03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 KASIM 2014 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Evet, CHP’li Osman Korutürk’ün Meclis’te adını koyduğu gibi, Davutoğlu, Başbakan’dan ziyade bir “Başvekil”dir. Elbette kimisi için bu tür bir başvekâlet de hoştur. Ama nihayetinde siyaseten hem boştur, hem de nahoştur. Kendisinin her fırsatta ders verir gibi, menkıbe okurcasına nutuk atması bu boşluğu doldurmaya yetmiyor. Sanal âlemde gençler ona isim koydular bile: Korutürk Adını Koydu: ‘Başvekil’ “Hacı Cavcav!” Yakışır, yakın tarihin “Diyanet’ten sorumlu ilk başvekili”. Dudak uçlarına iliştirdiği sentetik tebessüm, sakinleştirici veya ağrı kesici almadan katlanılır gibi değil. Ve o haller: “Kâinatın sırları bende!.. Ama söylersem anlamanız şüpheli. En iyisi siz bu söylediklerimle idare edin” edası. HHH Başvekil, “aslı” adına vekâleten Torba Yasa çıkarmaya devam ediyor. Bütçenin içine bile torbalar sokuşturuyor! Hafta sonları da yatırımları “torbalatıyor”, torba torba açılışlar yapıyor. Ülkemizin toplam öğrenci sayısı Avrupa’nın tek tek 34 ülkesinin Hortumlamadan... Torbalamaya Ağaç kesiyor... Ceza... Kurdele... Racon kesiyor... Hatta “Büyük Gazi Mustafa Kemal” diyerek rol kesiyor. Hak, hukuk, adalet ise hak getire! 12. Cumhurbaşkanı’nın elinde görünürde en azından milletin yarısı huzursuz ve mutsuz 13. yılı yaşıyor. Seçimlere 67 ay var. 13’ü hayra çevirmek için en büyük şans... “Asarım keserim söyleminin, eylemin” ise kökü derinlerde. 1986 yılında “ağaç kesip kaçak gecekondu yapmaktan” Kartal 2. Sulh Ceza Mahkemesi eğer verdiği 10 ay hapis cezasını tecil etmeseydi, belki akıllanmış olacaktı ve aynı suçu, 28 yıl sonra çok daha dev boyutlarda işlemeye cesaret edemeyecekti. Hatta, TBMM’de yıllarca bekletilen “resmi evrakta sahtecilik, kalpazanlıkla” ilgili dosyaları açılmış olsaydı bu 13. yıl uğur bile getirebilirdi. Ama artık geç. Çünkü her şey birbirine bağlı... En değerli kamu arazileri, en nadide ormanlık alanlar “torbalamak” yolu ile hortumlanıyor... Adalet artık “torba”da... Hukuk ise “torba torba” pazar ediliyor... Hortumlamanın üst aşamasına geçildi. Artık “torbalama” var! Hükümetin mahcup vicdanı Bülent Arınç, hukukçu olarak “Torba” demeye utandığını kaşıyla gözüyle ifade ediyor. Ardından da kaçak demeden, sarayın da debdebe ve israf olduğunu ekliyor. Ama o kadar. Belki bu da, bir tür gaz alma amaçlı danışıklı dövüş. Çünkü imam tam gaz, bildiğini okumaya devam ediyor. nüfusundan daha fazladır... “Fabrika açamıyoruz, üniversite verelim!” diye ünivesiteler açılıyor! Ama iktidar nedense yeterli öğrenci yurdu yapmaya yanaşmıyor. Acaba “paralel pazarlıktan” geri mi dönülemiyor? Öğrenci yurtları da dershaneler gibi cemaatin eline ve emrine bırakılmıştı. “Ne istediler de vermedik!” serzenişi, itirafı (isyanı) bunun kanıtı! Sevgiden Katliama!.. Karşılaştırmak için söylemiyorum, halk deyimiyle “tırnağı bile” olamaz. “Köylü milletin efendisidir” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ten, zeytinlerini korumak isteyen köylülere sopa atılan sürece nasıl geldik? Tek bir çınarın korunması için Yalova’daki evini rayların üstünde taşıyan liderden, 6 bin zeytin ağacının bir gecede katledildiği bir döneme nasıl ulaşıldı? Ankara’nın tek iğde ağacının yol yapımı için kesilmesine ağlayan bir önderden, dağları, ormanları, dereleri talan eden bir anlayışa ne zaman varıldı? Ankara’nın “burada ot bile bitmez” denilen çorak arazisine çiftlik kuran, burayı ağaçlarla donatan cumhurbaşkanından, yıllar sonra aynı araziye saray yapan Cumhurbaşkanlığına uzanan süreç nasıl gelişti? Atatürk’ün mirasının üstüne “Ak saray” yapımı için halkın 1 milyar 370 milyon lirası nasıl harcanabildi? Tarımını geliştirmek, kooperatifçilik sisteminin oluşumunu sağlamak amacıyla Mustafa Kemal’in kurduğu Hatay Dörtyol’daki Karabasamak (Yeniyurt), Silifke, Tekir, Şövalye, Tarsus’taki Piloğlu, Yalova’daki Baltacı ve Millet, Ankara’daki Dilukat çiftlikleri kimlere peşkeş çekildi? HHH Bu nasıl bir anlayıştır? Yandaş şirket Kolin, zeytinliğe termik santral kursun diye Bakanlar Kurulu kararıyla, ancak savaş dönemlerinde yapılabilecek kamulaştırmalarla köylülerin topraklarına el konuyor. Mahkemenin durdurma kararı bilinmesine karşın o topraklardaki zeytin ağaçları katlediliyor. Nasıl, Kolin’in özel güvenlikçileri köylüye kelepçe takıyor, onları sopalarla dövüyor, vali, kaymakam jandarma seyirci kalabiliyor? Olan biten, Atatürk’ün antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla kurduğu Cumhuriyetin erozyona uğratılmasındandır. Mustafa Kemal’e açık ya da dolaylı saldıran gerici ve işbirlikçilerden, Cumhuriyetin kuruluş felsefesine karşı çıkan gerici iktidarlar yüzündendir. Susmaktan ve olan bitene seyirci kalmamızdan... 10 Kasım’larda “unutmadık” avuntusundan... Çek Bir Yurt Bursa’da bir avuç aydının kurduğu Çağdaş Eğitim Kooperatifi (ÇEK) bu düşünceden yola çıkarak yönetilen bir sivil toplum kuruluşu. CHP Sözcüsü Prof. Haluk Koç “Kaçak Saray parasıyla, tam 2 bin 800 öğrenci yurdu yapılabilirdi!” dedi. ÇEK Başkanı Av. Ali Arabacı ise ÇEK olarak, karınca kararınca iktidarın keyfini beklemek yerine kız öğrenci yurdu yapmaya yöneldiklerini anlatıyor. Bursalı hayırseverler oldukça cömert. Hele ailelerinden uzakta okuyan çalışkan köylü kız öğrenciler söz konusu ise... Prof. Başvekil, nedense “torba yatırımların” içine öğrenci yurdu ekletmeyi akıl etmiyor... Çünkü aslı, yurtlara öncelik vermedi. O nasıl versin! Bu nedenle GülerOsman Köseoğlu çiftinin adını taşıyan ortaöğrenim kız öğrenci yurdu, “AKP’nin Yatırım Torbası”ndan önce açıldı. Elbette öğrenciler ve aileleri için bu çifte bayram oldu. Kurdelayı kesenler arasında Erdoğan’ın ilk başbakan yardımcılarından, ama “tehlikeyi” ilk fark edip ayrılanlardan Av. Ertuğrul Yalçınbayır... CHP milletvekilleri Turhan Tayan ve Sena Kaleli... Eski Bursa Valisi Orhan Taşanlar vardı... CHP İl Başkanı Metin Çelik, Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey de eğitime gönül vermekle kalmayıp destek verenlerdendi. ÇEK Başkanı Av. Ali Arabacı yoksul köylü ailelerin lisede okuyan başarılı kızlarına yüzde 100 burs sağladıklarını anlatırken, törene katılanların aklında ve dilinde ister istemez “Megalomanya Sarayı”na harcanan milyarlar vardı. (Arınç’ın “katrilyon” dediği o paralarla Türkiye’de aç ve açıkta öğrenci kalmazdı.) Başvekilin açtığı 720 milyon TL’lik 21 tesis arasında nedense bir tane bile öğrenci yurdu yok. Yurt yapımı için başvekil, acaba Bilal’in TÜRGEV Vakfı’nın mı devreye girmesini bekliyor? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Sanat Dolu Bir Kasım... Bir Yaşam!  Geçen hafta, arşiv birikimimden bir kitabım çıktı. Sanat kariyerim hakkında ilk haber, 10 Mayıs 1963 tarihli Ulus gazetesinde yayımlanmış. Ertesi gün de Cumhuriyet’te: “Resim alanında yeni bir Harika Çocuk”. O günden bu yana geçen 50 yıl içinde Türk ve dünya basınında çıkan haberler arasından derlenmiş 1000 sayfa,  büyük boy bir ciltte yayımlandı. Her bir haber kendi dilinde bırakıldı. Fransızca, Arapça, Almanca, Japonca, Çince, Korece, Hintçe, İsveççe, Norveççe, Gürcüce gibi onca dil ve tabii İngilizce... Ama, ana 34 dil üzerinden herkes genel gidişatı takip edebilir. Belki bu kitabın en büyük işlevi, genç kuşağa arşiv bilincini getirmesi, sanal dünyaya güvenip oturmamalarının olası faydalarının dökümü... Bir de üretimi kolay görünen bu kitap, 5 yılda ancak çıkarılabildi! Sahra Çölü’nü motosikletle aşmanın ne kadar zor veya kolay olduğunu ancak bunu deneyen bilir! Yine geçen hafta Piramid Sanat’ta bir sergi açıldı: “Türk Çağdaş Sanatının Devrim Yılları: 80’ler”. 11 sanatçımızın 80’lerde ürettikleri işler yer alıyor sergide: Hale Arpacıoğlu, Mevlut Akyıldız, Aydın Ayan, Bedri Baykam, İsmet Doğan, Serhat Kiraz, Kemal Önsoy, Bünyamin Özgültekin, Mithat Şen, Yusuf Taktak ve Şenol Yorozlu. 12 Eylül’ün getirdiği karanlık ortamın içinde insanlar nefesi sanatta bulmuş, sanat ve mizah dergilerinin satışı patlama yapmıştı. O ortamda sinemamız, yazarlarımız, ressamlarımız en üretken ve yenilikçi dönemlerini yaşamışlardı. Aynı 80’ler, Batı’da da şaşırtıcı, bol renkli dev işler üreten, yeni dışavurumcu sanatçıların egemenliği altındaydı. Bu sanatçıların ortak noktaları, 50’lerde doğmuş ve 80’lerin başından itibaren en çarpıcı işlerini üretmiş olmaları. Biz de aynı yaş ve yıl limitlerinde hareket ettik. Gerek teknik, gerek ebat, gerek yeni ifade şekillerinin hızla geliştiği bu dönemde, bazılarımız da siyasi duyarlılıkla hareket ederek 12 Eylül’ün zulmü hakkında işler ürettiler. 11 Ocak’a kadar sürecek olan bu sergi, tam bir müze ciddiyeti ile hazırlandı. 292 sayfalık kalıcı bir kitap da serginin tüm tartışma ve görsel kapsama alanını sanatseverlere taşıyor. Katalog yazarları: Önemli aydınlarımızdan eski Cumhuriyet eleştirmeni Emin Çetin Girgin, ODTÜ’den ünlü sanat tarihçisi Prof. Jale Erzen, Türk resminin önemli isimlerinden Prof. Tomur Atagök, 80’lerin bilindik kalemşorlarınden Can Külahlıoğlu. Kitapta, sergide de yer alan iki video çekiminin dökümü de var. Emin Çetin Girgin, Yahşi Baraz, Yusuf Yaktak, Mevlut Akyıldız ve benim katıldığım bu söyleşiler de en açık dille dönemin tartışmalarını alevlendiriyor. Çünkü o dönemin başarılı sanatçıları, yalnız kendi kuşakları ve gençleri değil, kendilerinden önceki dönemin ünlü sanatçılarını bile doğrudan etkilediler. Onca belge ve fotoğraf, serginin destekçisi olarak mekânda izleyicilerle buluşuyor. 2005’teki Beral Madra’nın küratörlüğünde Karşı Sanat’ta düzenlenen sergiden sonra ilk defa gerçekleşen bu ender fırsatı kaçırmayın! Bir başka önerim ise Contemporary İstanbul Sanat Fuarı. Bu sene 9’uncusu yapılan bu büyük fuar, Türkiye’nin ve dünyanın en önemli galerilerini bir araya getiriyor. Her kuşaktan Türk sanatçılarının yanı sıra, birçok uluslararası sanatçı da Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’ndeki bu büyük buluşmaya katılıyorlar. 1316 Kasım tarihleri arasında olan bu fuarı da muhakkak gezin derim. Her yıl giderek gelişen “CI” fuarının kurucusu Ali Güreli, yönetmeni, 80’ler sergisi kitabında da katkısı bulunan ünlü eleştirmen Hasan Bülent Kahraman. Tabii fuarın gündeme getirdiği bazı olumsuz konular da var. Türk sanat ortamı, dışarıdan sanat ithal ettiği kadar sanat ihracatı yapamıyor. Buna karşın Türk galerileri de yabancı sanatçıları ülkeye taşımaya devam ediyorlar. Bunun artısı eksisi tartışılır. Ama bir olgu var ki, cidden büyük bir ayıp. Kimi önemli Türk koleksiyonerler, “Ben artık Türk sanatı almıyorum, elimdekileri de satıyorum” diyecek kadar bilinçlerini yitirmişler. İster Batı’da, ister Doğu’da, siz bir Alman veya Hintlinin buna benzer bir gaf yaptığını düşünebiliyor musunuz? Son sözümüz, kritik piyasa saptırmalarıyla Türk sanatına ciddi zararlar veren müzayedeciler hakkında. İki müzayede evinin fuarın son iki gününde fiyat kırmak istercesine müzayede tertiplemelerini öğrenip, şoke oldum. Umarım gerçek koleksiyonerler, bu tavra karşı tepki gösterip o günlerde de fuara gitmeyi tercih ederler. Müzayedecilerin kendi mesleklerini bu şekilde ağır hatalarla işportacılığa dönüştürmeleri büyük gaf. İşte böyle sevgili okurlar... “Atatürk Haftası”nda, sizlerle sanat konuşmayı yeğledim. Arzu edenler bu hafta sanat fuarında benimle sohbete gelebilirler (LK111Piramid Sanat standı). HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: 1 SEDAT YAŞAYAN Eminağaoğlu, Öcalan’ın cezaevinden PKK’yi yönettiğini belirterek suç duyurusu yaptı Sürece soruşturma ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Yargıçlar Sendikası Başkanı ve Çankırı Yargıcı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun, Abdullah Öcalan’ın 1999 yılından itibaren İmralı’dan örgütü yönettiği, hükümetin ise bu suça iştirak ettiği iddiasıyla savcılığa yaptığı suç duyurusu üzerine soruşturma başlattı. Hükümet “çözüm süreci”nde görev alanları yasal anlamda koruyan düzenleme çıkarırken, bu konuda yargıda dikkat çeken bir dosya açıldı. Eminağaoğlu, dün çözüm süreci ile ilgili işlem ve sorumlular hakkında suç duyurusunda bulundu. Şikâyet dilekçesinde, Öcalan ve PKK’nin diğer yöneticilerinin yanı sıra MİT Müsteşarı Hakan Fidan, kamu görevlileri, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ile şu anki Başbakan Ahmet Davutoğlu, bakanlar ve HDP mensupları şüpheli olarak gösterildi. Şüpheliler, “devletin birliğini, ülke bütünlüğünü bozmak; silahlı örgütü yönetmek ve çocukları özgürlüğünden yoksun kılmakla” suçlandı. AİHM 2. Dairesi’nin 18 Mart 2014 tarihinde verdiği kararda, Öcalan’ın örgütü cezaevinden verdiği talimatlarla yönettiğinin ifade edildiğini belirten Emi Üniversitede kavga: 5 yaralı Mersin Üniversitesi’nde (MEÜ) Yenişehir Kampusunda dün bir grup öğrenci “Öcalan’a Özgürlük” standı açarak imza kampanyası düzenledi. bu sırada ülkücü bir grup, stand açılmasına tepki gösterdi. Öğrenciler arasında başlayan tartışma kısa sürede kavgaya dönüştü. Kavgada 5 öğrenci aldıkları darbelerle yaralanırken, kampustaki kantinin camları ve masaları kırıldı. Olaylar nedeniyle kampus içerisine çok sayıda çevik kuvvet ekibi de sevk edildi. Yaralılardan ikisi ambulansta, 3’ü ise Tıp Fakültesi Hastanesi’nde ayakta tedavi gördükten sonra taburcu edildi. Ülkücü öğrenciler, “Atatürk’ün ölüm yıldönümünde Abdullah Öcalan için imza kampanyası düzenleyerek bizleri tahrik etmeye çalıştılar” derken, Kürt öğrenciler de okuldaki her faaliyetlerinin Ülkücü öğrencilerce engellenmek istendiğini söyledi. Yaşanan kavganın ardından bir grup öğrenci Öcalan lehine slogan atarak yürüyüş yaptı. (Fotoğraf: DHA) nağaoğlu, Öcalan’ın bu nedenle 1999’dan sonraki eylemleri nedeniyle de yargılanması gerektiğini ifade etti. PKK ile ilgili tablonun bu duruma gelmesi karşısında, Öcalan hakkında tekrar soruşturma açılması gerektiğini ifade eden Eminağaoğlu, Öcalan ve Kandil ile görüşenlerin de bu eylemlere iştirak ettiğini vurguladı. Eminağaoğlu, dilekçesinde şöyle dedi: “Örgütle bağlantısı kesilmiş bir Öcalan’ın tekrar örgütü ile bağlantısının sağlanmasında, sınır dışındaki odaklarla bile adı geçenin cezaevinde bulunduğu zaman diliminde bu bağlantının gerçekleşmiş olması karşısında, süreçteki adalet bakanlarının, içişleri bakanlarının, başbakanların, tüm hükümet mensuplarının sorumluluğu söz konusudur.” Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu’nda nöbetçi savcı olan Durak Çetin, dilekçeyi kabul ettikten sonra, Eminağaoğlu’nun müşteki sıfatıyla ifadesini aldı. Eminağaoğlu ayrıca çözüm sürecine ilişkin esasları belirleyen Bakanlar Kurulu kararının İptali istemiyle Danıştay’a başvurdu. Eminağaoğlu, ayrıca çözüm sürecinde görev alanlara koruma sağlayan yasanın da iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasını istedi. 1/ 1 İstanbul’da 2 Kâğıthane Deresi kı 3 4 yısındaki gezin 5 6 ti ve eğlence ye 7 rine Lale 8 Devri’nde 9 verilen ad. 2/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Dünya... El 1 Y Ö N E Ş M E G G diven ve giy 2 Ö D E M U S T A si yapımın3 R E F İ K T Ü L 4 EM R E Z E N E da kullanılan bir tür yu 5 K İ F A Y E T T muşak deri. 3/ 6 E Ş E L N İ S A Küçük kareler 7 N T İ L A K A biçiminde ke 8 T A V U N B E K A N T A R ON silmiş hamur 9 katları arasına kıyma konularak yapılan İtalyan yemeği. 4/ Sınır nişanı... Harman yerindeki tahılın taş ve toprakla karışık kalıntısı. 5/ Lifleri dokumacılıkta kullanılan bir bitki. 6/ Satrançta bir taş... Tabut... Berilyum elementinin simgesi. 7/ Fidan, taze sürgün... “ kafeste duran kuştur / Elbet uçar gider bir gün” (Karacaoğlan). 8/ Hayalperest. 9/ Kars ve yöresinde yaşayan Türkmen kökenli bir halk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Manisa’nın eski adı. 2/ Atılgan, gözü pek... İzmir’in bir ilçesi. 3/ Gelinin başını, kimi zaman da yüzünü kapayan ince örtü... Değersiz, önemsiz. 4/ Kars’ın doğusundaki ünlü eskiçağ kenti... Yeniçerilerin kayıtlı oldukları kütük defteri. 5/ İnme ya da sakatlık gibi bir nedenle yataktan kalkamayan kimse. 6/ Sıtma mikrobunu aşılayan sivrisinek... Bir soru sözü. 7/ Bir yapının giriş yeri... AleviBektaşi törenlerine verilen ad. 8/ Bir tarikat ya da sanatın kurucusu... Kısa bacaklı bir köpek cinsi. 9/ Tantal elementinin simgesi... “Üstad elinde serteser olur lisan” (Y. K. Beyatlı). 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle