22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 ARALIK 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 G ökyüzünün kurşun rengine büründüğü, kasvetli bir gündü. Sinsi sinsi yağan yağmurun ıssızlaştırdığı tarihi Karacaahmet Mezarlığı, ürkütücü bir sessizliğe gömülmüştü. Donatella Piatti, sık sık ziyaret ettiği merhum eşi Derya’nın kabrine ilk kez Bruno’yla geliyordu. Niyeti, yaşamını birlikte sürdürmeye karar verdiği erkeği, oğlunun babasına takdim etmekti. Daha doğrusu, ruhuna tanıştırmak… İstanbullu bir İtalyan olan Donatella’nın başına hep olmadık işler gelir; en sıradan olaylar birer maceraya dönüşür, o da bunları tatlı tatlı anlatıp yazarak yaşamımıza renk ve kahkaha katardı. Bruno’ya gözyaşları içinde ölmüş kocasını anlatıp, mezarını ziyarete götürdüğü gün de işte böyle bir andı. Hava karanlıktı, yağmur yağıyordu derken zar zor buldukları taksi, Donatella’nın bildiği yoldan gitmemiş, ikiliyi Karacaahmet’in bir kapısına bırakmıştı. Ama o kapı, bizimkinin mezarı bulmak için bellediği güzergâhın kapısı değildi. HHH Bruno ilk kez geldiği mezarlıkta, zaten ne yol biliyordu, ne iz. Donatella da yönünü şaşırınca, mekânın korku filmini andıran dekorunda kayboldular. Dekor, gerçekten korku filmi gibiydi. Mezarlara çapa yapmak, su dökmekten birkaç kuruş kazanan gariban takımı, tabii ki öyle bir havada gelmeyen ziyaretçileri beklerken yağmurdan ıslanmamak için siyah naylondan çöp poşetlerine sarınmışlardı. Çoban kepeneği gibi kafalarından omuzlarına geçirdikleri torbalarla, in cin top oynayan alacakaranlıkta, mezar kaçkını hayaletler gibi dolaşıyorlardı. Mezarları yağmur suladığından, bari ot yolarız diye iki müşterinin çevresini Hicri Takvim de İsterük! sardılar. Donatella yalnız olsaydı, kesin düşüp ölürdü korkudan. HHH Neyse ki Bruno, her yıl bir ayını İtalyan ordusunun yedek “alpinisto” kamplarında geçiren, idmanlı bir dağcıydı. 2 metre 5 santimlik boyu ve 52 numara ayakkabılarıyla bizim miniminnacık sarışının yanında gerçekten dağ gibi duruyordu. Madem buraya kadar gelmişlerdi, elbette Derya’yı bulmadan dönmek olmazdı. Donatella, peşinde Bruno, siyah poşet kaplı adamlara yol sora sora kocasının kabrini arıyordu. Bir ara, Bruno’nun yanında olmadığını fark etti. Neyse ki uzakta değildi. Ama adamın halinde bir tuhaflık vardı. Yanına gitti. İri yarı Bruno kaskatı kesilmiş gibiydi. Beti benzi atmış, gözleri faltaşı gibi açılmış, bir grup mezar taşının karşısında öylece duruyordu. Donatella, “Ne oldu, neyin var” diye sorunca, kafasını yavaşça çevirdi, gözleri ve sesi dehşet doluydu: “Sizin burada çoook uzun yaşıyorlar!” Bruno’nun önünde çakıldığı mezar taşlarından birinde, “13191967”, diğerinde “13241983” yazıyordu… HHH Donatella’yı çok özlüyorum. Aralık ayının başında Antalya’da toplanan sözüm ona Milli Eğitim Şurası’nın zorunlu Osmanlıca dersi konusunda aldığı “tavsiye kararı”nı duyunca, aklıma ilk gelen yine Donatella ve onun Karacaahmet Mezarlığı anısı oldu, elbette. Çünkü Kurul yerine zaten Şura denilen ve başındaki “milli” sıfatını hiç hak etmeyip, Dini Eğitim Şurası diye anılması gereken bu stratejik toplantıda, okullarda Osmanlıca öğretilmesi: “Türk halkının kendi dedesinin mezar taşını okuyamayan tek millet olduğu ve toplumda Osmanlı Türkçesine bir talep bulunduğu” gerekçesiyle savunuldu. Nüfus ortalaması Türkçeyi 100 kelimeyle konuşan, dolayısıyla okumayı, okuduğunu anlamadığı için hiç mi hiç sevmeyen bir toplumun; üç dilin karması (çorbası da diyebiliriz) Osmanlı Türkçesine olan talebini nasıl dile getirdiğini, doğrusu bilemiyorum… HHH Ama amaç (yani maksat), eğer halkımıza dedesinin mezar taşını okutmaksa, salt Osmanlıca söz ve Arapça yazı öğretmek yetmez. Miladi takvimden Hicri takvime de “rücu” gerekir. Zavallı torun, mezar taşında nihayet adını sanını okuyabildiği dedesinin 641 yaşında öldüğünü görünce ne düşünür? Kendi ömrünü meyve sineğinin ömrüyle kıyaslayarak aşağılık duygusuna kapılmaz mı? Ya da dedesini, kalbine kazık çakılmadan ölemeyen vampir sanmaz mı? Fotoğraf: DANIEL COLAGROSSI “Zaman en yetkin öğ retmendir. Ne yazık ki öğrencilerini öldürü r.” HECTOR BERLIOZ eçen hafta, Fransız Sarayı’nda G verilen “Ördek Ziyafeti”nin konukları arasındaydım. Fransa’nın İstanbul Başkonsolosu Muriel Domenach’ın ev sahipliğini üstlendiği davet, dört dörtlüktü. Yemekleri, Özyeğin Üniversitesi/ Cordon Bleu aşçılık ve pastacılık okulu şefleri hazırladı, kusursuz servisi de öğrencileri yaptı! Fransız mutfağının ördek ürünleri ve kaz ciğeri çeşitlemeleri tanıtılan yemeğin öteki amacı, Türkiye çapında bile pek bilinmeyen Kars’taki kaz üreticileriyle bu sektörde dünya lideri Fransız işadamlarını buluşturmaktı. Çünkü Kars ilimizde, gerçekten çok kaliteli kaz üretiliyor. Yörenin özelliği olan “tuza basma kaz” tekniği, Fransa’nın kaz ve ördekle yaptığı uluslararası ünde “konfi” tekniğine çok yakın. Gerek Kars, gerekse Fransız kaz ve ördek çeşnilerini iyi bilen biri olarak, Kars kazının hiç de geride kalmayan bir lezzet olduğunu söyleyebilirim. Hatta Fransızların usul ve çeşit zenginliğinde elbet ileri, ama hammadde olarak Kars kazının daha kaliteli olduğunu da ekleyebilirim! Fransız yatırımcılar, Kars’ta “organik kaz” üretmek istiyor ve Türk üreticilerle çalışmaya hevesli. Eğer böyle bir işbirliği gerçekleşirse, Kars’ın yöresel lezzetine Fransız usul bilgisinin kazandırılması, ülkemizin hiç olmazsa öz ördek ve hakiki kazlarını hak ettikleri “dünya çapında” şöhrete taşır! Eğitimin Geleceği Sebastian Thrun, Stanford’da yapay zekâ dersleri veriyordu. Google’un sürücüsüz araba projesini gerçekleştiren ekibin başındaydı. Dünyada “yapay zekâ” konusunda önde gelen isimlerden. 2011’de “Dersimi internet üzerinden vermek istiyorum” dedi. Neden? Gazetecilerle yaptığı söyleşilerde şöyle diyordu: “Eğitim parasız olmalıdır. Sadece zenginler değil, dünyadaki herkes kaliteli bir eğitim alabilmelidir.” Dediğini yaptı. Yapay zekâ dersini internet üzerinden vermeye başladı. Dileyen herkes bu derslere katılabilecekti. Üstelik bedava. Beklenmedik bir şey oldu. Dünyada “160 bin kişi” derse katılmak için başvuruda bulundu. Dünya çapındaki bir uzmandan ders almak elbette etkileyici bir şey. Biz üniversite yıllarımızda böyle bir şeyi hayal bile edemezdik. Peki bu bir gelenek halini alır mı? Dünyanın kendi alanındaki en iyileri, derslerini internet üzerinden, üstelik ücretsiz olarak verirler mi? Türkiye’de böyle bir akım başlar mı? Eğitimde fırsat eşitliğine doğru bir adım atılır mı? Son yıllarda dünyada eğitim alanında en çok konuşulan konulardan biri internet üzerinden verilen bu “kitlesel eğitimler” oldu. Bunlara kısaca MOOC (Massive Online Open Course) adı veriliyor. Sebastian Thrun bu büyük ilginin ardından kendi eğitim şirketini kurdu. Bugün 2.6 milyon öğrencisi var. Aradan 3 yıl geçtikten sonra, Udacity’de verdikleri eğitimin yetersiz olduğunu söylemeye başladı: “Verdiğimiz eğitimi daha iyi hale getirmeliyiz. MOOC 2.0’yi yaratmaya başladık” MOOC’lar 2014’te yeterli başarı sağlanamadığı gerekçesiyle eleştirilmeye başlandı. Yine de herkesin gözü bu kuruluşların üzerinde. Sayıları dünyada giderek artıyor. Hem Avrupa’da hem Uzakdoğu’da. Birbirinden ilginç uygulamalar ortaya çıkıyor. Bu kurslarda kullanılan tek nolojiler, eğitim yöntemleri, sağlanan başarı ve başarısızlıklar, sistemlerin güçlü ve zayıf yanları dikkatle izleniyor. Eğitimlerde yapay zekâ uygulamaları da kullanılacak mı, tartışıyorlar. Oyunlaştırma konusu eğitimlere nasıl yansıyacak, inceliyorlar. İş modelleri mercek altına alınmış durumda. Öyle ya, bedava ders veren kuruluşlar nasıl ayakta kalacak? Örneğin Thrun, başlangıçta tümüyle parasız olan kurslardan yavaş yavaş özel üyelik sistemiyle para almaya başlamış. Piyasadaki büyük oyunculardan Coursera’da dersler bedava, sertifikalar paralı. Coursera’nın Başkanı Daphne Colle geçen hafta MIT Technology Review’da “MOOC’lardan üç yılda alınan dersleri” anlatıyordu. Coursera’da (www.coursera. com) öğrenci sayısı 3 yılda 10 milyona ulaşmış. Kahn Academy bu alandaki ilklerden ve tümüyle ücretsiz. Bağışlarla yaşıyor. Türkiye’de açılan web sayfasında dersleri Türkçeleştirme çalışmaları sürüyor (www.khanacademy.org.tr). Dünyada açık eğitimin öncü üniversitesi MIT ile Harvard’ın ortaklaşa kurduğu MOOC platformu Edx (www.edx.org/) gelişiyor. Geçen ay 26 yeni kurs eklendi. Neden bunca ilgi? Çünkü gerçekleştirilen çalışmalar dünyada eğitimi dönüştürebilecek bir potansiyele sahip. Peki, biz Türkiye’de neyi tartışıyoruz? Osmanlıcayı! Hükümet, askeri yargıyı yeniden şekillendirip denetim altına alacağı tasarının içine TSK’nin uzun süre istediği ‘askerlerin görev suçlarında soruşturma izni aransın’ düzenlemesini ekledi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP hükümetinin, askeri yargıya ilişkin TBMM’ye sunduğu yargı paketinden askerlere “zırh” çıktı. MİT Müsteşarı ve mensuplarına getirilen soruşturma izni kuralı, askerlerin görevleriyle ilgili işlediği suçlarda da uygulanacak. Düzenleme yasalaşırsa, hiçbir savcı, bir askeri görevi sırasında işlediği iddia edilen bir suç ile ilgili direkt soruşturmayacak. Bunun için hükümetin kapısını çalmak zorunda kalacak. Askerin müdahale ettiği toplumsal olaylar sırasında yaşanan hak ihlalleri, Uludere katliamına neden olan hava operasyonları gibi konular artık yasa zırhına büründü. 46 maddelik yargı paketinden önemli bir düzenleme çıktı. Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Yasası’nın 9. maddesinde yapılan değişiklikle, askerlerin “görev suçları”na dönük soruşturma ilkeleri yeniden düzenlenerek, “izin” zorunluluğu getiriliyor. Yeni düzenleme şöyle oldu: “Emniyet Teşkilatı Kanununun 1’inci maddesi ve 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11’inci maddesinin (D) fıkrası kapsamındaki görevler ile TBMM veya Bakanlar Kurulu kararları kapsamındaki görevler nedeniyle görev veren ya da bu nitelikteki bir görevi ifa eden asker kişilerin, görevin niteliğinden doğan veya görevle ilgili olmak şartıyla görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı adli yargının görevine girdiğinden bahisle haklarında soruşturma yapılması Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları için Başbakanın, Jandarma Genel Komutanı için İçişleri Bakanının, diğer personel için Milli Savunma Bakanının iznine tabidir. Savaş hali haricinde, asker olmayan kişiler askeri mahkemelerde yargılanamaz.” İl İdaresi Yasası’nın 11. maddesinin “d”fıkrası, valilerin ilde çıkabilecek veya çıkan olayların, emrindeki kuvvetlerle önlenmesini mümkün görmedikleri veya önleyemedikleri takdirde, diğer illerden kuvvet veya askeri birliklerden yardım istemesini düzenliyor. Bu kapsamda görevlendirilen askeri kişilerin, olaylara müdahale ederken işledikleri iddia olunan suçlarla ilgili savcılık direkt soruşturma yürütemeyecek. Bunun için hükümetten soruşturma izni alınması gerekecek. Askere koruma zırhı Uludere soruşturulamayacak Tasarıyla değiştirilen maddede, “TBMM veya Bakanlar Kurulu kararları kapsamındaki görevler nedeniyle” işlenen suçlar da soruşturma izni ile soruşturulabilecek. Bu konuya özellikle terörle mücadele kapsamında sınır ötesi operasyonların girdiği değerlendiriliyor. Çünkü, sınır ötesi operasyonlar TBMM’den çıkarılan tezkere ile yapılabiliyor. Yine Bakanlar Kurulu terörle mücadele konusunda da askere emir veriyor. 34 kişinin hayatını kaybettiği Uludere bombardımanı gibi olaylar bu düzenlemenin yasalaşması halinde artık savcılar tarafından doğrudan soruşturulamayacak. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK (Fotoğraf: METE KIZIK) G NOKTASI behicak@yahoo.com.tr Vardiya Bizde Ali Tatar’ı andı İZMİR / İSTANBUL (Cumhuriyet) Vardiya Bizde Platformu’nun İzmir’deki Sessiz Çığlık eyleminde, amirallere suikast iddiası soruşturmasında hakkında ikinci kez yakalama kararı çıkınca intihar eden Deniz Yarbay Ali Tatar anıldı. Konak Alanı’nda bir araya gelen platform üyeleri, “Ali Tatar ölümsüzdür”, “Kumpasçılardan hesap sorulsun” sloganları attı. Tatar’a yazdığı mektubu okyuan emekli Tuğamiral Turgay Erdağ, “Sana o kumpası kuranlar, dönemin savcıları, hâkimleri hesap vereceklerdir” dedi. İstanbul’da Beşiktaş Demokrasi Anıtı’nda 116. kez gerçekleştirilen “Sessiz Çığlık” eylemine katılan, geçen hafta Balyoz davasının dijital delillerini oluşturan 11 ve 17. CD’ler üzerindeki yazıların kendisine ait olmadığı bilirkişi raporuyla kanıtlanan eski 1. Ordu Harekât Başkanı Tuğgeneral Süha Tanyeri söz konusu CD’leri bavulla savcılığa teslim eden gazeteci Mehmet Baransu’yu suçladı. Tanyeri “Ona soracağım, bu yazı 2010’da yazılmış. Ve bu CD’ler 2010’da sendeydi. Dolayısı ile bunu o hazırladı” dedi. BULMACA SEDAT YAŞAYAN n ANTALYA (DHA) 75’inci Yıl Cumhuriyet Anadolu Lisesi’nde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde öğretmen Ayhan Bağdatlı’nın, farklı din ve kültürlerde cenaze törenlerini anlattığı derste Budistlerin cenaze töreninde, akbabaların cesetleri parçalayarak yediği görüntülerin yer aldığı belgeseli izlettirmesi öğrencileri şoka soktu. Çocuklarının psikoloji bozulan velilerin şikâyeti üzerine öğretmen uyarıldı. Olaya ilişkin inceleme başlatıldı. Din dersinde öğrencileri şoke eden belgesel ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com 16 GençSen’liya gözaltı n ESKİŞEHİR (Cumhuriyet) Anadolu Üniversitesi’nde geçen günlerde düzenlenen “Mevlana’yı Anma toplantısında” katılan bir grup öğrenci, Gezi olayları sırasında yaşamını yitiren Ali İsmail Korkmaz için “Ali İsmail Korkmaz’ı arkadaşları öldürdü” diyen Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna’yı protesto ederek açtığı pankartla ilgili Vali Tuna yazılı açıklama yapmıştı. GençSen’liler bu açıklamayı protetso etmek için dün valilik önüne yürüdüler. Bir grup GençSen üyesi öğrenci, valiliğin önünde “Mevlana’ya değil, valiye tepki” başlıklı basın açıklaması yapmak istedi. Ancak, güvenlik güçleri öğrencilerin basın açıklamasına izin vermeyerek gözaltına aldı. HARBİ SEMİH POROY CHP minibüsünü yaktılar n TUNCELİ (DHA) Moğultay Mahallesi Sanat Sokak’ta dün akşam toplanan yüzleri maskeli grup, Cumhuriyet Caddesi üzerindeki polis merkezine molotofkokteyli attı. Polisin gaz bombasıyla müdahale ettiği grup ara sokaklara kaçtı. Okullar Caddesi üzerinde tekrar toplanan grup, polis araçlarına havai fişek, molotof ve taş attı. Aynı cadde üzerindeki CHP il başkanlığına ait bir minibüse de molotofkokteyli atıldı. Alev alan minibüs, TOMA’dan sıkılan suyla söndürüldü. SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Yurdu 1 muzun su 2 lak alanlarında da ya 3 şayan bir ör 4 dek cinsi. 2/ 5 Başlıca, te 6 mel niteli ğinde olan... 7 Yavaş, ağır. 8 3/ Çikola 9 ta yapımında kullanı 1 2 3 4 5 6 7 8 9 lan temel mad 1 G U E R N İ C A de... Uçurum. 4/ 2 O L T A G A R P İşaret olarak ye 3 Ş U T A L İ K A re dikilen çubuk... 4 İ S P A R O Z P Neodim elementiA N A E T A nin simgesi. 5/ Ka 5 Z S E E L dın üzerinde tam 6 M E Ç S İ N AME K İ bir egemenlik hak 7 ME N kına sahip olduğu 8 B E L O T na inanan erkek... 9 A F E T H U L A Yapağı ya da keçi kılının dövülmesiyle elde edilen kaba kumaş. 6/ Vilayet... Dekorasyonda, maroken eşya yapımında ve modacılıkta kullanılan deri taklidi sentetik malzeme. 7/ Donuk renkli... Bir meyve. 8/ Felsefede, bilgi ile varlık arasında ilişki kurduğu düşünülen kavram... En küçük sosyolojik birim. 9/ “Kıkırlık” da denilen bir ördek cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Güneydoğu Anadolu’da, daha çok kadınların çeşitli yerlerine yaptırdıkları bir tür dövme... Duygu ve düşünceleri belirtecek biçimde yüzde beliren kımıldanışlar. 2/ Bir peygamber... “Acele, ivedi” anlamında yerel sözcük. 3/ Tuzlanıp kurutulmuş yiyecek... “Şahinim var, bazlarım var / alışkın sazlarım var” (Karacaoğlan). 4/ İzmir’in Menderes ilçesinde ünlü bir antik kent... Bir renk. 5/ Ateş... Akım şiddeti birimi kiloamperin kısa yazılışı. 6/ İterbiyum elementinin simgesi... Halk dilinde mart ayına verilen ad. 7/ Demiryolu... Ankara yakınında küçük bir göl. 8/ Hicap... Çok büyük, yüce. 9/ Genellikle mısır unuyla yapılan bir tür pide... Sessiz, hareketsiz, uslu. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle