23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 ARALIK 2014 PAZAR 6 HABERLER sadi zenginliğin yolunu açar; yoksa kurumsal yapı mı?.. Gürkaynak, ifade özgürlüğüne öncelik vererek, Acemoğlu’nun en önemli katkısı olan “kurumsal yapı” tezini çöpe atmaya kalkıştı. Ama Acemoğlu’nun derhal kurduğu savunma duvarı karşısında, Gürkaynak’ın tezi epey parçalandı... Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim görevlisi ve avukat olan Gürkaynak, ifade özgürlüğünü temel alan bir yaklaşımla özgürlükler alanı yaratılabileceğine; hukukun üstünlüğüne, demokratik kurumlaşmaya ve iktisadi başarılara böyle gidileceğine vurgu yaptı. Cemevine özel izinle giriş ÖZLEM GÜVEMLİ Karaağaç Dergâhı’na girebilmek için AKP binasının güvenliğini aşmak gerekiyor Sütlüce’deki AKP İstanbul İl Başkanlığı binası, Karaağaç Bektaşi Dergâhı’nın arazisine yapıldığı için cemevine izinle girilebiliyor. Çünkü cemevinin ön kapısı ile AKP il binasının arka kapısı iç içe ve dergâha girebilmek için bahçedeki güvenlik noktasından geçmek gerekiyor. Güvenlik görevlileri kapıyı açarsa cemevine gidebilen Alevi yurttaşlar, kimi zaman yoğun güvenlik önlemleri nedeniyle geri dönmek zorunda kalıyor. 2006 yılında bölgenin planı değiştirilerek Alevi mezarlarının üzerine il binası ve otel yapılmıştı. 2. Bayazıt Vakfiyesi iken içinde Karaağaç Bektaşi Tekkesi binası ve tarihi mezarlıkların bulunduğu Beyoğlu Sütlüce’deki 3257 adanın mülkiyeti önce Hazine tarafından Beyoğlu Belediyesi’ne devredildi. Belediye başkanlığı da imar planı hazırlayarak yapı adasını 1 ve 2 No’lu parsellere ayırdı. Parseller İBB iştiraki olan KİPTAŞ’a verildi. 2004 yılında parseller dergâh hiç dikkate alın AKP il binası ç ç Karaağaç Dergâhı rar ile alanın plansız kaldığını belirten Sağ, itirazın kabul edilmesini istedi. Ancak itirazı reddeden komisyon raporu oyçokluğu ile meclisten geçti. Bunun üzerine vakıf, son planın da iptali için idare mahkemesine başvurdu. Türkiye Yaratıcı Potansiyelini Öldürürse İşi Biter Cuma akşamı Uluslararası Şeffaflık Derneği+İsveç’in katkısıyla düzenlenen, Daron Acemoğlu + Gönenç Gürkaynak’ın konuşmacı olarak katıldıkları toplantı, biraz alışılmışın dışında ve pek sık görülmeyen zenginlikte gerçekleşti. Demek “format” yani “usul/şekil”, konferansın içeriğini de belirliyor! 2 saat sürdü, bana göre 4 saat de sürebilirdi! Konferans Daron Bey’le sınırlı olsa bu kadar ilginç olmazdı; Acemoğlu kitabının içeriği ve katkısı çevresinde dolanırken, Gürkaynak hukukiktisattoplum ilişkileri açısından konuya derinlik kazandırdı. Toplantıyı özetleyecek değilim, bu benim için sıkıcı olur. Ama ilginç bulduğum bazı noktaları kendi açılımlarımla tartışacağım... söz vermişti Fotoğraf: VEDAT ARIK Başbakan Özgürlüğün bedeli halkın sürekli tetikte olmasıdır... madan sosyal tesis, ticaret ve katlı otopark alanı ilan edildi. Alevi Bektaşi Eğitim ve Kültür Vakfı planları mahkemeye taşıyarak iptal edilmesini sağladı. 2006 yılında yeni plan yapılarak parseller “özel proje alanı” ilan edildi. Parselin birine Hilton Oteli, diğerine AKP İstanbul İl Başkanlığı yapıldı. Alevi Bektaşi Eğitim ve Kültür Vakfı, bu plan değişikliğinin iptali için de idare mahkemesine başvurdu. 2012 yılında planın tekrar iptal edilmesi sağlandı. İBB 2013 yılında 1 No’lu parseli plan onama sınırı dışına çıkararak yeni bir plan değişikliği daha yaptı. Vakıf plana itiraz etti. İtirazı reddeden komisyon raporu 14 Mayıs 2014 günü İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nin gündemine geldi. CHP’li meclis üyesi Hüseyin Sağ toplantıda söz alarak dergâhın bir tarafında AKP il binası, bir tarafında Hilton Oteli bulunduğunu belirterek “Yurttaşların cemevine gidebilmek için AKP binasının güvenlik görevlilerinin kontrolünden geçmesi gerekiyor. Eğer güvenlik önlemleri yoğunsa sıkıntı yaşanıyor. Bazen yurttaşlar güvenliği görünce çekinip geri dönüyor” dedi. Danıştay’ın en son aldığı ka Karaağaç Dergâhı Başkanı Hüsniye Takmaz, “Dergâhın anahtarı bizde ama önce AKP il binasının güvenliğinden geçerek bahçeye girebiliyoruz. Başbakan Ahmet Davutoğlu ile 2 Aralık’ta yaptığımız toplantıda da konuyu gündeme getirdim. ‘Alevileri güvenlik tehdidi olarak görmeyin. Güvenlik sorunu var diye dergâh kapısının kilitli olması sıkıntı. Alevi sorununu çözmek istiyorsanız önce en yakın komşunuzdan başlayın’ dedim. En kısa sürede çözeceğini söyledi ama hâlâ bir adım atılmadı” dedi. Takmaz, muharrem ayında dergâha 25 bin kişi geldiğini ve hiçbir sorun yaşanmadığını da söyledi. Potansiyeller kalıcı değildir Her iki konuşmacı, Türkiye’nin büyük bir potansiyele sahip olduğu noktasında birleşti... Tabii, net vurgulamasalar da, yaşadığımız tek adam rejimini aşma konusundaki potansiyeli kastediyorlardı. Gürkaynak, önemli bir noktaya dikkat çekti: Yalnız, potansiyeller her zaman ortada/kalıcı değildir. Geliştirilmez ve kullanılmazsa eriyip gider ve kaybolurlar... Bu utangaç saptamayı açıyorum: Potansiyeller, kurulu rejimin dışındaki hemen her alanda, tabii öncelikle sivil toplum alanında, hatta özel sektörde, kadıngenç hak ve özgürlüklerinin savunmasında, hatta eğitimde, medya özgürlüğünü savunmada.. varlar ve kinetik bir enerjiye sahipler. Bu enerjiyi, muhalefet ve söz konusu kesimler kullanabildikleri ölçüde, potansiyel varlığını korur. Yoksa otoriterin baskısı altında yok olup gider. Salt sandığa odaklanan, örneğin CHP gibi bir muhalefet partisi, bu potansiyelin otorite tarafından yok edilmesine yardımcı da olabilir. HHH Bu bağlamda konferansta sahnede dillendirilen başka önemli bir nokta, özgürlüklerin, hakların tabandan mücadele ile sahiplenebileceğidir; ancak bu yolla özgürlükler, ifade olsun, demokratik hak ve talepler olsun veya hukuk/adalet olsun.. Gürkaynak’ın vurgusuydu. Ben buna fırsat eşitliği, eğitim özgürlüğü, yaşanan çevreye kesin sahip çıkma özgürlüğü gibi daha pek çoğunu eklemek isterim. Burada sivil toplum, her alanda ve her bakımdan aktif rol üstlenmedikçe, şüphesiz ki özgürlükler kurumlaşamaz ve sahiplenilemez. Ülke yöneticileri (burada Büyük Otorite), hiç kimseye ve hiçbir alana, kendisinin kontrolü dışında özgürlük alanları açmamak için diretir. Örnek vermem gerekirse: Gezi’de gördüğümüz gibi, insanların ölümü pahasına, ülkeyi ateşe ve kana bulama pahasına, kendi otoritesini sonuna kadar savunur. Buradan da bir sonuç çıkarmamız gerekirse: Kazanılan hiçbir alan kaybedilmemeli ve sonuna kadar savunulmalı. Toplumun üstüne, tüm ülkeyi kapsayacak büyüklükte kara bulutu dağıtmanın başka çaresi, yolu da yok... HHH Hukuk devleti, aşağıdan sivil toplumun desteği (yani mücadelesi) ile gelmeli, diyen Daron Bey, Jefferson’dan ilginç bir düşünce nakletti: Özgürlüğün bedeli halkın sürekli tetikte olmasıdır. Bu çok önemli vurgu ile bitirelim... Kurumsal yapının üstünlüğü Her iki konuşmacı, şüphesiz, Türkiye’nin içinde bulunduğu çıkmazlarda fikir birliği içinde.. Acemoğlu, bir ülkenin demokrasiye, hukuk devletine (ben, hukuk ülkesine, demeyi tercih ederdim!), zenginliğe, yaratıcılığa, her alanda inovatif bir toplum düzlemine geçmesinin önkoşulu olarak, devlet ve ülkede kurumsal yapının önemini görüyor. Bir “kurumsal yönetim rejimi” gibi... Zenginliğe giden yol ile hukukun üstünlüğü+demokrasi arasında bağ, tezinin temel zinciri... Kurumsal yönetimlerin karşısındaki seçenek, bizdeki örneği ile “lider rejimi”dir. Bunun kötüsünün de kötüsü, bir RTE rejimi! Bu rejimde, özgün ve kendi gerçeği ışığında politika ve kararlar üretecek kurumların varlığı mümkün olamıyor. Tüm kurumlar, hukuk / yargıdan tutun Merkez Bankası’na, BDDK ve Borsa’ya, partisine ve bakanlıklara / bakanlara kadar... Bu yetmez tabii, demokrasi için en/çok temel bir kurum olan medya bağımsızlığına, dahası işveren örgütlerine; Kızılay, Yeşilay, Futbol Federasyonu’na.. kadar... Aklınıza ne gelirse, hepsi “lider rejimine” bağlı, onun otoritesi altındadır... Tabii ki bu durumda, hiçbirinin fazla bir anlamı, yaratıcılığı, ülkeye, devlete katkısı, kendisinden en çok beklenen yenilikçi yaklaşımı da “lider”in otoritesi, kararları altında kalır. Fotoğraf zaman.com.tr’den alınmıştır TOKAT’TAKİ HUBYAR TÜRBESİ VE CEMEVİ GÜLEN’E KIRMIZI BÜLTEN İbadethane köy halkına Bozdağ: Gereğini yapacağız Arkadaşımız sanmıştık 14 Aralık operasyonu kapsamında gözaltına alınan ve tutuklanması istemiyle mahkemeye sevk edildikten sonra serbest bırakılan Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, dün Yenibosna’daki gazetesinde mesai arkadaşları tarafından karanfillerle karşılandı. Burada gazete çalışanlarına seslenen Dumanlı “Bu kadar korkunç bir yalanı doğrusu arkadaş sandığımız insanların dile getirebileceğini tahmin etmemiştik” dedi. Ekrem Dumanlı “Bizim gibi karınca ezmez insanlara, kanun ve nizamdan ayrılmayan insanlara hakarettir ve basın özgürlüğüne vurulmuş darbedir” dedi. verildi SİBEL BAHÇETEPE (Fotoğraf: DHA) Tokat’ın Almus ilçesine bağlı Hubyar köyünde 8 yıldır devam eden “Hubyar Türbesi ve Cemevi davası”nda, mahkeme köylüleri haklı bularak türbe ve cemevinin köy tüzelkişiliğine ait olduğuna hükmetti. Miras iddiasında bulunan köy sakinlerinden Mustafa Temel tarafından yaklaşık 700 yıllık Hubyar Sultan Türbesi ve Cemevi’nin kendi adlarına tapu edilmesi için köy muhtarlığı ve hazine aleyhine dava açılmıştı. Hubyar köylülerinin uzun süredir yürüttüğü hukuk mücadelesi geçen günlerde sonuç verdi. Köy sakinlerinden Mustafa Temel’in açtığı davayı reddeden Tokat Kadastro Mahkemesi, Aleviliğin önemli inanç merkezlerinden Hubyar Ocağı’nın da merkezi olan Hubyar Sultan Türbesi ve Cemevi’nin, Hubyar Köyü Muhtarlığı adına tapuya tesciline karar verdi. AFYONKARAHİSAR (DHA) Afyonkarahisar AKP İlçe Kongresi’nde, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Fethullah Gülen hakkında kırmızı bülten çıkarılmasına yönelik bir soru üzerine, “Kırmızı bülten ilave bir tasarrufla çıkarılacak bir bülten değil. Bildiğiniz gibi yasalarımız çerçevesinde ancak hâkim ya da mahkeme kararıyla çıkarılması söz konusu olabilir. İstanbul’da Sulh Ceza Hâkimliği’nin verdiği bir yakalama kararı var. Bu karar henüz bakanlığımıza gelmedi. Karar Adalet Bakanlığı’na geldikten sonra Adalet Bakanlığı bu kararla ilgili yasal çerçevede yapması gereken şey neyse onu yapacaktır. Şu anda bakanlığımıza henüz gelmiş değil. Gelirse bakacağız” dedi. AKP’de kafalar karışık EMİNE KAPLAN ANKARA Eski dört Bakan Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar ile ilgili kurulan TBMM Soruşturma Komisyonu, yarın toplanarak bakanların Yüce Divan’a sevk edilip edilmeyeceği konusunda kararını verecek. Toplantıda, bakanlarla ilgili her fiilden ayrı mı yoksa tüm fiiller için tek oylamı mı yapılacağı konusu da netleştirilecek. Komisyon üyeleri, oylarının rengini açıklayarak tek tek “Yüce Divan’a gitsin ya da gitmesin” biçiminde oy kullanacak. Görev süresi 27 Aralık’ta dolmasına karşın TBMM Genel Kurulu’nun 5 Ocak’a kadar ara vermesi nedeniyle komisyonun raporunun 6 Ocak’ta TBMM Başkanlığı’na sunulması bekleniyor. Rapor, sunulduktan sonra 10 gün içinde milletvekillerine dağıtılacak. Dağıtım tarihinin ardından ise 10 gün içinde Genel Kurul’da görüşülecek. Raporun, Genel Kurul’da 22 Ocak’ta görüşülerek oylanması planlanıyor. Komisyondan Yüce Divan’a sevk yönünde karar çıkmaması durumunda muhalefet partileri, Yüce Divan’a sevk yönünde önerge verebilecek. Bakanların Yüce Divan’a gidip gitmeyeceği konusunda ise AKP’nin nasıl bir tavır alacağı merak ediliyor. Anayasa ve TBMM İçtüzüğü’ne göre siyasi parti grupları bu konuda karar alamıyor. Ancak AKP kulislerinde, Yüce Divan konusunda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ne karar vereceğinin önemli olduğuna dikkat çekiliyor. Oylama öncesinde gayri resmi bir işaret gelebileceği kaydediliyor. Hangi kararın partinin lehine olacağı yönünde bir değerlendirme yaparak karar verileceği belirtiliyor. Ancak Genel Kurul’da oylamanın gizli yapılacak olması nedeniyle hangi yönde karar çıkacağı konusunda tahminde bulunmakta güçlük çekiliyor. Bazı parti yöneticileri, seçim öncesinde Yüce Divan’a sevk kararı çıkması durumunda hükümetin “paralel yapı darbe girişiminde bulundu” tezinin çökeceği ve bunu da muhalefetin kullanılacağını belirterek Yüce Divan’a gerek olmadığını dile getiriyor: “Bakanlarımıza yöneltilen suçlamalara ilişkin somut delil yok. 17 Aralık soruşturmasıyla ilgili kesinleşen bir takipsizlik kararı var. Birisi için saat hediye almış deniyor, zaten saate meraklı olduğunu kendisi de açıkladı. Öteki için deniyor ki eşinin şirketi üzerinden kazanmış. Büyük meslek örgütleri yılbaşı hediyelerini oradan almak için sıraya giriyorlardı, girmeselerdi o zaman. Rıza Sarraf ve Ali Ağaoğlu’na hep beraber alkış tutmadık mı? Okul yaptırdıklarında törenlerle açılışlarını yaptık, hepimiz oradaydık. Ayrıca başından beri biz 1725 Aralık operasyonlarını hükümete darbe girişimi olarak tanımlıyoruz. Bakanların Yüce Divan’a sevkiyle kendi elimizle bu iddiaları çürütmüş olmayacak mıyız? Bu tabanımızı da demoralize eder.” Muhalefetin seçim sürecinde “Yolsuzlukları akladılar” tezini işleyebileceğini kaydeden parti yöneticileri, “Kamu vicdanı zedelendi denebilir. AK Parti olarak biz 12 yılda ne badireler yaşadık, muhalefetin can simidi gibi sarıldığı nice olayı hasarsız ya da ufak tefek hasarla atlattık. Kamuoyuna neleri anlatmayı başardık, bunu mu anlatamayacağız?” görüşünü dile getirdi. AKP kulislerinde ise birçok milletvekili bakanların Meclis’te aklanmasının yanlış olacağını, bu kararın Yüce Divan’a bırakılması gerektiğini düşünüyor. Bazı milletvekilleri, “Meclis’te oyçokluğuyla alınacak Yüce Divan’a sevke gerek olmadığı yönünde karar, kamuoyu nezdinde parmakla aklama olarak nitelendirilir ve seçimlere bu tartışmanın gölgesinde girilir” değerlendirmesini yapıyor. Dört eski bakanla ilgili yarın komisyonda Yüce Divan oylaması yapılacak, AKP’de ise farklı görüşler bulunuyor Kulluk rejimi yaratır Ortaya çıkan bir efendi / kulluk ilişkisidir... Acemoğlu’nun bu açıdan “Türkiye’de rejimin adı padişahlıktır” demesi haklıdır. Atatürk dönemi, kendine özgü, hemen her açıdan toplum, ülke, millet “kurucu” niteliği ile, parantez dışı tartışılması gereken bir alandır. Ama bu ülkede demokrasi ve hukuk devleti hiç olmadı, çeyrek oldu, en çok yarım oldu! Şimdiki padişah dönemi ile de “kurumsal” yönetim tamamen rafa kaldırıldı. HHH İfade özgürlüğü mü, öncelikle bir hukuk, demokratik devletin ve ikti kutsal değerdir’ ‘İnanç kurumları Hubyar Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi, gazeteci yazar Murat Kantekin, Hubyar Sultan Türbesi ve Cemevi ile ilgili tartışmaların başladığı süreçten bu yana köy muhtarlığı ve köy halkından yana taraf olduklarını ifade ederek, bir türbenin hiçbir şahsa tapu edilemeyeceğini söyledi. Hubyar köyünde yaşayan ve Aleviler için inanç önderi olarak dede konumunda bulunan tüm köy halkının 13. yüzyılda yaşayan Hubyar Sultan’ın torunları olduğunu belirten Kantekin, “Hubyar Sultan Türbesi de Cemevi de kimsenin şahsi malı değildir. Her yıl yüz binlerce insanın ziyaret ettiği, inançsal anlamda mensup olduğu o türbe, kendisine saygı duyan tüm insanlığın ortak kutsal değeridir. Mantığın kabul etmeyeceği bir iddiayı hukuk da kabul etmedi ve türbe ile cemevinin köy halkının sorumluluğunda olduğuna hükmetti” dedi. Sarraf’ın altınları Meclis kürsüsünde TBMM Genel Kurulu’nda, 2015 yılı bütçe görüşmelerine dün de devam edildi. CHP Milletvekili Hurşit Güneş, kürsüye getirdiği terazinin bir kefesine asgari ücreti, sosyal yardımları, emekli maaşını ve işsizlik sigortasını simgeleyen ağırlıkları, diğer kefesine ise faizi ve Cumhurbaşkanlığı sarayını simgelediğini belirttiği ağırlıklar ile Rıza Sarraf’ın olduğunu söylediği sahte altınları koydu. Terazinin dengesinin bozulması üzerine Güneş, “İşte bu ülkenin dengesi bu. Bütçenin de dengesi bu” dedi. Görüşme sırasında okullara Osmanlıca dersi konulması önerisi de tartışmalara neden oldu. AKP’li Mehmet Şükrü Erdinç, tepkinin aslında Arap alfabesine olan hırstan ve İslamofobiden kaynaklandığını savundu. Tepki gösteren CHP Grup Başkanvekili Levent Gök, bunun akıldışı olduğunu belirterek, “Türkiye’de hiç kimse sizlerden daha az Müslüman değildir” dedi. Bu arada CHP’li Tanju Özcan, 14 Aralık operasyonuna değinerek, eski dostların bugün terörist olduğunu söyledi. Özcan, “Gülen’i tanımak dahi suç kabul ediliyor. Eğer bu suçsa ‘Bugüne kadar ne istediler de vermedik’ diyen Erdoğan hakkında da bir şey yapmak lazım” dedi. ahkemenin kararı önemli’ Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı Ali Kenanoğlu ise mahkemenin kararının son derece önemli olduğunu ifade ederek “Başta burası bir Alevi inanç merkezi olarak tescil edilmiş oldu. Aynı zamanda buranın kamusal bir nitelik taşıdığı, hiçbir şahsın özel mülkü olamayacağı tescil edildi” dedi. Kararın örnek teşkil edeceğini kaydeden Kenanoğlu, “Çünkü biz biliyoruz ki birçok inançibadet merkezi şu ya da bu şekilde özel şahısların mülkiyetinde alınır satılır bir ‘ticari mal’ olarak bulunmaktadır” değerlendirmesini yaptı. ‘M ‘Yargıda aklansınlar’ ‘Hepimiz oradaydık’ C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle