30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 KASIM 2014 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI T kanunlar suçludan yana ecavüze uğrayıp yasalara bunu kanıtlamak için dört de şahit göstermek gerekse ve de tecavüz eden kişi beş defa “ben yapmadım, yemin ederim, iki gözüm önüme aksın” deyince suçu işlemediğine kanaat getirilip serbest bırakılacak olsa! “Daha neler!” dediğinizi duyar gibiyim. Evet daha neler neler... Veya tecavüz kurbanının hamile kalmışsa DNA test sonucunu ibraz etmesi, aksi takdirde suçlu durumuna düşecek olması! Tecavüzcüyü zina yapmış durumuna soktuğu için kendisinin gadzafiftira ile suçlanma ve 80100 civarında kırbaç cezası alma olasılığı da cabası. Devam edelim; tecavüze uğrayanın çocuk olması durumunda bu suçun kanunda zina olarak işlem görecek olması ve cezanın o şekilde hesaplanması. Suçu işleyen kişi ile mağdur arasındaki yaş farkı ve çocuğun rızası olmamasının göz ardı edilmesi. Mağdur, çocuk, engelli, akli dengesi yerinde olmayan biriyse şahit gösteremeyecek olmasının hesaba katılmaması! İşte bütün bu maddeler tüzük olarak Qanun Jinayet Şeriat Ceza Kanunu kapsamında Açe bölgesinde eylülün son haftasında kabul edilerek yürürlüğe girdi. Endonezya’nın 34 eyaletinden biri olan ve 1999’da ulusal mevzuat kapsamında bir “özel durum” anlaşmasıyla şeriat kanununu benimseyen Açe, 10 yıl önce yaşadığı doğal felaket tsunami ile dünya gündemine oturmuştu. Son zamanlarda ise daha çok şeriat kanunlarının habire yeniden yorumlanması, “ahlak ve günlük hayat tarzını düzenleyen” yeni kanun maddeleri eklenmesi ile gündeme gelmekte. Sözgelimi yalnızca Müslümanları kapsayan şeriat kanunu geçen yıl kabul edilen bir tüzükle bölgede yaşayan ve turistik geziye gelen gayrimüslimleri bile kapsamına aldı. Artık onlar da İslami kurallara uygun giyinmeli ve ahlaki normlara uygun davranmalıydı. Aleni yerlerde içki içmek, kumar yasağı ve sokakta sarmaş dolaş gezme yasağı onlar için de geçerliydi. Bunun faturası ise turizm gelirinin aniden fark edilir derecede düşmesi ve yabancı yatırımın azalması oldu. Bu ek tüzükler ortalığı ayağa kaldırıp tepkilere yol açtıysa da pek bir şey değiştirmedi. CAKARTA Özellikle gençler isyankâr davranmaya devam ediyordu. Başörtüsünün altına daracık taytlar, çorapsız GÜLSEREN sandaletler giyen TOZKOPARAN motosikletli kızlar JORDAN şeriat polisine takılıp doğru dürüst kıyafet giymek üzere evlerine geri yollandı. Alkol alan, kumarda yakalanan, evlilik dışı ilişkiyle suçlananlar halk önünde kırbaçlandı, akabinde cemaat tarafından dışlandı. Hatırlanacağı üzere birçok kişi tarafından kendi evinde tecavüze uğrayan bir genç kadının evlilik dışı ilişki suçlamasıyla kırbaç cezasıyla burun buruna geldiğinden burada bahsetmiştim. Edindiğim bilgiye göre, ilişkisi olduğu erkeğin eşi kadına acıyıp kocasının kadını kuma olarak getirmesini istemiş. Genç kadın buna rağmen kırbaç cezasından henüz kurtulamadı... Açe Şeriat Kanunu’na eklenen yeni tüzükler bunlar dışında bir alanı daha düzenliyordu. Hollanda ceza kanununu örnek alan Endonezya’nın her tarafında, Açe dahil, yasal olan eşcinsel ilişki artık Açe’de yasaklandı ve çok ağır cezalar getirildi. Yeni kanun maddeleri başta Kadına Şiddete Karşı Ulusal Komisyon olmak üzere, İnsan Hakları İzleme, Uluslarası Af Örgütü ve LGBT gibi kuruluşlar tarafından topa tutuldu. Tepkiler hâlâ da devam ediyor ve temyiz isteniyor. Bu gelişmeden memnun olup alkışlayanlar yok değil! Ancak sivil toplum örgütleri bu yeni maddelerin insan haklarına aykırı olmakla kalmayıp İslam dininin ruhuna da aykırı düştüğünü, milli mevzuatın anlamının aksine vatandaşları korumadığını, mağdurdan çok suçlu tarafında olduğunu ileri sürmekteler. Ayrıca Endonezya’nın 2005’te imza koyduğu Helsinki anlaşmasında, aile ve özelin korunması, din ve ifade özgürlüğü gibi sivil ve siyasi hakların korunması ilkelerine de aykırı düştüğü görüşündeler. Bazı yorumcular ise ülkede rüşvet konusunda ikinci eyalet olarak bilinen Açe’de yolsuzlukların göz ardı edilirken mağdur yerine suçluların korunduğu, bireysel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği yeni tüzüklerin İslam dininin kuralları şeklinde gösterilmesinin büyük bir çelişki olduğunu savunmakta. Bu tezlerinde yalnız olmadıklarını, arkalarında nasıl yaşamaları gerektiğinin kendilerine dikte edilmesinden hoşnut olmadığını göstermeye çalışan büyük bir genç nüfusun olduğunu görmek yine de umut verici. [email protected] Açe’de E Remarque, barış savaşçısı... olduğunun yığınlara anlatılmasıyla gerçekleşebilirdi. Savaşa karşı savaş açmış dünya yazarları arasında onun hâlâ ayrı bir yeri vardır... Elli dile çevrilmiş, yirmi milyon baskı yapmış olan “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” geçen yüzyılın ilk ve en başarılı savaş karşıtı eseridir. “Ben Batı Cephesi’yle şikâyet etmekten çok, savaşta bir neslin yitirilmiş olduğuna toplumun dikkatini çekmek istiyorum....” diyen STUTTGART Remarque’ın anlattıkları kendi yaşadıklarına dayanır. İlginçtir, Alman edebiyat çevreleri Remarque’ın romanlarına çoğu kez mesafeli durmuş, hatta onları küçümsemiştir. Onu büyük bir AHMET ARPAD Alman edebiyatçısı olarak övenler daha çok yabancı okurlarıdır. Ünlü yazar savaş sonrası Almanyası’ndan şöyle söz etmiştir: “Kaygılıyım. Eski Nazi ruhuna şurada burada tek tük de olsa rastlanıyor. Uyanık olmak, dikkatle izlemek gerekiyor...” Remarque’a göre genç neslin de ana babalarının bir zamanlar ne suçlar işlediğini çok iyi öğrenmesi gerekir. “Bugün ülkede önemli yerlerde eski Nazilerin görev almasına da aklım ermiyor. Eski pislikler örtmekle yok edilmez...” Çevirmeni Burhan Arpad’ın, “Benim en sevgili yazarım” dediği Remarque gerçekten çok sevilmesi gereken bir yazardır! Savaşa karşı sadece kalemiyle ömrü boyunca savaştığı, militarizmin her biçimini eleştirdiği, şu ya da bu çıkarcılar adına kimi politikacıların sinsi planlarla insanların insanları boğazlamasını bütün yürekliliğiyle yerdiği için. Hızlı bir yaşamı seven, Greta Garbo ve Marlene Dietrich ile büyük aşklar yaşayan Remarque öldüğünde arkasında on bir roman, bir tiyatro oyunu ve 20. yy. Alman edebiyatında hiçbir yazarın ulaşamadığı büyük bir ün bıraktı. O eserleri ile kanlı savaşlardan geçinen çirkin politikacılara seslenir, militaristlerin gerçek yüzünü ve barışın kutsallığını insanlar kavrasın, barış dolu bir dünya gerçekleşsin ister. Babam Burhan Arpad 1980’de Porto Ronco’ya tekrar uğrar. Bu kez ailecek gitmiştik. “Barış Savaşçısı” yazarın “Ronco sopra Ascona” mezarlığındaki, Laggo Maggiore manzaralı kabrini ziyaret etmiştik. “Bu sergiyle onun insancıl ve politik sorumluluğunu öne çıkarmak istiyoruz” diyen sergi yapımcıları bence başarılı olmuş. www.ahmetarpad.de rich Maria Remarque ayağa kalkar, elindeki içki şişesini lokantada oturanlara göstererek seslenir: “Bakın, çevirmenim Burhan Arpad bana ne getirdi İstanbul’dan!” Yıl 1956, bir ağustos akşamı, İtalyan İsviçresi, Lago Maggiore kıyısında Porto Ronco. Locanda Miller’in masaları dolu. 20. yüzyılın en ünlü yazarlarından biri kabul edilen Remarque’ı “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” çevirisiyle Türk okuruna tanıtmış ve ardından onun en önemli eserlerini dilimize kazandırmış olan Burhan Arpad, Porto Ronco buluşmasına eli boş gelmemiştir. Değişik içkileri sevdiğini bildiği yazara bir şişe Yeni Rakı getirmiştir. Batı Almanya cumhurbaşkanlarından Theodor Heuss’un (18841963) Stuttgart’taki büyük villası oturduğum eve yakın. Bütün villa bir müze. Şu sıralar villanın bir katı Hitler’in kitaplarını yaktığı, ülkeden kovduğu Remarque’a ayrılmış. Yazarın doğum yeri olan Osnabrück’de kurulu Remarque Özgürlük Merkezi’nin verdiği sayısız doküman, fotoğraf, belge ve müsvedde Stuttgart’ta sergileniyor. Sergiyi düzenleyenlerin “kavgacı barışsever” dedikleri Remarque’a göre insanlar arasında gerçek barış, savaşın toplumlar için en büyük yüzkarası B Belçika boşanma şampiyonu! elçikalılar “sonsuza dek mutlu beri resmen evlenmeden birlikte yaşamaya yaşadılar”a inanmıyor. Hayatın doğru bir yöneliş dikkat çekiyor. Resmen gerçekleri ile yüzleşen Belçikalı, “Ölüm evlenmeyip “birlikte yaşamak” boşanmaları ayırana kadar aynı yastıkta kocamak” kayıtdışına almaktan başka işe yaramıyor. üzere evlenmenin peri masallarında kaldığının Gerek evliliklerde gerekse birlikte yaşamalarda ayrımında. Belçika’da ilk “boşanma fuarı” ayrılmalar gündelik yaşamımızın ayrılmaz bir tabuları yıkmak amacıyla 21 Haziran 2008’de parçası oldu. Hatta daha evlenmeden boşanma düşünülür hale geldi. Yazının başında bir düzenlenmişti. Özel konuşmalar için bölümlerin karikatüründen bahsettiğim De Morgen’a bir ve dedektiflerin bulunduğu fuarda boşanmayı düşünen çiftler arabuluculuk, yasal düzenlemeler karikatür esprisi de benden: Genç erkek, genç kadına “Hayatım olmuyor, boşanalım” der. ve pratik işler konusunda bilgilendirilmişlerdi. Genç kadın cevap verir: “İyi de sen de kimsin? İstatistiklere bakılırsa boşanma Belçika’da Biz daha tanışmadık ki!” 3 evliliğe 2 boşanma tabu olmaktan çoktan çıkmış durumda: 10 düşen Belçika’da, başka alanlarda Belçikalılara Belçikalı çocuktan sadece biri bir annebabalı ve alışkanlıklarına mesafeli bakan Türklerin bu evde büyüyor. De Morgen gazetesindeki bir konuda onları yakalama, hatta geçme çabaları karikatürde ilkokulda sınıftaki çocukların hepsi dikkat çekiyor. Boşanma konusunda bir komedi bir çocuğu gösterip “Jan’ın sadece bir anne yazmamı istemeleri de bu yüzden olsa gerek! ve bir babası var” diye dalga geçiyorlardı. “Yaşasın boşanıyoruz!” adını koyduk henüz Sınıftaki diğer çocukların ya anneleri ya yazılmayı bekleyen oyunumuza. Büyük bir babaları ya da hem anne hem de babaları olasılıkla oyunumuz “Boşanma Partisi” için boşanıp yeniden evlenince bazı çocukların 3, alınan bir davetiyeyle başlayacak: “15 yıllık bazılarının da 4 ebeveyni oluyor. Tek anne mutlu evliliğimizi birlikte gezdiğimiz ve babası bulunan bizim Jan’ın BRÜKSEL boşanma fuarında edindiğimiz bilgiler “utanılacak durumu” da diğer neticesinde sonlandırmaya karar çocuklara malzeme. Evlilikte verdik. Bu önemli günümüzde siz 15., 25. ve 50. yılını kutlayanlara dostlarımızı da aramızda görmekten kelaynak muamelesi yapılan, 56 onur duyarız. Eşyalarımızı anlaşarak yıl geçtiği halde hâlâ evli kalanlara paylaştık, bu nedenle hediye neredeyse “Onca yıllık evlisin hâlâ getirmemeniz rica olunur, ancak boşanamadın, kör olmayasıca” ERDİNÇ UTKU boşanma maliyetlerine para ve altın diye fırça atılacak olan ve 1000 takarak katkı yapabilirsiniz.” Oyun kişiye 2.9 boşanmanın düştüğü şarkısının nakaratı ise şöyle bir şey olacak büyük Belçika boşanma istatistiklerindeki liderliği ile olasılıkla “Sadece kendimizden hoşlanıyoruz/ dikkat çekiyor. Birkaç yıl önce Avrupa Birliği Yaşasın nihayet boşanıyoruz.” Oyunumuzun liderliğini elinde bulunduran Belçika, şu an muradına erenlerin ve “sonsuza dek mutlu Letonya ve Litvanya’dan sonra 3. sırada. Belirli yaşayanların” masalı olmayacağı kesin! Hayat bir yılda yapılan evlilik sayısı ile boşanma kadar komik, hayat kadar acı ve hayat kadar sayısının kıyaslandığı boşanma oranında ise gerçek olacak. Komedi yazmak üzere yola çıkıp Belçika dünya çapında ün sahibi. Hatta 2008 insanlığın tragedyası ile kendimizi sahnede yılında 100 evliliğe 71 boşanma ile dünya bulmamız mümkün! Aynı gerçek yaşamda, şampiyonluğunu elinde bulunduruyordu. Eldeki örneğin boşanmada olduğu gibi... son veriler bu oranın yüzde 69’a düştüğünü (Sakın ben uydurdum sanmayın! Boşanma gösteriyor. Belçika’da boşanma furyası 80 ve partileri gerçekten yapılıyor. ABD’de başlayan 90’larda başladı. Katolik inanç boşanmaları ve dünyanın diğer ülkelerine yayılan bir salgın uzun süre frenledi, fakat sanayileşme ve bu. Boşanan kadınlar kadın, erkekler erkek laik yaşam tarzı ile birlikte boşanmalar arkadaşlarıyla bir araya geliyor. Bir taraftan artışa geçti. Geleneksel olarak İskandinav boşanma pastası, evlilik yüzüğü tabutu, “justülkeleri boşanma istatistiklerinde önlerde divorcedyeni boşandık” pankartı ve müzik seyrederken bu ülkelerde evlilik yerine “resmen eşliğinde eğlenilirken diğer taraftan, boşanma evlenmeden birlikte yaşama”nın tercih yüzüğü, evlenme cüzdanı, evlilik fotoğrafları edilmeye başlanması ve birlikte yaşayanların ve aşk mektupları yakılıyor. ) ayrılmalarının istatistiklerde yer almaması boşanma sıralamasında Belçika’yı ilk sıralara [email protected] taşıdı. Ancak Belçika’da da 2000 yılından sirenlerini uzun uzun çalar, ir kitapçı dükkânından halkın savunma bilinci aldığım Che Guevara sürekli canlı tutulur. Eski resmini kütüphaneye konutların bodrum katlarında, özenle yerleştirdiğimi olası bir hava saldırısında gören büyük kızım, ironik halkın zehirli gazlardan bir gülümseme ile, “Baba, korunarak saklanabileceği sen Che’yi kendine bu demir kapılı sığınaklar kadar yakın buluyorsun hâlâ varlığını sürdürüyor. ama İsveç okullarında Mengüç, kitabında bu sivil bize Che’nin bir ‘terörist’ savunma hazırlıklarını da olduğunu öğretiyorlar...” şöyle anlatıyor: “Her kentin dedi. Öfkelenmemeye kendi telefon rehberi çalışarak “Biliyorum vardır ve son sayfaları sivil kızım, biliyorum!” dedim. savunmaya ayrılmıştır. Biliyordum... “Örnek Rehberde, hangi sokakta bir demokratik ülke” yaşayanların hangi sığınağa olarak bilinen İsveç’in, gideceği, beraberinde bilinçli bir sosyalizm neleri götürmesi gerektiği karşıtı olduğunu daha ayrıntılarıyla yazıyordu... 1990’ların başında, Sovyetler İsveç radyo ve televizyonu, Birliği’nin dağılması bir savaş durumuna karşı sürecinde anlamıştım. II. en duyarlı merkezlerden Dünya Savaşı’nda, Nazi biriydi. Zaten o nedenle, subaylarının, topraklarından stüdyoların ana kumanda geçerek Norveç’i işgal merkezleri yerin altına planlarına göz yuman kurulmuştu. Seferberlik ülke, 1950’lerden sonra da durumu için birçok NATO üyesi olmamasına askerlik yükümlüsü karşın, izlediği politikalarla kullanacağı silahı evinde açıktan olmasa da ittifak saklıyordu... İsveç’teki ülkelerinin “antikomünist” konutlar da savaşa karşı saflarında yer aldı. Tıpkı, dayanıklı yapılmıştı. “Soğuk Savaş” yıllarında, Örneğin, Stockholm’un bizdeki, “Ruslar, İstanbul yakınlarındaki Nacka’da, ve Çanakkale Boğazlarını bir savaş sırasında işgal edecek!’’ söylemi gibi devreye girecek yeraltı İsveçliler de “Rusların, bir kenti vardı. İçinde ekmek gün denizaltılarıyla gelerek fabrikaları, tam donanımlı ülkelerini işgal edeceği” hastaneleriyle tam on bin korkusuyla yetiştirildi. kişinin yaşayıp Sovyetler çalışabileceği bir Birliği’nin MALMÖ kent.” kuruluşundan itibaren; İsveç’in İsveç, olası bir savunma savaşta kullanacağı politikaları hep silahların tamamına olası bir “Sovyet yakınını kendisi işgali” varsayımına üretiyor. Bir ALİ HAYDAR göre şekillendirildi. savaş durumunda NERGİS Yaşamının 26 siper kazan yılını İsveç’te tankları, Bofors geçiren, İsveç Radyosu’nun sahra topları, Carl Gustaf emektarlarından gazeteci tüfekleri, Robot 70 tanksavar Arslan Mengüç, füzeleri, Viggen, Draken “Anılarımdaki İsveç” JAS modeli savaş uçakları, adlı kitabında savunma denizaltıları, hücümbotları politikalarını şöyle özetliyor: bunlardan bazıları. İsveç, “İsveç, dünyanın en gözde her yıl, gereksinimi dışında silahlarını yapmakla da ürettiği silahları dünyanın ünlüydü... Kara, hava çeşitli ülkelerine satarak ve deniz kuvvetleri, sık milyonlarca dolar gelir elde sık halka yönelik gösteri ediyor. İsveçlilerin, korkulu ve tatbikatlar yapardı. düşü Rus denizaltıları Stockholm Limanı’nın sendromu bugünlerde yine tam ortasına dalış yapan ülke gündemine oturdu. Teknik denizaltılar ya da olası bir arıza nedeniyle yolunu ‘düşman’ denizaltısını kaybetmiş bir Rus denizaltının İsveç sularında görülmesi, avlayan hücümbotları, ülkeyi ayağa kaldırmaya Gärdet Çayırı’nda halka en son silahlarını gösteren kara yetti. Günlerdir medyada, birlikleri ve uçak günlerinde kamuoyunda Ruz denizaltıları konuşuluyor, yeni yeni sanal gösterilere katılan hava savaş senaryoları üretiliyor. kuvvetlerinin amacı, vergi Yeri gelmişken, dinamiti paralarıyla alınan silahların bulan Alfred Nobel’ in de boş yere harcanmadığını İsveçli olduğunu anımsatalım. kanıtlamaktı.” 200 yıldır Anlatılanlara göre, Nobel, savaşa girmemiş 9 milyon dinamiti bulmakla insanlığa nüfuslu bu küçük ülke, her an vereceği zararı düşünerek büyük komşusuyla arasında büyük bir vicdan azabına çıkabileceğini varsaydığı bir kapılır. Bir vakıf kurarak savaşın hazırlığı içinde oldu. burada topladığı paraların Sadece silahlı kuvvetlerinde edebiyat ve çeşitli bilim değil, günlük yaşamda da dallarında Nobel Ödülleri bu savaş sendromunun verilmesinde kullanılmasını izleri görülür. Her 3 ayda sağlar. Böylece, yaşadığı bir pazartesi günleri, saat yürek sızısından biraz da olsa 15.00’te, bütün ülke bir hava kurtulacağını düşünür... saldırısına uğramışçasına, fabrikalar ve yüksek binalar [email protected] B ‘Rus işgali’ sendromu İsveç’in bitmeyen
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle