04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 KASIM 2014 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Erdoğan: Daha Az Avrupalı, Daha Çok Otoriter İslamcı Son 10 yılda çok şey değişti. Gezi Direnişi yalnızca sekiz genç göstericinin canına değil, Erdoğan’ın karizmasına da mal oldu. Erdoğan’ı protesto edilmeden konuşturabilmek için akademik açılış törenine öğrencileri almayan Marmara Üniversitesi gelinen durumun ilginçliğini en ironik haliyle gösterdi. Prof. Dr. İLKER BİRBİL ve Doç. Dr. KORAY ÇALIŞKAN * ew York Times’ı “en hafif tabiriyle edepsizliktir, alçaklıktır, adiliktir” diyerek eleştiren ve “yalan haberler” basmakla itham eden Recep Tayyip Erdoğan, aynı gazetede kendisi hakkında çıkmış binlerce olumlu ve övgü dolu haberi okusa şaşırırdı. Erdoğan hakkında toplam 1.472 haber ve 44 başyazıda yayımlanan 1.2 milyon sözcüklük New York Times neşriyatı incelendiğinde son 10 yıl içerisinde Erdoğan haberlerinin pozitif ya da negatif tonunda ciddi bir kayma olmadığını, aslen Erdoğan’ın siyaset yapma tarzında önemli bir değişiklik olduğunu söyleyebiliriz. Araştırmamız, New York Times’ın sağladığı Yazılım Programlama Arayüzü (API) sayesinde topladığımız verilere dayanıyor. Ulaşılamayan sayfaları, blogları ve doğrudan Erdoğan’la ilgisi olmayan haberleri çıkarıp bir araya getirdiğimiz veriler, 1 Ocak 2004 ve 10 Ekim 2014 tarihleri arasında çıkan haber ve yorumları kapsıyor. Son yıllarda geliştirilen metin analiz teknikleri vasıtasıyla, bilgi ve yorum madenciliğinde bilim insanlarının sıkça başvurduğu SentiWordNet isimli kelime havuzu kaynağını kullanarak, Erdoğan üzerine yapılan tüm yayımların duygu derecelerini hesapladık. Batı medyası 10 sene önce Erdoğan’ı demokratikleşmenin yıldızı olarak görüyordu. Türkiye basını ve birçok siyasi aktör de bu sonucu paylaşıyordu. Erdoğan’ı liberal ve sol cenahtan eleştirenler dahi birçok anayasa değişikliğine destek vermiş ve bu tavırlarını artık kötü bir şöhret sahibi olan “Yetmez ama evet” sözcükleriyle tarif etmişlerdi. Son 10 yılda çok şey değişti. Gezi Direnişi yalnızca sekiz genç göstericinin canına değil, Erdoğan’ın karizmasına da mal oldu. Erdoğan’ı protesto edilmeden konuşturabilmek için akademik açılış törenine öğrencileri almayan Marmara Üniversitesi gelinen durumun ilginçliğini en ironik haliyle gösterdi. Erdoğan’ın Twitter’ı kapatması, YouTube’u birkaç defa karartması, medya ve yargıyı kontrol altına almak istemesi, Suriye ve Irak’taki İslamcı teröre karşı net bir tavır takınmaması dünya çapındaki itibarını çok hızlı ve güçlü bir şekilde yerle bir etti. Bu itibar sortisine rağmen, New York Times’da Erdoğan hakkında çok olumsuz haberler çıkmadı. Son 10 yılda gazetede çıkmış haberlere baktığımızda olumsuz duygu derecelerinin hafifçe yükseldiğini, yani Erdoğan hakkında çıkan haberlerde ciddi bir eleştirel ton artışı yaşanmadığını gördük. Şekil 1 ve 2, Erdoğan haberlerinin normalize edilmiş negatif ve pozitif duygu zdeğerlerini gösteriyor. Bu analize göre gazetenin Erdoğan hakkında uzun süredir ob N Türkiye Demokrasisinde Şekil 3: Erdoğan’ın Avrupa’yla ilişkilendirilmesi Erdoğan’ın Avrupa ile ilişkilendirilmesi büyük bir hızla düşerken, İslamcılık ve Otoriterleşme bağlantısının yükseldiğini gözlemlemek mümkün. 10 yıl önce Erdoğan haberleri onu daha çok Avrupalılık ve Avrupa Birliği ile ilişkilendirirken şimdi müthiş bir süratle İslamcılıkla bir arada anıyorlar. Şekil 4 bu değişimi anlatıyor. jektif haber yaptığını ve New York Times’ın Erdoğan karşıtı hissi bir savruluş yaşamadığını söyleyebiliriz. Karaoğlan Destanı T ERDOĞAN TOPRAK Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili ürk siyasi tarihinin en önemli ve en özgün siyaset adamlarından biridir Bülent Ecevit. Türk demokrasisine kendi özgün duruşuyla çok anlamlı katkılarda bulunmuş ve adını unutulmaz kılmış Bülent Ecevit’in ölümünün sekizinci yıldönümünde kendisinin anlamlı katkılarını hatırlamak, ülkece içinden geçmekte olduğumuz bu olağandışı zor dönemde bir kat daha önem kazanmaktadır. Bülent Ecevit’in kişisel tarihi adeta başından sonuna kadar demokrasi dersi niyetine okutulabilecek detaylarla bezelidir. 1957 yılında CHP’den milletvekili olan Ecevit, 19611965 yılları arasında İsmet İnönü’nün CHP’sinin koalisyon hükümeti sürecinde Çalışma Bakanlığı yaptı. Çalışma bakanı olarak görev yaptığı dönem boyunca çalışan kesimlerin haklarının genişletilmesi için mücadele verdi. Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nun çıkarılması, sosyal güvenlik haklarının genişletilmesi için çaba harcadı. CHP’nin temel politik çizgisi haline geldi. Ecevit’in demokratik karakteri ve bu uğurdaki mücadelesi 1971 Askeri Muhtrası’na koşulsuz karşı duruşuyla bir kez daha kendisini gösterdi. Onun tereddütsüz darbe karşıtlığı, partisinin genel başkanı İnönü ile karşı karşıya gelmesine sebep oldu. Bu süreç, parti içi mücadele sonucu Ecevit’in, İsmet İnönü’yü genel başkanlıkta yerinden etmesiyle sonuçlandı. Bu parti içi mücadelenin demokratik karakteri Türk siyaset literatürüne bir ilk olarak geçti. Ecevit sadece Türk siyaseti için değil, dünya siyaseti ve mazlum toplumlar için de çok tarihi bir örnektir. Egemen dünyanın karşı çıkmasına rağmen Kıbrıs Barış Harekâtını yapması, haşhaş üretimi konusundaki tavrı onun diplomasi tarihine geçmesine neden olmuştur. 1980 askeri darbesi sonucunda tutsak edilse de hem entelektüel hem de siyasi çalışmalarını sürdürmüş, demokratik solun temel ve yerel bir Türkiye siyaseti olarak iktidara gelmesi mücadelesinde başarılı olmuştur. Bir devlet ve siyaset adamının sahip olması gereken her türlü özelliğe ve niteliğe sahip olan rahmetli Ecevit, siyasetten edebiyata, ekonomiden diplomasiye hem eser vermiş hem de pratikte tarihin akışına yön vermeyi başarmıştır. Darbelere, katliamlara, suikastlara karşı verdiği cesur mücadele ve her koşulda demokrasiden yana tavrı, Cumhuriyet’in devrimci özüne olan bağlılığı, solun demokratik ve özgürlükçü ruhunu ülkeye hâkim kılma isteği, onun her zaman halkımızın yüreğinde ve bilincinde kalmasını sağlayacaktır. Çünkü Bülent Ecevit de bu halkın bütün acılarını, yokluklarını ve yoksulluklarını hep yüreğinde taşımıştır. Bunun için yazmıştır Pülümür’ün Yaşsız Kadını şiirini. O şiirdir ki bu ülkede kadına, insanımıza, yoksulluğunuza yazılmış en güzel şiirlerden biridir. Ve şiirde dediği gibi: “en soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında/bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim.” Ecevit’in bilgeliği, demokratlığı, nezaketi ve Türkiyeliliği bu halkın başında sürekli taşıyacağı bir taç olarak kalacaktır. Siyasi tarihimizin en önemli şahsiyetlerinden biri olan rahmetli Bülent Ecevit’in genel başkanlığında 1990’lı yıllarda siyaset yapma imkânı buldum. Çok az insana nasip olan bu siyasi sürecin her aşaması benim için dopdolu bir eğitim süreci oldu. Onunla tanışan, konuşan, tartışan herkes nezaketinden, bilgeliğinden, bilgi birikiminden, siyasi öngörüsünden çok şey öğrenmiştir. Hem milletvekilliği hem de bakanlık dönemimde sürekli yanımda gördüğüm, desteğini, katkılarını hiçbir zaman benden esirgemeyen rahmetli Bülent Ecevit’i saygı, şükran ve minnetle anıyorum ve her zaman anacağım. Ruhu şad olsun. Şekil 1: Erdoğan hakkında çıkan başyazıların duygu zdeğerleri Şekil 1’deki pozitif zirve Erdoğan hakkında 2011 seçimleri ertesinde yazılan gayet olumlu bir başyazı nedeniyle ortaya çıkmış. Duygu değerinin dip yaptığı an ise Nisan 2014’te, Erdoğan’ın Twitter’ı “toplumun baş belası” olarak nitelediği zaman ortaya çıkıyor. Kamuoyunun ilgisini yolsuzluk skandallarından uzaklaştırmak için Erdoğan’ın Siyonistlerin ve diğer Batılı faiz lobilerinin Türkiye “operasyonlarını” gündeme getirmesini New York Times’ın eleştirdiği zamanlarda da benzer bir zdeğeri düşmesi görüyoruz. Şekil 4: Erdoğan’ın İslamcılık’la ilişkilendirilmesi Gezi Direnişi’nin ortaya çıkışı ve sönümlenmesi akabinde IŞİD’in Ortadoğu siyasetine yön verebilecek kadar güçlenmesi, 10 yıl önce demokratikleşmenin yıldızı olarak görülen Erdoğan’ın artık hızla otoriterlikle ilişkilendirilmesine tekabül ediyor. Şekil 5 bu dönüşümü gösteriyor. Tarihi bir örnek Şekil 2: Erdoğan hakkında çıkan tüm neşriyatın duygu zdeğerleri Böyle eleştirel yazıların tamamının Erdoğan’ın aleyhine olduğunu düşünmemek gerek. Aksine, mesela Anayasa Mahkemesi, Erdoğan’ın partisini kapatmayı denediğinde New York Times bu adımın demokrasiye dair çok ciddi bir tehdit olduğunu yazmıştı. Ancak bu negatif ton, Erdoğan hakkında değil, yargının vesayetçi tutumuna dairdi. Erdoğan hakkında bu dengeli yayın grafiğinin gizleyemediği çok ilginç bir gerçek var. Şekil 3’te görüneceği gibi son 10 yıl içerisinde “Erdoğan” ve “Avrupa Birliği” sözcükleri daha az birlikte anılır olmuş. Son dört seneyle karşılaştırıldığında Erdoğan’ın Avrupa’yla alakası 10 yıl önce tam 10 kat daha fazla görünmektedir. (Şekil 3, 4 ve 5’te görselleştirilen değerler, en yüksek frekansa bölünerek hesaplanmıştır. 2014 yılının son üç aylık dönemi için veri oldukça sınırlıdır.) Şekil 5: Erdoğan’ın otoriterlikle ilişkilendirilmesi Demokratik dünyada hiçbir otoriter liderin baskıcılıkla tutunabilmesi mümkün değildir. Recep Tayyip Erdoğan’ın uluslararası basında çıkan haberlerdeki negatif tonu değiştirmek için yapması gereken basını eleştirmek değil, kendi iç ve dış politikasını gözden geçirmek olmalıdır. Prof. Dr. İlker Birbil, Sabancı Üniversitesi Endüstri Mühendisliği öğretim üyesi. Matematiksel programlama ve yöneylem araştırması konularında araştırmacı. Doç. Dr. Koray Çalışkan, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi, Princeton Üniversitesi Yayınları tarafından basılan Market Threads isimli kitabın yazarı. Fazıl Say F HALÛK TARCAN Halk Bilimci olmadığı... Klasik senfonik orkestranın imkânları içinde kalmış fakat yeni renkler, Fazıl Say’a özgü armoniler yaratmıştı. Ve… 3’üncü binin müziği olması konçertoya buram buram Anadolu kokan havasını da estirmesine engel değildi. Bu eserle Fazıl Say, tüm kültür merkezlerinin yapabileceği Türk propagandasından fazlasını 40 dakika içinde hayranlık uyandıracak seviyede vermişti. Konser salonu adeta yıkılmıştı; dakikalarca ve dakikalarca, hem piyanist hem de besteci olarak alkışlanmıştı.  Fazıl Say yalnız Paris’te değil, dünyanın dört bucağında sayısız konserleri ile daima hayranlık uyandırmış bir piyanist ve bestecidir. Son yirmi yıla bakılırsa, dış ülkelerde, büyük masraflarla yapılan Türk propagandasının önemli bir bölümü piyanistler, kemancılarımız, son zamanlarda azıl Say’ı ilk kere Paris’te, Théatre de Chaps Elysees’de (Şanzelize Tiyarosu) dinledim. Piyano konçertosunun Fransa’da ilk dinletisini l’Orchestre National de Paris (Paris Milli Orkestrası) ile verdi. Bu konçertonun Fazıl Say’ın hangi konçertosu olduğunu bilmiyorum. Herhalde başka yazdıkları da olacaktır. Piyano konçertosu benim için büyük ve çok mutlu bir sürpriz oluşturdu; bunu söylerken bir kompozitörün kardeşi olduğumu da ilave etmek isterim. Eser, 2.000’inci yılı geride bırakmış, 3.000’inci yıla ayak atmış bir komposizyon idi. Bunu söylerken anlatmak istediğim, orijinal olmak için akla gelmedik aletler kullananların, pabuç kutusuna yüksekten fasulye taneleri bırakarak yeni ritimler elde edenlerin, yeni sesler bulmak için kapı gıcırtısından da faydalananların yaptığı cinsten bir kompozisyon yetişen genç çelistlerimiz, orkestralarımız, kısacası müzisyenlerimiz tarafından yapılmaktadır. Fakat bu büyük propaganda imkânı, sanata olan gevşeme, küçük görme, değer vermeme gerçeği söylemek gerekirse değerinin farkında olmama nedeniyle çok üzücü sonuçlar yaratılabilmektedir: Orkestralarda boşalan yerlere başka müzisyenlerin tayin edilmemesi, eskimiş sazların yerine yenilerinin alınması için tahsisat verilmemesi, koskoca İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın çalışabileceği bir yeri olmaması, saz gruplarının İstanbul’un ayrı köşelerinde çalışıp konser günü konser salonunda buluşmaları gibi, sanatın, müziğin, müzisyenlerin  küçültücü imkânsızlıklara itilmesi, sanat dünyasında görülmemiş bir davranış şeklidir. Bu davranışın yarattığı en büyük darbe, Fazıl Say’ın başına gelmiştir. Ve Fazıl Say ile “Türk müzik dünyası, sanat dünyası da mahkum olmuştur.”  Acaba sanat nedir, bir sanatçı nasıl yetişir merak edilmiş midir?  Bir çalışma bakanı olarak Ecevit’in bu çabasının, bugünden bakıldığında ne derece kıymetli olduğu daha da ortaya çıkmaktadır. Onun çalışana, emekçiye açtığı yol ve kazandırdığı haklar ülkemizde sendikaların kitleselleşmesine, işçilerin haklarını aramalarına ve haklarının güvence altına alınmasına imkân sağladı. O yüzden işçi ve emekçi dostu olarak hep kabul edildi. Bülent Ecevit ve bu ülkenin sosyal demokratlarının kazandırdığı hak ve özgürlükler sağ iktidarlar ve AKP tarafından birer birer ortadan kaldırıldı. 12 yıllık AKP iktidarı, şimdiye kadar kazanılmış hak ve özgürlükleri, kendilerini hizmetine adadıkları neoliberal, muhafazakâr, gerici politikalar uğruna tırpanlamak ve yok etmek uğruna her çabayı sarf etmektedir. Bundan dolayıdır ki sadece 2014 yılının ilk 9 ayında 1414 işçi, AKP hükümeti dönemi boyunca ise 13 bin 442 işçi hayatını kaybetmiştir. Yani ne Soma ne de Ermenek bir kazaydı. İşte Bülent Ecevit özellikle madenlerde çalışma şartlarının iyileştirilmesi için büyük bir mücadele vermiş ve hep madencinin yanında olmuştur. 1965 yılından itibaren CHP içinde “ortanın solu” görüşünü sahiplenen Bülent Ecevit’in bu görüşe karşı olan parti içi bir kesime karşı çok önemli demokratik bir mücadele verdi. Çünkü Ecevit, Atatürkçülüğün yenilenme, değişim ve devrimci özünü çok iyi kavramış ve statükonun partinin siyasi ömrünü sona erdireceğini görmüştür. CHP içinde eski ve yeni tartışması sürekli olagelmiştir ve yeniliği savunanlar partiyi iktidara taşıma noktasında hep sağlam bir temel atmışlardır. Ecevit eğer partinin örgüt ve politikalarının yenilenmesi mücadelesi vermeseydi Türkiye’de solun tarihi başarısı yakalanamazdı. Ecevit’in bu mücadelesinin sonunda “ortanın solu” İşçi ve emekçi dostu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle