Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 KASIM 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Kılıçdaroğlu; iş cinayetleri, çözüm süreci, MGK toplantısı ve Tarhan’ın istifasını değerlendirdi 5 ‘Ufku dolan ayrılıyor’ ANTALYA/BELEK CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinden istifa eden Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın zaten yollarını daha önceden kendileriyle ayırdığını belirterek, “Ufku dolanlar bizden ayrılıyor” dedi. Bağımsız Van Milletvekili Aysel Tuğluk’un çözüm sürecine dönük AKP dışında “yeni partner aranması” gerektiği yönündeki önerisine ilişkin soruya “CHP’nin partner olmasını beklemek doğru değil, böyle bir niyetimiz yok” karşılığını veren Kılıçdaroğlu, “Öcalan’la masaya yatırırsanız, bu çözümsüz bir süreçtir” dedi. Kılıçdaroğlu, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun iş kazalarıyla ilgili yaptığı “işçilerin işvereni ihbar etmesi” önerisini “Alo Fatih’in çok fazla etkisinde kalmış, Erdoğan ‘Boş’a Çakıyor Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Çankaya Köşkü’ne çıkmasının üzerinden henüz 3 ay geçmeden muhalefete yönelik sert üslubunu her konuşmasında sürdürmesi “yeni Türkiye’de” eski alışkanlığını sürdüreceğini gösterdi. Anayasada “Cumhurbaşkanının tarafsız olacağı” çok net bir şekilde tanımlanmasına karşın Erdoğan’ın “Bu makamdan böyle konuşmak istemezdim ama...” diyerek muhalefete yönelttiği sert eleştiriler olağan karşılanmaya başlandı. Kamuoyunda Erdoğan’ın her fırsatta muhalefete yeni bir eleştiri yöneltmesi tartışıladursun, kulislerden sızan bilgilere göre bu tutum tamamen bilinçli ve iki temel strateji üzerine kurulu olarak yürütülüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhalefete Başbakan koltuğundayken yönelttiği eleştirilere devam etmesinin altında AKP’nin geleceğine yönelik kaygılar ve başkanlık sistemine ilişkin bazı hesaplar yatıyor. Erdoğan’ın Başbakanlık koltuğuna oturttuğu Ahmet Davutoğlu’nun muhalefete yönelik eleştirilerinin tonu daha “hafif kaçtığı”ndan, Erdoğan’ın AKP’nin seçmen kitlesinde oluşabilecek “boşluk hissini doldurmak için” zaman zaman sert çıkışlar yaptığı dile getiriliyor. AKP kulislerinde bu durum, “Erdoğan özellikle muhalefete yükleniyor ki kendisinin Köşk’e çıkmasının ardından partide bir boşluk görüntüsü oluşmasın” diye konuşuluyor. Erdoğan’ın bu çıkışlarla “Partinin başında değilim, ama lider benim” mesajı verdiği dile getilirken bu tutum Köşk’e çıkmadan önce parti içinde “Partinin başında değilim, ama ruhum burada olacak” mesajıyla paralellik gösteriyor. Erdoğan’ın bu sert çıkışlarındaki ikinci strateji ise Türkiye’yi başkanlık sistemine hazırlamak. Bir başka deyişle başkanlık provaları. Bugüne kadar hiçbir cumhurbaşkanının yüklenmediği kadar muhalefete yüklenerek kamuoyundan gelecek tepkileri ölçmek... Bu tutum da parti içinde “Hem genel başkan gibi hem de cumhurbaşkanı gibi konuşarak psikolojik olarak toplumu başkanlık sistemine fikren alıştırmak istiyor. 2015 seçimlerinde AKP’nin anayasayı değiştirecek çoğunluğa ulaşması durumunda başkanlık sistemine geçiş için zemin hazırlıyor” diye konuşuluyor. Özetlemek gerekirse “Cumhurbaşkanı Erdoğan partideki ‘boşluğa’ ve ‘başkanlık’ için muhalefete çakıyor” yorumunu yapmak mümkün. DAVUTOĞLU, ALO FATİH’TEN ETKİLENMİŞ (Davutoğlu’nun iş güvenliğine ilişkin ihbar hattı kurulacağını açıklaması üzerine) Alo Fatih’in çok fazla etkisinde kalmışlar. Hangi işçi, işverenini ihbar edebilir. Ertesi gün işine son verirler. Adamın dünyadan haberi yok. Bu işçi zor bela iş bulmuş zaten, patronunu şikâyet edecek, patron da onu çalıştıracak. İşçi ölümlerine karşı ürettiği çareye bakın, muhbir vatandaş. İhbar edip ne olacak? Araya yine 50 kişi girecek. Allah akıl fikir versin. Sözde akademisyen, dünya gerçeklerinden bu kadar kopuk. hangi işçi işverenini ihbar edebilir. Araya yine 50 kişi girecek” diye değerlendirdi. Kılıçdaroğlu, genel seçimlerde milletvekillerinin yüzde 85’inin “önseçimle” belirleneceğini bildirdi. Partisinin milletvekilleri ve MYK üyeleriyle Antalya Belek’te “çalışma toplantısı” düzenleyen Kılıçdaroğlu’nun gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlar şöyle: (Tarhan’ın istifası) Biz bir aileyiz. Ülkeyi yönetmeye talibiz. Ufku dolanlar bizden ayrılabiliyorlar. Yeni bir olay da değil, yollar zaten daha önce ayrılmıştı. Davutoğlu herhalde söyleyecek başka bir şey bulamadı. CHP’yi eleştirmek için CHP’den istifa eden birisinin dilekçesine önem veriyorsa, kendi milletvekillerine çağrı yapıyor demektir. (Başka istifalar gelir mi?) Kimsenin iradesine ipotek koyma gibi bir düşüncem yok. (Tuğluk’un açıklamalarına ilişkin) CHP’nin partner olmasını beklemek doğru değil, böyle bir niyetimiz yok, çözüm adresini gösterdik: Parlamento. Şu ana kadar ortaya çıkan tablo iç açıcı değil. (Sürecin bittiğini mi düşünüyorsunuz?) Başladığını görmedik ki bittiğini görelim. Sorun çok boyutlu. Kiminle masaya yatıracaksınız, Öcalan ile masaya yatırırsanız bu çözümsüz bir süreçtir. Meşru organlarla bir araya gelir, oturur, çözülür. Kapalı kapılar ardında konuşmazsınız. (CHP iktidar olursa İmralı görüşmeleri devam eder mi?) Ben bu sorunu çözmek istiyorum. Halkın bizi yetkilendirmesi lazım, iktidara geldikten sonra oturulur tartışılır, bu hükümetin neler yaptıklarına bakılır, bütün bunları reddedip sıfırdan yeni bir şey getirmeyeceğiz. Öyle anlaşılıyor ki AKP, halkın kabul etmeyeceği taahhütlere kapalı kapılar ardından girmiş durumda, o yüzden sıkışmış durumda. (Yargıtay ve Danıştay’ın yapısını değiştiren yasa önerisi) HSYK yeni seçildi. AKP çevreleri, “Yargı çoğulcu yapıya kavuştu” diyorlar. Adalette çoğulcu yapı olmaz. Adalet dağıtan bir hâkime ben “Bir dakika sen sosyal demokrat mısın, ülkücü müsün” diyeceğim. Yargıcın sırtındaki cüppeyi çıkardılar, ona siyasi bir cüppe giydirdiler. Aynı masada yemek yiyen hukukçular, seçimlerden sonra masalarını ayırdılar. Toplumu etnik kimlik, inanç temelli böldük, yargıyı da siyasi temelli bölüyoruz. Sağlıklı işleyen bir demokraside MGK bu kadar uzun süre toplanmaz. 12 yıldır ülkeyi yöneten bir iktidar, ülkenin geleceğiyle ilgili kaygı duyan bir kurulu saatlerce topluyorsa orada bir sorun var demektir. “Kırmızı kitap” olabilir ama bunlar ulusal güvenliğimiz açısından ortak aklın üretebileceği metinler olmalı. Çok sık değişmesi söz konusu olmaz. ‘Yargıyı bölüyorlar’ ‘CHP partner olmaz’ ‘Yollarımız ayrılmıştı’ ‘Sorun var demektir’ ‘Hükümet sıkıştı’ ‘Vekiller partinin militanı gibi olmalı’ CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, partililere “özgüvenli”, milletvekillerinden de “Partinin militanı” gibi olmalarını istedi. CHP lideri, partililerden, yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan da bundan sonra “Ak Saray değil, kaçak saray” diye söz etmelerini istedi. Kılıçdaroğlu’nun başkanlığındaki çalışma kampı dün öğle saatlerinde sona erdi. Kampta milletvekilleri söz alarak hem iç, hem de dış politika konusundaki eleştiri ve önerilerini yönelttiler. Partiden istifa edecekleri konuşulan İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler ve önceki gün kamptan ayrılan Süheyl Batum’un da aralarında bulunduğu muhalif milletvekilleri toplantıda söz almadı. Eleştirileri yanıtlayan Kılıçdaroğlu, partililerde “özgüven eksikliği” bulunduğunu belirterek, “Bir milletvekili, partinin militanıdır. Kendi içimizde eleştiri yapabiliriz, ancak üçüncü kişilerin yanında, üçüncü kişilere yönelik mecralarda parti politikalarını eleştirmememiz gerekir” dedi. Kılıçdaroğlu, yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı da eleştirirken, “Ak Saray değil, kaçak saray” ifadesinin kullanılmasını istedi. CHP iktidara geldiğinde, o sarayı ODTÜ’ye vereceklerini belirten Kılıçdaroğlu, bir milletvekilinin “Silikon vadisi olsun” sözleri üzerine o şekilde de kullanılabileceğini söyledi. Milletvekillerinden “sahaya inmelerini” isteyen Kılıçdaroğlu, “Örneğin işçi kahvesine gidin. Oradakiler işsiz, aç. Oradaki insanlara demokratikleşmeyi, laikliği anlatamazsınız. Gittiğiniz yere uygun bir dil geliştirin, uygun bir kıyafetiniz olsun. Yoksa uzaydan gelmiş muamelesi görürsünüz” ifadelerini kullandı. Kılıçdaroğlu, gelen talepler üzerine Türkmenlere bir yardım heyeti gönderileceğini söyledi. ANKARA (AA) Eski başbakanlardan Bülent Ecevit, ölümünün 8. yılında kabri başında anıldı. Ecevit’in Devlet Mezarlığı’ndaki kabrini, eşi Rahşan Ecevit ve Bülent Ecevit Vakfı üyelerinden oluşan heyet ziyaret etti. Kabre çelenk bırakılmasının ardından Kuranıkerim okundu. Ecevit, 5 Kasım 2006 tarihinde vefat etmişti. Ecevit anıldı ‘Kaçak saray’ deyin CHP ‘kemer sıkıyor’ 30 Mart’taki yerel seçimler ve 10 Ağustos’taki Cumhurbaşkanlığı seçimi olmak üzere peş peşe iki seçim kampanyası yürüten CHP’de parti içi muhalefetin isteğiyle yapılan ve 900 bin TL’ye mal olan olağanüstü kurultay parti bütçesini sarstı. Öyle ki CHP elinde kalan parayla yıl sonuna kadar idare etmek için birtakım kararlar almak zorunda kaldı. CHP’nin geçen haftalarda yapılan ve parti meclisine sunulan MYK raporunda yer alan mali durum tablosu, partinin mali durumundaki sıkıntıyı gözler önüne serdi. MYK raporunda 900 bin 394 TL’ye mal olan olağanüstü kurultayın partiyi mali anlamda zorladığına dikkat çekildi. Raporda “56 Eylül 2014 tarihinde yapılan 18. olağanüstü kurultay nedeni ile 2014 yılı bütçemizin planlananın ötesinde yük oluşturduğu dikkate alındığında, kalan iki aylık sürede oluşacak genel merkezin rutin giderleri dışında ek bir harcama yapılmasının olanaksızlığı ortadadır” değerlendirmesi yapıldı. Bunun üzerine partide kemer sıkma politikaları devreye girdi. “Kemer sıkma” tedbiri olarak TBMM’de 10 Eylül’de yasalaşan SSK prim borçları ve bazı vergilerde gecikme cezasını ortadan kaldıran torba yasadaki bazı aflarla ilgili çalışma yapıldı. Genel Merkez ve örgütlerin varsa SSK ve vergi borçlarıyla ilgili planlamalar yapılırken, örgütlere bu doğrultuda genelge gönderildi. CHP yıl sonuna kadar harcamaları kısma kararı alırken, 12 Kasım tarihlerinde Antalya Belek’te yapılan parti kampının giderlerinin ise nasıl karşılandığı sorusu gündeme geldi. CHP’nin genel bütçesinin dışında, söz konusu kampın giderleri TBMM’deki CHP grubu tarafından karşılandı. Başka bir deyişle CHP’li milletvekilleri Antalya’da iki gün süren kampın giderlerini kendi ceplerinden karşıladı. Milletvekillerinden belli oranda kesilen bir payla kamp giderleri karşılanırken CHP’nin bu mali sıkıntıyı aşmak için milletvekillerinden başka bir kesinti yapıp yapmayacağı merak konusu oldu. Uzaydan gelmiş gibi Özçelik’e ‘AKP ağzı’ suçlaması Toplantıda sunum yapan Genel Başkan Yardımcısı Murat Özçelik, “Bölgenin bugün girdiği sorunlu ortamda herkesin gerek Irak’ta gerek Suriye’de mezhep temelli veya etnik temelli olmayan laik bir anlayışla ilişkileri geliştirmek isteyeceği yegâne parti CHP’dir” görüşünü dile getirdi. Özçelik, Telafer ve Kerkük’teki Türkmenlerin durumuna işaret ettiği konuşmasında, “Türkmenler için de kantonal bir çözüm neden olmasın” dedi. Özçelik’in konuşmasının ardından söz alan Adana Milletvekili Ümit Özgümüş, Özçelik’in sunumu için “‘1991’de Amerikan askeri Irak’a girdiğinde Şiilerin onları çiçeklerle karşılayacağı bekleniyordu, maalesef bu olmadı’ dedi. Bu bir dil sürçmesi olmalı. Hangi ülke halkı işgalcileri çiçekle karşılar? Bu AKP ağzıdır, Erdoğan, Davutoğlu ağzıdır” dedi. Özçelik’in, “Suriye’de Esad, halkını kesiyor” dediğini belirten Özgümüş, “Bu tespit, IŞİD’in, Nusra’nın katliamlarını meşru kılar” ifadelerini kullandı. “Farkında mısın, ocağı kapatırsan işçiler aç kalır.” Bu yıvışık cümle Soma sonrasında sık dillendirildi. Şimdi de Ermenek için yinelenmekte. Şırnak’ta eğimsiz, neredeyse 90 derecelik açıyla inen kuyuya çıkrığa iple bağlı sepete konup aşağı yollanan ve kör kuyunun dibinde kazma sallayıp linyit çıkaran işçiler için de madenin sahibi benzer cümleyi kurmuştu: “Bura Şırnak beyim. İş yok, aş yok. İnmeyip de n’etsin; indirmeyip de nideyim?” Soma’da maden işçilerinin konuştuğu röportajlardan cümleler cımbızlanmış; 301 maden emekçisi kömür olmuşken, öteki ocaklara inmeye devam eden işçiler örnek gösterilmiş, “Tarımla geçinmeleri mümkün değil. Tek geçim kaynağı kömür için ocağa inmek” denmişti. Bu acımasız mantık tek cümleyle özetlenebilir: Ya yukarıda aç kalacak ya da yerin yedi kat dibinde ölümle burun buruna yaşayacaklar!.. Seçim de işçilere bırakılıyordu: Veba mı istersin, kolera mı? Kimse “Ne veba, ne kolera; çare, tıp bilimi ve hekimdir” demiyor. Devletin amansız, aralıksız, acımasız denetim görevi eksiksiz yerine getirilirse ne maden göçer, ne yangın çıkar, ne su basar, ne midibüs devrilir. Çökse de, yansa da, devrilse de can kaybı olmaz. HHH Yaşı uygun olanlar hatırlar, Türkiye’de bu kanlı mantığın tohumu 1980’in 24 Ocak’ında atıldı. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ekonominin direksiyonunu gönüllü ya da gönülsüzTurgut Özal’a bıraktı. Özal da “serbest piyasa ekonomisi” gibi cafcaflı bir ad takılmış bir ekono Veba Kolera Hekim mik modeli uygulamaya soktu. Ancak o dönemde Türkiye’de işçi sınıfı sendikal örgütlenmede acemilik yıllarını geride bırakmış, kısaca “sarı sendikacılık” denen sınıf uzlaşmacı sendikal çizgiyi reddetmiş, grev silahını kullanmakta hüner kazanmıştı. 24 Ocak kararları denen ve sermaye sınıfının önündeki engelleri, özellikle işçilerden kaynaklanan engelleri acımasızca tasfiye etmek hedefine kilitlenmiş model işçilerin duvarına çarptı. Uygulanamıyor, uygulanması kesintiye uğruyordu. Generaller imdada yetişti. 12 Eylül 1980’de silah zoruyla iktidara el koydu. DİSK sendikaları kapatıldı; yönetici kesimi ve fabrikalardaki öncü işçiler tutuklandı. Daha uslu sendikalar yasaklanmadı ama “sarı sendikacılık” yapmalarının bile önüne geçildi. Sermayedar sınıfın bayramı başladı. Dönemin Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Halit Narin, 12 Eylül faşizmini en iyi açıklayan cümleyi kurdu: “Şimdiye kadar biz ağladık onlar güldü. Şimdi sıra onlarda.” Onlar dediği işçilerdi. Sahiden de ağladılar, ağlatıldılar, ağlatılıyorlar. Halit Naringil’ler ise o gün bugün gülmekteler. HHH Serbest piyasa ekonomisi sahiden de 19. yüzyılın vahşi kapitalizmine bir dönüş müdür? Bu sığ bir yorum olur. 20. yüzyılda emperyalizm aşamasına sıçrayan kapitalizm, 21. yüzyılda da bir basamak daha aşıp küreselleşme aşamasına tırmandı. Bu bağlamda elbette 19. yüzyıl kapitalizmine bir geri dönüşten söz edilemez. Ancak piyasa ekonomisine bir de “serbest” nitelemesinin eklenmesi kimseyi aldatmasın. Serbest olan sadece sermaye, özellikle finans sermayesidir. O artık bütün ulusal sınırları engelsiz kısıtsız aşıp, teknolojinin sağladığı olanaklarla 24 saat açık borsalara kavuştu. Yerkürede “Tokyo Frankfurt Londra New York Tokyo Frankfurt Londra New York” döngüsü içinde finans sermayesi dörtnala dolanıyor. Sosyalist sol ise derin bir programatik bunalım yaşıyor. Sendikalar dünya ölçeğinde etkisizleştiriliyor. Sosyal devlet kavramı silikleştiriliyor, kazanımları kazınıyor; kimi düzenbaz kalemlerce “arkaik, modası geçmiş, nostaljik” bir kavram olarak sunuluyor. İşte tam da bu koşullarda, sosyal devlet yolunda acemi adımlar atıp bazı kazanımlar elde etmiş Türkiye’de Özal’la başlayıp, AKP iktidarında iyiden iyiye azgınlaşan bir serbest piyasa ekonomisi uygulanmakta. Tamam, 21. yüzyılda devletin ayakkabı, elbise, kaputbezi, tuz, kibrit, soda, sigara üretmesi yanlış. Ancak serbest piyasa ekonomisi bununla yetinmiyor; devletin ekonominin bütün alanlarından tam olarak çekilmesini ve daha da önemlisi ekonominin denetiminin de yine sermayedar sınıfa bırakılmasını istiyor; bunda diretiyor ve büyük ölçüde de dediğini yaptırıyor. Eğitim ve sağlık alanında epey yol aldılar. Yakında yargının, hatta hapishanelerin bile sermayedar sınıflara devredilmesini isterlerse şaşmayalım… Ülkemizde bu model çok kilit sektörlerde dahi özelleştirme olarak yürütüldü, yürütülüyor. Madencilik sektöründe ise rödovans sözcüğünün ardına saklanılarak kamu mülkü olan madenlerin özel sektöre kiralanması ve çıkarılan cevherin de kamu tarafından piyasa fiyatından hem de devlet garantisi verilerek satın alınması demek olan bir ayıplı sistemle yürütülüyor. Bu sistemin sonucu da Soma, Ermenek, Zonguldak. Maden Mühendisleri Odası’nda başkanlık yapmış bir arkadaşımın deyişi ile “Türkiye’de en az 250 tane Soma var. Soma’dan sonra 249 kaldı. Ermenek’ten sonra da 248.” Devletin ekonominin bütün dallarından tam olarak çekilmesi, AKP iktidarında her türlü denetimin de yok edilmesi ya da göstermelik hale getirilmesi olarak kavrandı. Denetim firmaları da özelleştirilerek kuzular kurtlara teslim edildi. O yüzden kimse madenleri işleten, sabah akşam “Kâr, daha çok kâr, sadece kâr, hep kâr, olabildiğince çok kâr, ne pahasına olursa olsun kâr” duasıyla ibadet eden maden işletmesi sahiplerini günah tekesi kılmasın; suçu onların açgözlülüklerine yıkıp ellerini yıkamaya kalkmasın. Soma’daki 301, Ermenek’teki 18, Yalvaç’ta devrilen midibüsteki 17 emekçinin ve sırasını bekleyen “248 Soma”nın hesabı sorulacaksa, önce devletin dizginlerini elinde tutan, denetlemeyen, devletin bu en asli ödevini bile yerine getirmeyen ve bunu bilinçli bir tercihle yapan siyasal iktidardan sorulur. Maden sahipleri, görevini yapmayan teknik adamlar filan daha arka sıralardadır… Ayşe Sayın, Emine Kaplan, Mahmut Lıcalı parlamentokulisi@gmail.com ‘Haksızlığa direnmenin adıdır Kerbela’ Görmez’den Alevi dedelerine mektup ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez Alevi dedeleri, Bektaşi ve Caferi cemaatlerinin ileri gelenleriyle buna yönelik sivil toplum kuruluşu temsilcilerine muharrem ayı, aşure ve Kerbela konularını içeren mektup gönderdi. Görmez’in mektubundaki “Baskıya ve zulme direnmek, hak ve adaletin tesis edilmesi içindir. Haksızlık karşısında direnmenin adıdır Kerbela” ifadeleri dikkat çekti. Müslüman coğrafyasında yaşanan gelişmelerle ilgili olarak Görmez, “Bugüne kadar suçu hep başkalarında aradık. Ama artık bir kere de kendimize bakıp nerede hata yaptığımızı sorgulamak durumundayız. Bu gidişata dur demeliyiz” dedi. Mektubu 300 kişiye gönderen Diyanet İşleri Başkanı Görmez, her yıl muharrem ayının 10’unda kalbinde iman taşıyan her mümini bir hüzün ve kederin kapladığını belirtti. Görmez, “İyi bilinmelidir ki Hazreti Hüseyin’in Kufe’ye yürüyüşü hakkı haykırmak, baskıya ve zulme direnmek, hak ve adaletin tesis edilmesi içindir. Hazreti Hüseyin zulme, zalime, haksızlığa, ve adaletsizliğe karşı çıkmış ve şahadetiyle zalimlere üstün gelmiştir. Kerbela’yı anlamak, Kerbela’yı yaşamak, hakka, hakikate, hürriyete ve adalete sevdalı olmak demektir. Haksızlık karşısında direnmenin adıdır Kerbela” ifadelerini kullandı.