28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 MAYIS 2014 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 ‘Çocukluk Resmi rakamlara göre Türkiye’de 100 bine yakın evsiz bulunuyor. Sayı her geçen gün bir çığ gibi büyüyor fotoğrafım yok’ bir anlamı olduğu çok belli! Hayatının özeti, üzerinde çok düşünmediğimiz gerçek ve kötü huylu hikâyeler gibi. O Tokat Hepimize! Neyzen Tevfik’in dörtlüğü sanki Evren’den Erdoğan’a uzanan süreci anlatıyor: “Türkü yine o türkü/Sazlarda tel değişti/ Yumruk yine o yumruk/ Bir varsa el değişti.” HHH İyi oldu bu değişim: “Eski Türkiye”, modası geçmiş bir dipçikle yönetiliyordu. “Yeni Türkiye” copla, tekmeyle, tokatla yönetiliyor. Diktatörlüğün fıtratında var çünkü bu... İtiraz sevmiyor, protestoya dayanamıyor. Önünde el pençe divan durulmadı mı, öfkeleniyor, saldırganlaşıyor. Ama milletin gözü açıldı; o diklendikçe halk da dikleniyor. Üniversiteye gidiyor, talebe ayağa kalkıyor. Anayasa Mahkemesi’ne gidiyor, hukuk karşısına dikiliyor. Danıştay’a gidiyor, hataları bahsi açılıyor. Konuğu geliyor; demokrasi dersi dinliyor. Maden bölgesine gidiyor, yuhalanıyor. Kendi kabarttığı öfke dalgası, tehlikeli bir şekilde kendisine yöneliyor. O mukadderattan kaçmak için, “İnlerine gireceğiz” dediklerinden bir esnafın marketine girip saklanıyor. Orada da yüzüne yüzüne hesap soruluyor. Çaresiz, tokatı konuşturuyor. HHH Üç kuruşluk ekmek kavgasında, daha çok kazanç hırsı uğruna yitirdiği evladını yeraltından çıkarıp yine yeraltına defnetmiş insanların yüzüne, tarihin en iyi operasyonunu yaptığını söylüyor. Orada aldığı oya güvenip “İşin doğasında var bu” diyor. Uygar dünyada bu ilkelliğin örneği kalmadığı için ancak 19. yüzyıl İngilteresi’nden örnek verebiliyor. İşin fıtratında illa ölüm olmadığını, özelleştirme politikalarının, taşeron uygulamalarının, denetimsizliğin, kâr maksimizasyonu peşindeki vahşi kapitalizmin bu katliamı hazırladığını biliyor. Oradaki canları kurtarabilecek bir önergeyi daha iki hafta önce reddettiğini pekâlâ hatırlıyor. İktidarı döneminde iş cinayetlerinin yüzde 40 arttığını, bu son katliamla toplumsal öfkenin iyice kabardığını görüyor. O yüzden bu “fıtrat”a karşı çıkanlara, danışmanıyla birlikte tekme tokat girişiyor. Tepki bir ateş topu gibi ülkeye yayıldığında da, ilk işi Gezi Parkı’nı kapattırmak oluyor. Köşeye sıkıştırılıp habire dövülen toplumların sonunda nasıl patladığını iyi biliyor. Gezi’yi unutamıyor. Korkuyor. HHH Korkmalı! “Üzüntümüz, öfkemizin tohumudur” pankartından... “Olağan şeyler bunlar” diyerek canını hepten yaktıklarının isyanından... Makam arabasına saldıranlardan, market kapısına dayananlardan... Onca baskıya, gaza, mermiye, zulme rağmen inatla sokağa çıkanlardan, kendisinden korkmayanlardan korkmalı... “Alın yazısı” diye boyun eğmeyenlerin öfkesinden, o yumruğun iadesinden, yarın korumaların da yetmemesinden korkmalı... İşin doğasında var bu... Despotsan, fıtratın çoğu korku... İnancımı kaybetmedim Burak, 25 yıllık yaşamıyla ilgili anımsadıklarını şu şekilde ifade ediyor: “Bir çocukluk fotoğrafım yok. Hayatım yetiştirme yurtlarında geçti. Sigara dışında kötü alışkanlığım olmadı. Birkaç kere ailemi araştırmaya niyetlendim. Nereden bulacaksın ki? Ne bir fotoğraf, ne bir adres, ne de bir isim var! 20 yaşımda son kaldığım yurttan ayrılıp askere gittim. Birkaç vakit önce memurluk sınavlarına girdim. Şimdi memuriyetimi bekliyorum.” Sözleri, talihsiz başlayan hikâyesinin, umuda doğru açıldığının bir işareti… “Hayat zor oldu, ama inancımı da hiç kaybetmedim” diyerek anlatıyor: “Benim hiçbir zaman bir ailem olmadı! Bilmediğiniz bir şeyin özlemini çekmeniz mümkün değil! Ama ne yalan söyleyeyim, hâlâ yolda mutluluk içerisinde yürüyen bir aile gördüğümde onlara özenirim. Bir de bayram günlerinden nefret ederim. Aileler toplanır bayram günlerinde, kalabalık olur. Bayramlarda, kaldığım yurtlarda yorganı başıma çekip günlerce yataktan çıkmazdım.” Burak, son sözünü de o kalabalık bayram sabahlarına ithafen söylüyor: “O yalnız geçen günlerden hıncımı alacağım! Evlenmek ve kalabalık bir aile kurmak istiyorum!” ‘Devlet yasak savıyor’ Eşitsizlik nerede başlar? Çoğunlukla “bir kader gibi” yaşamın en başında! Hayat bazıları için, “kör talih” ifadesinin ötesine geçemeyen bir muammadır. “25 yaşındayım, Osmaniye Toprakkale’de bir çift tarafından cami avlusunda bulunmuşum. Karakolda vermişler ismimi. Beni bulanlardan birinin adı İsmail’miş. ‘Baba adı bu olsun’ demişler. Diğeri Hatice olduğu için, nüfus cüzdanıma anne adım da Hatice yazılmış. Ben, Burak, ailem olmadığı için kütükte birinci sıradayım.” Burak için yaşamın çoğumuzdan farklı Sığınma evinde kalan Fikret S’nin hayatıyla ilgili geçtiği kısa özet, her şeyin bir anda nasıl değişebileceğini gösteriyor: “52 yaşındayım. 1998 yılına kadar hayatım gayet normaldi. Karım, doğum yaparken yaşamını yitirdi. Baba olmayı düşlediğim sırada, tek başıma kalakaldım. Anneme sığındım. Fakat o da vefat edince boşluğa düştüm. Önce daha küçük bir ev tuttum, eşyalarımı oraya naklettim. Sonra işe gitmemeye başladım. Evi de bıraktım. Kahvehanelerde, çay ocaklarında, ekmek fırınlarında çalıştım yatacak yer karşılığında. Bir süre sonra da tamamen sokaktaydım! Sinyal ve alkol olmadı bende. İhtiyaçlarımı çöplerden karşılıyordum. Bazı kişiler yiyeceklerini çöpe atmaz, yol kenarlarındaki duvarlara koyarlar. Onlarla karnımı doyururdum. Gece yarıları bira şişeleri atılır sokağa, sabah o şişeleri satıp üç beş kuruş kazanırdım. Sigara içerim. O ihtiyacımı da yere atılan izmaritlerden karşılardım.” ’ r la r a t a e n ü t s ü ‘Suçu evsizin Mahalle baskısı hiç bitmez Resmi rakamlara göre Türkiye’de 100 bine yakın evsiz bulunuyor. Sayı her geçen gün bir çığ gibi büyüyor. Evsiz insanlar, çok kötü koşullarda, şiddete, işsizliğe mahkum yaşıyorlar. Evsizler, sadece kış aylarında donarak ölmeye başladıklarında ve onların olduğu yerde hırsızlık gibi suçlar işlendiğinde gündeme geliyorlar. Sokağın kahrını çekmiş biri olan Fikret S’nin zihni sürekli olarak, devletin önemsemedikleriyle meşgul oluyor: “Sokaklar insan ruhunu yıpratır. Devlet sadece barındırma sorununu çözmeye çalışıyor. Oysa bakım ve uyum merkezleri olmalı. Soka, ğa düşen insanlara, kasım ve aranra so ten dik mücadelesi ver Uzun yıllar sokakta yaşam yanlardan biri olan Halil C., lık aylarında belli yerler açıp martşla tan sonra da hepsine güle güle sığınma evinde kalmaya ba arkadaşının bıraktığı konu ve ı derler, bu olmaz! Sokakta kalan 16 kişilik mekânı paylaştığ ize yapılan baskıları kişisel yerden sözü alıyor. Bir evs rmanlıyor: her türlü insanı bir araya getirhikâyesiyle ha mek de yanlıştır. Fiziksel ve ruhlde ina rm Te da kaldım. “Ankara’da çok zor durum pe atılmış kıymalı yarım sal sorunları olanları sokağa düşz çö müş kişilerle aynı merkezlerde tuyatmayı düşündüm. Henü üyordu. Çöpten çıkarır çıtüt tamazsınız. Ayrı birimler gerekir. bir pide buldum. Dumanı o kadar soğuktu yani. Çok karmaz donuverdi. Hava vuldum. Uzun süre yürüDevletin elinde pek çok atıl yer geçmeden terminalden ko m. Tam uyuyacaktım, bir var. Nedense hiçbiri kullanılmırdu yor. Anlayacağınız devlet sadedüm ve bir park bulup otu polis inip kimliklerini buril ekip otosu yanaştı. İki siv ’ dedi biri, ‘Başkasının bölce yasak savıyor. Neden sokağa an numa dayadı. ‘Kalk burad nim düşen insan sayısı artıyor? Önbe ı ras bu m, eyi gid e ‘Nerey celikle bunu değerlendirmek lagesine git bizi uğraştırma!’ e ne zararım var?’ diye karde memleketim değil mi, kim ‘Sen bilirsin’ dediler, ‘şurazım… Türkiye’de ekonomik du, şılık verdim ona. Güldüler if ettiler, ister git ister berarum giderek bozuluyor!” tar , da bir yer soyulmuş, seni Fikret S., daha çarpıcı ve dülka ka ra Du n. ure cb lktım me mi ber karakola gidelim…’ Ka şündürücü örnekler de veriyor: at sa 5 . şim mi git r da ’ye ka ne dinlene kovula Hacettepe “Cinayetleri sokakta yaşayansi’ ne rum. Hacettepe Hasta sürdü, 5 gün mü bilmiyo da yer buldum, üstüne kıvların üzerine yıkarlar. Evsizi, sonın kağa düşmüş olanı potansiyel girdim. Bir kaloriferin ya ratımın iki yanına faça gibi su ki ım r rılmışım. Bir kalkt suçlu olarak görürler. Hiçbir çöda ka o ve üm üş üm dar üş kaloriferin izi çıkmış. O ka fark etmemişim.” züm üretmezler, çözemedikleyorulmuşum ki hiç rini de mağdur insanları hedef göstererek halletmiş gibi gözükürler. Medya aracı olur. Mesela yakın zamandaki ABD’li Sayoğun ve Halil C., uzun süre sokakta kalmış birinin sosyal fobiler geliştirdiğine rai Sierra’nın katil zanlısı için, birinden yaşayan olarak insan korkusu yaşadığına dikkat çekiyor. Sokakta art arda, ‘Surlarda kalan bir evkorkulması gerektiği algısı daima canlı tutuluyor. Oysa sokakta kalan birinin sizdi, tiner çekiyordu’ diye haherkesten ve her şeyden korkması tuhaf bir çelişki olarak ortada duruyor. Soberler yapıldı. Bu haberlerden kak tehlikeli, sokakta yaşayan insan yalnız ve tüm tehlikelere açık! “Mahalle sonra, tiner kullanan sokak çobaskısı” denilen şey de en çok sokak üzerinden vücut buluyor. cuklarına her zamankinden da“Bu durum giderek artıyor” diyor Halil C, “Bir parkta, elinde içki şişesiyle ha fazla yüklendiler. Surlar bogördüler mi, üzerine saldırırlar. Üstelik çeşitli semt belediyelerine ait kadrolu şaltıldı, evsizlerden arındırıldı.” personel tarafından yapılıyor bunlar. Daha vahim şeyler de duyuyoruz. Ortadan kaybedilen kader ortaklarımızın olduğu söyleniyor.” Sokak insanı yıpratır Yine acı haber Madende göçük: 1 ölü KONYA (Cumhuriyet) Beyşehir’in Limen bölgesinde Korur Madencilik firmasına ait barit ocağında dün meydana gelen toprak kayması sonucu iş makinelerinin üzerine kaya parçaları düştü. Bu sırada iş makinesinde bulunan 18 yaşındaki Tunahan Gürocak yaşamını yitirdi, diğer iş makinesinde bulunan amcasının oğlu 23 yaşındaki Ali Gürocak yaralandı. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı. YARIN SURİYELİ MÜLTECİLERKUMA TİCARETİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle