24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 EKİM 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi@cumhuriyet.com.tr 11 Yasakçı çıkışlar geleceğe u TBV Başkanı Faruk Eczacıbaşı internet yasaklarını eleştirdi. Bu alandaki öfkeli çıkışların süreceğini kaydederek “Bu çıkışlar bizim geleceğimize büyük darbeler vurur. Unutulmamalı ki herhangi bir yasak dünya üzerindeki binlerce yaramaz çocuğu kışkırtıyor” dedi. Türkiye Bilişim Vakfı (TBV) Başkanı Faruk Eczacıbaşı, internet yasaklarını sert bir dille eleştirdi. Hükümetin internet yasakları ile ilgili olarak Eczacıbaşı, “Bu öfkeli çıkışları, kurumsal hale gelen çıkışları görmeye devam edeceğiz. Bu durum gerçekten geleceğe yönelik altımızı kazacak” dedi. Eczacıbaşı, bunun zararını hemen yarın değil, 5 yıl sonra göreceklerini vurgulayarak “Siz bir yarış pistindesiniz, ayağınızda son model spor ayakkabıları var. Başarıya yaklaşırken çelme takılıp düşürülüyorsunuz ve geriye düşüyorsunuz. Bu çıkışlar bizim geleceğimize büyük darbeler vurur. Unutulmamalı ki herhangi bir yasak dünya üzerindeki binlerce yaramaz çocuğu kışkırtıyor” açıklamasını yaptı. Sektör olarak yaşananlardan ders darbe vuruyor 4 kurum AB ile uyum raporu hazırladı TBV, Türkiye Bilişim Sanayicileri Derneği (TÜBİSAD), Türkiye Bilişim Derneği ve Türk Elektronik Sanayicileri Derneği’nin oluşturduğu Dijital Türkiye Platformu, “Digital Europe”un Avrupa Birliği Dijital Ajanda 2020 vizyonuyla Türkiye’nin 2023 hedeflerinin aynı paralelde yürütülmesi için “Avrupa Dijital Gündemi Türkiye, Uzmanlar Görüşü Raporu”nu hazırladı. TÜBİSAD Başkanı Kemal Cılız, raporla teknolojinin topluma katkısı için artı bir kaldıraç olarak kullanılmasını artırmayı amaçladıklarını söyledi. AB’nin, 28 üye ülke için 2020’ye kadar öngördüğü “akıllı ve katılımcı büyüme” çerçevesinde ortaya koyduğu ana hedefler ise şöyle: 2064 yaş arasındaki istihdamın yüzde 75’e çıkarılması. ArGe harcamalarının GSYH içindeki payının yüzde 3 olması. Sera gazı salımlarının yüzde 20’ye indirilmesi. Enerjinin yüzde 20’sinin yenilenebilir kaynaklardan sağlanması. Enerji verimliliğinde yüzde 20 artış sağlanması. Erken yaşta eğitimi terk oranının yüzde 10’un altına indirilmesi. Nüfusun en az yüzde 40’ının lise eğitimini bitirme yaşının 3034 olması. Türkiye, Orta Gelir Tuzağı’nın Neresinde? “Orta gelir tuzağı” sorunu iktisat biliminin görece yeni kavramlarından. Kavram, kabaca büyümenin görece kolay olan ilk aşamaları aşıldıktan sonra üretkenlik kazanımlarına dayalı sürdürülebilir bir büyüme sürecine geçişin zorluklarını ifade etmek için kullanılmakta. Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley Ekonomi Profesörü Barry Eichengreen ve arkadaşları (*) orta gelir tuzağını üç ana kıstas aracılığıyla değerlendiriyor: (1) Fert başına gelir düzeyinin (2005 sabit fiyatlarıyla) 16.000 dolara yükselmesi; (2) Fert başına gelirin ABD düzeyinin yüzde 58’ine ulaşması ve (3) Ülke içinde imalat sanayiinin toplam milli gelirin yüzde 23’üne ulaşması. Tarihten elde ettiğimiz gözlemlere göre, ekonomiler “orta gelir” düzeyine yaklaştıkça, artık tarımdan kente işgücü transferine ve sermaye yatırımlarının uyardığı yüksek kârlara dayanan görece “kolay” büyüme kaynakları uyarıcı gücünü yitirmekte; teknolojiler olgunlaşmakta, giderek eskimektedir. Sermayenin kârlılığındaki gerilemeler sonucunda vasıfsız işgücü ve doğal kaynakların kullanımına dayanan basit teknolojili sermaye birikiminin ivme kaybetmesi kaçınılmaz olmaktadır. İktisatçılar bu düzeyi “orta gelir eşiği” olarak tanımlamakta ve bu noktadan sonra büyümenin kaynaklarının artık sermayenin yeni yatırımlarından değil, üretkenlik kazanımlarından elde edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu biçimiyle “orta gelir tuzağına” erişmek sanki gizil bir prestij unsuru içermektedir. Bu noktaya erişene değin sabit sermaye yatırımları olgunlaşmış; işgücünün bölgeler arası göçüne dayalı kazanımlar tamamlanmış; sektörler ve bölgeler arası kâr farklılıkları giderilmiş olmalıdır. Dolayısıyla, bu noktadan sonra büyümenin kaynakları artık tek bir noktaya dayandırılabilecektir: mikro yapısal reformların uygulanması. Değerlendirmelere göre, 2003 sonrasında Türkiye’nin (ucuz döviz bolluğunun yarattığı spekülatif nitelikli, hormonlu büyüme sürecinin ardından) kişi başı geliri 10.000 dolar düzeyini aşmış, artık “orta gelir tuzağına” yakalanmayı hak etmiştir! Dolayısıyla bundan sonra artık yapısal uyarlamalar çağı başlatılmalıdır. Şimdi şu soruyu soralım: Türkiye “orta gelir tuzağının” neresindedir? HHH Kavramın içerdiği anlam bakımından bir husus esastır: Orta gelir tuzağı sorununa yakalanmak için sabit sermaye yatırımlarının olgunlaşması ve artık sermayenin getirisinin doyuma ulaşmış olması gereklidir. Şimdi Türkiye’nin sabit sermaye yatırım performansını değerlendirelim. Türkiye ulusal gelirinin ortalama olarak yüzde 20’sini yatırımlara ayırmaktadır. Söz konusu rakam, Türkiye’nin aralarına katılmayı (ve orada tutunmayı) hedeflediği “yüksek” orta gelirli gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 3035 aralığındadır. Aşağıdaki grafikten de görülebileceği üzere 1960 sonrasında Türkiye’nin yatırım eğilimi, yüksek orta gelirli ülkeler ortalamasının sürekli altında seyretmektedir. 2013 itibarıyla da Türkiye’nin yatırım payı söz konusu ülkelerin yaklaşık 13 puan gerisindedir. Dahası, Türkiye’nin yatırımlarının milli gelire oran olarak yaklaşık 6 puanlık kısmı dış borçlanma bağımlılığı yaratan biçimde, cari işlemler açığı aracılığıyla finanse edilmekte ve ciddi bir istikrarsızlık tehdidi oluşturmaktadır. Dolayısıyla Türkiye, gerek sabit sermaye yatırımlarının gayrı safi yurtiçi hasılaya (GSYH’ye) oranı, gerekse sektörler ve bölgeler arası kâr oranlarındaki derin farklılıklarının sürmesi bakımından henüz “basit” büyüme edinimlerini tamamlamış olmaktan uzaktır. Türkiye’nin içerisinde bulunduğu durgunluk ve “üretkenlik yorgunluğu” süreci, kaynakların yeniden daha verimli dağıtılmasına yönelik mikro reform düzenlemelerinin eksikliğinden ziyade, doğrudan doğruya sabit sermaye yatırımlarının düşük oluşunun bir sonucudur. Sorun, mikro anlamda kaynakların yeniden daha etkin olarak dağıtılması sorunu değil, doğrudan doğruya kaynakların yaratılması sorunudur. lerini aldıklarını, bilişim ve dijitalleşme konusunda çok şey yaptıklarını aktaran Eczacıbaşı, “Yeter ki önümüze set çekilmesin. Dijitalleşmede her şeyi devlet yapsın demiyoruz” dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Her geçen gün internete daha da karşı oluyorum’ sözlerine de Eczacıbaşı, bu söylemin bürokrasiye yansımasının çok ağır olduğuna işaret etti. Ecza cıbaşı, “Bu sözlerle ne kastedildiğini bürokrasinin karar merciinde yer alanlar bizim gibi anlamıyor. O nedenle iş yapış süreçleri uzuyor. Biz bilişimle dijitalleşme ile ilgili birçok bakanlıkla muhatap olmak zorunda kalıyoruz. Burada tek muhatap olsa işimiz daha kolaylaşır” diye konuştu. Yaratıcı gençlerin önünün açılması gerektiğini bu alanda ortada “şi şen bir tencere” olduğunu belirten Eczacıbaşı, “Tencerenin kapanma nedeni kültür, tutuculuk, yatırım yapma korkusu olabilir. Burada hükümete, sivil toplum örgütlerine, iş dünyasına iş düşüyor. O tencereyi patlatmamak, el birliğiyle açmak gerekiyor” dedi. Faruk Eczacıbaşı ‘zorunlu’ destek Ekonomi Servisi Zorunlu karşılıklara faiz ödemesine dört yıl önce son veren Merkez Bankası, kasımdan itibaren başlayacağı faiz ödemesine ilişkin ayrıntıları açıkladı. Merkez Bankası, zorunlu karşılıklara faiz ödemesine yeniden başlıyor. Merkez Bankası, Kasımdan itibaren bankalara zorunlu karşılıklarına faiz ödeyecek. Zorunlu karşılığa tabi kuruluşların 2014 Kasım ve aralık ayındaki TL zorunlu karşılık tesislerine yapılacak faiz ödemesi, TCMB ağırlıklı ortalama fonlama maliyetinin 700 baz puan eksiği olacak. Kasım’daki ilk zorunlu karşılık tesis dönemi 24 Ekim’de başlayacak; 2431 Ekim tesisleri için zorunlu karşılık faizi yüzde 0 olarak dikkate alınacak. 2015’ten itibaren üç ayda bir ödenecek faiz oranının belirlenmesinde ağırlıklı ortalama fonlama maliyetinin 500 veya 700 baz puan eksiği dikkate alınacak. Merkez Bankası’ndan yapılacak açıklamada, “Dengeli büyüme ve yurtiçi tasarrufları güçlendirmek için TCMB çekirdek yükümlülüklere ilave bir destek sağlayacak. Finansal kuruluşların zorunlu karşılıklarının Türk Lirası tutulan kısmına ödenmeye başlanacak faizin bu doğrultuda bir teşvik unsuru olarak kullanılmasına karar verildi. Zorunlu karşılıklara faiz ödenmesine 2014 kasım ayında tesis edilen zorunlu karşılıklardan itibaren başlanacak” denildi. MB’den bankalara Koç ‘tan mucitlere destek u Koç Holding’in şirketi İnventram, mucitlerden yeni icat yapmasını bekliyor. Şirket yeni fikirlere bugüne kadar yaklaşık 89 milyon dolarlık destek sundu. Ekonomi Servisi Koç Holding ve Koç Üniversitesi ortaklığıyla kurulan yüksek teknoloji şirketi İnventram’a yaratıcı fikirlerini ve icatlarını hayata geçirmek amacıyla 2010’dan bu yana 3 binden fazla proje başvurdu. İnventram bugüne kadar gelen projelerin 50 tanesine yatırım yaptı. Bunların içerisinde 35 tane patent yatırımı, 3 şirket yatırımı ve 12 adet de teknoloji ticarileştirme iş ortaklığı bulunuyor. İnventram Genel Müdürü Cem Soysal , Türkiye’de teknoloji geliştirenlerin projesi, ürünü, servisi olan girişimcilerin ilk başvuracağı destek noktası olmayı istediklerini kaydederek “Mucitlere ve girişimcilere, ‘Buluşunuz varsa buluşalım’ diyoruz” açıklamasını yaptı. On beş kişilik profesyonel ekip ve 57 kişilik danışma kurulu ile çalıştıklarını aktaran Soysal’ın konuşmasının satır başları şöyle: l Türkiye’de buluşçuların, teknoloji geliştirenlerin projesi, ürünü, servisi olan insanların ilk başvuracağı destek noktası olma vizyonu ile hareket ediyoruz. l Bir fikrin hayata geçmesi şirketleşmesi için 50 bin ile 1 milyon dolar gerekiyor. Biz burada devreye giriyoruz. Bugüne kadar 89 milyon dolarlık bir ekonomi yarattık. l Özellikle, biyoteknoloji, sağlık, otomotiv, bilgi ve iletişim teknolojileri, savunma sanayiisi, malzeme bilimleri, elektronik ürünler ve uzay sistemlerine yatırım yapıyoruz. Cem Soysal İnventram patentlere, şirketlere ve teknolojinin ticarileşmesine yatırım yapıyor. Cem Soysal, “Son derece ince eleyip sık dokuyarak riskleri en düşük projelere yatırımcı buluyoruz. Doğru girişime yatırım için sınırımız yok. Hedefimiz sadece Türkiye ile sınırlı kalmamak. Halihazırda dünya ölçeğinde devrim yaratacak belli teknolojilere zaman ve bütçe ayırarak emek vermeye devam ediyoruz” dedi. Total’in bir numarası kaza kurbanı Dış Haberler Servisi Dünyanın petrol devlerinden Fransız Total şirketinin Üst Yöneticisi (CEO) Christophe de Margerie önceki gece Rusya’nın başkenti Moskova’da havaalanında meydana gelen uçak kazasında yaşamını yitirdi. Olayın De Margerie’yi taşıyan Falcon tipi özel jetin, Vnukovo Havalimanı’ndan havalanmak üzere pistte hızlandığı sıra da kar küreme aracıyla çarpışmasıyla meydana geldiği belirtildi. Margarie’nin yanı sıra çarpışmayla birlikte alev alan uçaktaki biri kadın 3 Fransız mürettebat yaşamını yitirirken bazı kaynaklar yapılan ilk soruşturmaya göre kar temizleme aracının sürücüsünün alkollü olduğunu duyurdu. De Margerie, 2007’den bu yana Avrupa’nın üçüncü en büyük petrol şirketi Total’in CEO koltuğun daydı. “Koca Bıyık” lakaplı 63 yaşındaki De Margerie’nin yaşamını yitirmesinden birkaç saat önce Rusya Başbakanı Dmitriy Medvedev’le onun kent dışındaki ikametgahında bir araya gelerek yabancı yatırımlara ilişkin bir görüşme yaptığı belirtiliyor. De Margerie evli ve 3 çocuk babasıydı. Kaynak: Dünya Bankası, World Development Indicators. Fitch uyardı Ekonomi Servisi Fitch Ratings, “Resesyon odaklı korkular neredeyse iki katına çıktı” açıklamasında bulundu. Fitch, Avrupa’daki yatırımcıların jeopolitik riskler ve düşük ekonomik büyüme performansı nedeniyle huzursuz olduğunu belirtti. Fitch açıklamasında, “Jeopolitik riskler kredi piyasalarında risklere ilişkin listenin en başında yer alıyor, (yatırımcılar arasında) resesyon odaklı korkular neredeyse iki katına çıktı. Yatırımcılar artan bir şekilde deflasyon konusunda da endişe ediyor” dedi Tasarım, fark yaratan marka ve ürünlere odaklanmak, özellikle küçük işyerleri açısından günümüz ekonomik sisteminde “var olabilmenin” ana koşullarından biri. Peki, ya insanca yaşamda tasarımın yeri ne? İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 2. İstanbul Tasarım Bienali öncesinde küçük bir gazeteci grubu ile birlikte İKSV rehberleri eşliğinde tasarım rotalarından biri olan FenerBalat hattında yürürken bunları düşünüyorum. Ilık sonbahar güneşi altında İstanbul’un bu “eskiyi korumayı şimdilik bir nebze olsun başarabilmiş” semtinde “Şu anda gelecek nedir” sorusunun yanıtını arıyorum kendimce. Soru aslında bana ait değil. Zoe Ryan küratörlüğünde 1 Kasım14 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan “Gelecek Artık Eskisi Gibi Değil” başlıklı bienalde yer alacak 53 proje de “Şu anda gelecek nedir” sorusunun yanıtını arıyor. Sahi, şu anda gelecek nedir? Çok değil son birkaç yıl içinde yaptıkları işlerden bunalıp yeni arayışlar içinde Fener ve Balat’ın istemiş. Fotoğraf ‘Tasarım Rotası’nda yaratmak ve prodüksiyonun yanı sıra temel oyunculuk, senaryo Hem İstanbul, yazım atölyeleri de düzenliyor. Mısırlı Ahmet’in 30 yıllık müzik Hem İnsan... birikimini ve kendi geliştirdiği o dar, ara sokaklarında eski binalara yerleşip üretim yapmaya başlayanlar da sanırım aynı soruyu sorarak yola çıktılar... Örneğin finans yatırım danışmanı olarak çalışırken ani bir karar alarak Balat’ta küçük bir atölye kiralayan Reformist’in kurucusu Tolga Ulusoy. Endüstriyel tasarımcı ortağı Egemen ile birlikte Anadolu’dan topladığı eski ve kullanılmayan eşyaları yeniden yorumluyor. Eski bir hamur teknesi şık bir lavobaya, eski bir kapı parçası ilginç bir masaya dönüşüyor. “Finans insana zarar veriyormuş. Bunu anladığım gün işi bıraktım” diyor. Altı ay önce başladıkları yeni işlerinde epey yol almışlar. Ama Tolga “Avrupa’nın bir kentinde olsaydım mal yetiştiremezdim” demeyi de ihmal etmiyor. Ya da uzun yıllar grafik tasarımcısı olarak çalıştıktan sonra burada küçük atölyesini kurarak hatta evini de Fener’e taşıyarak “Burası bir Ege kasabası gibi” diye tanımladığı semtte diziler ve sergiler için dekoratif ürün ve giysiler tasarlayıp üreten Murat Efe. Her birinin öyküsü ayrı. İtalyan Vincenzo, hem Gökçe’ye hem de internette gördüğü Balat’a âşık olmuş. Tasarımın kalbi Floransa’yı bırakıp gelmiş, buraya yerleşmiş. Tasarım ve sanat yapmak için daha iyi yer olmadığını düşünüyor. İkili, daha 2 ay önce açtıkları Studio 900’de moda, iç mimari ve grafik konusunda danışmanlık yapıyorlar. On yıl önce eski bir soda deposunu satın alarak renkli bir showroom’a dönüştüren bina seramikçisi Cahide Erel bir yandan da kamu alanlarının güzelleştirilmesi için projeler üretiyor. Adıyla uyumlu işler çeviren Karanlık İşler Atölyesi’nin kurucusu Dilek Keleş özgür düşünce mekânı darbuka tekniğini aktardığı bir ritim merkezi olan ritimhane ise bambaşka bir dünya.. Çoğu mühendis olan ve aktif iş dünyası içinde çalışan öğrencileri ile verdiği mini konseri izledik ve biraz sohbet ettik. “Kendine doğru akış” olarak tanımladıkları ritimle uğraşarak yaşamlarının nasıl değiştiğini anlattılar. Küçük rotamızın sonunda şunu iyice anladım ki tasarıma giden yolculuk önce insanın kendisi ile başlıyor. İlhan Selçuk’un dediği gibi her insan yaşamı boyunca kendi heykelini yontuyor. Giderek insanca yaşamaktan uzaklaştığımız bir sistemin içinde sürüklenip gidiyoruz: Savaşlar, çatışmalar, öfke... Vahşi kentleşme, trafik, betonlar arasına sıkışan, borçlandırılarak tüketim kapanına kıstırılan yaşamlar... Buradan bakınca tasarım birden bambaşka kimliğe büründü gözümde. Bilmem anlatabildim mi? Aslında Türkiye’de adına “reform reçetesi” denilen, ancak özü itibarıyla aslında neoliberal uyarlamalar ve koşullandırmalar içeren politikalar, “orta gelir tuzağını” aşmak doğrultusunda yepyeni bir gerekçe ile topluma dayatılmak istenmektedir. Söz konusu “reformların” içeriği bellidir: İşgücü piyasalarının esnekleştirilmesi; özelleştirmelerin hızlandırılması ve sosyal hizmetlerin ticarileştirilmesi; yerel ve küresel sermaye birikiminin önündeki düzenlemelerin kaldırılması; emeğin kıdem tazminatı ve benzeri sosyal kazanımlarının “iktisadi etkinlik” adına yok edilmesi... Daha önceki yazılarımızda da bu köşede vurguladığımız görüşleri bir kez daha paylaşmak arzusundayım. Orta gelir tuzağı sorunu bir ortalama büyüme hızı sorunu değil, küresel kapitalizmin anarşik yapısının ve dengesiz büyüme sürecinin ürettiği ikili ve hatta çoklu parçalanmış yapıların sonucu olarak karşımızda durmaktadır. Bu yapıyı dönüştürecek yapısal nitelikli dönüşümleri gerçekleştirmeden ve makro ekonomi düzeyinde döviz ve finans piyasalarındaki dengesizlikleri giderecek adımları atmadan Türkiye’nin kalkınma sorununu çözebilmesine olanak yoktur. ================== (*) Barry Eichengreen, Donghyun Park ve Kwanho Sin (2011) “When Fast Growing Economies Slow Down: International Evidence and Implications for China” NBER Economic papers, No 16919, Mart.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle