28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 EKİM 2014 SALI 4 HABERLER ‘Makul Şüphe’ Makul mü? AKP’nin yine yargıda reform adını vererek hazırladığı son paketindeki “makul şüphe” kavramı dikkati çekiyor. Makul şüphe Anglosakson hukukunda yaygın olan ve genelde şüpheli/sanık lehine yorumlanan bir kavramdır. Yaşamımızdan makulü kaldıran, şüpheyi kanıt olarak kabul eden Tayyibizmde makul şüphe, içi boş, dahası çok tehlikeli silah olabilecek bir kavram haline gelmiştir. Peki, 6.3.2014 tarihinde makul şüphe kavramı kaldırılıp, somut şüphe getirilmişken, ne oldu da girilen o yoldan geri dönüldü? Soruyu, ünlü ceza avukatı, İstanbul Barosu’nun eski başkanlarından, dostum Turgut Kazan’a sordum; yanıtı şöyle oldu: “Hepsini 17/25 Aralık için ve kendi çıkarları için yaptılar. Çünkü korku yüreklerini sarmıştı. Başbakan, bakan çocukları söz konusuydu. Yeni konut aramaları yapabilirlerdi, bu tehlikeyi önleyebilmek ve savcılık dosyalarını görebilmek için, reform türküleriyle 6526 sayılı yasayı çıkardılar, makul şüphenin yerine somut delili getirdiler. Şimdi yargıyı dizayn ettiklerini düşünüyorlar. Artık korkuları kalmadığı için, makul şüpheyi geri getiriyorlar, dosyaları avukatlara kapatıyorlar. ‘Biz nasıl olsa kendimizi kurtardık, muhalif sesler yansın’ diyorlar.” HHH Turgut Kazan açıklamalarını şöyle sürdürüyor: “Gerçekten, makul şüphe yerine somut delile geçme ve soruşturma sürecinde şüpheli müdafiine dosyayı inceleme hakkı verme yolundaki bir değişikliği, yedi ay sonra eskiye döndürmenin hiçbir izahı yoktur, olamaz. Unutmayalım ki, yedi ay içinde uygulamanın ne olduğu, hangi sorunlara yol açtığı asla söylenemez ve bilinemez ki, toplumsal bir ihtiyaçtan bahsedilebilsin. O halde, gerçeği anlamamız için tarihlere bakmak yeterlidir. 6526 sayılı yasa değişikliği girişiminin başlatıldığı tarih, 17/25 Aralık soruşturma rüzgârlarının estiği tarihtir. Bakan ve Başbakan çocukları söz konusudur. Hem savcılık dosyası merak ediliyor, hem de yeni arama kararlarından korkuluyordu. Bu nedenle, CMK’de reform yapıyoruz denilerek, CMK’nin aramayla ilgili 116. maddesindeki şüpheden, somut delil arayışına geçildi. Ve savunma hakkının kutsallığı vurgulanarak, yine CMK’nin 153. maddesindeki, dosyayı avukata kapatan fıkralar kaldırıldı. Böylece, Rıza Sarraf ve Bakan/Başbakan çocuklarının dosyaları avukata açıldı. Hatta, TBMM Soruşturma Komisyonu Başkanı Köylü, haklarında soruşturma istenen bakanların avukatlarına, (komisyon üyelerine asla vermediği) dosyanın bir örneğini verdi. Böylece, öğrenebileceklerini öğrenmiş oldular ve başka arama kararları verilmesini önlemiş, yani kendileri için tehlikeyi savuşturmuş oldular. Şimdi, yargıyı da dizayn ettiklerini düşündükleri için, artık korkuları kalmadı. Bu nedenle, makul şüpheyi geri getiriyorlar ve dosyayı avukata kapatıyorlar. Ayrıca, TCY’nin 106 ve CMY’nin 128, 135, 139. maddelerini de değiştirerek, muhalif bütün sesleri soruşturmak, susmayanları yakmak istiyorlar. Hatta, 17/25 Aralık sürecinde yaptıkları hariç, Zekeriya Öz başta olmak üzere, cemaat savcılarıyla/yargısının yaptığı bütün pislikleri ve ihlalleri affediyorlar.” HHH Hukuksal kavramlar, hukuk dışı kafa ve uygulamalar ile anlamlarını tümden yitirebiliyorlar. Makul şüphe de şimdi öyle olacaktır. Gezi gösterilerinde, TCY’nin 311 312. maddelerine dayanarak devletin güvenliğine karşı işlenmiş suç bulmaya çalışanlar, makul şüpheyi nasıl yorumlayacaklar dersiniz? Beşiktaş’ın Çarşı Grubu’nu terörist örgüt olarak niteleyen bir zihniyet ki, hatırlatırım, terörist örgüt nitelemesi IŞİD için hiçbir zaman kullanılmamıştır, acaba makul şüpheye nasıl yaklaşacak? Bütün bunlar, nasıl bir döneme sokulduğumuzu anlatmaya yeter. Neler olup bittiği konusunda; Turgut Kazan’ın açıklamalarındaki isabet derecesini anlayabilmek için ise 17/25 Aralık dosyalarının encamına bakmak yeter de artar bile. Kes yapıştır kararı CANAN COŞKUN Savcı Aydıner’in TOKİ ile 17 Aralık kararı arasındaki benzerlik dikkat çekiyor Şüphelileri arasında eski bakanlar Muammer Güler ve Zafer Çağlayan’ın çocukları Barış Güler, Salih Kaan Çağlayan ile Rıza Sarraf’ın olduğu 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması takipsizlik kararı ile, aynı savcı tarafından TOKİ dosyasına verilen takipsizlik kararı arasında dikkat çekici benzerlikler bulunuyor. Savcı Ekrem Aydıner, 17 Aralık takipsizlik kararının 5 sayfasını, noktalama işaretlerine kadar şüphelileri arasında Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar ve Ali Ağaoğlu’nun da olduğu TOKİ dosyası takipsizlik kararından kopyalamış. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu savcılarından Ekrem Aydıner’in kaleme aldığı 17 Aralık takipsizlik kararını 2 Mayıs 2014 tarihli TOKİ takipsizlik dosyasından kopyalayapıştır yöntemi ile oluşturduğu anlaşılıyor. Kararlarda, telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi ve örgüt suçlaması ile ilgili 5 sayfa tamamen aynı. TOKİ takipsizlik kararında 14. sayfasından 19. sayfaya olan kısım ile 17 Aralık ta 17 ARALIK KARARINDA SADECE DAĞDAKİ ÇOBAN ÇIKARILMIŞ TOKİ takipsizlik kararında telekomünikasyon yoluyla elde edilen bulguların delil olarak kullanılmasında sınırı çok genişletmemek, bu hürriyetin özüne dokunamamak ve kötüye kullanımın önünü kesmek gerektiğini belirtiyor ve şu spesifik cümleyi 17 Aralık takipsizlik kararından çıkarıyor: “Aksi halde dağdaki çobanın dahi telefonlarının dinlendiği paranoyası ile yaşadığı bir toplum yaratırız ki, şuan ülkemizde ortaya çıkan durum aşağı yukarı budur ve insanların haberleşme özgürlüğünden söz edemeyecekleri bir ortamı yaratmak, temel hakların korunmasında tavizsiz üzerine düşeni yapmak zorunda olan bir hukuk devletinde kabul edilebilecek bir durum değildir.” “Teoride ve uygulamada ortak kabul gören şekliyle örgüt; devamlılık, arz eden ve suç işleme amacına yönelen ortak iradeye dayalı devamlı bir oluşumdur. Örgüt, niteliği itibarıyla devamlılık arz eder, soyut bir birleşme değildir, bünyesinde hiyerarşik ilişki hâkimdir... Yani örgüt bir suç işleme amacıyla değil, belirli olmayan bir dizi suçun tamamlanmasını amaçlamalıdır.” İletişimin denetlenmesine ilişkin 17 Aralık kararının 43. sayfasında yer alan tespit ile TOKİ kararının 15. sayfasında yer alan tespit de kopyalayapıştır. Tespit şöyle: “CMK. 135. Maddesi dikkate alındığında, telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi tedbirine ilişkin şartların gerçekleşmesinde kanun koyucunun sıkı bir düzenleme öngördüğü görülecektir....Bunun dışından birtakım tahmin ve varsayımlarla hareketle, bireylerin haberleşme kayıtlarına girilerek ve esasında adli maksatlı iletişimin denetlenmesi yolu tercih edilmesi gerekirken, önleme dinlemesi varmış gibi tedbire başvurmak hukuka uygun kabul edilemez.” İletişimin denetlenmesi kipsizlik kararında 42. sayfadan başlayıp 47. sayfaya kadar olan kısım noktalama işaretlerinden imla hatalarına kadar birebir örtüşüyor. TOKİ kararının 14. sayfası ile 17 Aralık kararının 42. sayfasında yer “vicdani delil sistemi” bölümü aynen şöyle: “Günümüzde ceza yargılamasının amacı, keyfi kararların verilmesi değil, maddi gerçeğe ulaşılmasıdır, fakat her şeye rağmen ve ne pahasına olursa olsun maddi gerçeği elde etmek değildir.... Yani ceza yargılamasında maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla, sınırsız, hukuk kuralları İşte karardan bazı örnekler na aykırı ve sanık haklarını hiçe sayan yöntemler izlenemez... Bu deliller ‘Hukuka aykırı delil’ olarak nitelendirilirler ve yargı makamının ‘vicdani delil sistemi’ndeki hareket sahasının sınırını teşkil ederler. Hukuka aykırı olarak elde edilen deliller, hukuka uygunluğun baştan sona süreceği ceza yargılamasında kullanılamazlar ve hükme esas alınamazlar.” 17 Aralık takipsizlik kararının 46. sayfasında yer alan örgüt tanımlaması ise yine TOKİ takipsizlik kararının 17 sayfasında yer alan örgüt tanımlaması ile birebir aynı. Tanımlama şu şekilde: FOTOĞRAF: NECATI SAVAŞ Örgüt tanımlaması 1725 Aralık kapatılırken Karikatüre 9 yıl hapis istendi CHP’den ‘kara gün’ tuzu Haber Merkezi CHP örgütleri, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasına takipsizlik kararı verilerek kapatılmasını 81 ilde adliyelere siyah çelenk koyarak protesto etti. Ankara’daki eylemde adliye önüne tuz serpilerek ayakkabı kutusu bırakıldı. CHP Ankara İl Örgütü, Ankara Adliyesi’ne, üzerinde “Adaletin kara günü” yazılı siyah çelenk bırakarak protesto etti. CHP’liler, “Ortalık yolsuzluk, rüşvet ve pislik kokuyor” diyerek adliye önüne tuz serperken, aynı zamanda ayakkabı kutusu da bıraktı. Eyleme CHP u CHP örgütleri, 17 Aralık soruşturmasının kapatılmasını 81 ilde adliyelere siyah çelenk koyarak protesto etti. Tekin ve Yılmaz, “ortalığın yolsuzluk, rüşvet ve pislik nedeniyle koktuğunu” belirterek adliye önüne tuz döktü. Genel Sekreteri Gürsel Tekin ile Mustafa Balbay, Levent Gök, Aylin Nazlıaka, Gülsüm Bilgehan’ın da arasında bulunduğu milletvekilleri katıldı. Partililer, “Hırsızları biliyoruz, adalet istiyoruz”, “Gün gelecek, devran dönecek, hırsızlar halka hesap verecek”, “Her yer rüşvet, her yer yolsuzluk” şeklinde slogan atarken üzerinde “Zafer saat kaç”, “Kaç İsmail kaç” yazan dövizler açtı. Açıklamanın ardından Gürsel Tekin ve Yılmaz, “ortalığın yolsuzluk, rüşvet ve pislik nedeniyle koktuğunu” belirterek adliye önüne tuz döktü. 17 Aralık’ta Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın evinde çıkan para dolu ayakkabı kutularına da gönderme yapılarak, adliye önüne boş ayakkabı kutuları da konuldu. İstanbul’da da CHP İl Başkanı Oğuz Kaan Sa lıcı ile CHP Genel Başkan Yardımcısı Ercan Karakaş, milletvekilleri Akif Hamzaçebi, Sezgin Tanrıkulu, Melda Onur, Kadir Gökmen Öğüt, Haluk Eyidoğan ve Mahmut Tanal, çok sayıda ilçe başkanıyla Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı önüne “Adaletin kara günü” yazılı siyah çelenk bıraktı. İzmir’de de “Hırsız vaaar!” diye bağıran partililer, “Sümeyye geldi mi?”, “Yeni Türkiye’de çalmak bedava” pankartları açarak adliyenin önüne siyah çelenk kondu. CHP’nin siyah çelenk eylemi Türkiye genelinde yapıldı. POLİSLERE SUÇLAMA Kimlikte ‘paralel yapı’ yazdığı iddia edildi KAYHAN AYHAN Rüşvetin anlaşması olmaz ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM’de 4 eski bakanla ilgili kurulan soruşturma komisyonu üyelerinden, CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen, takipsizlik kararının komisyonu etkilememesi gerektiğini vurgularken, komisyon sona ermeden bu kararın verilmesinin yanlış olduğunu söyledi. Takipsizlik kararının gerekçesinde rüşvet için “çıkar anlaşması yoktur” denildiğine dikkat çeken Türmen “Rüşvetin anlaşması olmaz, masa başında rüşvet anlaşması imzalamazsınız” dedi. Türmen, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında takipsizlik kararının soruşturma komisyonunun çalışmalarını etkilememesi gerektiğini söyledi. Türmen, “Çünkü suçların şahsiliği ilkesi vardır. Soruşturmaya konu olan kişilerin, bu işten takipsizlik kararıyla kurtulması, bizim soruşturma yürüttüğümüz 4 bakanın, aynı şekilde suçsuz olduğu anlamına gelmez. 4 bakanla ilgili soruşturma devam edecektir, onun sonucunda bakanların suçlu ya da suçsuz olduğuna karar verilecektir” dedi. Türmen, soruşturma komisyonu bünyesinde kurulan komisyonun, İstanbul’a gidip dosyayı incelemesi gerektiğini kaydetti. Takipsizlik kararının gerekçesinde “çıkar anlaşması yoktur” denildiğine dikkat çeken Türmen, “Bir işadamının, kamu görevlilerine çok yüksek miktarda parasal çıkar sağlaması başlıbaşına kuvvetli şüphe oluşturmaz mı?” sorusunu sordu. Türmen, şunları söyledi: “Rüşvetin anlaşması olmaz, masa başında rüşvet anlaşması imzalamazsınız. Kamu görevlilerinin, aldıkları paranın karşılığında ne verdikleri, komisyonda yapacağımız soruşturmada ortaya çıkacaktır. Savcı kararda, ‘Rüşvet suçu olmasa bile irtikap, görevi kötüye kullanma suçları olabilir’ diyor. O zaman savcının takipsizlik kararı vermek yerine, bunları araştırıp, bunlara göre iddianame düzenlemesi gerekmez miydi? Takipsizlik kararı, hukuktan çok siyasi nedenlerle alınmış bir karara benziyor. Bu siyasi kararın, HSYK seçimlerinden hemen sonra da gelmesi enteresandır. Savcı, soruşturma komisyonu üzerine çıkmaya çalışıyor.” 4 bakanla ilgili olarak kurulan komisyonun üyesi Türmen: İstanbul Haber Servisi Türkiye’nin gündemini sarsan 1725 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarınnda toplam 209 şüpheliden biri bile sanık sandalyesine oturmazken savcılık yolsuzlukla ilgili karikatürü nedeniyle çizer Musa Kart’ı sanık yaptı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karikatür yoluyla hakaret ettiği gerekçesiyle savcılık Kart’ın 9 yıl 10 aya kadar hapsini istedi. Kart, “Bir kez daha anlaşılıyor ki Türkiye’de adalet değil adaletin karikatürü var” dedi. Kart 23 Ekim’de hâkim karşısına çıkacak. Eski İçişleri Bakanı Muammer Güler ile eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğulları Barış Güler ve Salih Kaan Çağlayan ile Rıza Sarraf’ın şüphelileri arasında olduğu 17 Aralık soruşturması kapatılırken gazetemiz çizerlerinden Musa Kart’a 1 Şubat 2014 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yer alan karikatürü nedeniyle dava açıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianameye göre, 1 Şubat 2014 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çizilen karikatür nedeni ile dönemin Başbakanı Erdoğan kendisine karşı basın yoluyla hakaret, iftira ve gizliliğin ihlali suçlarının işlendiğini belirterek, karikatürist Kart’tan şikayetçi oldu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu tarafından yapılan soruşturma sonucunda takipsizlik kararı verildi. Ancak Erdoğan’ın avukatının karara karara itiraz etti. İtirazı değerlendiren Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi eleştiri sınırlarının aşıldığı, açıkça suç isnadının bulunduğu gerekçesiyle takipsizlik kararını kaldırdı. Hazırlanan iddianamede, Kart hakkında hakaret, iftira ve gizliliğin ihlali suçlarından dolayı kamu davası açılması istendi. Kararı değerlendiren çizer Kart, 17 ve 25 Aralık soruşturmaları sonucunda 209 şüpheliden hiçbirinin sanık sandalyesine oturtulamadığına dikkat çekerek, “Ancak, bugün sanık sandalyesinde bir karikatürist var. Ortaya çıkan bu görüntüyü karikatüristler hayal dahi edemezdi. Bir kez daha anlaşılıyor ki Türkiye’de adalet değil adaletin karikatürü var” dedi. Kart’a hakaret davası İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün çeşitli kademelerindeki Gülen cemaatine yakın polisleri hedef alan usulsüz dinleme ve casusluk soruşturması kapsamında tutuklu olan ve geçen günlerde Silivri Cezaevi’ne sevk edilen polislerle ilgili ilginç bir iddia ortaya atıldı. Polislere cezaevinde verilen kimlik kartında suçlama olarak “paralel yapı” yazdığı belirtildi. Casusluk suçlamasıyla tutuklu olan eski İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün’ün avukatı Cemalettin Mutlu, dün Silivri’ye müvekkilini ziyarete gittiğini belirterek “Cezaevinde tutuklu bulunanlara isimsoyisim ve hangi suçtan tutuklu olduğunu belirtir bir kimlik kartı veriliyor. Müvekkillerimize verilen kimlik kartında ‘paralel yapı’ yazıyordu. Müvekkillerimiz bu durumun kayıt altına alınması için 10 dakikada bir kimlik kartını kameralara gösteriyor” dedi. Mutlu, cezaevine telefon sokamadığını ve bu sebeple fotoğraf çekemedigini de kaydederek konuyla ilgili cezaevi savcısı ve denetimden sorumlu kişilerle ilgili Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunacağını ifade etti. Tanal’dan 17 Aralık teklifi n ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, AKP’nin “savcı eliyle” kapattığı ve haklarında Meclis soruşturması açılan 4 eski bakanı da kapsayan yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun yapıldığı 17 Aralık tarihinin, “Yolsuluk ve Rüşvetle Mücadele Günü” ilan edilmesi için yasa önerisi verdi. CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, TBMM Başkanlığı’na sunduğu yasa önerisinde, “Bayram ve Genel Tatiller Yasası”nda değişiklik öngören yasa önerisinde, 17 Aralık’ın “Yolsuzluk ve Rüşvetle Mücadele Günü” olarak kutlanması ve resmi tatil olmasını istedi. Tanal, yasa önerisinin gerekçesinde de 17 Aralık operasyonu olarak anılan ve 4 bakanın da adının karıştığı kara para, rüşvet ve yolsuzluk operasyonu kapsamında soruşturma başlatıldığını anımsattı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle