02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 ŞUBAT 2014 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] 11 Faiz artırımının ardından Erdoğan’ın B ve C planı açıklamaları Türkiye ile ilgili endişeleri ateşledi Avrupa’nın hasta adamı Türkiye krizin yeni kaynağı olabilir u Nobel ödüllü ekonomist Paul Krugman, Türkiye’nin “küresel krizin yeni kaynağı” olabileceğini yazdı. Krugman, 1997’de Tayland’da başlayan krizin bütün Asya’ya yayıldığını ve Yunanistan’da yaşanan sıkıntıların Avro bölgesini borç krizine soktuğunu hatırlattı. Macar Forinti, Polonya Zlotisi ve Çek Korunası’nın çöküşü ile Türkiye ve Güney Afrika’nın faiz artırma kararından sonraki gelişmeler arasında bağlantı kuran analistler sorunun ne kadar bulaşıcı olabileceğini tartışıyor. kiye ekonomisinin başının ciddi anlamda dertte olabileceğine dikkat çekti. Tayland’da başlayan krizin bütün Asya’ya yayıldığını, Yunanistan’da yaşanan sıkıntıların Avro bölgesinin genelini borç krizini soktuğunu yazan Krugman, Türkiye’nin “küresel krizinin yeni kaynağı” olabileceğini yazdı. KrugUzakdoğu merkezli gelişmekte olan piyasalar krizinin erken dönemlerine benzediği yolundaki tartışmalara yer veren dergi, “iyimserler tarafında yer aldığını” ve Türkiye’nin de dahil olduğu gelişmekte olan ülkeleri kapsayan geniş bir kriz ihtimaliyle ilgili bir neden bulunmadığı kanısında olduğunu açıkEkonomi Servisi Türkiye ekonomisindeki son gelişmeler uluslararası piyasalarda endişe yarattı. Merkez Bankası’nın uzun süre direndikten sonra faiz oranlarını radikal şekilde artırması, ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu girişim etkili olmazsa B ve C planlarını devreye sokabilecekleri yolundaki açıklamaları tartışmaları artırdı. Türkiye’de sermaye kontrolüne gidilebileceği yönündeki spekülasyonlar büyürken Batı basınında da ilginç değerlendirmeler yer almaya başladı. Tayland ve diğer Uzakdoğu ülkelerinde patlayan ve 1997 ve 1998’de küresel ekonomiyi etkileyen Asya krizi benzeri bir kırılmanın Türkiye’nin de içinde bulunduğu zayıf halkalardan başlayabileceği yolundaki tartışmalar yoğunlaştı. Türkiye’deki gelişmelerin Macar Forinti, Polonya Zlotisi ve Çek Korunası’nın çöküşü ile bağlantısı da gündeme gelen konular arasında. New York Times’ın Nobel ödüllü yazarı ekonomist Paul Krugman, Los Angeles büyüklüğünde diye tanımladığı Türlaşılmıyor. İngiliz yayın kuruluşu BBC’nin Türkiye ekonomisindeki kırılganlıklarla ilgili yorumuna yer verdiği ikinci gazete olan Daily Telegraph’ın ekonomi ekinde “Türkiye en fazla riske sahip ülke” başlığı dikkat çekiyor. Habere göre son dalgalanmalar Rusya, Romanya ve Macaristan’ı da etki Hastalık Doğu Avrupa’ya bulaşır mı? u Aynı tartışma dünkü İngiliz gazetelerinde de yer aldı. Türkiye ve Arjantin’de yaşanan son olayların, 19971998’de Uzakdoğu merkezli krizleri andırdığı belirtiliyor. Daily Telegraph’ın ekonomi ekinde de “Türkiye en fazla riske sahip ülke” başlıklı bir değerlendirme yer aldı. Buna göre Türkiye için artık faizleri yarım puan artırma şansı bile yok. Financial Times ise Türkiye, Brezilya, Arjantin, Rusya, Endonezya ve Güney Afrika piyasalarındaki son gelişmeleri “Yayılma Korkusu” diye verdi. ki kurları da uzun bir süre sürdüremez çünkü bu ekonomiyi öldürür” diyerek “Korkarım bundan çıkış için tek yol sermaye kontrolleri” yorumunu yapıyor. BNP Paribas bankasından Dominic Bryant ise Türkiye’nin en fazla riskte olan ülke olduğunu söylüyor. Korku Vicdanı Bastırıyor... Sokakta gerçekten tarihimizde yapılmamış tartışmaların içinden çıkamayan vatandaşlardan sıkça duymaya başladım... Hukuk tartışmaları üzerinden son yaşadıklarımızı, yargı, hakhukuk üzerinden yürütülen İktidarları iç paylaşım savaşlarının gelişmelerini, olup biteni izleyememekten, anlayamamaktan yakınmalarda işin içinden çıkamayınca “Hukuk, siyasetten daha kıvrak yalan söyleme sanatı mı?” anlamında kocaman soru işareti ile işin içinden çıkmaya, gerçeklerden kaçmaya, işlerine gelen sonuçları çıkarma kolaycılığına kaçıyorlar... Hele de İktidarları cephesinde ittifakın nimetlerinden bir biçimde pay almış olanların korkusunu yüreklerinde duyanlar için, “Benim içinde olduğum taraf kazansın, sonra tabanda yine buluşuruz, ölen ölür kalan sağlar bizimdir” kolaycılığı, korku ile beslenmiş ego öylesine beklenmedik insanlık halleri üretiyor ki... İktidarları savaşlarında diğer tarafı suçlamalardaki densizlikler karşısında, iki tarafa da hep karşı olmuş bizim gibilerin vicdanının kaldıramayacağı sonuçlar, suçlamalar dillendirildiğinde, suçlananı hakhukuk adına savunmak işi yine bize kalıyor... Keskin kılıçların çekildiği, her yolun hak yolu(!) ilan edildiği, ErdoğanGülen iktidar ortaklığının yıkılması savaşlarında, arada ezilme, kaybeden tarafa düşme, her şeyini kaybetme, yaşamın zirvesinden, iktidar nimetlerinin kaymağını yerken dibe, uçuruma yuvarlanma korkusunun şakası yok... Ne yargı, ne kamu görevlisi olmanın koruyucu şemsiyesi bir işe yarıyor, ne de iktidar gücüyle en yüksek görevlere gelmiş, üstün olanaklar, güçler kazanmış olmak güvence sağlıyor... Birlikte, kendilerinden olmayan her çıkışa, örgütlülüğe, düşünceye ne kadar acımasız, vicdansız durmuşlarsa, bu kez geçmiş birlikteliklerini, yaşanmışlıklarını, dava arkadaşlıklarını, inanç kardeşliklerini yok sayarak besbelli en çok da birbirlerini, yaptıklarını çok iyi biliyor, açığa düşürülmekten çok korkuyor olmalarından da beslenen bir düşmanlıkla saldırıya geçebiliyorlar... HHH 17 Aralık iktidar içi darbe operasyonu şokunda, bugün de gündemimizde olan tüm gerçekler biline biline, işin içinden sıyrılabilmenin ilk refleksiyle; Başbakan ile el ele kolları havada aynı fotoğraf karesi içinde güç birliği görüntüsü verebilmiş bakanlar, fotoğrafın çekildiği İran gezisi dönüşü gece yarısı sonrası havalanında karşılanışın ilk ışıklarında, rüşvetyolsuzluk damgası yemiş olarak koltuklarını kaybedebiliyor, kolayca tekmelenebiliyorlarsa... Sivil darbe hukuku icraatları ile iktidar cephesinin düşman bildikleri her düşünceden örgütlenme, düşünce sahiplerinin, sayısız haksızlık, hukuksuzlukla ezilmelerinde başrollerde, baştacı edilip alkışlanan özel yargının şimdi bile bile işlediği insan hakları, hakhukuk ihlalerinden sözde hesap vermesi, hukuksuzlukların ortadan kaldırılması gündemde... Oysa cemaatin paralel devletinin bireyleri olarak suçlanan, dünün tarihi ile bine yaklaşan yargı görevlisi, binin çok üstüne çıkmış polis görevlilerinin görevden alınmaları, yolsuzluk operasyonlarını ortadan kaldırmaya yönelik her hukuk, yasa girişimi hukuka aykırı zorlamaların çarpıcı örneklerini oluşturmanın yanında, iktidar cephesi için gündemdeki tehdidi ortadan kaldıramıyorlar. Sandığı demokrasinin olmazsa olmaz kriterlerini ortadan kaldırma aracı olarak kullanabilmek, yasamayürütmeyargı bağımsızlıklarını çiğnemek, bağımsız kamu kurumlarını ele geçirmek yolları, çok başarılı sonuçlar alınmış olsa da sınırsız, sonsuz başarı söz konusu olamıyor. Hele de çaresizlikler içinde hukuka aykırı zorlamaların içinde çözüm aramak, öngörülemeyen daha vahim sonuçları, çelişkileri üretiyor... Korkular büyüdükçe, öngörülemeyen yeni sorunları üreten vicdanın bastırıldığı yollara, çare üretmelere kalkışıldıkça da yeni yeni düğümlerle kördüğümlere, dev çözümsüzlüklere varılıyor... Korku ile vicdanlar bastırılmış olarak yaratılan suskunlukta, sindirilmişlikte, yeni yeni hukuksuzluklarla, yasaklarla yolsuzluk operasyonlarının iddianamelerinin ortadan kaldırıldığı tabloları yaratabilirsiniz... Ayakkabı kutuları içindeki kameralara yansımış milyarların, kasaların, rüşvetlerin hesaplaşmasının, hukuksal yargılamalarının ortadan kalktığı, mal varlıkları üzerine konmuş bloke kararlarının kaldırıldığı, sanıkların isimlerinin açıklanmasının yasaklandığı, operasyonların durdurulabildiği, savcıların operasyonları yürütmeyi unutun, adli kolluk görevi yaptırabilecek, operasyonlara girişemeyecek konumlarda kaldıkları.. sonuçlarının ortaya çıkması neyi, neleri, ne boyutlarda değiştirebilir ki?.. “Sahte peygamber”, “Papuç bırakmayız” söylemleri ile yaşanmışlıkların geri dönüşü olabilecek mi ki?.. Gece yarısından sabaha, kankalıktan,yolsuzluktan görevden alınma konumuna gelen Bakan, uçuruma yuvarlanışın içinde, “Sizden habersiz, onaysız tek bir bakanlık imzam yoktur” deme noktasındaysa... Paralel devletin kadroları olarak suçlanan görevden alınmış binlerce polis, savcı, yargıç haksız görevden alınmaya karşı davalar açabiliyor, göreve dönme kararı alabilecekler çıkıyorsa... “Paralel devlet, sahte peygamber” suçlamalarından yargılamalar söz konusu olamayacaksa... sorumluluk Koç ve Sabancı’ya Arjantin ve Türkiye’deki son önlemleri olumlu bulan ve daha da bir şeyler yapılabileceğini ileri süren Economist’in değerlendirmesinde Koç ve Sabancı gruplarının Türkiye ekonomisi içindeki yerine de değinilerek yapılan “iki büyük aile şirketi ülkedeki krizi savuşturmalı” yorumu da dikkat çekiyor. Koç ve Sabancı gruplarının Türkiye ekonomisi için önemi vurgulanan değerlendirmede, Gezi olayları sonrası Divan Oteli’nin başına gelenler de hatırlatılıyor. Türkiye’deki son faiz artırımıyla ortaya çıkan tablonun bu iki gruba dayanıklılıklarını göstermek için yeni bir fırsat sunduğu ileri sürülen yazıda, “Geçmişteki akıllı hükümetler bu iki hanedanın kendileri için tehdit olmadığını anladılar ve onları, işlerini yapmaya devam etmelerine müsaade ettiler. Bu uzun süre devam etsin” ifadeleri de dikkat çekiyor. Financial Times’ın korkusu Financial Times’taki tam sayfa haberde ise “Yayılma Korkusu” başlığıyla Türkiye, Brezilya, Arjantin, Rusya, Endonezya ve Güney Afrika piyasalarındaki son gelişmeler ele alındı. Habere göre Arjantin’den Türkiye’ye siyasetçilerin kurları korumak için müdahalelere gitmelerinin yeni bir kargaşa yaratabileceği yolundaki kaygılar artıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İran’a giderken yaptığı açıklamada rahatsızlığını belirtmesine dikkat çeken gazete, “Erdoğan’ın yorumları ve teşvik ettiği söylem, cari açığı düşürerek ülkenin mali kırılganlığını azaltmayı hedefleyen, hükümet ve Merkez Bankası arasındaki herhangi bir ortak çabaya karşı çıkışı vurguluyor” diyor. man yine de özel sektörün yüksek düzeyde dış borcuna karşılık hükümetin düşük borç oranlarıyla birlikte genel finansal görünümünün o kadar kötü olmamasını nispeten güven verici buluyor. Aynı tartışma Economist dergisinin yeni sayısında da yer aldı. Türkiye ve Arjantin’de yaşanan son olayların, 19971998’de Türkiye’ye dikkat Economist iyimser ladı. Economist, iyimserliğine IMF’yi şahit; gelişmekte olan piyasaların çoğunun 1997’dekinden çok daha az kırılgan görünmeleri, esnek döviz kurlarının varlığı, rezervlerin daha yüksek oluşu gibi nedenleri de kanıt olarak sıraladı. Daily Telegraph Türkiye’yi riskli görüyor Ancak Economist’teki iyimserliği, diğer gazetelerce pay ledi, Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri de “kurlarla ilgili fırtınanın içine çekildi.” Haberde Türkiye ve Güney Afrika’daki kur müdahalelerini değerlendiren Capital Economics’ten Neal Shearing, “Kaygımız bunun yeni bir kriz evresine öncülük edebilecek olması” diyor. Dankse Bank’tan Lars Christensen, “Herkes biliyor ki Türkiye faizleri bir 500 puan daha yükseltemez. Bu düzeyde u Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, parasal sıkılaştırmanın kurdaki oynaklığı sınırladığını ancak yüksek faizin büyüme üzerinde önemli maliyetleri olacağını söyledi. Ekonomi Servisi Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, Merkez Bankası’nın parasal daralma kararının döviz üzerindeki baskıyı azaltacağını fakat risklerin devam ettiğini açıkladı. Faiz artırımının dövizdeki oynaklığı, ekonomideki finansal stresi azaltıp ödemeler dengesi krizi ihtimalini sınırlayacağına dikkat çeken Moody’s, bu adımın maliyetinin ise önemli ölçüde zayıflayan büyüme görünümü olacağını belirtti. Moody’s analisti Alpona Banerji, “Daha sıkı para politikası kaçınılmaz olarak Türkiye’nin 2014 ekonomik performansındaki aşağı yönlü riskleri de artıracaktır. 2014 için yüzde 3 olan büyüme tahminimiz belirgin parasal sıkılaştırma yapılacağı öngörüsünü içerse de, tahmin üzerindeki riskler 500 baz puanı bulan sıkılaştırma ile birlikte Moody’s: Türkiye’de riskler devam ediyor ağırlıklı olarak aşağı yönlü” dedi ve ekledi: “Bu yıl için yüzde 179 seviyesinde olan dış kırılganlık göstergesi ile birlikte Türkiye önümüzdeki 18 aydaki yoğun seçim dönemi ve sıkı küresel likidite süreci ile karşı karşıya kalmaya devam edecek. Ekonomideki zayıf büyüme ve yüksek faiz oranları; Türk bankalarını da fonlama maliyetlerini artırıp büyümelerini sınırlayarak aktif kaliteleri ve kârlılıkları üzerinde baskı yaratarak olumsuz etkileyecek.” Kuruluş cari işlemler açığında ciddi bir daralma yaşanması veya büyük yabancı sermaye girişi olasılığının sınırlı olduğu ortamda kurda baskının devam edeceğini ifade etti. Moody’s yüksek fonlama maliyetlerinin büyümeyi sınırlaması ve varlık kalitesi, kârlılık üzerinde baskıyı artırması yoluyla Türk bankalarını da olumsuz etkileyeceğini vurguladı. Piyasalarda baskı sürüyor Ekonomi Servisi Merkez Bankası’nın yüksek faiz artırımı ve doğrudan döviz satışına karşın piyasalarda gerilim devam ediyor. Türkiye piyasaları açıldığı anda kurda başlayan hareketlilik dövizde yerli talebin yüksek olduğuna işaret ediyor. Dün güne 2.2665 seviyelerinden başlayan dolar/TL yine 2.29’a kadar çıktı. Gün içinde 2.26 ile 2.29 arasında dalgalanan kur 2.2680 seviyesinden kapandı. Gelişmiş ülkelerin gevşek para politikalardan vazgeçmeye başlamasıyla yatırımcıların gelişmekte olan piyasalarda baskı sürerken, Türkiye’de borcu yüksek olan şirketlerin ve bireysel döviz talebinin yüksek olması kurdaki oynaklığı artıran temel nedenlerinden biri. Bir bankanın döviz masası işlemcisi, “TCMB’nin sert faiz artışı ardından kur 2.39’lu seviyelerden 2.15’e gerilediğinde kamu, özel sektör ve bireysel kaynaklı yüklü talep gördük. TCMB kararından bugüne kurumsal ve bireysel döviz talebin birkaç milyar dolar civarında olduğunu söyleyebiliriz” dedi. r o y ı ç a k Son verilere göre ocak ayında gelişen piyasalardan 6.3 milyar dolar kaçtı. Ekonomi Servisi Borsa yatırım fonları (ETF) verilerine 29 Ocak ile biten ayda gelişen piyasalarda 6.3 milyar dolarlık çıkış yaşandı. Daha önce bu denli yüksek çıkış Ağustos 2011’de gözlenmişti. O dönemde yaşanan çıkış ise 12.2 milyar dolar olmuştu. Son verilere göre gelişen piyasalar üzerindeki yatırımları bulunan fonlar, Türkiye ve Güney Afrika’da kurlarda yaşanan dalgalanmadan büyük hasara uğradı. Yatırımcılar pek çok fonun süreci gördüğünü özellikle Türkiye’nin önemli bir örnek olduğuna dikkat çektiler. FT’de yer alan makalede Türk Lirası, Güney Afrika Randı ve Macar Forinti’ne dikkat edilmesi gerektiği kaydedildi. Gelişen piyasalardan çıkan para Japon Yeni ve İsviçre Frankı’na giriyor. ‘Gündem değiştirme çabası’ u Yaşar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Yeldan, Erdoğan’ın açıklamalarını gündem değiştirme çabası olarak değerlendirdi. MUSTAFA ÇAKIR ANKARA Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası’nın kararının ardından yaptığı “B ve C planlarımız var” açıklamasını ekonomistler de inandırıcı bulmadı. Yaşar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erinç Yeldan açıklamayı “gündem değiştirme çabası” olarak nitelendirdi. Yeldan, “2009 krizindeki ‘kriz teğet geçti’ gibi yanılsama yaratmayı amaçlayan, sanki eko nomi yönetiminin, hükümetin ekonomiye hâkimmiş gibi, planları varmış gibi, sorunların üstesinden gelecekmiş gibi algı yaratmaya yönelik, gündem değiştirmeye yönelik bir hamle olarak değerlendiriyorum” dedi. Türkiye’nin gerek içinde bulunduğu istikrarsızlık gerekse de çevresindeki uluslararası güvenlik sorunlarının yükseldiği bir ortamda hükümetin son 10 yılda izlediği dışa bağımlı, kırılganlık yaratıcı politikaların “esiri” olduğuna dikkat çeken Yel dan, şunları söyledi: “Gerçekten çözüm var ancak son 10 yılda izlenen yabancı sermayeyi özendirici, neoliberal iktisat ve siyaset politikalarını tümden terk etmeyi gerektiriyor. Hükümetin böyle bir anlayış içinde olduğunu hiç düşünmüyorum. Tamamen şu anda iktisadi programına karşı yükselen toplumsal muhalefeti baskılamak, farklı yerlere çekmek konusunda biraz da şantaj ve tehdit kokan girişim olduğunu düşünüyorum. Reel bir anlamı yok.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle