02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 MART 2014 SALI 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada yaptığı Avro’ları gözden kaçırma görüşmeleriyle... …Başbakan’ın hiçbir demokratik ülkede rastlanmayan cüretle yargıdan sonra ihalelere bile müdahale ettiğinin kanıtı telefon görüşmelerinin peyderpey ortaya çıktığı günlerde... …RTE adeta süklüm püklüm, bu gerçeklerin su yüzeyine çıkması sonucu 12 yıllık saltanatını 30 Mart yerel seçimlerinde... ...en keskin taraftarının bile aleyhte oy kullanarak devireceği olasılığı ile yelkenleri suya indirdi... Bataktan nasıl kurtulacağını bilemeyen insanlara özgü bir ruh haleti içinde konuşuyor, davranıyor iken... ...14’e yakın, suç ortağı sayılabilecek yayın yapan TV’den “Ben masumum, 12 yıl ne istediyse verdiğim Gülen ve cemaatinin iftiraları, kumpasları ve devlet içindeki düzenlemeleriyle şimdi suçlu ilan ediliyorum” diye bağırdı günlerce... …ve şu günlerde kulağımıza çalınıyor ki, orta sınıfın altında çoğunlukta olan seçmen; şimdi içeriğini muhteremin de yadsıyamadığı para, rüşvet, yolsuzluk, ihalelere müdahale ile ilgili telefon konuşmalarını, montaj, yalan, düzmece diye yorumluyormuş!.. Şayet doğruysa bu toplumsal eğilimi yansıtan bilgiler, hemen her hafta önüne konulan yurt düzeyindeki anketlerde yer alıyorsa... …RTE dünlere kadar aleyhine esen rüzgârın birden lehine döndüğüne hükmetti ve kaygıyla, korkuyla indirdiği yelkenleri yine fora etti. HHH Eee vallahi her ulus hak ettiği yönetimi ve yöneticiyi bulur diyen klasik atasözü niteliğindeki söylemi gereği halkımız, onca uyarıları 30 Mart’ta da pek kale almayacağını RTE’ye duyurmuş oluyor. RTE de dikleştikçe dikleşti; önce şayet dedi, birinci parti olmazsam yerel seçimde liderliği de siyaseti de bırakırım! Tabii palavra! Zaten koltuğun kıçı altında sağlam durma olasılığının arttığını görünce bir adım daha attı: Haftanın son günü: “Siz ne diyorsunuz be” dedi, gerçekleri halka anlatan CHP’ye, MHP’ye dönerek; “Diktatör diktatör diyorsunuz bana. Diktatör olsam bana böyle saldıramazsınız. Kaçacak delik ararsınız.” TV’lerde baktım, elde mikrofon dolaştığı miting platformunda birden şöyle uzun boyuna birkaç santim daha ekler gibi, başını da daha dik tutarak, sesini bir iki ton daha yükselterek bir iki saniye durdu ve: “22 gün sonra sandık ortaya gelecek, (sıkıysa der gibi) buyurun devirin o diktatörü” diye bağırdı. HHH Öyle bir duruş, meydan okuyuştu ki bu; yalnız muhalefet partilerini değil, bilumum yazarlı çizerli muhalefete de “Ne olmuş yani? Evet işte diktatörüm, buyrun devirin beni” demeye geliyor diye, gerçeği bizzat kabul ediyor da böylesine dolaylı yoldan itiraf ediyor gibi bir düşünce izi bırakıyor insanda. HHH Gelmiş geçmiş ne kadar müstebit, zorba, faşist diktatör varsa, hemen hepsi halk oylarıyla bir daha gitmemeyi kurala dönüştürerek iktidara geldiler. Bu kural bugün de ve bizde de geçerli. RTE, 2000’lerde millete verdiği sözden vazgeçeceğini gündeme getirmeseydi, önümüzdeki yerel ve genel seçimlerde ülke demokrasisi rahat bir nefes alacaktı, alabilirdi. Düşünebiliyor musunuz, 1980 askeri darbesi bile yıllarca süregelen siyasetin müzmin sorunu lider sultasına son verilmesine çare aradı... Ve parlak vaatlerle bütün sorunları çözümleyeceğini vaat ederek 2002’de iktidara gelen RTE, kurduğu partinin tüzüğüne koyduğu bir kuralla lider sultasına son vereceğini ilan etti. Kim ve ne olursa olsun AKP’de üç dönem vekillik yapan bir kez daha aday olamayacaktı! Bu kural elbette RTE için de geçerli idi.. Amma velakin, 12 yıl sonra gün geldi kural kapıya dayandı. Tabii parti ve ülke yararlarının bu kuraldan vazgeçmesini gerektirdiğine inanıyor ki, parti sultası yakınmalarını çoktan geride bıraktı. Unutuverdi!.. Otoriter rejime gittiği vurgulamalarını, diktatör olduğunu veya olmaya yöneldiğini... Aynaya baktı ve.. Benim dışımda, üç koyunu bile güdemeyecek olanlar bu ülkeyi yönetemez, dedi ve üç dönem kuralının tüzükten kaldırılması için düğmeye bastı!.. HHH Çankaya’ya çıkamayacağı olasılığını göz önünde tutarak örgütte bu kuralın kaldırılması eğilimlerinin yoğunlaşmasına karşı çıkmıyor artık. Nereden nereye? Lider sultasına karşı çıkan demokrasi havariliğinden otoriter rejime doğru... “Susacak mısın” diye soruyor yazar. “Cumhuriyet dönüştürülürken susacak mısın” diye soruyor hukukçu yazar, Erol Ertuğrul son kitabında... Ses çıkarmayı pek sevmeyen bir halk bunun yanıtını veriyor, yine susarak... Susmak bir kabullenmektir. Türk milleti çok mu suskun yoksa susturulmuş... Canı istediğinde avaz avaz bağırmasını da biliyor. Nice olaylarla yığınlar gür sesleriyle hepimizi uyandırmak, canlandırmak istiyor. Haziran olaylarını düşünün. Bir anda on binlerce insanımız ayaklanmıştı. Yani demek istiyorum ki, ayağa fırlamıştı. Her şeyi görmek, anlamak, benimsemek HABERLER suskunluktan sonra bir büyük uyanış ve onun taşan çizgileri hepimizi mutlu bir döneme götürecek. İşte yeni seçimler. Bölgesel de olsa önemli. Halkımız her zaman demokrasiyi sevmiştir, istemiştir, ona kavuşmayı beklemiştir. İşte yeni bir seçim. Bir sürü parti var seçmen listelerinde. Akla hayale bile gelmeyenler partiler kurmuşlar. Yararlı mı bu tür düşünmek. Yoksa ilerici güçlerin bir tek partide, bir tek listede birleşmesi yine olmayacaksa seçimlerin de yararı olmaz. O seçilir, bu seçilmez, ama gerçek halkın özlediği yine gelmez. Bir halk cephesini kurmak gerekiyor. Bu da uygarlıkla, özlemekle olur. GÜNDEM n Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY ‘Susacak mısın?’ istemişti. Bu tür devrimci olaylarda ben artık bambaşka bir döneme girdiğimizi düşünürüm. Bu yığınsal eylemlerden yeni bir politika, dolayısıyla yeni bir parti, daha önce bir yeni hükümet çıktı, çıkacaktı. Tam bir halk yönetimi kurulacaktı. Hiçbir şey olmadı, nasıl susturulduysa milyonlar, bu susma, korkma aşamasını geçemedi. Yeniden haziran eylemleri başlatılmalıydı. Ayağa kalkma o kadarcıkla da kalmamalıydı. İşte ancak o zaman Türkiye’de halkın egemenliği bir masal olmaktan çıkardı. Bir çeşit darbeden mi söz ediyorum; asla. Birçok darbe yaşadık, sonra hepsinin boş çıktığını gördük. Darbe... Onu halkımız seçimlerde oylarıyla yapacak. Bunca Durumu giderek kötüleşen B.E. için nöbet tutanlardan 10 kişi gözaltına alındı Hastaneye baskın GÜL’DEN TELEFON 269 gün sonra aradı u 269 gündür Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tutulan B.E’nin sağlık durumunun giderek daha da ciddileştiği belirtiliyor. Araştırma hastanesinin bahçesinde ise soğuk ve yağmurlu havaya rağmen kalabalık hiç eksilmiyor. u B.E. için dün sabah hastane önünde toplanan gruba müdahale eden polis, aralarında bir gazetecinin de bulunduğu 10 kişiyi gözaltına aldı. Polis, bahçeye biber gazı sıkıldığı iddiasını ise reddetti. Cumhurbaşkanı Gül dün baba Sami E’yi telefonla aradı, B.E’nin yaşadıklarından dolayı büyük üzüntü duyduğunu söyledi. Gül, B.E’nin sağlık durumunu yaralandığı günden bu yana yakından takip ettiğini belirterek babasının kendisinden bir talebi olup olmadığını sordu. Baba Sami E. hastane önüne gelmek isteyenlere polisin müdahale ettiğini söyledi. Cumhurbaşkanı Gül’ün de “Daha hassas davranılması için İstanbul Valisi’ni arayacağını” ve gerekli özenin gösterilmesi talimatını verdiği bildirildi. İstanbul Haber Servisi Gezi Parkı gösterileri sırasında başından vurularak ağır yaralanan ve 269 gündür Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yoğun bakım ünitesinde tutulan B.E’nin durumu ciddiyetini koruyor. Yaşam destek ünitesine bağlı olan B.E’nin beyin fonksiyonlarının hasar gördüğü, iç organlarının da zarar görmeye başladığı ve durumunun giderek ağırlaştığı belirtildi. B.E. için dün sabah hastane önünde destek için toplanan gruba polis müdahale etti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, baba Sami E. ile telefonda görüştü, polisin daha hassas davranması için İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’ya talimat verdi. B.E. ve ailesine destek için 3 gündür hastane önünde bekleyen gruba polis dün sabah 07.00 sıralarında gelerek mü dahale etti. Hastaneye giren grup, kapıyı arkadan kapatarak polisin girmesini engellemeye çalıştı. Polislerin yanına gelen baba Sami E. de hastaneden çıkmalarını istedi. Dışarıda bekleyen bir başka grup ise polisin müdahalesini protesto etti. Polis, dışarıda bekleyenlere de müdahale ederek Yürüyüş dergisi muhabiri Güneş Seferoğlu ile Fatma Varıcı, Kerem Can Baylan, Ali Ekber Durgun, Meral Horasan, Tayfun Arslan, Oğuzcan Gürsesli, Ahmet Kaycı, Helin Bölek ve Seval Yaprak’ı gözaltına aldı. Polis hastane bahçesinde nöbet tutan grubun battaniye, içecek ve çadırlarına da el koydu. Müdahalenin ardından sosyal medya üzerinden yapılan çağrı üzerine çok sayıda kişi de has Yaka paça gözaltı taneye akın etti. Bazı yazılarda polisin biber gazı kullandığı iddia edilirken İstanbul Emniyet Müdürlüğü bu iddiayı redetti. Yapılan açıklamada, hastane giriş kapısında 3 adet çadır kuran, çöp konteynırlarını yakan ve slogan atarak rahatsızlık veren gruba müdahale edildiği, ancak biber gazı sıkılmadığı belirtildi. Emniyet, açıklamasında dumanın da daha önce yakılan çöp konteynırından kaynaklandığını belirtti. Sarıyer Belediyesi de nöbet tutanlar için, hastane bahçesine çadır kurdu. CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur da hastaneye gelerek aileye destek verdi. kısa zamanda söylemesiydi. O gün de vurguladığım gibi; yüzlerce kişi özgürlük beklerken tahliye kararını alıp cezaevinden çıkmak bütün duyguları yarım bırakıyordu. O gün sanki içeride kalanların üzerine kapıyı ben kapatıp çıkmışım gibi sorumlu hissetmiştim kendimi. Bu satırları yazarken sevgili Tuncay Özkan’ın tahliye kararı kesinleşmişti, öteki yurtseverler için verilecek karar bekleniyordu. Tuncay’ın haberini duyunca aklıma ilk 90 gün önce haykırdığım söz geldi. Şimdi benzerini o gün geride bıraktıklarımızın haykırması ne güzel. Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 4 Aralık 2013 günü verdiği karar Türkiye’de bir kırılma noktası oluşturmuştu. Gördüğüm ve inandığım buydu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden önce ülke sınırları içerisinde yapılabilecek son başvuru yeri olan AYM’nin pek çok kişiyi etkileyecek bir gerekçeyle özgürlük kararı vermesi, bütün iklimi değiştirdi. Ardından Prof. Fatih Hilmioğlu ve devamında da İlker Başbuğ AYM’nin mevcut durumu zorlayarak oluşturduğu özgürlük zeminiyle hapisten çıktılar. Meclis’ten çıkan son yargı paketiyle de tutukluluktaki 10 yıllık üst sınır 5 yıla inince özgürlüklerin devamı geldi. HHH Özel yetkili mahkemelerin (ÖYM) kaldırılmasını ve 40 yıllık öyküsünü dün özetlemiştik. ÖYM’lerin kabul edilemez hukuksuzluklarını ana hatlarıyla vurgulamıştık. Dün Çağlayan Adliyesi’ndeki mahkemelerden özgürlük kararı beklenirken, 13. Ağır Ceza Mahkemesi yıllardır yaptığı hukuksuzluğa son bir eklemede bulundu. Tahliye kararlarının anayasaya aykırı olduğunu iddia etti. Haberi aldığımda nedense şaşırmadım! Geçen perşembe günü Cumhurbaşkanı’nın ilgili yasayı onaylamasıyla kapatılmış olan ÖYM’lerden birinin tahliyelere aykırı bir açıklama yapması, klasik söylemle bir ilke imza atması demek. Hukuken yok hükmündeki bir mahkeme doğal olarak kendi dışında verilecek bir karara müdahale ediyor ve demir kapıları açamazsınız diyor. 13. Ağır Ceza Mahkemesi daha üç gün önce avukatların başvurularına kapısını kapatmış, “Biz artık kapalıyız. Herhangi bir hukuki işlem yapamayız” demişti. Son fotoğraf Silivri’de yıllarca yaşanmış olan hukuksuzlukların son karesi olsun. HHH Dün özgürlüğün 90. gününde 195. kez mitingkonferans için mikrofonu elime almadan önce ziyaret ettiğim CHP Aydın İl Örgütü’nde gazeteciler sordular: “Seçime 20 gün kala böyle bir özgürlük dalgası sizce ne manaya geliyor?” Meslektaşlarıma şu karşılığı verdim: “Türkiye’de son dönemde en çok kullanılan deyim şu; ‘zamanlama manidar’. Ancak bu özgürlükler ne zaman gelseydi zamanlaması manidar olacaktı...” Evet, 6 yıl önce art arda başlayan tutuklama dalgalarının yerini şimdi önce birer birer, devamında da gruplar halinde özgürlük dalgaları alıyor. Özgürlüğün ilk gününde yaptığım gelecek değerlendirmesi şöyleydi: “İçeriden herhangi bir kin ve nefretle çıkmıyorum. Ama içinden geçtiğimiz dönem üzerine sünger çekilecek bir dönem de değildir...” Şimdi bu dengeyi oturtma zamanı. Bizim kuşakların, bizden sonrakilerin bir daha böyle bir Türkiye yaşamaması için hukukun ayaklar altına alınmaması, silah olarak kullanılmaması için yeni bir Türkiye inşa etmek zorundayız. Memlekette her şeyin çivisi o kadar çıktı ki, mevcut çivileri oturtarak da alınabilecek fazla bir yol yok. Çünkü çivilerin yatakları da çok yıprandı, tutmaz hale geldi. Kurumlar çürüdü... Ne diyor Anadolu sözü: “Çürük tahta çivi tutmaz!” l Akın Birdal açıkladı: ‘B.E’yi vurdular, şimdi onu yalnız bırakmayanları hedef alıyorlar’ Gül, hasta mahpuslar için harekete geçiyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Diyarbakır eski milletvekili, Halkların Demokratik Kongresi İnsan Hakları ve Adalet Komisyonu üyesi Akın Birdal, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Adli Tıp Kurumu’ndan raporu olan hasta mahpusların derhal serbest bırakılmaları için girişimde bulunacağını söylediğini açıkladı. Birdal, Gül ile Çankaya Köşkü’nde görüştü. Gül’e, özel yetkili mahkemeler, Terörle Mücadele Kanunu, hasta mahpuslar ve cezaevleriyle ilgili şubatta yaptıkları toplantının sonuç bildirisini sunduklarını ve bu konulardaki düşüncelerini aktardıklarını söyleyen Birdal, cezaevlerinde 202’si ağır olmak üzere 620 hasta mahpus olduğunu kaydetti. Birdal, “Bunların durumu çok vahim. Yedisi Adli Tıp Kurumu’nun ‘Yatamaz’ şeklindeki raporuna karşı, ‘toplum güvenliğini tehdit edebilir’ rezerviyle tahliye edilmiyor” diye konuştu. Prosedür gereği yapılan yazışmaların uzun sürdüğüne, Adli Tıp Kurumu’ndan “Yatamaz” şeklinde rapor çıkmasına karşın 14 mahpusun cezaevinde yaşamını yitirdiğine dikkati çeken Birdal, Gül’ün değerlendirmelerini “Cumhurbaşkanı da Adli Tıp raporu olanların derhal serbest bırakılması için girişimde bulunacaklarını ifade ettiler” diye aktardı. Birdal, HDP’ye saldırıları da gündeme getirdiklerini belirterek Gül’ün yaşananları “doğrudan barışa ve demokrasiye yönelik bir saldırı” olarak nitelediğini kaydetti. İktidar durmadan saldırıyor Fotoğraf: SİBEL BAHÇETEPE B.E’nin durumu ile İnadına Abdocan İstanbul Haber Sevisi İstanbul Üniversitesi’nde (İÜ) Atatürkçü Düşünce Kulübü (ADK) üyesi öğrenciler, üniversite yönetiminin isim önerisini kabul etmemesine karşın, kantine Gezi eylemlerinde Antakya’da öldürülen Abdullah Can Cömert’in adını vererek tabelayı astı. İÜ Beyazıt Kampusu’nda öğrenciler, kantinin kapasitesinin yetersiz olduğunu belirterek alternatif kantin eylemi başlatmıştı. Öğrencilerin kurup işlettiği alternatif kantin dün hizmete girdi. Abdullah Cömert’in adının verildiği kantinin tabelası Cömert’in ağabeyi Zafer Cömert’in ve TGB Genel Başkanı Çağdaş Cengiz’in katılımıyla asıldı. ilgili bilgi kirliliği var Hastanede açıklama yapan ailenin avukatı Evrim Deniz Karatana, B.E’nin geçen hafta önce epilepsi krizi geçirdiğini, ardından kalbinin durduğunu anımsatarak “20 dakika süreyle kalbi çalıştırılamadı. Şu an da yaşamını yaşam destek ünitesine bağlı olarak sürdürüyor. Beyin fonksiyonları da oldukça yavaşladı, çok az çalışıyor. Beyin fonksiyonla rının bu kadar hasar görmesi, iç organlarına da zarar vermeye başladı. Kalbin durması, akciğerlerinde hava deliği oluşmasına neden oldu. B.E’nin durumu ne yazık ki ağır ve ağırlaşmakta” dedi. Aile ya da avukatlar dışında yapılan açıklamalara itibar edilmemesi gerektiğini anımsatan Karatana, beyin ölümünün gerçekleşmediğini de vurguladı. Polisin müdahalesini eleştiren ailenin avukatı Evrim Deniz Karatana, gözaltına alınanların Vatan’daki İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nden olduğunu kaydederek özetle şunları dile getirdi: “Polisin bu saldırısı gayri meşrudur, yasadışıdır. B.E’nin ve ailesinin, destek verenlerin direnişi meşrudur. B.E’nin vurulmasından 9 gün sonra suç duyurusunda bulunduk, polislerin isimlerini, sicil numaralarını, MOBESE görüntülerini istedik. 7 ay sonra 20 kadar polisin ismi bildirildi. Bu polisler üç maymunu oynadılar, ‘Görmedik, duymadık, o gün orada değildik, hiç gaz kullanmadık, gaz kullanma eğitimi almadık, zaten kim gaz kullanıyor bunu da bilmiyoruz’ dediler. Devletin polisleri koruma, kollama iradesi devam etmektedir. B.E’yi vuranlar açığa çıkana dek bu hukuksal mücadele devam edecek. B.E’nin bakımı konusunda bir sorun yaşamadık. Ancak beyin cerrahi klinik şefi, B.E’nin doktorlarının aileye bilgi vermesini engelledi. Şimdi de beyin cerrahi kliniği tarafından yoğun bakıma düzenli bilgi akışının sağlanmadığı sorunu yaşanıyor.” ‘Şef engelledi’ ‘Ala’ya da bu yakışır’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. B.E. için Okmeydanı’nda bekleyenlere polisin saldırdığını belirterek “Herkesin üzülmesi gereken bir olay karşısında polisi hastaneye göndermek, hastanenin önünde gece yatan çocuklara polis şiddeti uygulamak ancak Efkan Ala gibi bir adama yakışır. Bu faşist muamele için derhal istifa etmesi lazım” dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Gazetemizde geçen pazar günü yer alan “Yoksuldan al bakana ver” başlıklı haberde, adı geçen eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk açıklama yaptı. Türk’ün açıklamasına göre, kendisine 20 Aralık 2002’de gönderilen yazıda son tarih olarak belirtilen 30 Aralık 2002’de son taksit ödendi. Türk açıklamasında “Metropol İmar İnşaat AŞ’den satın aldığım dubleks dairenin son taksiti, 30.12.2002 tarihinde TC Ziraat Bankası AŞ Ankara Aşağı Ayrancı Şubesi’nde Metropol İmar AŞ hesabına yatırılmak suretiyle ödenmiştir” dedi. Türk: Borcumu ödedim
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle