25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 ARALIK 2014 PERŞEMBE 6 HABERLER CHP’li vekillerin Silivri’de görüştüğü eski Mali Şube Müdürü Saygılı’dan çarpıcı iddialar: Rüşvetin belgesi var EMİNE KAPLAN Yakup Saygılı ANKARA 17 Aralık soruşturmasını yürüten eski İstanbul Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı, TBMM Soruşturma Komisyonu’nun CHP’li üyelerine verdiği bilgide, Abdullah Habbani’nin ayakkabı kutuları ve valizlere rüşvet paralarının konduğu ofisin görüntülerine el konulduğunu ancak savcı Ekrem Aydıner’in bunları iade ettiğini ileri sürdü. Saygılı, Yasin el Kadı’nın yasaklı olduğu dönemde özel uçakla Türkiye’ye getirildiğini, bunu fotoğrafladıklarını belirtti. CHP’li komisyon üyelerinin Silivri Cezaevi’nde görüştüğü Saygılı, şu iddiaları gündeme getirdi: u Yakub Saygılı, 17 Aralık soruşturmasına ilişkin yeni bilgiler verdi. Habbani’nin, rüşvet paralarını ayakkabı kutularına ve valizlere koyarken kaydedilmiş görüntülere ulaştıklarını ileri süren Saygılı, Yasin el Kadı’nın da yasaklı olduğu dönemde özel uçakla Türkiye’ye getirildiğini ve bunu fotoğrafladıklarını belirtti. Yasaklı Yasin el Kadı, özel uçakla getiriliyordu: Yasin el Kadı, Muaz Kaistedi: Rıza Sarraf’ın Ege dı, Bilal Erdoğan ve Usuma Kutup, Bosphorus diye bir şirket kuruyorlar. Kupon arazileri incelemeye başlıyorlar. Etiler Polis Okulu arazisi de bu arazilerden birisi. Tayyip Erdoğan, “kefilim” dediği bir dönemde. Bakanlar Kurulu’nun El Kadı ile yasak kararı vardı ama özel uçakla getiriliyordu ve biz fotoğrafladık. men Bağış’a ulaşma işinin amacı Başbakan’a ulaşıp bakanlara para vermekten kurtulmak istiyor. Dijital kayıtlarda Sarraf’ın tablet ve telefon kayıtları var. Bunları Rıza telefon ile fotoğrafını çekip Whatsapp üzerinden gönderiyormuş. Çağlayan’ın el yazıları, referans mektupları var. Kırık CD, KOM’da var: Sarraf, bakanlara para vermekten kurtulmak Eylül 2012’de kara para konusunda çalışmaya başladığımızda rüşveti bilmiyor duk. 2 MASAK raporu var. 17 Aralık’la ilgili takipsiz lik kararında MASAK’tan gelen raporun CD’sinin kırık olduğu yazıyor. Ama bu rapor, Ankara KOM’daydı. Sahte belgeler: Volgam, Rıza Sarraf’ın Türkiye’deki şirketi, transit ticaret işini tezgâhlıyor. Atlantis, Dubai’deki şirket. Dubai devletine ait boş gümrük belgeleri getiriliyor. Aramalarda balya balya bulundu. Ayrıca sahte Dubai gümrük kaşeleri çıktı. 17 Aralık’ta Halk Bankası’ndan savcılık yazısıyla aldık. Kullanılmış belgeler çıktı. Dijital aramalarda Excel’de ya DENGİR MİR MEHMET FIRAT: Yolsuzluk ve yasaklar geri geldi u AKP’nin eski ikinci adamı Fırat, 17 Aralık’a ilişkin değerlendirmesinde, ‘’Biz 3Y diyerek iktidara geldik. Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar olmayacaktı. Maşallah yolsuzluk geri geldi, yasaklar da öyle’’ dedi. ERDEM GÜL ANKARA AKP’de çok uzun süre ikinci adam konumunda görev yapan Dengir Mir Mehmet Fırat, 17 Aralık’ın yıldönümü için, “Biz 3Y diyerek iktidara geldik. Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar olmayacaktı. Maşallah yolsuzluk geri geldi, yasaklar da öyle. Elde sadece yoksulluk kaldı” değerlendirmesini yaptı. 17 Aralık’ın “Milli bayram ilan edilmesi” önerisinde bulunan Fırat, “Türkiye’nin itibarı sıfırlandı demiyorum, sıfırın altına indirildi” dedi. Fırat, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun 1. yıldönümüyle ilgili olarak Cumhuriyet’e şunları söyledi: Aklanma yeri sandık değil mahkemedir: Hayırlı, uğurlu olsun. Aslında birinci yılında 17 Aralık’ı ülke olarak kutlamamız lazım, milli bayram ilan etsinler. Hakikaten hoş olmayan, çirkin bir olaydı. Bana göre bu sandıkta temizlenecek, sandık sonucuna göre beraat kararı alınacak bir olay değil. Ayıp oluyor: Bu olay doğrudan Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) düzenleme alanı içine girer. Benim bildiğim de TCK ile ilgili hükümleri de mahkemeler verir. Mahkemeye gidip yargılanmak ayıp değil. Ayıp olan yargılanmamaktan kaynaklı o yaftanın üzerinizde kalması. İtibar sıfırın altında: (Operasyonlar için) Türkiye’de hukuk mefhumunun ortadan kalkmasıdır. Bir yasanın (makul şüphe) değiştirilerek bir koruma şemsiyesi yaratılıp o süreç geçtiğinde yeniden eski haline döndürüldüğünü herhalde dünyada bir tek burada, Türkiye’de görmek mümkün. Dünyanın hiçbir ülkesinde, sisteminde görülmedi. O yüzden yapılan operasyonların çok hukuki olduğu kanısında değilim. Dünyada büyük tepki çekti. Türkiye’nin itibarı sıfırlandı demiyorum sıfırın altına indirildi. Çünkü itibar sadece hükümeti, belli bir kitleyi değil, bütün ülkeyi ilgilendiriyor. Sıfırın altına indirilen 77 milyon insanın itibarıdır. Yüce Divan’a göndermezler: (4 eski bakan için Yüce Divan) Zannetmiyorum, beklemiyorum. Olsaydı çoktan yaparlardı. Benim kanaatim 17 Aralık’ı da seçim sonrası çıkaracakları bir genel afla ortadan kaldırmayı planlıyorlar. 3Y’den 2’si geri geldi: Biz iktidara 3Y diyerek geldik. “Yolsuzluk, Yasaklar ve Yoksulluk olmayacak” dedik. Maşallah şimdi yolsuzluk geri geldi. İkinci olarak yasaklar da geri geldi. Böylece 2Y’miz gitmiş oldu. Geri kaldı 1Y. Yani elde bir tek yoksulluk kaldı. Onun da aslında ne durumda olduğunu halka sormak lazım. Ama ben iyi durumda oldukları kanısında değilim. Ama hukukun bir özelliği vardır: Ama tüm bunlara rağmen hukukun bir özelliği vardır. Mutlaka hâkimiyet kurar. Yine bir gün hukuk kuralları geçerli hale gelecektir. Çamlıca’ya yapılacak cami için talimatı dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan vermişti. Erdoğan Bayraktar hakkındaki yasal dinleme kayıtlarında caminin finansmanının nasıl sağlandığı tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyor. zılmış belgeler çıktı. Bunlar bize gelmedi, savcı hiç göstermiyor. Volgam adına 6 koli Halk Bankası’nda belge çıktı. Savcı (Ekrem Aydıner) bu belgeleri Halk Bankası’na soruyor, bunu Dubai gümrüğüne soracaksın. Aslan harcamış: Süleyman Aslan’a (Halk Bankası Genel Müdürü) ilk Aralık 2012’de 2 milyon Avro gidiyor. Aralık 2013’e kadar da 15 sefer daha para gitti. İmam hatip hikâye. Nerede inşaat başlamışlar. 15 seferin 13’ünde miktar net belli. Tapelerde var. Bunların 9’unda kurye takibi var, 9 takibin 2’sinde kutu açtırılıp çekim yapıldı. Aslan’ın evinden çıkan rakam 13 seferde toplam 3 milyon Avro, 3 milyon 900 bin dolar ve 1 milyon TL. 2 sefer belli değil. Evdeki paralar bu paraların yarısından biraz fazla. Geri kalan nerede? Harcamış. Avukat utandı: Abdullah Habbani’nin avukatı, Habbani’nin ifadesi alınırken Muammer Güler’in “Önüne yatarım, asarım, keserim” laflarına “Bu nasıl bakan yahu utanıyorum” dedi. Altın işi: Savcı (Ekrem Aydıner), takipsizlik kararında “Zafer’e para gitmiş, ama bu altın işi Çağlayan’a bağlı bir görev değil” diyor. Transit ticaretle ilgili yetki belgesi verilmesi gerekiyor. Bu belgeyi Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı veriyor. Bu müsteşarlık da Zafer Çağlayan’a bağlıydı. lah Habbani’nin ofisindeki kamera kayıtları vardı ve el konuldu. Ekrem Aydıner, bu kayıtları iade etti, deliller karartıldı. Ayakkabı kutularına ve valizlere burada para konuluyordu. Muammer Güler’in referans mektubu, Rıza Sarraf’ın telefonundan fotoğraf olarak çıktı. Takibi anladılar: Barış Güler ve Süleyman Aslan, Rıza Sarraf’a önce Whatsapp’tan yazarken daha sonra Viber ile konuşalım diyor. Viber görüşmeleri takip edilemiyor. Sarraf ve Barış’ın ajandalarına el konuldu. Bu defterin fotokopileri çektirildi, Meclis’e gönderildi. Solak oldu: Savcı Celal Kara, Barış Güler’i 17 Aralık’tan sonra çağırıp el yazısı örneği istedi. Güler, sol eli ile yazmaya çalıştı. Tüm ilişkilerini ajandaya yazmış. Arama yapılırken kamera kayıtta olabilir. Burada imza attırılıyor. O tutanağı hangi eli ile imzaladığı bellidir. Gözaltındayken yeni gelen Emniyet Müdürü, sadece Barış Güler’i soruyordu. Salih Kaan’ı soran yok. Mali Şube’nin yeni müdürü, Muammer Güler bunu göndermiş. Sorgudan önce gelmiş “Barış Bey, biz sizin suçsuz olduğunuzu biliyoruz” diyerek iki büklüm oluyorlardı. Yeni gelen Mali Şube’den sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı, soruların bazılarını çıkarmak istedi. Nitelikli dolandırıcılık büro amiri Mehmet Akif Üner’e “Hiç bakan çocuğu rüşvet alır mı, bu soruları sormayın” demiş. Kutulara para kon ma görüntüleri: Abdul Hırsızlık, Yolsuzluk, Rüşvet Resmi Oldu Dün ülkede hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet ve görevi kötüye kullanma olarak nitelendirebileceğimiz her şeyin resmi başlangıç tarihi olarak kayıtlara geçti. Bugün ikinci gün... Rüşvet ve yolsuzluğa, bunca delile rağmen takipsizlik kararı verilmesi ile, anayasal hak olan “fırsat eşitliği”nden tüm toplumun yararlanmasının yolu açıldı, doğal hukuki hak doğdu. Bu iş “kapanın elinde” kalmamalı! Tüm halkın yararlanması için, hükümetin gerekli yönergeleri çıkarmasını, bu hakkın nasıl kullanılacağı konusunda vatandaşı bilgilendirmesini istiyoruz. Bilgi edinme hakkı yasası bu amaçla kullanılabilir. Doğrudan doğruya, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve tüm bakanlara sorulmalı. HHH Dün, Silivri’den yeni çıkmış 5’i kurmay, filinta gibi 6 denizci, gazeteye ziyaretime geldi.. Hepsi denizci, hepsi aydınlık insan, hepsi gülen ama henüz işsiz... Bir kurmay doktoraya başlamış, bir başkası avukatlık bekliyor... Diğerleri topluma uyum ve entegre olmanın bekleyişi içinde. Deniz Kuvvetleri ayrı bir kurum. Entelektüel düzeyleri yüksek insanlar... Çoğu gitar falan da çalıyor, orkestraları var, beste yapanı da! Ama şüphesiz ki kendileri için bu faaliyetleri... Silivri anıları, Balyoz davası, cemaate açılan yeni dava ve olası seyri üzerine sohbetten sonra söz 17 Aralık’a geldi! Ben, resmi rüşvet hakkı yolu açıldı deyince, bir kurmay, halk her zaman bir talanın parçası dedi: Kente geliyor Hazine arazilerini işgal etmesine göz yumuluyor, sonra ver oy, al tapu süreci başlıyor. Yerlerine apartman dikme sürecine geçiliyor. Yani siyasi iktidarlar zaten toprak ve rant talanına halkı ortak edip durmuş... Bunlar evet küçük rüşvetler... Ama kentlerde tutunmak isteyen yoksul halkın direnişi sonucu, zorunlu bir göz yummayla kazanılan servetler, denebilir. Yasal çalışma ve insan gibi yaşama olanaklarını sağlayamazsanız, orman yasaları devreye girer. İktidarlarda yolsuzluk var. Halkta “hangisi yapmıyor?” görüşü yaygın. Bu bakış halka sürekli pompalanıyor... Duyanlar da “he ya doğru valla..” diyerek, iktidar sahiplerine ve yolsuzluklarına hoşgörü duyma derekesine düşürülüyor... Bunun arkasından pompalanan laf şu: “Hiç olmazsa bunlar çalışıyor...” HHH Algı yaratma, “demokrasi” denen sistemin merkez yönlendirmelerinden biri. Gerçeklik önemli değil. Olay hakkında olumluolumsuz, haklıhaksız, doğruyanlış bir kamuoyu taraftarlığı oluşturmadır. Gerçek, her neyse o, “demokratik algı yaratma operasyonları” katmanlarının altında kalır, ezilir, ufalanır. Bu operasyonların sonunda, nurtopu gibi bir yeni gerçek doğar: Bunlar çalıyor ama çalışıyor... Algı yaratma, çoooook demokratiktir, hatta yeri gelince demokrasinin ta kendisi olur çıkar. Çünkü bu operasyonlardan sonra toplumda ağırlık düşünce oluşturulmuştur. Ortaya konan sandıktan çıkar bu yeni gerçek. Tabii oluşturulan algıyı belirleyecek olan parasal güç, iktidar gücü, kamuoyu oluşturma gücü, iletişimmedya gücüdür. “Demokrasi” önceden buralarda bu faaliyetlerle belirlenir... Sandıktan da bu sonuç çıkar. RTEAKP ekibinin, neden baştan itibaren, kitle iletişim araçlarını yönetmehükmetme konusuna en büyük önemi verdiğini anlatıyorum... Alo Fatih olayları, havuz medyası, halkın güvendiği büyük medyayı iktidar yanlısı yaparak yok etme, en azından etkisizleştirme ve gözden düşürme gayretleri... Hepsi, sürekli iktidar yanlısı bir toplumsal onayalgı yaratarak, sandığıoyu denetleme amacı gereğidir. İktidarına ve olaylara karşı tarafsız kalabilecek ve gerçeği yansıtmaya özen gösterecek bütün önemli medya kurum ve kuruluşlarına büyük alerjisinin nedeni budur. “Bitaraf kalan bertaraf olur” sözünü, 2010 Anayasa Referandumu’ndan sonra, yeniden dillendirdi... Rüşvet ve yolsuzluğun “yasal takipten” siyasal emirlerle çıkartılma cesaretinin kaynağı, halkın önemli bir kesiminde çalıyor ama çalışıyor, “kim çalmıyor ki”, algısını geçerli olmasıdır. HHH Algı yaratma, yani gerçeğin yerine, istenilen yapay gerçekliği geçirme faaliyetinin özünde şu vardır: Sen düşünme, bak sana çok önemli bir fikir sunuyorum, al bunu kullan... Hatta bu düşünceyi kendi malınmış gibi yay, fikir sahibi adam yerine bile konursun... Balyoz’dan yatan pırıl pırıl insanlarımız, böyle bir operasyonun kurbanı olmadılar mı? Olmayan “büyük suçları” böyle kabul ettirilmedi mi? Fatih Camii namaz kılanlarıyla birlikte bombalanacaktı.. Cemaat+iktidar medyası, toplumu tam bir abluka altına almıştı... Farklı bir düşünce neredeyse sıfırdı... Balyozu tezgâhlayanlar gece gündüz aylarca hatta yıllarca, ortada ağzı laf yapabilen “eleman”, “alet”, “cihaz” varsa, hepsini sonuna kadar kullandı ve halka “doğruyu söyleyen”ler olarak kakalandı. Onlar toplumu, mesela 10 kişiyle bombardıman ettiler. Bazen bu yemeğin üzerine 12 kişi “farklı görüş sahibi” olarak garnitürlendi... Bu bile bir algı operasyonunun bir parçası oldu... Çok yönlü bir medyaya sahip olmanın, iktidarın istediği algıyı yaratmada oynadığı rol üzerine Çatışmanın Anatomisi kitabımda epey bir bölüm var. Medya, toplumda doğrulara dayalı bir düşünce oluşturma değil, nasıl düşünmeleri gerektiğini pompalayan algı operasyonları aracıysa, o medya değildir. Medya özgürlüğü mü dediniz? Bi dakka bekleyin, geliyorum! HHH Siyasal yönetimlerin işlettikleri ekonomik ve toplumsal sistemin çarkları, yolsuzluk, rüşvet, kayırma, suiistimal yönünde dönüyorsa, halkı da bu sistemin bir parçası yapmak için mekanizmalar kurulur. Türkiye’de sistemin adıdır bu... Çarkın işlemediği noktada parçalar ve çöker. Bu sistemi nasıl çökerteceğiz toplum olarak... İşte Saygılı’nın sözlerini doğrulayan cami tapeleri: Adamlar başlayacak para bulmak lazım AYKUT KÜÇÜKKAYA Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat ilgilendiği Çamlıca Camisi ile ilgili önemli ayrıntılar, kapatılan 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet dosyasından çıktı. Dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın fezlekesinde yer alan yasal dinleme kayıtlarında, Çamlıca Camisi dosyasının dönemin Başbakanı Erdoğan’a sunulması dinlemeye takılıyor. Bakan Bayraktar cami için yapılan ihalede fiyatın düşmesi için dönemin Emlak Konut GYO Başkanı Murat Kurum’a talimat verirken “Bir yemek veririz, toplarız paraları” diyor. Bayraktar’ın da içinde yer aldığı 4 eski bakanla ilgili kurulan TBMM Soruşturma Komisyonu’nun CHP’li üyesi Erdal Aksünger iki gün önce yaptığı açıklamada cezaevinde görüştükleri eski emniyetçi Yakub Saygılı’nın “Çamlıca ve Mimar Sinan haraç paralarla yapıldığı için cenazemi o camilerden kaldırmayın” diye vasiyet ettiğini açıklamıştı. Meclis’te komisyona ifade veren Bayraktar ise dinleme kayıtlarını doğrulamış, “herhangi bir suç unsuru” olmadığını savunmuştu. Tarih: 11 Mart 2013. Dinlemeye takılan isimler dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Bayraktar ile dönemin Emlak Konut GYO Başkanı Murat Kurum. Konu “Çamlıca Cami...” Erdoğan Bayraktar: Şimdi bu caminin ihalesini yapabilirsin ama biraz daha diyor düşürür onu diyor yani biraz rakam yüksek geldi 114 yüksek geldi ama çok da düşürülmez çünkü yani maliyeti bu değil mi maliyet rakamı. Murat Kurum: Tabii bakanım yani onların bir lira hani kâr beklentisi yok vereceğiz diyorlar bir de şöyle biz onu yani 140’lardan yüz şeylerden çektik aşağı yani bir de bizim şeydeki du rumumuz da tam net belli değil burda hakedişler ayrı 5 milyon ... hakediş.. .... E.B: Yattı mı 500 bin lira hesaba yatmış mı. M.K: Yattı yattı o. E.B: Ha tamam biz şimdi oraya bakacağız bulacağız para canım olmazsa bir yemek veririz millete toplayacağız parayı canım. M.K: Evet belki öyle. E.B: Yani yap bunu sen işte biraz daha indirebiliyorsan indir iyi olur ya camidir sevaptır yani adamlar ka... ben de adamlar para kazanmasını istemem ki böyle 35 yüz kazansın ya adam aç... ... yani o kadar büyük iş yapacak yani... ince işlerden kazanırlar bir de şey. İkinci görüşme bir gün sonra 12 Mart 2013 tarihinde dinlemeye takılıyor. Konuşan isimler aynı: Bayraktar ve Kurum. Bir gün önce konuştukları Çamlıca Camisi ile ilgili ihale sabahtan yapılmış. İşte dinlemeye takılan o konuşma: Murat Kurum: Tamam bakanım, biz bu şeyi yaptık bakanım. Ben bilgi vereyim size isterseniz bir halka arzın şeyin halka arz diyorum Çamlıca’nın şeyini. E.B: Hı. M.K: 111 500 geldi işte en düşük teklif 111 500’e şey yapıyoruz onu. E.B: Şimdi kimde kaldı ihale. M.K: İşte bu Gürsoy Gür yapıyla Özkar İnşaat ortak girişimi. E.B: ... Allah bereket versin şimdi oraya para bulmak lazım. Adamlar işe başlasınlar para da bir yerden bakacağız işte ordan ruhsat vereceğiz şeye ruhsatı da var zaten. M.K: Evet. E.B: Oraya da imar tanıyalım da oraya öz... ... yapmamız lazım belki o özel... da biraz para alırız adamlarla bir konuşmak lazım ... kaydı. Para bulmak lazım Başbakan’a arz edilen dosya DIŞİŞLERİ BAKANI, 17 ARALIK’IN YILDÖNÜMÜNDE İRAN’I ZİYARET ETTİ Çavuşoğlu yolsuzluğu soramadı DUYGU GÜVENÇ ANKARA Türkiye’nin en büyük yolsuzluk operasyonunun yıldönümünde İran’ın 200 milyar dolarlık petrol parasını kaçırdığı iddiasıyla tutukladığı Babek Zencani ile kapatılan 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının bir numaralı şüphelisi Rıza Sarraf’ın 2 telefon konuşması dinlemeye takılırken AnkaraTahran arasındaki temaslarda ‘yolsuzluklara’ karşı işbirliği başlığı dün de açılmadı. 17 Aralık’ın yıldönümünde Tahran’ı ziyaret eden Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na mevkidaşı Cevad Zarif’ten ‘bölgesel sorunlarda istihbarat ve içişleri bakanlıklarının işbirliği’ önerisi geldi. Çavuşoğlu, bu öneriye yeşil ışık yaktı. İran Dışişleri Bakanı Zarif, Çavuşoğlu ile görüşmesinde “Özellikle bölgesel konularda birlikte hareket edilmesi ve çalışılması gerektiği”ni vurgularken, İran’ın Türkiye ile her konuda işbirliği ne hazır olduğunun altını çizdi. Zarif ayrıca, iki ülkenin Irak’a yönelik politikasının yakın olduğunu da vurguladı ve basın toplantısında ise tıpkı Batı’nın istediği gibi IŞİD’e karşı Türkiye’den işbirliği beklediğini aktardı. Zarif’in bu talebine Çavuşoğlu olumlu yanıt verdi ve “Sadece İran ve Türkiye değil, tüm bölgeye tehdit olan unsurlara karşı mücadele vermemiz gerektiği konusunda hemfikiriz. İki ülke de terör saldırılarından çok çekti.” dedi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle