27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 OCAK 2014 PERŞEMBE [email protected] 14 KÜLTÜR Sınırları olmayan bir dünya İSTANBUL MODERN’DEKİ ‘KOMŞULAR’ SERGİSİNDE 17 ÜLKEDEN 35 SANATÇININ YAPITLARI YER ALIYOR Kültür Servisi İstanbul Modern, kuruluşunun 10. yılı kapsamında “Komşular Türkiye ve Çevresinden Güncel Anlatılar” başlıklı yeni sergisiyle, Türkiye’nin içinde bulunduğu geniş coğrafyadaki güncel sanat çalışmalarından kapsamlı bir seçki sunuyor. 8 Mayıs’a kadar açık kalacak sergi, 17 ülkeden 35 sanatçının yapıtlarıyla Türkiye’nin ve çevresindeki bölgenin görsel kültürüne yönelik ortak yaklaşımları araştırıyor. 4 yıl önce kaybettiğimiz gazetemiz çizerlerinden, “Abdülcanbaz”ın yaratıcısı Turhan Selçuk’un yapıtlarının da yer aldığı sergi, Türkiye’nin yanı sıra birbiriyle tarihi, siyasal ve kültürel bağları olan Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu gibi komşu coğrafyalardan günümüz sanatının öncü sanatçılarını ve yapıtlarını bir araya getiriyor. Sergiye katılan sanatçılar arasında Furat al Jamil, Mounira Al Solh, Maja Bajevic, CANAN, Rena Effendi, Nezaket Ekici, Cevdet Erek gibi isimler de bulunuyor. u ‘Abdülcanbaz’ın yaratıcısı Turhan Selçuk’un yapıtlarının da yer aldığı sergi, Türkiye ve çevresindeki bölgenin görsel kültürüne yönelik ortak yaklaşımları araştırıyor. Sergi, günümüz sanat pratiğindeki dilleri, özellikle de anlatı, sözlü gelenek ve halk tiyatrosu gibi formları kullanan veya onlarla ilişki kuran çalışmalara odaklanıyor. Küratörlüğünü İstanbul Modern’den Çelenk Bafra ve Paolo Colombo’nun üstlendiği sergiye bölge sanatının önemli uzmanlarından Negar Azimi, Zdenka Badovinac ile Magda Guruli danışmanlık yaptı. Sergi ile ilgili açıklama yapan Turhan Selçuk’un eşi Ruhan Selçuk, sanatın insanlığı sonsuzluğa taşıyan olguların başında yer aldığını belirterek “Bu bağlamda Turhan Selçuk hep sınırları olmayan bir dünya düşlerdi. İşte sınırları olmayan bir dünya... Tur han, şimdi ve her zaman aramızda” dedi. Serginin küratörlerinden Colombo ise “Gördüğümüz nitelikli yapıtlar, harika anlatılar ve olağanüstü şekillerde ifade edilmiş özgün ve emsalsiz ‘hikâyeler’ karşısında hayrete düştük. ‘Komşu’ sanatçıların yetenek, imgelem ve kudretlerini yansıtan onca ilginç yapıt arasında seçim yapmak zorlu bir süreçti, olası ‘küratöryel’ tereddütlerimizin müsebbibi, bölgenin zengin sanat dünyasıdır” dedi. Sergi süresince bölge kültür ve sanatına yönelik film gösterimi, performans, panel ve söyleşiler düzenlenecek. (istanbulmodern.org) Turhan Selçuk, ‘Abdülcanbaz’ ‘Hep tiyatroyu düşündü’ Selçuk Uluergüven 72 yaşında hayatını kaybetti Kültür Servisi Sayısız tiyatro oyunu, sinema filmi ve televizyon dizisinde rol alan usta tiyatro sanatçısı Selçuk Uluergüven, önceki gün, 72 yaşında hayatını kaybetti. Sanatçı için yarın saat 10.00’da Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi’nde bir tören düzenlenecek. Uluergüven, tören sonrası Karacaahmet Şakirin Camii’de kılınacak öğle namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Sanatçı, kırılan kalça kemiğindeki protezin yerinden çıkması nedeniyle 3 aydır Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde tedavi görüyordu. Türkan Uluergüven, eşinin ölümüyle ilgili, “Son yılı çok stresli geçirdi. Sanatçı duyarlılığı ile öngörüleri bizden daha iyiydi. Yaşanan her şeyi kendine dert ediyordu. Son isteği İstanbul’a gitmekti. Böyle olmamalıydı” diye konuştu. Oğlu Emre Uluergüven ise sanatçıyla ilgili “Kalçası kırıldığında bile bana birkaç oyun çıkardı. Hep yine sahneye çıkmak istedi. Hep tiyatro düşündü. Bir sanatçı için en zoru sahneye çıkamamak. Özellikle oynadığı dizilerle tüm Türkiye tanıdı. Türk tiyatrosunun başı sağolsun” dedi. Selçuk Uluergüven’in cenazesi, kendisi gibi oyuncu olan ve 2004 yılında 21 yaşındayken tiyatroda geçirdiği kaza sonucu yaşamını yitiren oğlu Eren Uluergüven’in Zincilikuyu Mezarlığı’ndaki kabrinin yanına gömülecek. Deniz Gül’ün ‘B.İ.M.A.B.K.R.’ başlıklı sergisi 25 Ocak gününe kadar Galeri Mana’da İdeolojilerle halleşmeler NAZLI PEKTAŞ Mektuplarıyla Sabahattin Ali Kültür Servisi Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan ve Sevengül Sönmez’in yayına hazırladığı “Canım Aliye, Ruhum Filiz” kitabında, çoğu Osmanlıca olan orijinal mektup ve kartlar, Sabahattin Ali’yi nişanlı, eş ve baba olarak tanımamızı sağladığı gibi, onun aşkı, evliliği ve aile hayatını nasıl yaşadığını da gösteriyor: Coşkulu bir âşık, sorumlu bir eş, sevecen bir baba. Büyük sıkıntıların yaşandığı çalkantılı dönemlerde bile ailesinin sorumluluğunu taşıyan bir yazarın eş ve baba olarak portresini çizen bu mektuplar, Sabahattin Ali’yi yakından tanımamızı sağlıyor. 1935 ve 1948 yılları arasında Sabahattin Ali’nin eşi ve kızına gönderdiği mektuplardan birinde Sabahattin Ali şöyle yazmış: “Bundan sonra hiç kimse sana benim kadar yakın olmayacak. Beraber Almanca öğreneceğiz, ben İngilizce öğrenmek istiyorum, beraber İngilizce dersi alacağız, ben kitaplar tercüme edeceğim, bunları beraber okuyacağız, neşeli ve kederli olacağız, ne olursa olsun, bütün bunlar hep beraber, hep ikimizin iştirakiyle olacak ve başka hiç kimse karışmayacak.” Sabahattin Ali, tarihsiz bir mektubunda şöyle diyor: “Sen nasılsın? Keyfin yolunda mı? Sevgilim, Filizim nasıl? Onun bir fotoğrafçıda, hiç olmazsa vesikalık bir resmini çıkartıp gönder. Kendinin de bir resmini yolla. İkinizi de fevkalade göreceğim geldi.” ‘Canım Aliye, Ruhum Filiz’ Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı Deniz Gül’ün Galeri Mana’da açılan “B.İ.M.A.B.K.R.” başlıklı sergisi, görünürde olanın, ayrıcalıkları, sınırları, giydirdikleri ve onların elimize batan dikenli telleri ile ilgileniyor. Beyaz İlmekli Manyel, Albay Bicol, Kornatlı Raziye’nin baş harflerinden oluşan sergi ismi, daha ilk adımda izleyeni bir bulmacanın içine sokmayı başarıyor. Öyle ki bu bulmaca bir hayli de tanıdık. 1982 doğumlu Deniz Gül, içine doğduğu dönemin, büyüdüğü yılların ve bugünün; mobilyalara, apartman isimlerine, şiirlere, sözlere, yazılara, dağılmalara ve sıkışmalara dönüşen sızılarını, belleğimize sızan koşulsuz kabullerini anlatıyor bu sergide. Yedi hafta boyunca, farklı kurgularla metin ve nesne arasında bedenlenen form ve mekânlarını, hikâyesinin akışına bağlı kalarak izleyiciye sunuyor. Bu sunumda seçtiği isimler, formlar ve duygular; zaman ve mekânda geçmişten bugüne sızan ve bugün bambaşka bir forma dönüşen egemenin rolünü, kimi zaman esprili kimi zamansa sarsıcı bir dille kulağımıza fısıldıyor. Tüm sergi, Galeri Mana tarafından basılan, sergi ile aynı adlı ve eşzamanlı yayımlanan Deniz Gül’ün kitabıyla beraber akıyor demek mümkün. Zira kitap; serginin çıkış noktasını oluşturan metin ile birlikte metnin fizikselleşme sürecini görsel malzemelerle sunan bir sanatçı kitabı. Sergi, Beyaz İlmekli Manyel’in evinde başladı. Deniz Gül’ün 2011’de ARTER’de yer almış olan 5 Kişilik Bufet adlı çalışmasında izlemiş olduğu u Farklı farklı ideolojilerin formları ile, kendi deyişiyle ‘halleşme’ içine giren Deniz Gül, kendi yaşamına değenleri göz önüne çıkarıyor ve hiç düşünmediğimiz halleriyle sunuyor. muz yöntemi bu işte de görüyoruz. Sanatçı bu kez, Taksim Cumhuriyet Anıtı’nı mobilyaya dönüştürmüş. Bir dönem evlerde yaygın olan, ekonomik ve sosyal seviyenin önemli bir göstergesi olan ev içi anıt vitrinle, Taksim Anıtı’nı iç içe geçirmiş. Anıtın mobilyaya, mobilyanın da anıta dönüştüğü Vitrin, anıtsallıktan nadide objelerin sergilendiği ev mobilyasına geçerken; kamusal iktidarla, ev içi iktidarı örtüştürerek her iki alanı da iro nik bir dille vitrine yerleştiriyor. Farklı farklı ideolojilerin formları ile kendi sözleriyle “halleşme” içine giren Deniz Gül, kendi yaşamına değenleri göz önüne çıkarıp, hiç düşünmediğimiz halleriyle sunuyor. Tercih ettiği dinamik yöntem; yaşam akışımız içinde engelleyen, ayıran ve sınırlayan iktidarın, hız kesmeyen sızıntısıyla da örtüşüyor. Sergiye ikinci kez gittiğimde Albay Bicol yerleştirmeleri vardı. Siz bu yazıyı okurken sergi ritmik ilerleyişine devam edecek ve gittiğinizde muhtemelen benim de henüz görmediğim işlerle karşılaşacaksınız. Kitaptan öğrendiğime göre Albay, Filipinler’in Bicol bölgesinde bir il. Deniz, sergideki tüm yerleştirme isimlerinde, nesnelere yaptığını yapıyor ve kelimeleri de bildik anlamları dışında düşünebilme ihtimaline davet ediyor. Üst katta, ortadaki Mühimmat adlı iş, iki ülke/yer arasında insan eliyle üretilen ve geçilmesi belli kurallara bağlı sınırı galeriye taşıyor. Kum yığınının ortasından geçen “sınır”; dikenli telleri, kilitler ve lastikten iple çağırıyor. Hemen yanındaki siyah örtülü yerleştirmenin adı ise Namus. Örtünün altına yerleştirilen monitörde, Guatemalalı sanatçı Jose Regina Garindo’nun bir videosu dönüyor. Garindo’nun 2005 Venedik Bienali’nde de gösterilen bu videosunda, kendi Hymenoplastia (kızlık zarı dikimi) ameliyatı izleniyor. Yakın çekim bu ameliyatı ancak siyah örtüyü kaldırdığımızda izleyebiliyoruz. Deniz Gül, Garindo’nun videosunu, sınır ve vatan namusu arasındaki örgüsel ilişki ile birlikte yorumluyor. Kadın bedeninin sınırı/namusu ve dikenli tellerle ayrılan toprak, yan yana gelirken; nesneler ve kelimeler hapsoldukları anlamlarla bu kez beraber okunuyor. Sergide, anlamlarından sıyrılan nesneler ve kelimeler; giydirilmiş kostümleri parçalayabileceğimizi önermekte. Kelimeler ve şeyleri farklı düşünebilmek için son tarih 25 Ocak. Saraçhane Parkı’ndaki heykeller yerlerinden sökülürken ağır tahribata uğradı Kepçelerle parçaladılar Fotoğraf: UĞUR DEMİR u Nurettin Sözen döneminde düzenlenen bir yarışma sonucunda parka yerleştirilen çağdaş heykeller, yeşil alan çalışması gerekçesiyle kepçelerle sökülürken parçalandı. İşçiler, kendilerine herhangi bir uyarıda bulunulmadığını ve gerekli söküm malzemesinin sağlanmadığını söylediler. CEREN ÇIPLAK Nurettin Sözen’in başkanlığı döneminde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce Fatih 50. Yıl Parkı’na (Saraçhane Parkı) yerleştirilen çağdaş heykeller, yeşil alan çalışması yapılacağı gerekçesiyle yerlerinden sökülürken ağır tahribata uğradı. 1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kente çağdaş heykel ler yerleştirilmesi amacıyla açtığı 2. İstanbul Çağdaş Heykeller Yarışması’nda ödüle değer görülerek parka konulan heykellerden bazılarının kepçelerle yerlerinden sökülürken kırıldığı belirlendi. Bu arada, parkın içinde bir kenara atılan heykellerden bazılarının üstünde de sökülürken oluşan tahribat göze çarpıyor. Parkta çalışan işçilerden biri, kırılan heykeller için “İstemeden oldu” de mekle birlikte, belediyenin kendilerine herhangi bir uyarıda bulunmadığını ve söküm için gerekli malzemeleri sağlamadığını da söylemeden edemiyor. Bir başka işçi de parktaki çalışmaların iki ay süreceğini ve sökülen heykellerin iki ay boyunca parkın içinde bir kenara atılmış olarak kalacağını söylüyor. Parktaki heykellerden yalnızca üçünün yerlerinden sökülmediği için zarar görmediği belirlendi. Parkta ‘İstanbul Kitabı’ adlı heykeli bulunan Handan Börüteçene, olayla ilgili olarak “Bu ülkenin kültür sanatla buluştuğunu zannettiğimiz noktadan koskoca bir fay hattı geçiyor..” dedi.Fatih 50. Yıl Parkı’nda Fatma Başoğlu’nun iki, Hakkı Baha Çavuşgil, Meriç Hızal, Nurettin Günaydın’ın da birer heykeli yer alıyor. n Kültür Servisi Muğla’da geçirdiği trafik kazası sonucu ağır yaralanarak bitkisel hayata giren tiyatro, dizi ve sinema oyuncusu Huban Öztoprak (26), 11 gündür tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Hastaneden babası, annesi ve tiyatrocu arkadaşları tarafından dün teslim alınan Öztoprak’ın cenazesi, bugün öğle namazının ardından Topkapı’daki aile mezarlığında toprağa verilecek. Huban Öztoprak yaşamını yitirdi n Kültür Servisi Pera Müzesi’nde yarın saat 19.00’da Yıldız Moran’ın Türk fotoğrafındaki yerinin tartışılacağı bir söyleşi düzenlenecek. “Yıldız Moran: Zamansız Fotoğraflar” sergisi kapsamında gerçekleşecek etkinlikte; sergi küratörü Coşar Kulaksız ve fotoğrafçı Merih Akoğul, Moran’ın çağına göre öncü duruşu ve deneyimlerini fotoğraflarından örneklerle değerlendirecekler. Pera Müzesi’nde Yıldız Moran söyleşisi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle