06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 MAYIS 2014 ÇARŞAMBA 8 DİZİ bu kahır çekilmez’ Sokağın ayrı bir dili ve dışardan bakanın pek fazla anlamadığı kadim kuralları var Sokak çocuklarını daha yakından tanımaya cesareti olanların, onlarla ilgili ilginç noktaları tespit edeceklerine şüphe yoktur. Bir sokak çocuğu, köpeklere karşı son derece sevgi doludur. Sokakta yaşayan diğer insanlarla da dayanışma içerisindedir. Sokağın ayrı bir dili vardır. Çocukların iç içe olduğu kalabalık grupta bir paket çikolata uzatırsanız, onu en küçük olanı kapacaktır. Diğerlerinin umutsuz bakışları altında, paketi açarken, “Oğlum en küçük benim, ne bakıyorsunuz öyle?” sözleriyle o kadim sözlü anlaşmayı anımsatacaktır. Çoğu ilköğretim mezunu bile değildir. Ancak hepsi, sokağın dilini çözmüş ve bu konuda en baba sosyologdan daha iyi analiz yapabilir bir noktaya ulaşmıştır. Sokak çocuklarının uzman oldukları bir diğer konu ise hukuktur. Suç ve ceza dedikleri ince bir mevzuattır ve onların her biri kendilerini ilgilendiren bu mevzuata bir avukat kadar hâkimdir. Aralarında derin durumlar da vardır. Bir tinerci, baliciyi küçümser misal. Çünkü baliye başlamak çılgınlıktır. Bali çok zararlıdır! Sokağın kahrını çeken çocuklar, baliyi de tineri de bir kalkan olarak kullanırlar kendilerine. “Elimizde bunu görünce kimse bize bulaşmıyor” diye açıklarlar durumu, “Bu maddeler sanıldığı gibi insana kendini kaybettirmez. Üstelik bunlar olmadan sokağın kahrı çekilmez!” Beşiktaş Belediyesi’nin Dost Evler çatısı altında verdiği sosyal hizmetler sosyolog Güven Dağıstan tarafından bir adım öteye taşınmış durumda. Organizasyon, kullanabilir malzemeleri ihtiyaç sahiplerine ulaştırmanın yanı sıra yoksullara yemek çıkarıyor. Bir süredir ise, sokak çocuklarına kol kanat geriliyor. Onların, beslenme, barınma, temizlik gibi temel sorunlarının çözümüne ilişkin çalışmaların yanı sıra askerlik, sağlık gibi toplumsal meseleler konusunda da danışmanlık hizmeti veriliyor. “Kalıcı değişimler ve çözümler için projeler üretmek amacındayız, hedefimiz bir rehabilitasyon merkezi kurmak” diyen sosyolog Dağıstan, farklı bir sistemi hayata geçirmek için uğraştıklarını şöyle anlatıyor: “Empati temeline dayalı, yasakçı olmayan bir düzen kurmak istiyoruz. Her yasak yeni bir yöntem doğurur. Bu çocuklara ‘önce tineri bırak sonra da benim koyduğum kurallara itaat et ve mutlu ol’ diyemezsiniz. Kimse sizin kurduğunuz bir mekanizmanın parçası olmak durumunda değildir.” ‘Tiner olmadan Sarıgül’ün Bir Ayağı Artık Ankara’da Yerel seçimlerde CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adayı olan Mustafa Sarıgül 30 Mart seçimleri sonrasında partisinin oylarını artırmasına karşın seçimleri kaybetti. Adaylık için Şişli Belediye Başkanlığı görevini de bırakan Sarıgül’ün bundan sonra siyasette ne yapacağı Ankara’da merak konusu. CHP Genel Merkezi’ndeki hâkim görüş partinin İstanbul’daki örgütlenmesinin Sarıgül’e bırakılacağı ve kendisinin de “gölge belediye başkanı” gibi çalışacağı şeklinde. Dün Ankara’da Angora Evleri’ndeki konutundaki görüşmemizde partideki bu beklentilerden farklı bir Sarıgül ile karşılaştık. Görüşmenin içeriğine geçmeden ilk izlenimimizi paylaşalım. Sarıgül’ün siyaset planları artık İstanbul ile sınırlı kalmayacak. İstanbul’un yanı sıra Ankara’da da yaşayacak ve çalışacak. Angora Evleri’ndeki üç katlı villasını hazırlatmış. 20 yıl sonra yeniden Ankara’ya ayak basışını kendisi şöyle aktardı: “CHP’nin iktidar olmasını isteyen bir nefer olarak Türkiye’nin her yeriyle ilgiliyim. Düşüncelerimizin iktidara gelmesi için sadece İstanbul’da değil Türkiye’nin her yerinde olacağız. Ankara da artık düzenli geleceğim bir yer olacak. 15 günde bir 34 günümü burada geçireceğim.” Türkiye’nin değişik illerinden gelen heyetlerle görüşmelere başlamış bile. Dünkü programına göz attık. Gece geç saatlere kadar arka arkaya görüşmeleri vardı. Akşam bir grup CHP milletvekili ile yemek yedi. Bugün de yine Ankara’da görüşmelere devam. Görüşmelerinin odağında somut bir proje de var: “Ankara’da yepyeni bir oluşum başlatıyoruz: Siyaset Üretim Merkezi. Burada bu binada (evini kastederek) işleyecek. Tarım, sağlık, eğitim ve daha birçok konuda siyaset üreteceğiz. Türkiye’nin kısır çekişmeler dışında projelere ihtiyacı var. Biz de onları hazırlayacağız. CHP’den bağımsız bir oluşum değil. Genel Başkanımızın da bilgisi ve onayıyla başladık. Ürettiğimiz tüm fikirleri de önce onunla paylaşacağız.” Sarıgül ile yerel seçim sonuçlarını da konuştuk: “İstanbul’da CHP tarihinin en yüksek oyunu aldık. Oyumuz yüzde 40.5. Bir milyon 100 bin yeni seçmen kazandırdık partimize. Ülke genelindeki sonuçlar için bir şey söylemek istemem.” CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adaylığında gösterdiği performans ile genel başkanlık yolunu açmıştı. Sarıgül’ün ifadeleri acaba liderlik yarışının bir işareti mi? Sorumuza yanıtı çok netti: “Sayın Genel Başkan ile tam bir anlayış birliği içindeyiz. Dayanışma içindeyiz. Sık sık görüşüyoruz. Ben partimizin başarılı olmasını arzu ediyorum. Önümüzdeki süreçte de beraber yürüyecek, CHP’yi iktidar yapacağız.” Peki bu birlikteliğin bir vadesi var mı? Dolaylı bir biçimde 2015 seçimlerini işaret ediyor: “2015 yılında iktidar olmayı hedeflemeliyiz. Eğer olamıyorsak o zaman bir sorun var demektir...” Ancak genel seçimlerden önce arada ağustos ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Sarıgül bu konuda CHP’nin kendi adayıyla gitmesinden yana: “Cumhurbaşkanlığı seçiminde partimizin mutlaka bir adayı olmalı. Ortak aday, çatı aday ya da uzlaşma adayı olmaz. Eskiden parlamento seçerken partiler uzlaşıp birini seçebiliyordu. Ama şimdi halkın karşısına çıkılınca ortam çok farklı. İktidar partisi siyasi bir ismi çıkaracak. Onun karşısına da yine siyasi bir kimlik çıkması lazım. Her parti kendi adayını çıkarmalıdır. CHP de ancak böyle kendi enerjisini koruyabilir.” Sarıgül, “ortak aday” çıkarmanın sakıncasını şöyle vurguluyor: “Ortak aday ortada kalır. Sahipsiz kalır. Partiler ve tabanları o ortak adaya sahip çıkmazlar. Kampanyasını üstlenen kimse çıkmaz. Enerjisiz kalır. Yapılması gereken her partinin kendi adayını çıkarması ve o aday için canla başla çalışmasıdır. Kendi adayımızın bir oy dahi fazla alması için mücadele etmemiz gerekir. İkinci tura kim çıkarsa, daha sonra onun etrafında birleşilir.” Sarıgül, aday belirleme sürecine ilişkin önemli bir noktayı vurgulayarak tamamlıyor bu konudaki görüşünü: “Partiler aday gösterirken agresif, katı, negatif enerji yüklü isimler yerine ikinci tura kaldığı zaman diğer partilerin seçmenlerinin de oyunu alabilecek niteliklere sahip isimleri belirlemeli.” Yaptığı aday tarifine uygun isimleri de sıralayan Sarıgül’ün listesinin başında Yılmaz Büyükerşen var. İkinci sırada Onur Kumbaracıbaşı. Üçüncü sırada ise Hikmet Çetin. Sarıgül’ün önerdiği model, eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın kısa süre önce Kılıçdaroğlu’na da aktardığı ortak aday çağrısı ile taban tabana zıt. Sarıgül, Baykal’ın ismini vermeksizin bu öneriyi şöyle eleştirdi: “Ortak aday arzusunu dile getirenler Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP’nin gerçek gücünün görülmesini istemeyenlerdir. Parti tabanının enerjisinin aşağı düşmesini isteyenlerdir. CHP tabanı kendi adayı ve kendi bayrağının en önde olmasını ister. Başka bir bayrak altında seçime girmeyi arzu etmez. Bir siyasi parti aday çıkarmazsa seçmeni sandığa gitmez” Sarıgül, Türkiye Değişim Hareketi’nin (TDH) kurucusu. TDH kadrolarından yerel seçim kampanyasında çok aktif faydalandı. Önümüzdeki dönemde yine TDH ile beraber mi hareket edecek siyasette? Soruyu sorduğumuz sırada TDH’deki sağ kolu olan Hasan Aydın da yanımızda. Sarıgül’ün TDH konusundaki değerlendirmesi de şöyle: “Ben CHP’de kendi evimdeyim. Ocağımdayım. Zaten biz gitmedik. Bizi zorla gönderdiler buradan. TDH de biliyorsunuz seçimlerde aslında CHP ile bütünleşti. Ancak biz iktidara gelene kadar varlığını devam ettirmeli. Siyasi harekete destek olacak bir yapı olarak sürmeli. O yapıya art niyetle değil sevgiyle bakmak lazım, sevgiyle kucaklamak lazım.” Ankara’da 34 gün kalacağım Çözümler kalıcı olmalı ‘Siyaset Üretim Merkezi’ kuruyor Kılıçdaroğlu’na tam destek ‘Biz salata değiliz ki!’ Sokakta yaşayan çocukların, kısa bir süre öncesine kadar, diğer evsizlerle birlikte Gezi Parkı’nda yatıp kalktıkları biliniyor. Geçtiğimiz yıl yaşanan Haziran Direnişi’nde, onlardan anılar da sokakların ruhuna vuruyor. İçlerinden biri ilginç bir anekdotu paylaşıyor: “Önce evsiz kaldığımız için ağladık. Sonra mevzuyu anladık. Orada kalıp ‘geleceğimiz için’ direnmeye karar verdik. Bize limon ve sirke verdiler. Biz bunu çözemedik. ‘Salata mıyız biz?’ diye sorduk. Çok güldüler. Ne limonu ne sirkeyi istemedik. Gömlekleri çıkarıp, üzerilerine tiner döktük. Sonra... Herkes parktaydı artık!” ‘Kendi adayımızı çıkarmalıyız’ Sokakta Beşiktaş Belediyesi çatısında gerçekleşen çalışmaların en önemli yanı teoriden çok pratik yöntemlere dayanıyor olması. Belki de “uzman”dan çok sokağın dilini çözmüş kişilere ihtiyaç var. Çocuklara sosyal ağabeylik yapan Önder Abay bu anlamda biçilmiş kaftan. Gönüllülük ilkesiyle hizmet veren Abay, sokak ve çocuklarla ilgili bir özet geçiyor: “Çocuklarla ilişki güvene dayanır. Ancak yıllar içerisinde kazanılabilir bu. Sokağın belli kuralları vardır. Hiçbir biçimde duygusal bağ kurmayacaksın ve hiçbir şeye şaşırmayacaksın. Ekrem diye çok hırçın bir çocuk vardı. Kimseyle iletişim kurmazdı, canı yandığında vücudunu keserdi. Günün birinde birlikte çay içerken, ‘Ağabey bana annemin mezarını bul’ dedi. Uzunca bir süre aradık, sonunda annesini kimsesizler mezarlığında bulduk. Saatlerce başında konuştu. O günden sonra saldırganlığı azaldı.Sokaklar tanık olmayı, hissetmeyi, paylaşmayı gerektirir…” Abay’ın son cümlesiyle, devlet kurumlarında, kapısını tüm gün kapalı tutan ve çocuklardan korkan personelin izlediği yolun çok çelişkili oluştuğu açık. “Aslında sorun toplumun değil, toplumun açtığı yaraları kapatmak için uğraşan bu çocukların” diye sürdürüyor Abay: “Bir kısmı anne babaları öldüğü için yurtlara verilirler. Bir kısmı evlerinde şiddete ve istismara maruz kaldıkları için kaçarlar. Başlarına geleni kimseye itiraf edemedikleri için yaraları derinleşir. Türkiye’de ensest ilişki dışarıya yansıtılandan çok fazladır. Çileleri devlet kurumlarında da bitmez. Gerçekçi olmak ve yüzleşmek lazım… Birkaç yıl önce Polonezköy Yurdu’nda 4 kız çocuğu aynı gün intihar etti. Basına bu kadarı yansıdı. Oysa bunun bir anlamı olmalıydı. Bu sonucun, tecavüzden başka bir açıklaması olamaz.” Abay, duygusal bağ kurmayacaksın ve hiçbir şeye şaşırmayacaksın “Türkiye sahte duyguların çok net yaşandığı bir yerdir” diyor... “Bizde namus kavramı alabildiğine yüceltilmiştir. Sürekli bunun önemi üzerine konuşabiliriz. Bunun ironik bir nedeni vardır; bir yerde ne yoksa en çok o dillendirilir! Çocukların sokağı seçme nedenlerinde tecavüz üst sıradadır. Bununla birlikte hepsinin tecavüze uğradığını söyleyemeyiz. Ancak neredeyse tümü şiddet mağdurudur. Çocuklar toplum kendilerine ne öğretmişse onu yaparlar. Şiddetin yansıması yine aynı biçimde olur ve sokaklar şiddeti saklamaya çok müsaittir.” Sokak denildiğinde akla öncelikle erkek çocuklarının gelmesi ilginç bir nokta. Peki mağdur kız çocukları, erkek olanlarla aynı kaderi paylaşmıyor mu? Paylaşmaz olur mu? Daha sert biçimde hem de! Herhangi bir nedenden ötürü ailesinden ayrılmış bir kız çocuğunu sokakta görmek zor. Çünkü sokak onlara daha kuytu köşeler hazırlıyor. Fuhuş sektörü, bir yanıyla bu mağduriyetten besleniyor. Sektör, sokağa düşmüş bir kız çocuğuna, derhal “kol kanat geriyor.” Ortak aday sahipsiz kalır Herhangi bir nedenden ötürü ailesinden ayrılmış bir kız çocuğunu sokakta görmek zor. Çünkü sokak onlara daha kuytu köşeler hazırlıyor. Fuhuş sektörü, bir yanıyla bu mağduriyetten besleniyor. ‘Çocuklar duygularını ifade edemiyor’ Abay, “Çocuklara karşılıksız kucak açan tek yer sokaktır” derken, toplumun diline yerleşmiş kavramların da meseleyi basite indirgediğinden söz ediyor: “En başta ‘sokak çocuğu’ tanımı yanlıştır. Çünkü sokağın doğurganlığı yoktur. Bu nedenle işe, içi boş kavramların altını çizip, ikiyüzlü ve mağduriyet üreten sistemi tartışarak başlayabiliriz. Devlet kendi koşullarını dayatır. Oysa bir rehabilite gerçekleştirilecekse, sokağı kendi dinamikleriyle ele almak gerekir. Çocuklar için motor veya marangozluk kursları açıp, sonra da hiçbiri bunlara katılmadı, diye şikâyet ederler. Onların müzik ya da resim eğitimi almak isteyeceklerini akıllarına bile getirmezler.” Sokaklara, çocuklarla ilgili hikâyeler yansıyor. Çocuklar kendilerini başka bir dille anlatıp, birikmiş duygularını başka şekillerde ifade ediyorlar… “Bir gün hep birlikte yürüyorduk” diye anlatıyor Abay: “Galata Köprüsü’nün üzerindeydik, içlerinden biri, ‘Abi seni çok seviyorum ben’ dedi ve kendini köprüden aşağı attı. Ona, denizden çıktıktan sonra, ‘Oğlum niye atladın?’ diye sordum. ‘Abi seviyoruz dedik ya işte’ diye karşılık verdi.” Sokak, mağduriyet bağımlılıklar… Tiner ve bali… Önder Abay, “Bir iyileşme olacaksa sistem temelinde olmalı” diye yineliyor… “Bu çocuklara üstten bakarak onları iyileştirmekten söz ediyoruz. Hepimizin, maaş bordrosu, sigorta, elektrik faturası, daha lüks bir yaşam, internet ve dahası porno siteleri bağımlılıklarımız varken, onları kendi yaşamlarımız içerisinde rehabilite etmek istememiz ne kadar sağlıklı?” YARIN: EVSİZLERİN YAŞAMI VARLA YOK ARASINDA Aday listesinde Büyükerşen var CHP’yi güçsüz gösterir Kız çocukları ‘TDH iktidara kadar kalmalı’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle