30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 KASIM 2014 PAZAR CUMHURİYET [email protected] SAYFA KÜLTÜR 17 lerin, şarkılarıyla, türküleriyle, aralarına karışmasıyla tango çıktı ortaya. Önceleri yalnız gitar, flüt ve keman eşliğinde söylenen tangolara, bir Almanın icadı olan, akordeona benzeyen “Bandaneon” eklenince (Almanın adı Band’dı) tangolar daha da hüzünlendi... Limandaki barlarda, genelevlerde, “aşağı tabakanın” eğlencesi olan tangolar, önceleri Buenos Aires’i çok şaşırttı. Hele tango dansı! Kadın erkek birbirine yapışık dans ediyorlardı: Bedenleri yapışık, bacaklar birbirinin arasındaydı. “Ahlaksızlık” diye hüküm verdi kentsoylu sınıf! Ama ozanlar sınıfı, (hele hele Cadicamo, Manzi, Castillo gibi İtalyan adlı ozanlar) tangolarını limandan, kent kahvelerine taşımakta gecikmedi. 1917’de Carlos Gardel, ilk tangosu “Mi Noche Triste” (Hüzünlü Gecem) şarkısını söylediğinde, liman söyleminden uzaklaşıp, yaşamın her alanını kapsayan dizelere yer vermeye başlıyordu. Carlos Gardel tangoyu tüm Latin Amerika’ya ve Hollywood aracılığıyla ABD’ye, Avrupa’ya, dünyaya tanıtacaktı. Tango, 1920’lerde, 30’larda Avrupa’da bir salgına dönüştü. Avrupa’daki salgını Arjantin’de herkes bağrına bastı. Çok geçmeden, tango “milli kimliğe” dönüşecekti. Ama yine de her diktatörlükte, baskıcı her dönemde ilk yasaklanan, tango şarkılarının sözleri ve tango dansları olacaktı. 1940’larda tangolarda açık saçık sözler ve küfürler, yasayla yasaklandı. Arjantin’in askeri başkanı Juan Peron’un kimi tangoları yasaklama gerekçesi ise “ahlaka aykırılık” değil, yokluktan ve yoksulluktan söz etmeleriydi... Tango iki kişilik bir danstı. İki kişilik bir diyalog. Kendine özgü bir dili vardı. O dili bilmeyen yapamazdı. Briyantinli saçlar, yüksek topuklu bilekten atkılı ayakkabılar, vücudu giydiren değil, neredeyse soyan giysiler, uzayıp giden bacaklar, derin mi derin yırtmaçlar... Bütün bu görsel özelliklere meydan okuyan hareketler... Gözün, yakalamaya yetişemediği uçan ayaklar... Her şeye egemen olan duygu ve tutku yoğunluğu... Sessizce konuşan yüzler, çığlık çığlığa bedenler... O gün bugün tango, aşkı, tutkuyu, özlemi, hasreti, hüznü ve coşkuyu çağrıştırır. Kimi hastalara ya da sapıklara da zinayı! 15. Uluslararası Antalya Piyano Festivali 7 Kasım’da Fazıl Say’sız açılıyor Tartışmaların gölgesinde Kültür Servisi 2000 yılından bu yana düzenlenen Uluslararası Antalya Piyano Festivali bu yıl 7 Kasım’da başlıyor. Son yerel seçimler sonrasında tartışmalı bir süreç geçiren festivalin geçen yıllarda genel sanat yönetmenliğini piyanist, besteci Fazıl Say üstlenirken festivalin bu yılki sanat yönetmenliğini orkestra şefi Gürer Aykal, genel koordinatörlük görevini ise soprano Seren Akyoldaş üstleniyor. 7 Kasım Cuma akşamı şef Gürer Aykal yönetimindeki Antalya Devlet Senfoni Orkestrası’nın konseriyle başlayacak olan festivalin açılışı Türk bestecilerin eserleriyle yapılacak. Repertuvarda Ulvi Cemal Erkin, Ferit Tüzün’ün yanı sıra genç besteci Onur Nurcan’ın “Fantasia” adlı lirik eserinin yer aldığı açılış konserinin solisti ise piyanist Gökhan Aybulus. Festival kapsamında 20 konser, 8 ustalık sınıfı, 20 atölye, 6 söyleşi gerçekleştirilecek. Ayrıca aralarında Alfred Brendel, Christian Zacharias, Eliane Elias, Tord Gustavsen, Hüseyin Sermet gibi klasik müzik ve caz dünyasından isimlerin bulunduğu dokuz ülkeden 26 virtüöz müzikseverlerle buluşacak. Festival bu yıl ilk kez Türkiye’nin tüm konservatuvarlarından seçilen genç, yetenekli piyanist adaylarını ağırlayacak. Festival kapsamında ücretsiz halk konserlerinin yanı sıra çeşitli mekânlarda tüm Antalyalılara yönelik atölye çalışmaları, söyleşiler gerçekleştirilecek. Festivalin kapanış konseri ise 29 Kasım akşamı Juilliard’lı iki erkek, üç kız kardeşten oluşan “The 5 Browns” ile Cam Piramit’te gerçekleştirilecek. AKP’li Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, son yerel seçimleri kazanmasının ardından Antalya Piyano Festivali’ne yönelik “Fazıl Say’la ya da Fazıl Say’sız festival devam edecektir” açıklaması yapmıştı. Fazıl Say ise “Bu festival sonuçta başta Kadir Dursun’un ve Fazıl Say’ın 15 yıl gözü gibi baktıkları çocuğudur. Filanca kişinin filanca şartını kabul edecek kişiler değiliz. İstenmediğimiz yerde duracak da değiliz” diye Fazıl Say ayrılıyor... u Altın Portakal’da yaşanan ‘sansür krizi’nin ardından, Antalya’da bir festival daha tartışmaların gölgesinde açılıyor. Festivali 15 yıldır yöneten Fazıl Say ile Büyükşehir Belediye Başkanı Türel ve şef Gürer Aykal’ın görüş ayrılığına düşmeleri sonucu Antalya Piyano Festivali, Aykal’ın sanat yönetmenliğinde başlıyor. rek ayrılma kararı almış ve “Antalya belediye başkanı ilk icraat olarak Fazıl Say’ın festivalinden Fazıl Say’ı kovuyor. Kutluyoruz” diyerek eleştirmişti. Daha sonrasında ise festival organizasyonunu yapan Forte Prodüksiyon şirketi sahibi Kadir Dursun da festivalden çekilme kararı almıştı. Geçen temmuz ayında ise festivalin şef Gürer Aykal yönetiminde gerçekleştirileceği açıklanmış; Say, Aykal’ın festivalden çekilmesi gerektiğini belirtmişti. Say ile Aykal arasındaki gerginliğin ardından, iki yılda bir düzenlenen ve bu yıl aralık ayında yapılması beklenen “BİFO&Fazıl Say Festivali” iptal edilmişti. Borusan Sanat tarafından yapılan açıklamada ise bu kararın “sanatçıların artık birlikte çalışmama kararlarına saygının bir sonucu olarak” alındığı duyurulmuştu. Zina, Tangoda Değil Kafanızda! Sonda söyleyeceğimi, en başta, başlıkta söylemiş oldum. Zina, tangoda değil, baktıkları her yerde; duydukları, işittikleri her şeyde; bildikleri ya da hiç bilmedikleri her konuda zina arayan, müstehcenlik arayan, ahlaksızlık arayan kafalarda! Ne diyeyim, insan başkalarını da kendi gibi bilirmiş! Birkaç gün önce bu sayfalarda Celâl Üster’in “İmam ve Cemaat” başlıklı o güzelim yazısında, Piazzola’dan Türkiye’ye bir tango yolculuğuna çıktık... Ben bugün biraz daha gerilere dönmek istiyorum. HHH Arjantin üzerine yazılmış en güzel kitaplardan birinin yazarı Piere Kalfon, “Sıradan bir Arjantinli” tarifini şöyle yapar: “Kazana, sırayla şunları koyun: Bir adet geniş kalçalı Kızılderili kadın; iki adet İspanyol binici; üç adet iyice ezilmiş Gauço (Melez); bir adet İngiliz seyyah; yarım baş Bask çiftçi; bir tutam zenci... Kısık ateşte üç yüz yıl kadar kaynatın... Helmini dökünce, çabucak beş adet İtalyan köylü (İtalya’nın güneyinden gelenler tercih edilir), bir adet Polonyalı Yahudi, dörtte üç baş Lübnanlı tüccar ve bütün olarak bir adet Fransız fahişe ekleyin... Elli yıl dinlendirip öyle servis yapın.” Bu “Tarif”te, hani kazana “beş İtalyan köylü” attığınız yer ve zaman var ya... İşte orada biraz durup soluklanalım. İtalyan köylüler, İtalyan göçmenler geldiler önce Rio de Plata’ya yerleştiler, sonra limana indiler... Ve Buenos Aires limanına yerleştiler. Limanda “Portenos”lara karıştılar. “Portenos”, yani liman adamları, liman kadınları, liman insanları... Köylerden gelmişlerdi kente. Hem Avrupalı (İtalyan ve İspanyol) göçmen işçilerinin çocuklarıydılar, hem de Latin Amerikalı köylülerin çocukları... 1880’lerdeydi. Küba’nın neşeli “Habenera” şarkılarını, Brezilya’dan güneye inen zenci ritimlerini dolamışlardı dillerine. Gitar eşliğinde şarkı söylemeye, küfüre, argoya, erkek erkeğe yaşamaya alışıktılar. Kadına hasret, terk ettikleri yörelere hasrettiler... İtalyan ve İspanyol göçmen ABD’NİN İADE İSTEMİ DİKKATE ALINMADI Flört ‘Hücum Kayıtlar’ (Pasaj Müzik) Flört topluluğunun varlığı nicedir darmadağındı. İnternet köşelerinden bilgisayar dosyalarına kadar etrafa saçılmış halde duran kayıtlara, mutlaka temizlikçi kadın eline benzer bir dokunuş gerekliydi. Bir operasyonla ortadaki yığın derlenip, çıkanlar da ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmış. 10 şarkılık ara albüm “Hücum Kayıtlar”, topluluğun konserlerinde çaldığı şarkılar, nadir kayıtlar ve yasal albümlerinde yayımlanmamış versiyonlardan oluşuyor. Yani Flört’ün kısa tarihi de denebilir. Özellikle internette çok rağbet gören “Cemiyette Pişiyoruz”, konser vazgeçilmezi “Yola Devam” ile MFÖ’nün “Ali Desidero”sunu anımsatan bitirim edebiyatı ürünü “Rasta Baba”, doğrudan politik şarkı “Hep Beraber” çok güzel. Sevenleri ve koleksiyoncular için tam bir albüm muamelesi görür mü? Kesinlikle evet. Hatta sadece bu anlama gelmekle kalmaz, sanki devamı gelecek bu seriyle birlikte kendileri için yeni bir dönemi açacaklar gibi bir anlam da taşıyabilir. Zira “Hücum Kayıtlar”, bir ara dönemi temsil etmekle birlikte yeni albümler için saha kenarında yapılan ısınma çalışmalarına benziyor. Bu albümle üzerlerinden bir yük kalkınca, artık kendilerini yeni çalışmalar için daha hafif ve hızlı hissediyor olmalılar. peten daha çiğ kayıtlardan oluşuyor; ikincisi daha kozmik, biraz da mitolojik. Uzunluğuna rağmen sürükleyici; ayrıca dinlerken yoruyor ama ilgiyi bir an olsun yitirmiyorsunuz. Topluluğun daha önce yapmış olduğu her şey burada daha net beliriyor. Işık saplantıları sürüyor; albümün adından da anlaşılacağı üzere. Aşırı duygusal insanlardan oluşan bu topluluk, her ne kadar kendi türlerinin en büyük isimlerinden biri olsa da, halen ilk günün heyecanıyla çalmaya devam ediyor. İyi taraf Grammy ödüllü topluluğun, halen ateşli bir indie mücahidi oluşu. Kötü tarafı ise; karanlık atmosferli, bu paranoyak albümü mümkünse açık havada ve arabada dinlemeyin. [email protected] Roman Polanski Polonya’da serbest Kültür Servisi Sinema yönetmeni Roman Polanski, Polonya’da, ABD’deki tecavüz suçlamaları konusunda sorgulandıktan sonra serbest bırakıldı. 13 yaşında bir kızla seks yaptığı gerekçesiyle yargılanmadan ABD’den kaçan Polanski, 1977’den beri ABD polisi tarafından aranıyordu. ABD’li yetkililer, Varşova’daki Polonya Yahudilerinin Tarih Müzesi’nin açılışına katılan ünlü yönetmenin geri verilmesini istemişlerdi. “Piyanist” ve “Chinatown” gibi filmlerin yönetmeni, anavatanı Polonya’nın Krakov kentinden sorgulandıktan sonra salıverildi. Polonya Adalet Bakanlığı sözcüsü, Polanski’nin, savcıların bu konudaki bütün isteklerine uyacağını söylemesi ve ikametgâhını bırakması üzerine serbest bırakıldığını açıkladı. Polanski, 2009’da, ödül almak için İsviçre’nin Zürih kentindeki bir film festivaline gittiğinde de gözaltına alınmış, ancak ABD’nin iade talebi dikkate alınmayarak Fransa’ya dönmesine izin verilmişti. Polanski’nin tecavüz ettiği ileri sürülen ve bugün 51 yaşında olan Samantha Geimer, geçen yıl yayımladığı “O Kız: Roman Polanski’nin Gölgesinde Yaşanmış Bir Yaşam” adlı kitapta başından geçenleri anlatmıştı. Arcade Fire ‘Reflektor’ (Sonovox) Montreal çıkışlı Arcade Fire’ın dördüncü stüdyo albümü “Reflektor”, tabiri caizse tam bir diskonoir. İşin disko kısmı Daft Punk’ın açtığı yoldan temin edilmiş. Ziggy Stardust’ın torunlarının karanlık tarafında ise sinirli vokaller, kaygılı kırılgan gitarlar, ani dijital patlamalar, delay efektleri, synthesizer çınlamaları ve geri sarılan kasetten alınan sesler var. Dinlerken pek çok şeyi anımsayabilirsiniz; Bowie’den U2’ya, Talking Heads’den, Stone Roses’a... Toplam 74 dakika, ama buna rağmen iki CD olmasının nedeni ruh hallerindeki fark. İlki nis CUMHURİYETİN 91. YILI Eskişehir’de Cumhuriyet coşkusu ESKİŞEHİR (Cumhuriyet) Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası, Cumhuriyetimizin 91. yılı nedeniyle “Cumhuriyet Bayramı Özel Konseri” düzenledi. Dinleyiciler, konser sonunda çalınan “Onuncu Yıl Marşı”na tempo tutarak hep bir ağızdan eşlik etti. Eskişehirlilerin yoğun ilgi gösterdiği konserin orkestra şefliğini Işın Metin yaparken, gitar sanatçısı Kağan Korad konuk solist olarak sahne aldı. Kağan Korad ile birlikte Isaac Albeniz’in “Süit Iberna” gitar uyarlamasını seslendiren orkestra, daha sonra önemli bestecilerimizden Muammer Sun’un “Cumhuriyet Süiti” adlı eserini dinleyicilerle paylaştı. Orkestranın seslendirdiği Onuncu Yıl Marşı’na konsere katılan Eskişehirliler hep bir ağızdan eşlik etti. Konser sonrası Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası dakikalarca ayakta alkışlandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle