29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 EKİM 2014 CUMA CUMHURİYET SAYFA 13 Yön Yerine Yolunu Bulmak Bir Teselli Lütfen İslamiyet kumarı yasaklıyor. Ama Ortadoğu’da Müslümanım diyen her taraf birbiriyle kumar oynuyor. Üstelik birbirinin canı ve toprağı üzerine oynuyor. Ama bu kumarın tek kazananı sonuçta ne yazık ki yine Batı olacak. Patlayan bombaların, tonlarca cephanenin silahı parası onların kasasına akıyor. Petrol şirketlerinin kasalarına akıp duran Avro’lar dolarlar da cabası. Arap baharı diye başladı. Bizimkiler “Rabia” işareti ile ortalığa düştü. “Dünyanın Umudu Ümmetin Lideri” türü bir zekâ ve ahlak fukaralığı ile alkışladığımız bahar gelip “TürkKürt Sonbaharı” sınırına dayandı... Herkesin herkesle gizli açık savaştığı Ortadoğu’ya “Bataklık dedirtmem arkadaş!” diyen bir Başbakanımız var. Tek marifeti somurtkan değil sırıtkan olması. Bu da bir teselli elbet. Ama kendini dünya lideri sanan/sayan Cumhurbaşkanımız için bir teselli lütfen. Çok uzun yıllardan beri insanların doğru yönü nasıl bulabildikleri büyük bir merak ve inceleme konusu idi. Sonunda beynin bu büyük sırrı da çözüldü. Sırrı çözenler 2014 Nobel Tıp Ödülü’ne layık görüldü. (Norveçli karıkoca Moser’ler ile Amerikalı Profesör O’Keefe.) Bu üçlü, insanların beyninde navigasyon cihazına benzeyen özel bir hücreler kümesi bulunduğunu kanıtladı. Beyinsel hücre kümelerinin yoğunluğu, sayısı ve gücü elbette kişiden kişiye değişiyor. Yön bulma ve karar verme yetenekleri en gelişmiş olanların elbette devlet adamları olduğunu varsaymak yanlış olmaz. Yeter ki tutulan yön ve alınan karar doğru olsun. Nobelcilerin bulguları, devleti yönetenlerin yön belirleme ve karar vermekle ilgili beyinsel hücre kümelerinin çok yoğun ve zengin bilmesinden büyük irfan olamaz. Acaba Erdoğan ile Davutoğlu ne derece irfan sahibi? Kafa kafaya verdiler. Esad’ın hesabını kendi kendilerine kestiler. Üstüne bir de Şam’da cuma namazı kılacaklarını ilan ettiler. Aradan bir yıl geçti. Yarım milyon Suriyeli bize geçti. Cumayı onlar bizim camilerde kılıyor. HHH Erdoğan ile Davutoğlu’nun yön belirleme ve karar verme ile ilgili beyinsel hücre kümelerini ölçtürmek bir çıkış olabilir mi? Zor... Nobelciler hücre taraması yaparken “yön bulma” ile “yolunu bulma” ayırımı yapmamışlar. Bizimkilerin yolunu bulma hücre kümelerinde bir sıkıntı görünmüyor! Her anlamda yolunu bulup düze çıkma yetenekleri bu defa IŞİD belasından kurtuluşta işe yarasa bari. Güvercin Tedirginliği!.. Sıkıyönetim merkezinde gözlerim bağlanıp sorguya götürülürken hissetmiştim o an. Güvercin tedirginliği... Yaşıyorsun ama her şey karanlık... Kendini, yaptıklarını biliyorsun ama ne olacağı, üstüne atılacak suçlar, tehlikenin nereden, nasıl geleceği belirsiz. Sorgucuların darbesi nereye inecek? Kasıklarına atılan bir tekmeyle iki büklüm mü olacaksın, Midene aldığın yumrukla, kaval kemiğine vurulan tekmeyle sızlayacak mı için? Başına indirilen darbeyle yıldızları mı sayacaksın? Güvercin tedirginliğidir, bilemezsin... HHH Sorgu odasıdır şimdi Türkiye. Sorgucuların planları, darbenin nereden geleceği belirsiz. İşte eseriniz, yönetim çaresizliğiniz. Ayrımcı, dinci, mezhepçi, bölücü anlayışınız. Dış politikada “derin stratejiniz!” Terör örgütleriyle pazarlıklar, “açılım” politikalarınız! Başlangıçta “unsur” dediğiniz, IŞİD ve benzeri dinci terör örgütlerine verdiğiniz yardımlar. BOP eşbaşkanlığı görevinizle Suriye’yi yıkma, Esad’ı devirme, yerine Sünni bir devlet ve Kürdistan kurma planlarına desteğiniz... “Marifetiniz” ortada, yangın yeri memleket. Sıkıyönetimleri gördü bu ülke yıllar sonra, sokağa çıkma yasaklarını. Kürtler Kobani’de ölüm çemberinde. Türkiye’de kardeş kavgası başladı, insanlar ölüyor. Bayrağımız yakılıyor, Atatürk büstleri kırılıyor. IŞİD üniversite basıyor, yağma, linç sahneleri. Emperyalizmin sahneye koyduğu oyunun piyonları, egemenlerin kucağında “özgürlük” diyor, bağımsızlık istiyor. KCK, “Şehirleri yaşanmaz hale getirin” diyor, terör örgütü PKK yakıyor, yıkıyor. Karakollar, resmi binalar kundaklanıyor, Hizbullah pompalı tüfeklerle sokaklarda, provokatörler devrede. “Cumhuriyeti dönüştüreceğim” derken yaşanmaz hale getirdiniz. Şimdi neoliberaller kıvırıyor, dönek tutmuş yazıyor, “AKP İslam devleti oldu” diye, türbanın ilkokula girmesine bozuluyor. Eee sayenizde... Askeri vesayeti yıkıyordu, ileri demokrasi getiriyordu, “yetmez ama evet” dediğiniz referandumla özgürlükler artıyor, bağımsız yargı geliyordu ya. Artık ayıldınız mı yoksa baygınlıktan mı söylüyor, yazıyorsunuz? HHH Ve iç savaştır, bekliyor kapıda. Yıllardır bir arada yaşayanlar düşman edildi. TürkKürt, ÇerkesBoşnak, SünniAlevi, inananinanmayan ayrıldı adım adım. Zor zamanlardayız. Umarım insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından biri bu topraklarda yaşanmaz; Türkiye, Irak, Suriye, Ruanda, Yugoslavya gibi olmaz... Emperyalizmin bu coğrafyadaki hesaplarına baksanıza... Adın ne Raşit... Sen söyle sen işit! olmalarını gerektiriyor. Ne yazık ki demokrasiler henüz bu ölçüyü benimsemiş değil. Siyaset ve seçimler de bu yönde işlemiyor. İleride aday olmak için tam teşekküllü bir hastaneden beyin MR’ı istenmesi belki gündeme gelebilir. Beynine güvenen adaylar MR’ı broşür yapıp dağıtabilir. Eskilerin sözüdür; kişinin kendini Bu da Alman Havuzu Alman Başbakanı Merkel Türkiye’yi yanlış oynamakla suçluyor. “Önceliklerini yanlış belirledi” diyor ve ekliyor: “IŞİD yerine PKK ile mücadele etmesi yanlış!” Havuz medyası sadece biz de yok. Dünkü Munichner Mercur gazetesi Merkel’in sözlerini daha da açıyor. “Erdoğan, kapısındaki korkunç katliamı sona erdirmek yerine, kuşkulu bir poker oyununda rol almaya yöneldi. Ama elindeki kartların ne olduğunu bilmediği için yanılabilir. Ve Kürt siviller katledildiğinde bu katliamın suçuna ortak olur. Bu da KürtTürk çatışmasını alevlendirir.” Bir başka Alman gazetesi (Stuttgarter Zeitung) daha eki deyimle “sureti haktan” görünme çabasında: “Erdoğan, PKK ile yürüyen müzakerelere aldırmadan Kürtlerle sorunlarını hiçbir şey yapmayarak çözmek istiyor. Çünkü Kobani’nin düşmesi, onların özerklik çabalarını bastıracaktır. Ama Erdoğan’ın hesabı yanlış çıkabilir. Suriye’de ne kadar çok Kürt ölürse Türkiye’deki huzursuzluk o kadar artar, şiddetlenir. Erdoğan bir barut fıçısının üzerinde oturuyor.” KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ‘Tesettür’den ‘Tesettür’e Osmanlı Devleti’nin son yüzyıllarında yönetimin aldığı kimi kararlara karşı, ülkede kıpırdanışlar başladığında “Halife Sultan” hemen “kadın kulları”na döner, onlar için duruma göreya ileri ya da geri bir adım atarak konuyu değiştirirdi. Bu tutumun en gözde örneklerinden biridir “III. Selim”in askere pantolon giydirip başına da bere kondurarak oluşturduğu “yeni ordu” öfke uyandırınca, Sultan “nisa taifesi”ne yönelir, hemen bir “ferman” çıkarır; “kadınların renkli feracelerle hadden ziyade açık yakalı elbiselerle, çarşı pazar dolaşmalarını” yasaklar. Ardından gelen “II. Mahmut”, yenilikçi yönü ağır basan bir sultan olmasına karşın, “III. Selim”in kadınlar için koyduğu “giyimkuşam” yasağını kaldırmasa da bu konuyla bağlantılı ilginç bir “ferman” çıkarır; “bundan böyle hamamlarda gayrimüslim kadınlar da Müslüman kadınlar gibi nalın giyebilecekler”dir; öyle ki bunun bile sultanın “sarığını” çıkarıp “fes” giymesinin yarattığı kızgınlığın sönmesinde payı olduğu söylenir. “Abdülmecid”in de “1839 Tanzimat Fermanı”yla yarattığı sarsılmayı, yaptırdığı “nüfus sayımı”nda, “kadınlar”ın sayılmasına “da” izin vererek hafiflettiği ileri sürülür. “19. yy”ın ikinci yarısındaysa artık “basın” da, kadınların “ikinci sınıf insan” olarak görülmesine kabulüne yer yer olsa da başkaldırır, kuşkusuz “Tesettür’ü Nisvan”a da. Ayrıca kadınlarda yazmaya başlarlar; sorunlarını kendilerinin çıkarttıkları bir gazetede ortaya koyarlar, “tesettür” yine ilk sıralardadır; “namus ve terbiyenin gereği, kadınların yalnızca evde oturup dışarıya çıkmaması, çıktıklarında da sıkıca örtünmesi değildir!” diyerek, bu görüşte olanlara yanıt verirler; “1908 İkinci Meşrutiyet Devrimi”yle de görüşlerini “eylem”e dönüştürürler. Büyük kentlerde kadınlar “peçeler”i kaldırırlar, yeldirmelerinin (çarşafın insaflısı) iki kanadını da arkaya atarak görünmeye başlayınca, yönetim dayanamaz; İstanbul Muhafızı “Cemal Paşa”, 1911’de, “kadınların ortalarda çarşı pazarlarda dolaşmasına sınırlar getirip yasaklar”; böylece III. Selim’in yüz yıl önceki fermanı sürdürülür. Bu da yetmez; “Şeyhülislam Dairesi’nin dolaysiyle ‘ulema’nın kadınlar için dince makbul bir giyiniş kararlaştırması” istenir. (Erdoğan’ın ulemaya başvurulması isteği gibi...) Dahası “Musa Kazım” gibi sayılı din adamları, peçe ve çarşafı “tabiatın zorunluluğu” olarak görüp “tesettür”e arka çıkarlar. (Bu desteğin, Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök’ün, Hayrünnisa Gül’ün tesettürüne yazdığı güzellemeye erişemediğini anımsayalım...) M. Kazım’ın bu “tesettür” desteğine, yine bir din adamı olan “Mustafa Sabri”: “İslamlıkta kadın erkekten aşağıdır ve bu İslamlığın en yüksek kurallarından biridir!” diyerek katılır. Dönemin kimi yazar ve düşünürü bu görüşü destekleyip korurken, “1908”in getirdiği özgürlük ortamından yararlanan birçok aydın ve yazar da öyleyse “din kurumu” da ele alınmalı, bu “alanda da çağdaşlaşmanın gerekliliği ortaya konulmalı” görüşünde birleşirler; “dinde reform” konusunu geniş ölçüde tartışmaya açarlar. Bu tartışmalara katılanlardan biri de “Ziya Gökalp”ti (18761924); “reform”la ilgili görüşlerini ortaya koyarken şöyle yazar: “Türk İslam toplum hayatının birçok müesseseleri gibi din müessesesi de çağdaş uygarlıkla uyuşamaz bir anomoli olmuştur; din, hukuk, ahlak değerleri ‘şeriat’ adı altında tek bir sistem içinde görülüyor. Şeriat denen kurallar sistemi yalnız inanç ve ibadet işlerini değil, ekonomiden aile hayatına kadar bütün toplumsal ilişkileri kapsar sayılıyor. Gerçekteyse şeriatın kapsadığı şeylerin çoğu, bu sonuncu alan yani ‘toplumsal ilişkiler’ alanıdır, bunlara dinsel meşruluk kazandırılmıştır. (...) Dinsel meşruluk kazanan bu örfler (kurallar) ait oldukları ‘toplum biçimi’ yaşadığı sürece varlıklarını sürdürmüşlerdir. (...) Kuran’ın kimi dogmaları, onlarla ilgili örflerin (kuralların) kaybolması yüzünden uygulanamaz olmuştur. ‘Kısas, riba’ hakkındaki Kuran yargıları bunun örneklerindendir. Şu halde mutlak ve değişmez bir ‘hukuk’ sayılan ‘şeriat’ın tarihsel ‘evrimi’ni belirleyen toplumsal âdet ve geleneklerin dinamizmidir.” Gökalp ’in, yüz yıl önce ki bu görüşleri günümüzde toplumsal yaşamın kurallarını belirleyen bir düzenlemede yer alabilir mi? Hayır! Prof. Dr. M.E. Bozkurt’un “1926” yılında hazırladığı “Türk Medeni Kanunu”nun gerekçesinde yer verdiği benzer “yorumlar”, bu kanunun “Ocak 2002”de yürürlüğe giren yeni biçiminde yer alan “gerekçe”den çıkarılmıştır... Değerli dostlar, “31 Ekim”e dek izin istiyorum; ama “Beşiktaş”taki buluşmalarda sizlerle birlikte olacağım, yarın olduğu gibi. Kaynak: * Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma * Mufassal Osmanlı Tarihi (Cilt 6) * Tarih ve Toplum (7.7.1984) ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN T.C. GAZİOSMANPAŞA 2. İCRA DAİRESİ’NDEN TAŞINIRIN AÇIK ARTIRMA İLANI 2014/243 TLMT. Aşağıda cins, miktar ve değerleri yazılı mallar satışa çıkarılmış olup: Birinci artırmanın aşağıda belirtilen gün, saat ve yerde yapılacağı ve o gün kıymetlerinin %50’sine istekli bulunmadığı takdirde, yine aşağıda belirtilen gün, saat ve aynı yerde 2. artırmanın yapılarak satılacağı; şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen değerinin %50’sini bulmasının ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olmasının ve bundan başka paraya çevirme ve payların paylaştırma giderlerini geçmesinin şart olduğu; birinci artırmadan on gün önce başlamak üzere artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar esatis.uyap.gov.tr adresinden elektronik ortamda teklif verilebileceği, birinci artırmada istekli bulunmadığı takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden başlamak üzere ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebileceği, mahcuzun satış bedeli üzerinden aşağıda belirtilen oranda KDV.’nin alıcıya ait olacağı ve satış şartnamesinin icra dosyasından görülebileceği; gideri verildiği takdirde şartnamenin bir örneğinin isteyene gönderilebileceği; fazla bilgi almak isteyenlerin yukarıda yazılı dosya numarasıyla dairemize başvurmaları ilan olunur. 01/10/2014 1. İhale Tarihi: 30/10/2014 günü, saat 10.00 10.10 arası 2. İhale Tarihi: 17/11/2014 günü, saat 10.00 10.10 arası İhale Yeri: (Eski) Onkardeşler (yeni) Duru Yeddiemin otoparkı Merkez Mahallesi Eski Edirne Asfaltı No: 20/22 Gaziosmanpaşa/İstanbul No: 1 Takdir Edilen Değeri TL.: 40.000,00 Adedi: 1 KDV: %18 Cinsi (Mahiyeti ve Önemli Nitelikleri): 34EH1558 plakalı, 2009 model, Mitsubishi marka, FE839 tipli, 4D34M01598 Motor No’lu, NLTFE83PC1003638 Şasi No’lu, rengi beyaz, sol ayna kırık, sol far kırık, muhtelif yerlerinde çizikler çürükler mevcut. Boyası paslı, anahtar ve ruhsatı yok. (İİK. m.114/1, 114/3) *: Bu örnek, bu Yönetmelikten önceki uygulamada kullanılan Örnek 63’e karşılık gelmektedir. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 62720) T.C. İSTANBUL/ANADOLU 3. İCRA VE İFLAS MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN EK SIRA CETVELİ İLANI DOSYA NO: 2013/26 MÜFLİSİN ADI SOYADI: DOYSAN DELİVA GIDA SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ SİCİL NO: 445004 Müflis şirket hakkında alacak ve istihkak iddialarının tahkik ve tetkik işlemi bitmiş, İİK.’nin 206. ve 207. maddeleri gereğince düzenlenen alacaklılar sıra cetveli incelemeye hazır bulundurulmuştur. Sıraya ait şikâyetlerin ilan tarihinden itibaren 7 gün içinde İstanbul Anadolu İcra Mahkemesi Hâkimliği’ne, alacağın esasına ve miktarına ilişkin itirazların ise ilan tarihinden itibaren 15 gün içinde ilgili ticaret mahkemesine İİK.’nin 235. maddesi hükmüne göre yapılması gerekir. İİK.’nin 232, 234 ve 235. maddeleri gereğince ilanen tebliğ olunur. 29 Eylül 2014 “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 62741) SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “Karakim 1 yon, hint kim 2 yonu” gibi ad3 lar da veri4 len bir baharat. 2/ Pamuk, 5 yün gibi şey6 leri eğirmek7 te kullanılan araç... Siya8 sal bir amaca 9 ulaşmak için silah kullanan 1 2 3 4 5 6 7 8 9 gizli topluluk. 3/ 1 K R ON İ K H E Hedefi vurmak için 2 R A M İ A R A N silaha gerekli doğ 3 OM K A R İ N E rultuyu verme... 4 N İ K İ T A A Z Tabut. 4/ Daha çok 5 İ A T A B E Y çocuklarda görüİ len tırnak kemirme 6 K A R A B A Ş 7 R İ E Ş K İ N saplantısı. 5/ Baİ K A yağı... Güney Afri 8 H A N A Y ka Cumhuriyeti’nin 9 E N E Z İ N AM plaka imi... Hayvanlara vurulan damga. 6/ Oylumlu... Çam gibi reçineli ağaçların yağlı ve çabuk yanmaya elverişli bölümü. 7/ Çit, perde... Halkın sadakalarıyla geçinen gezici Katolik tarikatların üyelerine verilen ad. 8/ Tarım... Bir nota. 9/ Kurnaz, açıkgöz... Kanun, santur gibi yatırılarak çalınan çalgıların ortak adı. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Güney Amerika’da tohumları için yetiştirilen karabuğday cinsi... Bir türde ya da bireyde bulunan, aynı cinsten başka hiçbir türde ya da bireyde rastlanılmayan. 2/ Giysilerde sırtı örten büyük ve devrik yaka. 3/ “Sana bir getiririm / Sözler rüyamdan fışkırır” (A. Behramoğlu)... Bir nota. 4/ Küçük akarsu... Bir işi yerine getirme. 5/ Kolyos, uskumru, sardalye gibi balıkların ufağı... Demiryolu. 6/ Parola... Elmasın yontulmuş yüzlerinden her biri. 7/ Hep birlikte yapılan işlerde gayret vermek için kullanılan söz... Şarkı, türkü. 8/ Rafları olan kapaksız ve taşınır dolap... Kenar süsü. 9/ Közlenmiş patlıcan, kıyma ve yoğurtla yapılan bir tür kebap.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle