06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 EKİM 2014 ÇARŞAMBA 14 CUMHURİYETİN 91. YILINI KUTLUYORUZ NASIL BİR CUMHURİYET HAYAL EDİYORUM? Kemal KILIÇDAROĞLU güneylisiyle kadınerkek, yaşlıgenç demeden, aydınlanma yolunda attığımız bir imzadır. Çağdaşlaşma yolunda 91 yıl önce attığımız bu imza, devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bize en büyük mirasıdır ve emperyalizmin kuşatması altındaki pek çok millete de örnek olmuştur. Benim gibi bir köylü çocuğunun da TBMM Başkanlığı’na yükselebilmesi Cumhuriyet sayesinde olmuştur. Ortak ideallerimiz Cumhuriyette ifadesini bulmuştur ve gelecek hedeflerimizin de yol göstericisidir. Benim ifade etmeye çalıştığım Cumhuriyet, demokrasiyle iç içe geçmiş Cumhuriyettir. Cumhuriyetin demokrasi ile taçlandırılmadığı ülkelerde, tiran rejimlerinin kurulduğu da çevremizdeki örneklerden görülmektedir. Hak ve sorumluluklar açısından her vatandaşın eşit olması, hiçbir kişi ya da zümreye ayrıcalık tanımaması, beraber yaşama arzu ve irademizi güçlendirmektedir. Anayasamızda da ifadesini bulan ırk, renk, iz; hiç kimsenin imtiyaz sahibi olmadıB ğı, herkesin kanun önünde eşit ve özgür olduğu, bağımsız bir ülkeyi canıyla ka Herkesin kanun önünde eşit olduğu... Cemil ÇİÇEK TBMM Başkanı nıyla kurmuş bir milletiz. Kökenlerimize, inanç farklarımıza göre ayrışmayı değil, Cumhuriyet ideallerinin birleştirici kanatları altında kardeşçe ve eşit yaşamayı seçmiş, güçlü ve onurlu bir milletiz. İşte bu nedenle, Cumhuriyet bizi biz yapan en önemli değerlerimizden biridir. İşte bu nedenle 29 Ekim bizim en büyük bayramımızdır. Çünkü, çok iyi biliyoruz ki “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir”. Büyük Önder Atatürk’ün yol gösterici liderliğiyle kurduğumuz Cumhuriyet’i korumak ve yükseltmek bu ülkenin bütün yurttaşlarının görevidir. Gelin bu 29 Ekim’de Cumhuriyet coşkusunu hep birlikte, tek yürek olarak kutlayalım. Gelin, Cumhuriyet’e sahip çıkmanın demokrasiye, özgürlüğe, eşitliğe, kardeşliğe sahip çıkmak demek olduğunu herkese gösterelim. Yaşasın Cumhuriyet. CHP Genel Başkanı Değerlerimizle eylemlerimizin buluştuğu... umhuriyet denildiğinde akla ilk gelen “hürriyet” olsa da nasıl ya da ne kadar hürriyet? C Okyanusun sınırsızlığı ile akvaryumun kısıtlılığı, gökyüzünün uçsuz bucaksızlığı ile kafesin sınırlılığı, konforlu bir ada ile kocaman bir ana kara arasında gider gelir hürriyet. Şükran Güldal MUMCU Cinayetlerin faili meçhul kalmadığı... erkesin insanca, uygarca yaşamasını, H sömürülmeden, cinayet gibi kazalarda ölmeden çalışmasını sağlayacak bir işinin ve gelirinin olduğu… Gelirin adaletli dağılıp verginin adil toplandığı… Sağlığın, eğitimin herkesin kolayca ulaşabileceği, ticarileşmemiş bir sosyal devlet hizmeti olduğu… Dokuz yaşındaki kız çocuklarının “yetişkin” değil çocuk sayıldığı, ezberletmeyen, itaate zorlamayan, düşündüren, merak ettiren, sorduran, sorun çözdüren, ara eleman değil, hurafelerle bağını tamamen koparmış, çağdaş ve modern düşünceli “mucit”, bilgin, sanatçı yetiştiren bir eğitimin verildiği… En azından kendine yetecek modern, üretken, verimli Yaşadığımız ülkeye, yaşadığımız zamana göre farklılaşır. Herkes meşrebine göre yorumlar. Kimi hak arama özgürlüğü diye anarşi, kimi kural koyma özgürlüğü diye diktatorya yaratır. Bireysel zaaflardan arınmamış hürriyet evrensel değildir. Temel çelişkimiz değerlerimizle eylemlerimizin uyuşmazlığındadır. Özgürlük diye yakıp yıkmalar, güvenlik diye her gün yeni kanun çıkarmalar. Gücü elinde tutanların yanılgısı da bu. Güç sahipleri, moral değerleri, diğer toplum kesimlerini kendi buyrukları altında tutmada güçlü bir argüman olarak kullansalar da kendisini istisna etmektedir. Aslında anayasa bile istisnalara, eşitlik ilkesine rağmen izin veriyor. Örneğin cumhurbaşkanının sorumsuzluğu ilkesi. Eşitlik/hakkaniyet iktidarın tüm vatandaşlara aynı yakınlıkta olmasını ifade etse de şahıslara/makamlara tanınan kural dışılık cumhuriyetin ontolojisine aykırıdır. Tebaanın buyurganı ile cumhurun başı arasındaki fark aslen eşitlik ilkesidir. Milletini denetleyen iktidarın kamuyu düzenleyen devlete dönüşememesi, iktidarın şahsiliği ile cumhuriyetten uzaklaşıp totaliterliğe yaklaşmasıdır. İktidarın şahsileşmesini önleyecek güç ise hürriyetin ve eşitliğin iktidarı dengeleme gücüdür. Çünkü cumhuriyet millet iradesinin iktidarıdır. Cumhuriyet; hürriyet, eşitlik/hakkaniyet ve birlik/millet olmanın demokrasiyle hemhal olmasıdır. Çünkü tek başına cumhuriyet yetmiyor. Birlik/millet olma; ben ve benim gibi düşünenler değil, ülkenin tüm vatandaşlarıdır. Çokluğun yeknesaklığı yerine, farklılıklara saygının çoğulculuğunda buluşmadır. Ancak milletin kolektif bilincindeki sembollerin değersizleştirilmesi ile yaratılan apati ile oluşturulan yapay farklılıklar üzerinden toplumu ayrıştırma şüphesiz çoğulcu farklılık değildir. Zaten millet dediğimiz, binlerce yıllık anı bohçamızla halde uzlaşmadır. Aykırılıkla yeknesaklığın, kural tanımazlıkla çifte standardın gerilimini hürriyetlerin tam olduğu hakkaniyetli çoğulculukla gidermek, katılımcı demokrasi temelli cumhuriyetle mümkündür. MHP Genel Başkan Yardımcısı/Eskişehir Milletvekili tarımı, sanayisi, ekonomisi olan… Parlamentonun, her konunun, her sorunun özgürce ve olgunca tartışılıp incelendiği ve gerçekten tamamen kendi kurumsal ve anayasal iradesiyle “yasa koyan” bir organ olduğu… Yürütme organının, hukuki tanımına uygun olarak sadece devleti ve ülkeyi idare ettiği… “Yürütmediği…” Yurtsever aydınların suikasta uğramadığı, cinayetlerinin faili meçhul kalmadığı… Yargının, herkesin, “Ankara’da yargıçlar var” demekte tereddüt etmediği gerçek bir adaleti dağıttığı… Suç işleyenin mutlaka cezalandırıldığı, masum olanın da makul şüpheli sayılma endişesiyle değil, hukuka ve yargıya güvenerek yaşadığı… Yargıçların sadece “Türk milleti” adına karar verdiklerini hiç unutmadığı… Kimseden de korkmadığı… Ve yasama, yürütme, yargıdan hiçbirinin diğerine üstün değil birbirine eşit olduğu; birbirini denetleyip dengeleyerek otoriterliğe geçit vermediği… Halkın kaynaklarını harcama durumunda olanların, harcadıklarının halka ait olduğunu hiç unutmadan alçakgönüllülüğü ve hesap verebilmeyi temel ilke edindiği… Kadınların hor görülmediği, aşağılanmadığı ve sadece doğurganlığıyla ön plana çıkarılmadığı, dört duvar arasında tutulmadığı, ilkel, yabani duygularla acımasızca öldürülmediği… Yurttaşlarıyla barışık olan, yurttaşların da birbiriyle barışık olduğu… Eşitliğin, demokrasinin, özgürlüğün, özgür düşüncenin ayrımsız egemen olduğu… Herkesin kendi kafasının içindekini rahatça, korkmadan ifade edebildiği… Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinin hiç unutulmadığı, kimsenin emir ve talimat vermeye, hele aşağılamaya cüret edemediği… Türkiye’yi bir vazo gibi parçalayıp paylaşmak isteyenlere Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kurarak, Kurtuluş Savaşı’nı kazanarak, Lozan Antlaşması’nı imzalayarak, Cumhuriyeti ilan edip devrimleri yaparak cevap veren kurucularına minnet ve saygı duyan, onları hiçbir zaman unutmayan ve unutturmayan, onlardan öğrendiği yurt sevgisi, laiklik ve tam bağımsızlık bilincini asla yitirmeyen… Bütün dünyanın saygı duyduğu, uygar, onurlu, itibarlı bir cumhuriyet… Biz böyle bir ülkede, böyle bir cumhuriyetin içine doğmuştuk; ona sahip çıkmayı, geliştirerek 21’inci yüzyılın cumhuriyeti haline getirmeyi de çok iyi biliriz. Bundan kuşku duyulmasın… İçimizdeki Cumhuriyet Bayramı coşkusunu kimsenin söndüremeyeceğini, kutlamalarımıza kimsenin engel olamayacağını, yurttaş olarak en iyi siz bilirsiniz. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı hepimize kutlu olsun. İzmir Milletvekili/TBMM Başkanvekili İnsanların ortak gelecekte buluşabildiği... Cumhuriyeti oluşturan insanların faziletli bir biçimde toplumsal ve siyasal hayata katılmaları. Fazileti biz burada eşitlik, doğruyu yanlışı ayırt edebilme kudreti olarak görüyoruz. Nitekim bizde Cumhuriyet kurulduğunda aynı zamanda Cumhuriyeti taçlandıracak siyasal sistem olarak demokrasi seçilmiş ancak burada detaylarına girmek istemediğim çeşitli sebeplerle demokrasinin yerleşmesi hayli gecikmiştir. “Cumhuriyet fazilettir” sözünü taçlandıracak olan da mutlak surette demokrasidir. Çünkü ancak demokrasi içinde insanlar vatandaş olurlar, özgür şekilde davranabilirler. Bizim cumhuriyete bakışımız demokrasinin tekemmül ettiği, farklılıkların kendilerini koruyup geliştirebildikleri, iktidar ilişkilerinin şeffaflaştığı, kendi milli çıkarlarını insani bağlamda yeniden ürettiği bir vizyondur. Kastımız devletin milleti değil, milletin devletidir. Zaten yine cumhuriyeti faziletli kılan kesinlikle budur. Farklı etnik kimlik, inanç, siyasal görüşsahibi insanların, bir arada yaşayabilmesi ancak böyle mümkün olur. İnsanların farklı kimlikte olsalar dahi ortak bir gelecekte buluşabilecekleri inancına sahip olabilmeleri yine milletin devletinde mümkündür. İktidar ilişkilerine serbestçe katılabilmeleriyle mümkündür. Bugün Türkiye’nin önemli toplumsal ve siyasal meselelerini çözmeye çalışırken dayandığımız temel ile cumhuriyete yönelik ifade ettiğim bu vizyon tam bir uyum içindedir. AKP Grup Başkanvekili ir hayal değil gerçek benimkisi, daha önce yaşanmış B ve yaşanabilir. Bir hedef ki mutlak ulaşılacak. Ortaçağ ile hesaplaşmasını ve yarım kalan Cumhuriyet devrimini Eşit yurttaşlığın tanımlandığı yeni bir yaşam çatıldığı, ilk sikke basıldığından beri insanlığın başında. Türkiye “insanlığın tarih öncesi”ne görece geç ulaştı; ama hızlı ilerledi. Cumhuriyet 91 yılda, başta modern kapitalist devlet olmak üzere “garp medeniyeti”nde ne varsa hemen hepsini devşirdi. Dünya kapitalizmiyle eklemlendi. Bütün çelişkileri, korkunçlukları ve ayrımcılığıyla kendi ortaçağından kalanları, kapitalist uygarlıktan devraldıklarıyla bütünledi. Vardığımız yer, samimi cumhuriyetçilere bir kâbus gibi görünse de, buraya kötü niyetlilerin hırsı yüzünden değil, kapitalizmin eşitsiz gelişmesi yasasının işleyişiyle geldik. Tayyip Erdoğan’ın Cumhuriyetin “kurucu babalar”ına şükranını her geçen yıl daha sesle ifade etmesinde yalnızca kaba bir ikiyüzlülük Ertuğrul KÜRKÇÜ yüksek görmek yanıltıcı olabilir. O ve temsil ettiği zümre bu devlet kalıbının iktidar tekelini elde tutmak için sunduğu imkânları keşfettikçe cumhuriyet olarak cumhuriyet onlara her yıl daha değerli görünüyor. “İnsanlığın tarih öncesi”ne varana kadar boğazımıza kadar kana battık, ama buradan insanlığa giden yol, padişahsız bir padişahlıktan, cumhuriyet olarak cumhuriyetten geçmiyor. Toplumun devletten özgürleşmesine en kansız ve acısız biçimde ulaşmak demokratik ve toplumsal bir cumhuriyete geçişi elzem kılıyor. Bu da toplumsallığı dine, dile, etnisiteye göre değil, eşit yurttaşlığa göre tanımlayan yeni bir sözleşmeyle mümkün. Ancak böyle bir sözleşme, Kürdün Kürt olarak, Türk’ün Türk, Arabın Arap olarak, Alevinin Alevi, Sünninin Sünni olarak bir arada özgürce yeniden doğuşuna ebelik edebilir. Böyle bir toplumda büyük emekçi çoğunluk, artık inkâr edilen din dil, etnisite farklılıklarıyla birbirlerinin karşısına konumlanmayacaklarından gerçek tarihsel çıkarları çevresinde birleşebilir, kendilerini “mülksüzleştirenleri mülksüzleştirmek”, “zorunluluğun âleminden özgürlüğün âlemine geçmek” için yeni yollar keşfedebilirler. Biz buna “yeni yaşam” diyoruz. HDP Onursal Başkanı/Mersin Milletvekili Atatürk ilke ve devrimlerine geri döneceğimiz bir ülke evlet ezelden beri yoktu. İnsanlık devletle birlikte doğmadı. D Günümüzün insanı homo sapiens 50 bin yıldır var. Devlet ise çok genç sayılır, henüz 7 bin yaşında! Devlet, ilk çit tamamlamış bir Türkiye. Yüzünü gerçek barış ve kardeşliğe, yurtta barış, dünyada barış ilkesine dönmüş bir Türkiye. Emperyalizmi defetmiş, tam bağımsızlığını geri almış; etnik köken, mezhep, siyasi görüşü farklılıklarını bir yana bırakarak, inananı inanmayanı, başı açığı başı kapalısı ile yeniden ortak vatan, ortak aidiyet duygusuna geri dönmüş, birlikte kederlenip birlikte sevinen; ortak geçmiş ve ortak gelecek Ümit KOCASAKAL bağı altında bir ulus olmanın hazzını duyan bir Türkiye. Milli ve planlı ekonomiye, gerçek üretime ve kalkınmaya, tarım ve hayvancılığa yönelmiş, açlık kaygısı yaşamayan, kendi kendine yeten, kaynaklarını kendi ulusunun refahı için kullanan, üreten ve hakça bölüşen, teknolojiyi kullanan, bilimi rehber edinen bir Türkiye. Namuslu, vatansever, liyakatli, küresel çıkarları değil ulusal çıkarları gözeten insanların ülkeyi yönettiği, her köşesinde çağdaş ve sürekli eğitimin yapıldığı, insan hakları ve özgürlüklerin her yerde ve herkes için geçerli olduğu, gücün ve zorbalığın değil hukukun üstün ve egemen olduğu, herkesin hukuka tabi olduğu, evrensel demokratik standartların oturduğu, hapishanelerin değil kültürel etkinliklerin dolup taştığı, kamu kaynaklarının yağmalanmadığı, yağmalayanın yanına kâr kalmadığı, birbirleriyle kavga etmeyen, kucaklaşan, mutlu, müreffeh ve güleryüzlü insanların olduğu bir Türkiye. Komşularının toprak bütünlüğüne saygılı, içişlerine karışmayan, itibarlı, kendi topraklarını da kararlılıkla koruyan, ordusu güçlü bir Türkiye. Kısacası yeniden birliktelik ve ortaklık duygusu ile milli ruha ve heyecana geri dönmüş, bağımsız ve başı dik bir ulus olarak geleceğe daha güvenle bakan bir Türkiye. Bu mümkün. Hepimiz aynı gemideyiz. Titanik batarken birinci sınıfta, altın çatal ve kaşıkla yemek yiyen de, en altta üçüncü sınıfta olanlar da kurtulamadı. Kurtuluşumuz Cumhuriyete, Atatürk ilke ve devrimlerine geri dönmek ve rehber edinmekte. İstanbul Barosu Başkanı Naci BOSTANCI tatürk’ün ‘Cumhuriyet fazilettir’ sözünü dikkate alarak hareket A edecek olursak kastedilen şudur: Ruhsar DEMİREL umhuriyet, C doğulusuyla, batılısıyla, kuzeylisiyle, Demokrasi ile taçlanan cinsiyet, inanç ayrımcılığı gözetmemesi nedeniyle, insan tabiatına en uygun ortam sağlamaktadır. Bireyin kişisel gelişimini artırmak için eğitim imkânlarını herkese eşit şekilde sunar. Bu hakkın kullanılmasında zaman zaman aksamalar yaşansa da, kendi iç denetimini yapar ve aksamaları tamir eder. Halka dayalı bir yönetim anlayışı olması sebebiyle, barış içinde birlikte yaşama irademizi güçlendirir. Halkın iradesini yok saymaya dönük girişimlerin en büyük engeli de Cumhuriyettir. Kimi zaman bu yönde adımlar atılsa da, başarıya ulaşamayacağı görülmüştür. Cumhuriyette yönetenleri halk seçer. Seçimle gelen yöneticilerin halka hesap verme sorumluluğu vardır. Hiçbir yönetici hesap verme sorumluluğundan kaçamaz. Cumhuriyette, kanun yapma yetkisi, millet adına milletin temsilcilerinindir. Temsilcilerin yetkileri anayasa ve kanunlarla sınırlandırılmıştır. Yönetenler, yetkilerini kötüye kullandığı takdirde hesap vereceği merci mahkemelerdir. Mahkemeler de bağımsızdır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle