19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 OCAK 2014 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER İnternete Sinsi Bir Darbe Prof. Dr. OSMAN COŞKUNOĞLU B ırakın karşı görüşü veya eleştiriyi, bitaraf olanı bile bertaraf edeceğini ilan etmiş bir Başbakan yönetiminde, baskı altındaki medyanın perişan durumu ortada. Baskıya boyun eğmeyen Cumhuriyet gibiler ise dışlanıyor. İşte bu ortamda, internet ve sosyal ağlar olağanüstü önem kazanıyor. Nitekim, Başbakan Erdoğan sosyal ağları önce “en büyük baş belası” ilan etti. Fakat bir süre sonra “sosyal ağlarda güzel şeyler oluyor” demeye başladı. Bunun iki nedeni vardı. Birincisi, AKP’nin kurduğu 6 bin kişilik maaşlı kadronun internette toplumu manipüle edebileceğini sandı. İkincisi, interneti kontrol altına almayı hedefleyen bir kanun çıkarmaya hazırlanıyordu. Böyle bir kanun tasarısı şu anda TBMM’de. Hem zamanlaması hem de TBMM’ye sunulma süreci, sinsi bir yaklaşım sergiliyor. Önce bir AKP milletvekilinin kanun teklifi olarak, internet ile ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla hiç tartışılmadan, aniden TBMM’ye sunuldu. Bütçe görüşmeleri biter bitmez hemen gündeme alınıp hızla komisyona gönderildi. Sonra kanun teklifi bir anda hükümetin kanun tasarısı oldu ve internetle ilgili çok teknik maddeler “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri” ile ilgili bir torba kanun tasarısı içine yerleştirildi. Bu nefes kesen acelenin ve garip sürecin yanında zamanlama da çok dikkat çekici. Ülke gündemi yolsuzluk, yargı, paralel devlet konularıyla sarsılırken bu gürültünün arkasına saklanarak, interneti hükümet kontrolü altına sokabilecek bir kanun, kamuoyunun dikkatinden kaçırılarak hemen seçimlerden önce çıkarılıp uygulanmak isteniyor. anun tasarısının sakıncaları Şu anda internetle ilgili sınırlamaları düzenleyen 5651 sayılı kanun 2007 yılında çıkarılmıştı. YouTube’u yasaklayınca ve Google’a erişim sorunları yaşanınca toplumdan tepki çeken bu kanun nedeniyle ülkemizde on binlerce site şu anda yasaklanmış durumda. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bir başvuru üzerine, 2012 yılında bu kanuna dayanan bir TİB uygulamasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “ifade özgürlüğü” hakkındaki onuncu maddesine aykırı bulmuştur. AB’nin Türkiye İlerleme Raporları’nda da bu kanun hakkında olumsuz ifadeler yer almıştır. Teknik ayrıntılara girmeden tasarının olumsuz yönlerini ve sakıncalarını üç konu altında özetleyebiliriz. Birincisi, internetten erişimi key K fi olabilecek şekilde sınırlamak kolaylaştırılıyor. Örneğin, tasarıda, alan adı tabanlı bir erişim engellemesi yerine URL tabanlı anahtar kelime engelleme sistemi getiriliyor. Bunu bir örnekle açıklayalım. YouTube’da birilerine göre uygunsuz bir video (içerik) varsa, tüm YouTube sitesini (alan adını) kapatmak yerine, sadece o videoya (URL adresine) Türkiye’den girmek isteyenler engellenebilecek. İlk bakışta olumlu gibi görünse de, böylece sonu belli olmayan bir sansürün de kapısı açılıyor. Birilerinin uygunsuz veya sakıncalı gördüğü bir içeriğin tüm topluma yasaklanması için toplumsal bir konsensüs oluşturma mekanizması ve çoğulcu bir anlayış gerekli. Böyle bir mekanizma ve anlayış olmadığı gibi, topluma duyurmadan, internet alanında faaliyet gösteren kişi ve kuruluşlara bile danışmadan sinsi bir acelecilikle çıkarılmak istenen bu yasanın arkasındaki zihniyetin olumlu bir niyetinin olduğuna da inanmak zor. Zaten, “sakıncalı anahtar kelimeler” kullanarak engelleme yapmak, uygulamada da sorunlar yaratacaktır. En basitinden, “çocuk istismarı” herkesin kabul edeceği sakıncalı bir kavram; fakat, bu anahtar kelime ile “çocuk istismarını önleme” üzerine içeriklere erişilmesinin engellenmesi nasıl önlenebilecek? Ayrıca, yasa tasarısında yer alan “ve benzeri [erişim engelleme] yöntemleri”nin kullanılabileceği ifadesi, yeni sansür yöntemlerine açık kapı bırakıyor. İkincisi, herkesin internetteki tüm günlük faaliyetleri sürekli kayıt altına alınacak. Yer sağlayıcıları (hosting firmaları) müşterilerinin hangi siteleri gezdiğini, hangi kelimeleri aradığını, sosyal ağlarda neler yaptığını vs. kayda alacak ve bunları en az 1 en çok 2 yıl saklayacak. Böyle bir sistemi kurmanın firmalara getireceği maliyeti bir tarafa bırakalım, bu toplanan verilere kimler ulaşacak ve ne amaçla kullanacak? Kişisel verileri koruma kanun tasarısı yıllardır hazır beklediği halde, yurtiçinden ve AB’den gelen tüm baskılara karşın tasarıyı TBMM gündemine getirmeyen hükümet neden fişlemeyi kolaylaştıracak böyle bir veri tabanı kurulması için yasal zorun luluk getirir? Görüşülmekte olan kanun tasarısının üçüncü en önemli sakıncası, bir “Birlik” kurulmasına ilişkin maddelerden kaynaklanıyor. İnternet erişim sağlayıcılarının faaliyette bulunabilmesi için üye olmak zorunda olacakları, hükümet güdümünde ve kontrolünde bir “Birlik” tanımlanıyor. Hükümetin yapmak istediği izleme ve sansürü bu birlik eliyle yapacağı gizlenmeye çalışılsa da, çok açık görülüyor. Bunun yanında bir de saçmalık ve haksızlık var tasarının ilgili bir maddesinde. Birliğin kurulması için erişim sağlayıcılarının en az dörtte birinin imzalayacağı bir tüzük, kanun yayınlandıktan 3 ay içinde tamamlanmalı yoksa tüm erişim sağlayıcılarına ağır para cezaları verilecek. Yani gerekli sayıda imza zamanında sağlanamazsa, imzalamış olanlar da ceza ödeyecek! Yukarıda en önemlileri belirtilen sakınca ve tehlikeler yanında, kanunu hazırlayanların hâlâ dijital çağı ve bilgi teknolojilerini hiç anlamadıkları da görülüyor. Tasarının bir maddesine göre, internette bir paylaşım nedeniyle bir kişinin hakkının ihlal edildiği saptanırsa, ihlalin yapıldığı sitede bir hafta boyunca tekzip yayımlanacak. Örneğin, Twitter’da bu nasıl uygulanabilir?! İnternet mecrası ile basın mecrası ayırt edilememiş. Yeni yasaklara, fişlemelere ve sansürlere yol açacak olan bu kanun tasarısı karşısında kararlı ve güçlü bir toplumsal duruş, demokratik bir tepki gerekli. Türkiye ‘Haydut Devlet’ mi Oluyor? “Haydut devlet” terimini “Rogue state” karşılığı olarak kullanıyorum... İngilizcede “rogue”, polis dilinde “suçlu” anlamına geliyor. Hırsız, serseri, sıra dışı, yoldan çıkmış gibi anlamları da var. “Rogue state” kavramı Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın uluslararası ilişkilere soktuğu bir deyim... Genel olarak “otoriter, insan haklarına riayet etmeyen, terörizme destek veren ve kitle imha silahlarının kullanılmasını yaygınlaştıran” ülkeler için kullanılıyor. Türkçeye “Haydut devlet” olarak çevrildi... Ama son olaylar üzerine “Hırsız devlet” diyenler de var! HHH Tolga Tanış, 5 Ocak’ta Hürriyet’te son derece önemli bilgiler içeren bir makale yayımladı... Ama sansür ve otosansür altında yaşayan bizim medya, böyle önemli haberlere karşı hem sağır, hem kör, hem dilsiz! HHH “El Kadı’dan Washington da emin” başlıklı yazısına Tanış, “Washington, Başbakan’ın ‘Kefilim’ dediği Yasin El Kadı’nın El Kaide bağlantısından hiçbir şüphe duymuyor. İşte Suudi milyarderin Amerikan resmi raporlarına giren bağlantıları” diyerek başlıyor ve dudak uçuklatan bilgiler veriyor. Yazıda El Kadı’nın terörizmle ilişkisi, şirketler, özellikle de Türkiye’deki şirketler bağlamında anlatılıyor. HHH Yazıda asıl üzerinde durmak istediğim nokta, Türkiye’nin “Haydut devlet” olarak görülmeye doğru yol aldığını anlatan bölüm: “Terör finansmanı ile mücadele için kurulan Finansal Eylem Görev Gücü’nün (FATF) geçen ekim Paris’te yapılan toplantısında, Türkiye riskli ülkeler listesinde tutuldu. Ve Türk hükümetinin itirazlarına karşın Ankara, utanç verici bir şekilde El Kaide’nin cirit attığı Suriye ve Yemen’in de aralarında olduğu 11 ülkelik izleme grubunda kaldı. Kararı Sullivan’a sordum. Verdiği cevap şu oldu: ‘Türkiye, FATF’nin izleme sürecinden çıkma kriterlerini henüz karşılamadı.’...” HHH Terör finansmanı ile mücadele için kurulan Finansal Eylem Görev Gücü’nün (FATF) Türkiye’yi riskli ülkeler listesine alması ve son toplantısında burada tutmaya devam etmesi konusunda medyada bir haber, bir yorum gördünüz mü? Tanış’ın kimse tarafından tekzip edilmeyen (edilemeyen) yazısındaki uluslararası skandal hakkında Dışişleri Bakanlığımız ve iktidar mensupları ne diyor? Ve son bir soru: Rüşvet ve yolsuzluk operasyonları ile bunlara karşı iktidarın giriştiği görevden almaların, Hatay’da yakalanan ve arama yapılamayan kamyonun, Türkiye’nin uluslararası camiada yavaş yavaş yol aldığı bu “Haydut devlet” imajı ile ilişkileri nedir ve bu imaja etkileri ne olacaktır? TIR’ın Doğurduğu Yargılamanın Yenilenmesi Hukuk Sorunları Y E İ OKTAY KUBAN Yargıç RIZA TÜRMEN Eski AİHM Yargıcı / CHP Milletvekili srarengiz bir TIR gecenin karanlı mına sokuyor. Bu yorum, 1974 BM Genel ğında Suriye sınırına doğru yol alı Kurulu kararındaki “saldırının tanımlanyor. İçinde karanlık olmasına rağ ması” ile uyum içinde. men güneş gözlüğü takan, pardösülerinin nsancıl yardım değil yakası kalkık kişiler var. TIR, Suriye’deki İçişleri Bakanı esrarengiz TIR’ın içinde muhalif güçlere silah ve mühimmat taşıdığı yolunda alınan bir ihbar üzerine, savcı insancıl yardım malzemesi olduğunu ileri nın talimatıyla aranmak üzere durdurulu sürdü. UAD Nikaragua kararında bu konuyor. Ancak iki kez durdurulmasına karşın yu da inceler. ABD’nin “contras”a insancıl TIR bir türlü aranamıyor. Vali engel olu yardım gönderildiği savunmasını reddeder. yor. Gümrük Bakanı’na göre böyle bir TIR UAD’ye göre, insancıl yardımın temel özelkayıtlarda gözükmemekte. Türkiye’de ka liği, ayırım yapılmaksızın bütün gereksinimi yıtlı olmayan şeyler mevcut değildir. Bu olanlara verilmesi. Yalnız “contras”a vekural insanlar için de, TIR’lar için de geçer rilen yardım “insancıl yardım” niteliğini lidir. Bu TIR da mevcut olmayan bir TIR. taşımaz. Aynı nedenle Türkiye’nin yalnız Sorunun, tıpkı 17 Aralık olayında olduğu muhalif güçlere gönderdiği yardım insangibi yürütmenin, savcının görevini yapması cıl yardım değil. İnsancıl yardım olabilmena engel olması, adli kolluğun bağlı olduğu si için bütün savaşta zarar görenlere, ayırım savcının talimatını yerine getirmemesi, ay yapılmaksızın yardımın ulaştrılması gerekir. UAD Nikaragua kararında şu sonuçlarıca MİT’in bir iç savaşta muhalif güçlere kaçak malzeme taşımak gibi bir görevi ol ra varır: ABD “contras” güçlerini eğitmek, simaması gibi yönleri var. Ancak sorunun bir de uluslararası hukuk boyutu bulunmakta. lahlı ve mühimmat vermek, mali ve lojistik yardımda bulunmakla uluslararası tealuslararası ilkeler... mülü hukuktan doğan başka bir devletin iç 1970 yılında BM Genel Kurulu’nda ka işlerine müdahale etmeme yükümlülüğünü bul edilen “Devletler Arasında Dostça ihlal etmiştir. ABD bu tür eylemlerine derhal son verİlişkiler Hakkında Uluslararası Hukukun İlkeleri” başlığını taşıyan önemli bir melidir. ABD uluslararası hukuku ihlal ederek yol bildiri var. Bu bildiri devletler arasındaki ilişkileri düzenleyen uluslararası hukuk il açtığı tüm zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Zararın tazmin biçimi ve miktarı konusunkelerini içerir. Bildiriye göre, “Hiçbir devlet başka bir devletin rejimini yıkma da taraflar arasında anlaşma sağlanamazsa, ya yönelen silahlı eylemleri örgütleme buna UAD karar verecektir. UAD kararı olmasa bile, devletlerin ulusyecek, yardım etmeyecek, kışkırtmayacak, para yardımı sağlamayacak, tahrik lararası hukuka aykırı eylemleri nedeniyle verdikleri zarardan sorumlu tutulmaları ve etmeyecektir”. Bildirinin yüklediği başka bir taahhüt de tazminat ödemeleri uluslararası hukukun devletler kendi topraklarında, iç savaşın temel ilkelerinden biri. Uluslararası Hukuk bulunduğu ülkeye gönderilmek üzere si Komisyonu’nun hazırladığı devletlerin solahlı güçleri eğitmeyecekler, örgütlemeye rumluluğuna ilişkin belgede de bir devlecekler ve bu güçlere yardım etmeyecekler. tin uluslararası hukuka aykırı eylemlerinTürkiye’nin uluslararası hukuktan doğan den zarar gören devletin, tazminat talep etbu taahütlerine uyduğunu söyleyebilir miyiz? me hakkı bulunduğu belirtilir. Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) ürkiye hukuka saygılı mı? 1986 Nikaragua kararı, Suriye’deki asilere İki konuyu birbirinden ayırmak gerekir: yapılan yardımın hukuksal niteliğini göstermesi bakımından önem taşır. Bu davada Suriye’de hükümetin kitlesel insan haklaABD hükümetinin Nikaragua’da hüküme rı ihlallerinin üstü örtülmemeli. Bu ihlaller te karşı savaşan asilere (contras) sağladığı en şiddetli biçimde kınanmalı, uluslararası yardımın hukuka uygunluğu söz konusu. toplumun Suriye’ye yaptırım uygulaması UAD kararında ABD’nin muhalif güçlere yönünde çaba gösterilmeli. Aynı biçimde, silah vermenin ve eğitim olanağı sağlama muhaliflerin insan hakkı ihlalleri de kınannın, Nikaragua’ya karşı kuvvet kullanmak malı. Bu sorunun insan hakları yönü. Anya da kuvvet tehdidinde bulunmakla aynı cak bu, bir iç savaşta asi güçlere her türlü şey olduğunu söyler. Kuvvet kullanmak ya yardımı yaparak uluslararası hukukun ihlada kuvvet tehdidi BM Yasası’nın 2/4. mad li edilmesini haklı göstermez. Burada sorulması gereken soru Türkiye’nin desinde yasaklanmışıtr. Bir devlete karşı kuvvet kullanma ya da hukuka saygılı bir devlet olup olmadığı. Hukuvvet tehdidinde bulunma yasağını, BM kuk devleti ve hukukun üstünlüğü bir bütün. Yasası’nın 51. maddesindeki meşru savun Hukuku bir araç değil, bir amaç olarak göma hakkı ile birlikte okumak gerekir. Meş ren bir devletin hem yurtiçinde, hem ulusru savunma hakkından söz edebilmek için lararası alandaki davranışları hukukun çizsilahlı saldırı koşulu aranmakta. Ancak si diği sınırlar içinde kalır. AKP gibi hukuku lahlı saldırı kavramı sadece bir devletin dü kendi otoriter yönetimini korumak için kulzenli ordusunun sınırı geçerek başka bir dev lanan bir siyasal iktidarın ise uluslararası lete saldırmasıyla sınırlı değil. UAD, Nika hukuka uymasını beklemek için bir neden ragua kararında, bir devletin kendi ülkesin yok. Ancak unutmamak gerekir ki, uluslade eğittiği silahlı grupları başka bir ülkeye rarası alanda ortaya çıkacak sorunların begöndermesini de “silahlı saldırı” kavra deli, ulusal alandan daha ağır olabilir. argılamanın yenilenmesi, Ceza Yargılama Yasamızda kesinleşmiş hükümler için kabul edilmiş olan olağanüstü bir yasa yoludur. Amaç maddi gerçeğe aykırı kararların yeniden yargılama yoluyla düzeltilmesini sağlamaktır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de “yeni veya yakın bir zamanda ortaya çıkarılan delillerin veya önceki muamelelerde davanın sonucunu etkileyecek esaslı bir kusurun varlığı durumunda, davanın yeniden açılmasının engellenemeyeceğini” (Ek 7 Protokol) hükme bağlayarak yeniden yargılamayı temel hak olarak güvenceye almıştır. Ceza Yargılama Yasamıza göre yenileme başvurusunu hükmü veren mahkeme inceleyecektir. Ancak önceki hükme katılan yargıçlar yenileme istemini inceleyecek heyete katılmayacaktır. Mahkeme, öncelikle yenileme isteminin kabule değer olup olmadığını inceleyecek, kabule değer görmez ise başvuruyu reddedecektir. Kabule değer ve yerinde görürse delillerin toplanmasına başlayacaktır. Delilleri topladıktan sonra cumhuriyet savcısının görüşünü de alarak yenileme isteminin esassız olduğu nedeniyle reddine veya yargılamanın yenilenmesine ve duruşma açılmasına karar verecektir. Duruşma sırasında cezanın infazını durdurup tahliye kararı vermesi de mahkemenin yetkisi kapsamındadır. Mahkeme, duruşma sonucunda önceki hükmün onaylanmasına veya hükmün iptaline ve yeniden hüküm kurulmasına karar verecektir. Önceki hükmün iptali halinde de beraat veya önceki hükümdeki cezadan daha hafif bir cezaya hükmedecektir. bir yargılama yapılmadığı yönündedir. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Hiç kimse bir hukuk devletinde devletin en üst kademesinde bulunanların yaptığı açıklamaların hukuki bir değerinin olmadığını ve hukuki sonuç doğurmayacağını söyleyemez. Hukuk devletinde her şeyin hukuka uygun yürümesi gerekir. Yapılan açıklamalar temel hukuk kurallarının dışında hareket eden bir oluşumun olduğu ve bu oluşumun kamuoyunda dile düşürülen belli davaların soruşturma ve yargılama sürecini yürüttüğü yönündedir. Yeni olay, yeni delil Bu açıklamaları, Ceza Yargılama Yasamızdaki yargılamanın yenilenmesi nedenleri açısından incelediğimizde; öncelikle yenileme nedenlerinden birisi olan yeni olaylar ve yeni delillerin ortaya çıktığını görülmekteyiz. Temel hukuk kuralları dışına çıkılıp adil yargılama yapılmadığı iddiası, yeni olay ve yeni delildir. Adı geçen davalarda soruşturma aşamasından itibaren sergilenen tutum, yargılama sürecindeki maddi ve usul hukukuna ilişkin muamelelerde, davanın sonucunu etkileyecek esaslı bir kusurun varlığını ortaya koymaktadır. Esaslı bir kusur karşısında da hükme esas alınan gizli tanık ifadelerinin ve belgelerin sahte olarak hazırlanmış olabileceği ve yargılamayı yapıp hüküm veren yargıçların tarafsız yargılama yapmadıkları hususları mutlaka yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak kabul edilmelidir. Ancak yenileme yoluyla görülecek davada yargılama, adil ve dürüst yargılamanın bütün şartları sağlanarak yapılmalıdır. Adil ve dürüst yargılamanın şartları yoksa yeniden yargılamak, yeniden yargılayıp yeniden mahkum etmek olacaktır. Bu davaların yargılamasının yenilenmesi, sadece adı geçen davalarda mahkum olanlar için değil, Türk yargısına ve yargıçlarına yönelik iddialar sebebiyle de mutlaka yapılmalıdır. Demokratik toplumlarda, yargının ve yargıya karşı güvenilirliğin sağlanması, devletin başta gelen ödevlerindendir. Hukuk devletinde kişiler, yargıçların görevlerini tarafsız olarak yerine getireceğinden emin olmalı, yargıçlara güvenmeli, inanmalı, bu yönde herhangi bir kaygı ve tedirginlik duymamalıdır. Kişilerde, yargıda düzenin hukuk kurallarına göre işlemediği kuşkusunu uyandıracak iddialar, mutlaka açıklığa kavuşturulmalıdır. Aksi halde, yargıçların verdiği kararlar ne kadar doğru olursa olsun, halk tarafından kuşku ile karşılanacak, kararlara saygı duyulmayacaktır. Bu durum toplumda adalete olan güveni sarsacaktır. Bir toplumda halk adalete inanmaz duruma gelirse, toplumsal barışın bozulması kaçınılmazdır. U Yeniden yargılama için... Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi yoluyla davanın tekrar görülebilmesi için; “hükme esas alınan bir belgenin sahteliğinin anlaşılması, tanık veya bilirkişinin gerçekdışı beyanda bulunduğunun anlaşılması, yargıçların görevlerini yapmakta kusurlu davranmış olmaları, yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulmuş olması, ceza hükmünün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlal edilerek verilmiş olduğunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı ile tespit edilmiş” olması nedenlerinden birinin veya birden çoğunun varlığı gerekmektedir. Kamuoyunda dile düşürülen Balyoz ve Ergenekon olarak adlandırılan davalar kastedilerek hükümet adına yapılan açıklamalar yargılamanın yenilenmesi nedenlerinden kabul edilebilir mi? Konuyla ilgili, hükümet adına yapılan açıklamaları bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, adı geçen davaların soruşturma ve yargılama aşamalarında, sanıklarının mensubu oldukları kurumdan dolayı tarafsız davranılmadığı, anayasal yapı ve temel hukuk kurallarının dışında gelişmelerin olduğu, yüksek yargı aşaması da dahil adil T Toplumsal barış bozulur
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle