinin AKP üyesi olduğu söyleniyor. Bu şirketin genel müdürünün eşi de bölgenin AKP belediye meclisi üyesiymiş. Madende yalnızca AKP referansıyla gelen işçileri çalıştırıyor, bu işçileri zorla AKP mitinglerine gönderiyormuş. Gazeteler, AKP’li olmayan işçilerin işten çıkarıldığını aktarıyorlar. Bazı madenciler “AKP’ye, korkudan oy verdik” diyorlarmış. Bu yakınlık, AKP milletvekillerinin tavırlarına da doğrudan, üstelik felaketin önlenme olasılığını zayıflatacak biçimde, yansımış. CHP inisiyatifiyle muhalefet partileri geçen ekim ayında Soma madenindeki güvenlik risklerinin, kaza olasılıklarının soruşturulmasına ilişkin bir önerge vermişler. O sıralarda Enerji Bakanı, ramazan münasebetiyle bu şirketi ziyaret etmiş, güvenlik önlemlerini övmüş. Muhalefetin önergesi, Soma felaketinden yalnızca 10 gün önce, AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedilmiş. Böylece bu felaketi önleyebilme fırsatı da kaçırılmış. AKP ile şirket arasındaki bağlar o kadar güçlü ki, Başbakan, bu önerge ile ilgili olarak, Soma ile alakası yoktu diyerek yanlış bilgi vermeyi göze alabiliyor. Şirket temsilcileri gazetecilere, önce bakanlarla toplantı yapacağız ondan sonra konuşuruz, diyebiliyorlar. Medyada, soruşturmaya, AKP yanlısı bir savcının atandığı iddiaları yer alıyor. Kısacası Türkiye medyası, izleyenlere mükemmel bir vahşi ahbap çavuş kapitalizmi resmi sunuyor. Bir yorumcunun yazısına koyduğu “Düşene devletlu tekmesi, konuşana Başbakan sillesi” başlığı AKP hükümetinin/ devletinin Soma felaketinin açtığı çatlaktan görünen pratiğini çok güzel betimliyor. Başbakan tokadı patlatırken duyulan “İsrail dölü” sözleri, bu tekmetokatla 1930’ların çizme sesleri arasındaki bağı güçlendiriyor. Modern kapitalist devletin liberal demokrasi biçimini, faşist/ totaliter biçimlerden ayıracak farkları saymaya başlasak, oluşacak listenin başına sanırım, güçler ayrılığı, özel olarak yürütmenin, genel olarak devletin personel düzeyinde sermaye ile arasındaki mesafeyi koruması, yönetenlerin ticaretten uzak durması, devletin sivil toplumun kurumlarını şekillendirmeye kalkmaması, devletin meşruiyetini savunurken dini, ırkçı önyargılardan uzak durması gibi özellikleri koyabiliriz. Hükümetin, felaketle karşılaştığı anda, kendi konumunu korumak için, “fıtratında var” ifadesiyle felaketi kadere, dolayısıyla takdiri ilahiye bağlaması, Başbakan’ın olaylı ziyaretinden sonra, madene kimi din adamlarının gelerek “şehit oldular, isyan etmeyin” telkinlerinde bulunmaları, hükümetin eleştirilerden korunmak için dinin arkasına sığınmaya çalıştığını gösteriyor. Başbakan’ın vatandaşı tokatlarken duyulan “İsrail dölü” Çizme sesleri vahşi kapitalizmi Ahbap çavuşların Soma felaketine bakınca, eğer gözlerimizi ölümlerden uzaklaştırabilirsek karşımıza iki “aktör” çıkıyor: Şirket ve AKP hükümeti/ devleti. Şirket, medyada aktarılanlardan toparlayabildiğim kadarıyla, baş döndürücü bir hızla yükselerek, kısa sürede devletin dış borcunun 500 milyon dolarını ben kapatayım diyecek konuma gelmiş. “Bu nasıl oldu” sorusunun iki ayağı var. Biri, şirketin kömürün ton maliyetini 140 dolardan 23 dolara indirmesine olanak veren, “mucize” yöntemleri. Maliyeti 140 dolardan 120 dolara indirmiş olsa bile bu bir başarı sayılabilirdi. Gerçek yaşamda mucize olmadığından 23 dolar düzeyi, vahşi kapitalizmin felakete zemin hazırlayan müstehcen bir örneği olarak çıkıyor karşımıza. Şirketin taşeron çalıştırması, 16 yaşındaki çocukları madene sok ifadesi de ırkçı önyargıların her fırsatta devreye girmek için hazır beklediğini gösteriyor. Siyasal İslamın önden gelen yayın organlarının birinde, hükümetle şirket sahibi arasına mesafe koymak için “Mason” suçlamasını gündeme getirmesi de bir başka gösterge olarak alınabilir. Soma felaketi vesilesiyle açığa çıkan, Soma madenine yalnızca AKP’lilerin alınmasına, Soma’dan gelen kömürlerin seçim rüşvetlerinde kullanılmış olabileceğine ilişkin haberler, hükümet partisi ile sermayenin doğrudan iç içe girdiğini, sermaye hükümetten beslenirken, hükümetin de sermayeden kendi siyasi gücünü artırmakta doğrudan yararlandığını gösteriyor. Çizme sesleriyle bağlantıyı da Başbakanlık danışmanının vatandaşı acımasızca tekmelemesinde, Başbakan’ın vatandaşı tokatlamasında, ülkede yas ilan edilmesine karşın, acılarını göstermek, ölümleri protesto etmek isteyenlere polisin şiddetle saldırmasında izleyebiliriz. Bu gözlemlerimize, Manisa Valiliği’nin Soma’da tüm gösteri, protesto ve yürüyüşleri yasaklamasını, polisin ilçe girişinde otobüs ve otomobilleri durdurmasını, girişleri izne bağlaması, ilçeye komando birliklerinin getirilmesini ekleyebiliriz. Çizme seslerinin arkasında her zaman güçlü bir paranoya vardır. Soma felaketi bize bu konuda da örnekler sundu. Hükümet partisinin yanlıları, felaket haberiyle birlikte felaketin boyutlarıyla, ortaya çıkan insani krizle ilgilenmek yerine, “bu bizim iktidarımızı nasıl tehdit edecek” korkusuna kapıldılar; asla etkisinden sıyrılamadıkları “Gezi travmasına” geri döndüler, kazada, şirketi de aklamakta işlevsel olabilecek komplolar aramaya başladılar. Polislerin şirket sorumlularını zanlı olarak gözaltına alması beklenirken, on yaşındaki bir çocuğu tutuklamaya çalışırken çekilen “zavallı” resimlerine tanık olduk. Soma felaketi bu rejimin nereden nereye geldiğini ve nereye doğru gittiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Çatlak kapanmadan bu resmi bir yerlere kaydetmekte büyük yarar var! başlıca üreticilerinden Ekonomi Servisi u FAO’nun raporuna göre don bu yılki tahıl olan Türkiye’nin 14.5 Birleşmiş Milletler Gı üretimini vuracak. Türkiye’de üretim yüzde milyon tonluk üretida ve Tarım Teşkilatı (FAO) raporuna göre, 10.5’lik azalışla 19.7 milyon tona gerileyecek. mi bu yıl 12 milyon tona inecek. Azalış geçen yıl 22 milyon ton racatı hızla azalan iç üretim yüzde 17.2’ye karşıtahıl üreten Türkiye’nin üretimi bu yıl yüzde 10.5’lik yüzünden azalabilir” deni lık gelecek. 4 Arpada 7.9 milyon tonluk azalışla 19.7 milyon tona dü len raporda şu noktalara diküretimin bu yıl 6.5 milyon toşecek. FAO’nun “Gıda Gö kat çekildi: 4 Kaba taneli tahıllarda 14.5 na düşeceği tahmin ediliyor. rünüm” raporunda, düşüşe milyon tonluk üretim 12 mil4 Mısır’da 2013’te 5.9 milkurak geçen sonbahar ve niyon ton olan üretimin bu yıl san başındaki sert don hadise yon tona inecek. 4 Mısır, arpa, çavdar gibi ka 4.8 milyon tona düşmesi beksinin neden olacağı vurgulandı. “Türkiye’nin buğday ih ba taneli tahıllarda da dünyanın leniyor. 19 MAYIS’IN 95. YILI n Mustafa Kemal’in emperyalizme karşı verilecek savaşımda ulusun birliğini sağlamak ve ulusal iradeyi şahlandırmak için yola çıkışının 95. yılında SOMA’da yaşanan facia nedeniyle acılar içindeyiz. Bu nedenle, kutlu bir başlangıcın yıldönümünü kutlamıyoruz. n n Kanımızca SOMA’da yaşanan felaket, kaderin değil, gaflet, umursamazlık ve çıkar hesaplarının sonucudur. Canlarından can koparılanların ve tüm halkımızın acılarını paylaşıyor; ulusumuza başsağlığı diliyoruz. Yüreklerimizi kavuran bu büyük faciaya ve iktidarın yarattığı tüm olumsuzluklara karşın, Mustafa Kemal’in geleceğe yönelik öngörüsünü içtenlikle paylaşıyoruz. O, diyordu ki: “Her şeye rağmen muhakkak bir ışığa doğru yürümekteyiz. Bendeki bu inancı yaratan kuvvet, bu günün karanlıkları, ahlaksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkıyla ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik görmemdir.” n n n Türk Gençliği, ülkesini Atatürk’ün vasiyeti olan aydınlığa mutlaka kavuşturacaktır. KADIN ARAŞTIRMALARI DERNEĞİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle