02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 MART 2014 SALI 14 Kurtuluş reçetesini İsmet Paşa yazmıştı: “ Namuslular, namussuzlardan daha cesur olmalıdır!” Paşa’yı düzeltecek halimiz yok. Ama namussuzlarınki cesaret değil, cürettir. Arkasında ahlak ve erdem yoktur. Namussuzunki açgözlülükten kaynaklanan bir gözü karalıktır. Evlerde yatak odalarında milyonlarca dolar istiflemek, cesaret değil cürettir. Hazine arazilerini, devlet kurumlarını hırsız işadamlarına peşkeş çekmek, cesaret değil cüretir. Sahtekârlara, proje maskesi altında kolay para kazandırmak için rüşvet havuzları oluşturmak, cesaret değil cürettir. Cesaret ahlak ve erdemlilerde olur. Hırsızlarda, yolsuzlarda, ahlakın, erdemin ve itibarın zerresi yoktur. İtibar iktidardan bağımsızdır. İktidar, itibar sağlamaz. Buna bugün dünya âlem tanık oluyor. Türkiye’deki iktidar için, meydanlarda caddelerde binler, on binler “hırsız” diye tempo tutuyor. HHH İsmet Paşa’nın kızı Özden İnönüToker’in bendenize anlattığı, her İnönü’nün muzaffer komutanı ve Lozan kahramanı olarak itibarı ile siyasete devam eder. 1961 seçimlerinde de başbakan olarak yeniden iktidar olur. AKP’nin iktidarı kaybetmekten deli gibi korkması, itibarsız olduğunu bilmesindendir. İtibarsızlar eğer iktidarı da kaybetmişlerse korkuya ve dehşete kapılırlar. Başlarının belaya gireceği korkusuna düşerler. Gözü kara Mutlu biçimde haramzadeliğe Son? sapmaları ve çılgınca servet Bülent Arınç, cemaa sahibi olmaya nasıl seslenmiş te ti? yönelmeleri bu “Biz varsak, siz de yüzdendir. varsınız... Yoks ak, siz de “Siyasi gücü yoksunuz!” kaybetsek bile (27.01.2014 – Bu rsa ) parasal kudret Yani... elimizde Hocaefendi’yi yo olursa etmeye çalışırlar k ken hayatımız kendileri de yo k garanti olacak! altında olur!” İtibarı Servette Arayan İktidar Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde büyümüş Özden Hanım lise çağındadır. Paşa kızının elini tutar, bahçeye çıkarır: “Kızım, der, mayısta seçim var. Bu seçimi ve iktidarı kaybedebiliriz. Ama unutma, siyasette ve hayatta önemli olan iktidar değil itibardır!” (Bu noktada, Tayyip Bey’in de kızı Sümeyye’ye itibarla ilgili benzer sözleri söyleyeceğini not etmenin tam bir abesle iştigal hadisesi olacağını düşünüp parantezi açıp kapatıyoruz!) 14 Mayıs 1950 seçimleri yapılır, CHP iktidardan düşer. İsmet Paşa ise Hukuk Kumpanyası! Yolsuzlukların paçalardan aktığı bir ülkenin psikolojisini, travmalarını konuşuyoruz. Paralel yapının 500 bin kişiyi dinlediği, gerektiğinde siyaseti değiştirecek biçimde kayıt altına aldığı ve şantaj yaptığı bir düzeni... Yargısı, Emniyeti, ordusu esir alınan, parçalanan, bölünen bir ülkeyi... Akla, vicdana dayanarak “Bu kadar da olur mu” diye anlamaya, çözmeye çalışıyoruz. Sonunda geldiğimiz nokta, contaların yanması, sıyırmasıdır. Hadi sokak diliyle söyleyeyim; kafayı yedirecek bir tablo... Tabii daha da önemlisi, bu ortamı yaratan, yürüten iktidarın, onca rezilliğe karşı nasıl olup da koltukta oturduğudur... Masumları, sahte delil ve belgelerle hapislere atan paralel yapının varlığıdır... İşin insanı daraltan, bunalıma sürükleyen yanı ise göbeğini kaşıyan adamın, “çaldıysa benim paramı çaldı, sana ne” dalkavukluğudur. Ve iktidar sahiplerinin “çete, örgüt, devlet içinde farklı bir yapılanma” olarak tanımladığı yapının direnişidir... HHH Şimdi, bunları açıklayacak fikir, düşünce, eleştiri dayanakları elbette var. Var da meselenin geldiği noktada aklı, izanı aşan, saçma, zırva, gülünç ve komik bir durum da yok mu? Alın adliyedeki dünkü gelişmeleri... Katakulli durumu. Bakar mısınız?.. Ergenekon yargılaması yapan özel yetkili mahkeme, (bugünkü 13. ağır ceza) geçen cuma infaz memurları aracılığıyla hapiste yatanlardan tahliye dilekçesi istiyor (meğer tahliyeleri reddetmek içinmiş). 21. ağır ceza mahkemesi; Tuncay Özkan, emekli Albay Levent Göktaş, Sedat Peker hakkında haklı tahliye kararları vermeden önce, kendi kendine devreye giriyor (zamanlamaya dikkat). Mahkeme başkanı Hasan Hüseyin Özese, gazetecileri çağırıyor, tahliye istemlerinin reddedildiğini açıklıyor. Özel yetkili mahkemelerin (ÖYM) TBMM tarafından kaldırılmasının anayasaya aykırı olduğunu savunuyor. Vay canına! Ardından HSYK’den bir açıklama geliyor. 13. ağır ceza mahkemesinin kalmadığı, artık görev yapamayacağı, TBMM’den çıkan bir yasanın, anayasaya aykırılığının söylenemeyeceği belirtiliyor. O sırada Ergenekon davasında sanık avukatlarından Celal Ülgen, “13. ağır cezanın direnişinin sürdüğünü, bir dönem darbeyi yargılayanların bugün darbecilik yaptığını” belirtiyor. Hukukun haline bakar mısınız; şu yargıdaki iki başlılığa, çılgınlığa, trajediye... Bu gelişmelerin yaşanabileceği bir başka ülke daha olabilir mi acaba? Saçmalık da bir yere kadar. “Çok güzel hareketler bunlar”; “güldür güldür” komedi programlarındaki tiyatro sahnelerinde bile bu kadar gülünç senaryolar olmuyor çünkü... Ancak adalet kısmende olsa bir biçimde yerini buluyor. Tuncay Özkan, Merdan Yanardağ, Yalçın Küçük ve haksız yere yıllardır cezaevlerinde yatırılanlar özgürlüğüne kavuştu. Hepsine merhaba diyorum. Yine de Danıştay ve Zirve Davası’nda cinayet zanlılarının salıverilmesi işin trajikomik yanıdır, vicdanlara sığmamıştır. siyaseçtinin kulağına küpe bir anısı vardır. 1950 yılının ilk haftalarıdır. Ülke seçime gitmektedir. Şimdi Nakit Vaktidir!! Tapelerin ortaya koyduğu akıl almaz boyuttaki rüşvet trafiği bunun kanıtıdır. AKP İktidarının ve mahut malum bakanların iştahını kabartan ise Cem Uzan olmuştur. Uzan Holding’in ve Genç Parti’nin yolsuzluğu tescilli patronu, Paris’in ortasında saltanat sürmektedir. Bu Cem Uzan’ın sahip olduğu servet sayesindedir. Fransa bile kaynağı ile ilgilenmeden, zenginliğe böylesine itibar ettikten sonra AKP önde gelenlerinin servet edinmek için gözlerinin böylesine kararmasına hiç şaşırmamak gerek! Servet edinme hırsının arkasında saltanat sürmek kadar, kendini hapisten, kazadan beladan koruma içgüdüsü yatıyor. Ajda’yı sever ve dinlerler: “Bu günlerin yarınları da var! Gidiyoruz biz, sen hoşça kal!” Evlerdeki nakit havuzları yarınları güvence altına almak için. Yargıyı, HSYK Başkanlığı üzerinden Adalet Bakanı’nın komutasına verdiler. Ama bunlar yeterli güvence değil. En sağlamı nakit. İsviçre bankalarının su kaçırdığı WikiLeaks ile belli oldu: “8 ayrı hesap” ve “Dünyanın en zengin başbakanı”... Yatak odasındaki 7 kasa gibi dünyanın dilinde. O nedenle... Hâlâ var iken vakit.. Topla eritmekle bitmeyecek kadar nakit! Tekke Temposu Kimi AKP’li akıldane milletvekilleri de gerzekzevzek “entel kavram”larla liderlerine hizmet sunmak peşinde. Bunlardan biri de “İnsanların günah işleme özgürlüğü var” dedi. Vergileriyle maaş sağlayan kaynak olarak yurttaşların da “Senin gibilerin canı cehenneme!” deme hakkından da söz edilebilir. Ama o milletvekili (Metin Külünk İstanbul) farkında olmadan “günah” kavramı ile de kafa bulmaya çalışıyor. Tekkelerde zikir sırasında bendir ve kudüm çalınır. Zikir ilerledikçe tempo hızlanır. Önce bir ayetle açılış yapılır ve yavaş bir tonda duaya geçilir: “Allahım günah yazma!.. Allahım günah yazma!!” Günah işlenmiş ise yazılmaması mümkün değildir Hikâye bu ya.. Tempo hızlanırken müritler “Bazen yaz.. Bazen yazma!!”ya geçerler. Sonunda müritler aşka gelirler coşarlar.. “İster yaz.. İster yazma!” devresine geçerler. Tepeden aşağıya işleyen trafiğe bakılırsa rüşveti belli ki günah olarak görmüyorlar. O yüzden de bakanlardan birinin hesabına 10 milyon Avro yazılmamış. O da adamı aracılığıyla bundan yakınıyor. Allah’la bile şakacıktan da olsa “bazen yaz bazen yazma” pazarlığı yapıldığına göre, arada yazılmaması doğal. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] CHP’yi Destekliyorum, Çünkü...   İki hafta önce, yaşanan tüm parti içi demokrasi sorunlarına rağmen, neden kaçınılmaz şekilde CHP’ye oy vereceğimi bu sütunda kaleme almıştım. Bugün bu konuyu biraz daha netleştirmek istiyorum. CHP’nin sorunlu aday saptama süreçlerini, ulusalcı ve demokratik çevrelerden aldığı tepkileri biliyoruz. Bu sorunları öne çıkaran değerli ama az oy potansiyelli başka partiler de bilinçli olarak CHP’nin üstüne giderek kendi adaylarına oy istiyorlar. Bunlar arasında değerli sanatçılarımız, yazarlarımız veya  eski CHP’li belediye başkanları var. Birçoğu dostum arkadaşım ve söylemlerine önem veriyorum. Ne var ki bu seçim sürecinde kendilerine destek olamıyorum. Bu tavrımın benim CHP’li oluşumla alakası yok. Neden, gayet basit bir ilkokul matematik bilgisine dayanıyor. Görünen büyük sepetteki oyları geçebilmek için, “bizim” sepetteki oyların dörde beşe bölünmemesi lazım. Hele bu kadar başabaş geçecek İstanbul ve Ankara gibi illerin belediyeleri söz konusuysa... Merkez solun büyük partisi başka bir parti olsaydı, ona destek olurdum. MHP mi? Emin olun bu konuda fazla konuşmak istemiyorum. Her kritik virajda o kadar AKP destekçisi oldular ki, onlara muhalefet gözüyle bakamıyorum artık! 1994’te “Taban Operasyonu” olarak yaptığımız tüm ikazlara aldırış etmeyen başta Ecevit ve ardından Karayalçın ile Baykal’ ın somutlaşan ego inatlarının neye mal olduğu ortada. Onların “birleşmeme” ihanetlerinin artçı şokları, adım adım Türkiye’yi bugün yaşadığı felaket tablolarına taşıdı. Kimse de bunun aksini iddia edemez! Aradan geçen süreçte yapılan onca seçimde hâlâ bu intihar psikolojisini devam ettiren Türk solunun bugün bu konuda harcayabileceği tek santimetrekare alan kalmadı. Yapılabilecek son hata, Erdoğan’ı bu ülkeye kalıcı padişah ilan eder! 30 Mart1 Nisan gecesinde bu seçimlerde “çoklu sepet” hatasına düşmüş tüm seçmenler de, geri dönülmez bir pişmanlıkla kendi bilinçsizliklerinin RTE’nin değirmenine su taşıdığı acısını çoook ağır bir bedel ödeyerek yüreklerinde hissederler. Böylece ne yazık ki kendi çocuklarının geleceğini nasıl kararttıklarını göreceklerinden belki de bu faturanın korkunç bedeliyle ezilirler. Ama o zaman da bu hiçbir şeye yaramayacağından, sıra hazin hazin Nilüfer’in “son pişmanlık fayda etmez, git ona söyle” şarkısını söylemeye gelir... Gerçekçi olursak, özellikle İstanbul, Ankara, Adana, Eskişehir gibi büyük kentlerde, demokratik yarış “atbaşı” yaşanmaktadır. Başta bu kentler olmak üzere, AKPCHP yarışında makas yarım puana, hatta belki beşon bin oya kadar inebilir. O da çöplerden oylar çıkmazsa, sandıklar korunursa, gece saat 12’de aniden elektrikler gidivermezse... Mesela ABD’yi ve dünyayı felaketlere sürükleyen George W. Bush ’un Miami kentinde bundan daha da az bir oy farkıyla öne geçip başkanlık yarışını kazandığını maalesef hatırlıyoruz. İşte bu nedenle solun içindeki o bitmez tükenmez hesaplaşmalarımızı kesinlikle seçim sonrasına, daha sakin bir döneme ertelemeye mecburuz.>Yaşanan tüm yüz kızartıcı bilgi akışının artık gözümüze soktuğu yolsuzluk gerçeklerine rağmen, iktidarın hâlâ bu seçimlerden “kendini aklayabilme fırsatı”(!) olarak şaşırtıcı bir ukala özgüvenle söz edebilmesi, açtığım bu konuda ne kadar haklı olduğumu görmeyi reddedenler için herhalde iyi bir gözlük görevi üstleniyor! Ne kadar acıdır ki, hâlâ “CHP de kazansa bir şey değişmez, hiç fark etmez” diyenler, halkın gözünün içine baka baka yalan söylemeye devam ediyorlar. Lütfen bunu yapmayın. Halkımızı farkında olmadan boş yere ümitlendirip kandırmayın. CHP’ye kızıyorsanız, bunu ispat etme yolu ve yeri, bu seçimlerden geçmiyor. Bu seçimlerde CHP’nin alacağı oy da kesinlikle partinin bağımsız oy potansiyelini ifade etmez. CHP, şayet daha önce söz verdiği gibi barajı parlamentoda yüzde birlere düşürürse, genel seçimde kendi oyunun nerede durduğunu görmüş olur. Yoksa yerel seçim veya Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP’li adayların alacağı oylar, CHP’nin değil, bilinçli olarak solun büyük partisine oy veren akıllı seçmen kitlesinin ödünç oylar dahil olmak üzere verdikleri olacaktır. Bu saptama dışında ifade edilecek her iki yönde farklı bir yorum ya AKP’ye hizmet, ya da CHP’ye karşı girişilen bir provokasyonsabotaj olur. Her seçmen, bu seçimlerde kendi siyasal “ödünsüz” çizgisini ve kişisel iddialarını rafa kaldırarak, tarihin kendisinden beklediği örnek tavra kendiliğinden geçmeli, demokrasi cephesini korumalıdır. Bu yazıyı yayına verdiğim saatlerde, Silivri’de yaşanan mahkemeler arası hukuk iddiaları ve savaşları ne yazık ki hâlâ bir sonuca bağlanamamıştı. Bu akıl almaz esef verici günleri geride bırakmak istiyorsak, güçlerimizi bireştirmeye mecburuz! HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Anlatım 1 da konu bir 2 liğinin sağ3 ladığı bü4 tünlük. 2/ Buhar ban 5 yosu... Ha6 tay ilinde 7 bir ırmak. 3/ Gizli yer, 8 köşe bu9 cak... İye, sahip. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Gelir... Franz 1 Ç A L AMA R M Kafka’nın bir 2 E K İ MO Z K İ romanı. 5/ Ke3 K OMA I Ş I K nar süsü... Üze 4 İ V E D İ A T E rine yazı yazılan E T Ü V R tabaklanmış cey 5 R A AMA N İ lan derisi... Ka 6 G O İ L A N lın bükülmüş si 7 E U R O R A B I T A O cim. 6/ Bir mü 8 9 S A K A R zik parçasının, K Ö S dinleyicilerin isteği üzerine bir kez daha çalınması... Güreşte bir oyun. 7/ İstanbul’un eski adlarından biri. 8/ Söz söylemekten duyulan korku. 9/ “ oluyor halimi takrire hicabım” (Nigâr Hanım)... Büyük erkek kardeş. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Soğuk davranışlarla hoşlanmadığını belli etme, yüz vermeme. 2/ Büyük Okyanus’ta küçük bir ada ülkesi... Kırgızistan’ın para birimi. 3/ Erkek ördek... Çanakkale’nin bir ilçesi. 4/ Küçük mağara... Yunan mitolojisinde deniz tanrısı. 5/ “Her içinde seyredilir başka bir cihan” (Y. K. Beyatlı)... Türk müziğinde kullanılmış bir zurna türü. 6/ “Gel gör beni n’eyledi” (Yunus Emre)... Japon lirik dramı. 7/ Harç alıp sürmeye yarayan sıvacı aracı... Kısa kepenek. 8/ Büyük bakraç... İlkel benlik. 9/ Domatese kırmızı rengini veren pigment.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle