30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 KASIM 2014 PAZAR 6 HABERLER ‘Aç yattılar aç öldüler’ BARIŞ YAMAN AKŞEHİR Konya’nın Akşehir ilçesinden Isparta’nın Yalvaç ilçesine elma toplamaya giderken üst üste bindirildikleri midibüsün frenlerinin patlaması sonucu meydana gelen kazada yaşamını yitiren, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu işçiler dün Akşehir’de toprağa verildi. Acı, öfke ve çaresizliğini iç içe geçtiği Akşehir’de ölenlerin yakınlarının anlattıkları Türkiye gerçeğini bir kez daha ortaya koydu. Tarım ve hayvancılığın bitirildiği ve fabrika olmadığı için işsizlikle boğuşan Akşehir’de kadınlar ve çocuklar, günde 35 liraya sabahtan akşama kadar çalışırken çoğunluğu yine kadınlardan oluşan “dayıbaşları” işçi başına 2025 liradan günde ortalama 10001500 lira kazanıyor. Kazada kardeşini ve yakınlarını kaybeden Selçuk Bozkurt, “Kardeşim yeni ev yaptırmıştı onun borçlarını ödüyordu. Para yetiştiremedikleri için ‘Hiç olmazsa benim de katkım olsun’ diyerek çalışmaya gidiyordu. Sabah 8.00’den akşam 17.00’ye kadar bahçelerde çalışıyorlar. Yemeklerini ve sularını kendileri götürüyor. Birisi 2.5 yaşında 5 çocuğu kaldı. Yüreğimiz yangın yeri” dedi. Akşehir’de gün aydınlanmadan yollara düşen tarım işçileri boğaz tokluğuna ‘dayıbaşları’nın kölesi oluyor İKİZLERİ kaza ayırdı Yaşamını yitiren 18 kişiden 14’ü için Nasreddin Hoca Mezarlığı’nda toplu cenaze töreni düzenlendi. Cenaze törenine Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Konya Valisi Muammer Erol da dahil yaklaşık10 bin kişi katıldı. İkiz kardeş 24 yaşındaki Emel ve Meral Arslanalp, çeyiz alabilmek için elma toplamaya gidiyordu. Kazada Emel Arslanalp öldü, bacaklarında kırıklar oluşan Meral Arslanap’ın tedavisi ise sürüyor. Tören alanında bulunan Nasreddin Hoca’yı eşeğe ters binerken gösteren heykelin, cenaze nedeniyle üstünün örtülmesi dikkat çekti. AKP = Bırakınız Ölsünler, Bırakınız Çöksünler Murphy yasalarına göre bu ülkede hepimiz ölebiliriz. Kimse sağ kalmayabilir. Çünkü her şeyde ters gitme olasılığı son derece yüksektir. “Bir şeyin ters gitme olasılığı varsa, ters gidecektir.” “Bir şeyin birkaç şekilde ters gitme olasılığı varsa hep en kötü sonuç doğacak şekilde ters gider.” “Bir şeyin ters gidebileceği olasılıkları engelleseniz bile, anında yeni bir olasılık ortaya çıkacaktır.” Bunlar, Amerikalı mühendis Murphy’nin özdeyişleri diye bilinen, ama daha çok Murphy yasaları olarak anılan düşünce sistematiğinden üç ilke... Murphy yasaları yaşadıklarımıza çok uyuyor. Ülkemizde o kadar çok şeyde o kadar çok “ters gitme olasılığı” var ki, birinden kaçsanız mutlaka diğerine yakalanırsınız ve genellikle de “en kötü olasılık” gerçekleşir: Ölüm veya kitlesel ölüm... Büyük kayıplar. Murphy yasaları, tam bir mühendis kafası ürünüdür. Bence Murphy, “sistemlerin mükemmel işlemesi” gereğini vurgular bu yasalarıyla. Bir mühendis kurduğu sistemin hesaplarında işin doğasına, fiziğine, kimyasına uygun olmayan hatalar yaparsa, sistem eninde sonunda çöker. Mesela apartmanlar... Yapısında, istatiğinde, malzemesinde, demirinde bir “hata” yaparsanız, bugün değilse yarın çöker (sel, deprem vb.)... Beş çocuk yetim kaldı tıkları ise “kölelik düzenini” tüm ayrıntılarıyla ortaya koyuyor. Akşehir’de işsizliğin yoğun olduğunu, büyük çoğunluğun dar gelirli olduğunu anlatan kadın işçi, “Dayıbaşları bir işçinin yarı gündeliğini alıyor. Gündelik 60 liraysa 2025 lirasını onlar alıyor. Çalışanların herhangi bir sigortası yok. Dayıbaşları işçinin üzerinden günlük 1000 liradan fazla para kazanıyor” dedi. Daha önce de birçok kez kaza tehlikesi atlattıklarını anlatan kadın işçi, sözlerini şöyle sürdürdü: “Araçlar hep böyle, insanları koyun gibi üst üste bindiriyorlar. Jandarmanın denetim alanının dışına çıkıldığı zaman otobüs değiştiriyorlar. Bir de önden giden bir araç oluyor. Denetim varsa telefonla haber veriyorlar. Sabahın 4’ünde çıkıyorlar eve gelmeleri akşam 8’i buluyor. Trafik engelleyince orada polisin gitmesini bekliyorlar. Kaza yapan araç bir hafta önce ceza yemişti. Hiçbir önlem alınmaz. Olan yine ihtiyacı olup da çalışan insanlara olur.” Koyun gibi üst üste ündeliğin yarısı dayıbaşına Arkadaşlarının cenazesine gelen ve iş bulamayacağından korkarak ismini vermek istemeyen bir Selçuk kadın işçiBozkurt nin anlat G Kendisi de tarım işçisi olarak çalışan Nurten Doğancı da tarım işçilerinin ucuz olsun diye freni tutmayan, kapısı kapanmayan araçlarla taşındığını vurgulayarak, “Arabalar çok hızlı gidiyor, giden gelen araçlar selektörlerle bilgi veriyorlar birbirlerine. Biz 35 TL alıyoruz, dayıbaşları adam başına 20 TL alıyor. Bizim sırtımızdan para kazınıyorlar. Ne kahvaltımız var, ne akşam yemeğimiz. İşçiler, fakirlikten ses de çıkartamıyorlar. ‘Evde aç oturacağımıza en azından boğaz tokluğuna çalışırız’ diyorlar. Bazen paralarımızı bile alamıyoruz. Hayvandan farkımız yok” dedi. ğu öğrenci olurdu.” aza hafta içi oldu diye şükrediyoruz Genelde tarım işçisi olarak kadınların çalıştığını anlatan Doğancı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Dayıbaşları civardaki herkesi bildikleri için telefonla haber veriyor. Gelmek isteyeni kapıdan arabayla alıyorlar. Mahalleden topluyorlar. Biz şükrediyoruz ki hafta içi oldu bu kaza. Eğer ki hafta sonu olsaydı ölenlerin ço K “Bir daha iş bulamam ismimi yazmayın” diyen bir kadın ise günde 35 lira yevmiye ile çalıştıklarını ifade ediyor. “Altmış kişi bir arabaya binip gittiğimiz zaman oldu” diyen kadın şunları anlatıyor: “Polis varsa yolu değiştirip arabanın içinde bekliyoruz. Ne işe götürürlerse onu yapıyoruz. Bazen çapa yapmaya, meyve toplamaya gidiyoruz. Tuvalete gittiğimizde bile bazen azar işitiyoruz. Dayıbaşlarının çoğu da kadın. Biz bir şey söylediğimiz zaman, hakkımızı aramaya kalktığımız zaman, ‘gelmezseniz amele dolu’ diye bize tepki gösteriyorlar. Sonra kimsenin sesi çıkmıyor. İhtiyacı olmasa kimse gitmez ama herkesin ihtiyacı var. Ölenlerin hepsi aç susuz öldü. Sabahın 4’ünde ayazda kalkıyorlar insanlar. Öyle gidiyorlar. Bakalım o ölen insanlar akşam yorgunluktan yemek yiyebildiler mi? Hepsi aç aç öldüler. ” ‘Gelmezseniz amele çok’ lkemizde her şey ters gidiyor, çünkü... Ü SAVCILIK İŞÇİNİN ÖLÜMÜYLE İLGİLİ 8 KİŞİYE DAVA AÇTI KABATAŞLILAR MEMECAN’IN ÖDÜLÜNÜ İPTAL ETTİ Ak Saray’da ‘iş güvenliği’ yokmuş ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Türkiye, Ermenek’teki maden faciası ve Isparta’daki 18 tarım işçisinin hayatını kaybettiği kaza nedeniyle “iş güvenliği” konusunu tartışırken bu konuda düzenleme yapmaya yetkili Başbakanlık’ın inşaatında iş güvenliğinin hiçe sayıldığı anlaşıldı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) arazisi üzerinde Başbakanlık olarak yapılan, daha sonra Cumhurbaşkanlığı’na devredilen inşaatın 3. katından düşerek yaşamını yitiren Savaş Oğuz’un ölümüne ilişkin 8 kişi hakkında iddianame düzenledi. İnşaatın ana yüklenicisi Rönesans şirketi ile taşeronlarının sorumluları hakkında “taksirle adam öldürme” suçundan 6 yıla kadar hapis cezası istenen iddianamede, “Oğuz’un düştüğü kısımda kurulu iskele bulunmuyordu. İşçinin çalışırken belindeki emniyet kemerine bağlayabileceği yaşam halatı bağlantısı tesis edilmemişti” tespiti yapıldı. İddianamede, Savaş Oğuz “iş güvenliğini ikinci plana attığı” gerekçesiyle tali kusurlu sayıldı. Cumhurbaşkanlığı Sarayı inşaatının 3. katından 3 Mart 2014 günü Oğuz Savaş’ın (28) düşerek hayatını kaybetmesi olayını araştıran Ankara Savcısı İsa Kaya soruşturmayı tamamladı. Savcı Kaya, 8 şüpheli hakkında iddianame düzenleyerek Ankara 27. Asliye Ceza Mahkemesi’ne sundu. Olay tarihinde bina inşaatının Kuzey İdari Bina kısmında 3. katta 2025 metre yükseklikte çalışmakta olan Kontursel firması çalışanı Savaş Oğuz’un saat 18.55 sularında iskeleden düştüğü anlatılan iddianamede, Oğuz’un yaralı olarak kaldırıldığı TOBB ETÜ Mesa Hastanesi’nde yapılan müdahalelere karşın kurtarılamadığı belirtildi. İddianamede, kazanın yaşanmasının 5 sebebi sıralandı. İddianamede, ölen işçi de sorumlu tutulurken kaza kurbanı Savaş Oğuz’a “tali kusurlu” oranı verildi. İddianamede, şantiye alanının ana yüklenicisi olan REC (Rönesans) İnşaat AŞ’nin kendileri ile iş güvenliği sözleşmesi yaptığı Dönüşüm İSG şirketinin B Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Çağdaş Çamurtaş asli kusurlu bulundu. Aynı firmanın C Sınıfı İş Güvenliği Uzmanları Onur Yıldız, Ayşe Durmaz, Selver Karabel, Ahmet Atmaca, Evren Yalçın ve Orçun Özoğlu tali kusurlu olarak nitelendirildi. Yine Rönesans İnşaat’ın İş Güvenliği Koordinatörü Burhan Afşin ile ölen işçi Savaş’ın çalıştığı Kontursel firmasının şantiye şefi Ramazan Pehlivan, İdea Sağlık Danışmanlık şirketinin OSGB sorumlu müdürü Mühittin Cenk İpek de tali kusurlular listesinde yer aldı. Bu isimler, şimdi sanık olarak yargılanacak. ‘Emeğe saygıdan uzaklaştı’ Kültür Servisi Kabataş Erkek Liseliler Derneği, Ermenek’teki maden kazası sonrası çizdiği karikatür nedeniyle, Salih Memecan’a 2009’da verilen “Nehar Tüblek Karikatür Onur Ödülü”nü iptal etti. Dernekten yapılan yazılı açıklamada, Salih Memecan’a verilen ödülün Tüblek ailesinin talebi ve yönetim kurulunun oybirliğiyle yok hükmünde sayıldığı belirtilirken “Gerekçemiz, Sayın Memecan’ın özelde Ermenek’te meydana gelen, ülkemizi üzüntüye boğan maden faciasının ardından yaptığı çizim ile toplumsal duyarlılıklarımızı kavrayamadığını görmek; genelde ise toplumsal olaylara bakışındaki yanlı duruşu ve değerlendirmeleri adına ödül aldığı merhum Nehar Tüblek ağabeyimizin halkın içinde soluklanan, halk ile birlikte duygulanan, emeğe saygılı yaşam felsefesinden uzaklaştığı kaanatine varmamızdır” denildi. Kurum tarihinde ilk kez böyle bir iptalin yapıldığı belirtilen açıklamada Memecan’ın çizgisine ve yorumlarına saygı duyulmakla birlikte ödülün Tüblek’in “yaşam felsefesine bu denli Dikkat edin “bir şeyin ters gitme olasılığı varsa” diyor yasa. Evet bizde bir şeyin doğru düzgün gitme olasılığı hemen hemen sıfırdır! Yani ters gitme olasılığı bir değil birkaç tanedir, birinden kaçsanız diğerine yakalanırsınız. Sonuç hüsrandır. Ters giden bir durumdan kurtulma şansınız varsa eğer, ülkemizde bu büyük bir rastlantıdır, Milli Piyango’nun en büyük ikramiyesidir. Murphy yasalarına teğet geçer ve kurtulursunuz. Madenleri ele alalım: Elde bir istatistik bilgi yok... Bugün çalışmakta olan madenlerin yüzde kaçında “ters gitme olasılığı” yüksektir veya düşüktür veya neredeyse sıfırdır... Bu bilinmiyor, çünkü Çalışma Bakanlığı’nın böyle bir derdi yok. Madende ölenlerin çıkarılmasını organizatör bakanı olarak, ülkenin dört bir yanına koşup duruyor, Enerji Bakanı ile birlikte. Bunu dört dörtlük yapıyorlar! Dahası, itiraflarda bile bulunuyor maden kapılarında: Bir madeni kapatsak 50 kişi devreye giriyor ve açmak durumunda kalıyoruz... Bu şu demektir: Maden kazalarına biz yol açıyoruz. İşimizi yapmıyoruz. Müfettişlerimiz su baskını tehlikesi var diyor, biz kapatmıyoruz. Ölümlerden öncelikle de ben sorumluyum... Hiç kuşkusuz! Bakan Bey bu itirafını yapıyor ama mesela bakanlıktan istifa etmiyor. Çünkü bu ülkede demokrasi olmadığı için, istifa etme kurumu, geleneği de yok. Baş hırsızlıkların yapıldığı bir ülkede sen de neden bahsediyorsun, deyin bana! Sabah gazetesi çizeri Salih Memecan’ın maden faciasının ardından çizdiği bu karikatürü sosyal medyada tepki toplamıştı ters bir duruma kayıtsız kalamayacağımız gerçeğinden hareketle” iptal edildiği vurgulandı. “Nehar Tüblek Karikatür Onur Ödülü” 1995’te hayatını kaybeden, Kabataş Erkek Lisesi’nin 1944 yılı mezunu karikatürist Nehar Tüblek’in anısını yaşatmak ve Türkiye’de karikatürün gelişmesine katkıda bulunabilmek için 10 yıldır veriliyor. apılacak tek şey: Önce hepsini kapatın! Y AKP iş güvenliğini göçertti MUSTAFA ÇAKIR Son dönemde artan faciaların arkasında AKP’nin uygulamaları yatıyor ANKARA Son dönemde artan ölümlü iş kazalarının arkasında iktidarın vurdumduymaz politikaları yatıyor. Faciaların temel nedeni taşeronlaşma. AKP döneminde taşeron sistemi patlarken müfettişlerin patron tarafından “ağırlandığı” da herkes tarafından dillendirilen bir iddia. Son dönemde artan iş “cinayetlerinin” arkasında yatan temel nedenler şöyle: Taşeron patladı: Kazaların temel nedeni taşeron sistemi. Taşeronluk da AKP döneminde kat kat arttı. Bugün taşeron işçi sayısının 2 milyona yaklaştığına dikkat çekiliyor. Bu işçiler ne ücretlerini düzenli u Faciaların alabiliyor ne de izinlerini doğru dürüst kullanabiliyor. Çalıştıkları ortemel nedeni taşeronlaşma. AKP döneminde taşeron tamlarda da iş sağlığı ve güvenliği sistemi patlarken işçiyi köle yapan ‘dayıbaşılık’ önlemleri yok denecek kadar az. sistemi de aldı yürüdü. Saha devletin, işletme taşeronun: Maden sahaları Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu ile Türkiye Taşkömürü Kurumu’na ait. Ancak devlet bu işletmeleri kendisi iş ve Sağlık Sözleşmesi daha yeni onay için letmek yerine “rödovans” adı altında kira TBMM’ye gönderilebildi. İnşaatlar denetimsiz: Türkiye’de iş ya veriyor. Ayrıca elektrik santralları ile birlikte maden sahaları da satılıyor. Özel sek “cinayetlerinin” en çok yaşandığı alanlar tör kârı ön plana aldığı için “üretim zor inşaatlar. İnşaatlarda iş güvenliği yok delaması” yapıyor. Kazalar da kaçınılmaz necek kadar az. Kurulan iskeleler mevzuata uygun değil. Küçük inşaatlarda ise işhale geliyor. Denetim çöktü: Madenler başta olmak çiler baret bile takmıyor. Cezalar caydırıcı değil: İş “cinayetüzere işyerlerindeki denetimler tartışma konusu. Madenlerde müfettişler daha yola lerinin” ardından verilen cezalar da caydıçıkmadan gelecekleri haber alınıyor. İşve rıcı değil. İşverenler para cezaları ile kurren ona göre “göstermelik” iyileştirmeler tuluyor. Son olarak Zonguldak’ta 30 mayapıyor. Müfettişlere ocakların her yeri de den işcisinin öldüğü grizu faciasında 4.5 gösterilmiyor. Sadece “iyileştirme” yapı yıl sonra en fazla 10 yıl hapis cezası çıktı. Çiftbaşlı denetim: Madenlerdeki denelan yerlerde denetim yapılıyor. Arkasından da olumlu raporu veriliyor. Ayrıca müfet timler Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tişlerin patronlar tarafından “ağırlandık ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ları” da madenlerde en çok konuşulan id tarafından yürütülüyor. Denetimde koor dialar arasında. Ücret patrondan: İşyerlerindeki iş sağlığı ve güvenliği uzmanları ile işyeri hekimleri ücretlerini aynı zamanda denetimini yaptıkları işverenden yani patrondan alıyor. Dolayısıyla denetimler de tartışmalı hale geliyor. Uzmanın maaşını aldığı patron hakkında olumsuz rapor vermesinin neredeyse olanaksız olduğuna vurgu yapılıyor. ILO sözleşmeleri: Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 1988 tarihli 167 sayılı İnşaat İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi ile 1995 yılında kabul edilen 176 sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik dinasyonsuzluk ve çift başlılık bulunuyor. Kaçak ocaklar: Zonguldak ve Şırnak başta olmak üzere birçok havzada kaçak ocaklarda üretim yapılıyor. Devletin gözü önündeki bu kaçak ocaklarda üretime göz yumuluyor. Eleştiriler karşısında yetkililerden “biz mühürledik” savunması geliyor. Ancak nasıl oluyorsa bu ocaklara elektrik bile çekiliyor. Ocaklarda hiçbir iş güvenliği önlemi de bulunmuyor. Şırnak’ta işçiler “bidonlarla” madene indiriliyor. ‘Dayıbaşı’ sistemi: Madenler başta olmak üzere işyerlerinde “dayıbaşılık” almış yürümüş durumda. “Dayıbaşılar” getirdikleri işçi başına para alıyor. Çoğu zaman da emekçinin maaşına ortak oluyor. Bu da devlet tarafından biliniyor, ama hiçbir önlem alınmıyor. Ruhsatlar nasıl veriliyor?: Birçok eksiklik bulunan maden ocaklarına nasıl işletme ruhsatı verildiği de tartışma konusu. Son olarak Çalışma Bakanı Faruk Çelik Ermenek’teki ocakla ilgili olarak “Ben olsam bu madene ruhsat vermezdim” dedi. Ama maden yıllardır çalışıyor. Hem de Çalışma Bakanlığı müfettişlerinin denetimlerine karşın üretim yapılıyor. “Bu nasıl oluyor?” sorusu ise yanıtsız. Madenlerde ruhsatlar 2012 yılı öncesinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından veriliyordu. Bu tarihten sonra ise doğrudan Başbakanlık tarafından verilmeye başlandı. ‘Mevsimlik’ köleler: Türkiye’de mevsimlik işçilik de oldukça yaygın. Sigortasız çalışan bu işçiler “kayıt dışı.” Günlük yevmiye ile çalışıyor. Karayollarında küçük araçlarla “insanlık dışı” ortamlarda taşınıyorlar. Son olarak Isparta’da olduğu gibi birçok mevsimlik tarım işçisi karayollarındaki kazalarda yaşamını yitiriyor Madenlerde her şey tepeden tırnağa bozuksa eğer ve hangi madende ne kaza olacak ve kaç kişi ölecek, hiçbir öngörünüz yoksa, yapacağınız şey şudur: Bütün madenleri kapatın. Allah’ın belası kuyuları toptan kapatın. Soma kazasından sonra bunu önermiştim. Sonra maden ocaklarını tek tek kontrol edin, tüm önlemlerin alındığı madenlere de tek tek çalışma izni verin... Bu yöntemle, Murphy yasalarından kaçınırsınız. Sistemi baştan düzgün kurarsınız, mühendisçe, kaza ve ölüm olasılıklarını en aza indirmiş olursunuz... Radikal ama tek çözüm budur. Bu süre içinde boşta kalan emekçilerin ücretlerini hem patrona hem de devlete ödetirsiniz... “Ben ilan ederim, herkes uyar, eksiklerini tamamlar”! Hadi yahu... Eksiklikleri tamamlamaktan söz etmiyor yasa, sistemin baştan düzgün kurulmasından, sistemin çökme olasılığını en aza indiren yeni bir yapıdan bahsediyor. Yoksa madenler çökmeye ve emekçiler ölmeye mahkumdur. Çünkü sistemin düzgün işlemesi için hiçbir unsur yoktur... Tek isteği “ölesiye köle gibi çalıştırmak, en az ücreti vermek ve kısa zamanda büyük paralar kazanmak” olan katil ruhlu patron tipi madenleri işletiyor. Önünde hiçbir engel yok. Sigorta parasını, vergisini bile gerektiğinde 35 yıl yatırmaz... Çünkü emekçilerin ve doğanın azgın sömürüsünden elde ettiği bütün paraları, başka işlere veya bankalara yığar durur, Mercedeslere yatırır. Çocuklarına evler ve arabalar alır... istemi denetleyecek sıfır şey var Maden işletmesinde kilit noktada bu adam tipi vardır. Aslında kilit noktada devletin, sendikanın ve yasanın olması gerekirken... Sendika satılmıştır patrona, emekçilerden sakınılan onlara akıtılır. Devlet göz yumar, gelir eksiklerini üstünkörü saptar veya saptamaz, vermemesi gereken süreyi verir, süre sonunda bile denetlemez... Derken küt kaza... Sistemi denetleyecek hiçbir şey yoktur ortalıkta. Dayıbaşılık denen alçak sistemi var ettiğiniz sürece de, Murphy yasaları en kötü olasılık olarak işler. 20 kişilik arabaya 47 kişiyi yığar. Çünkü onlar koyun bile değildir. Koyunlar ona ait olsa, servetidir, korur. Ama midibüse yığdığı kendi serveti değildir. Amacı en çok para kazanacak sistemi kurmaktır. İşlerin ters gitme olasılığı yüksektir, en kötüsü gerçekleşir... Onlarca ölü. Aslında, midibüsün devrilmesinden önce, kötü olasılıklar birbiri ardına gerçekleşmektedir ama bunu kabul ederiz. Mesela, dayıbaşı daha baştan emekçinin 25 TL’sini cebe atar. Midibüse, tampon arkasına vb. insanları yığarak da aslında Murphy yasalarını işletiyorsunuz demektir. Bu düzen, RTE ve adamlarının “Bırakınız ölsünler, bırakınız çöksünler, bırakınız yapsınlar, bırakınız alabildiğine sömürsünler, bırakınız doğa alabildiğine yok olsun” sistemidir. Liboş kapitalizmin, en aşağılığından... Ne demişler, hayvan sahibine göre kişner... S
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle