13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 OCAK 2014 SALI 8 n Baştarafı 1. Sayfada HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK Yıldıray Erdener; “Ertuğrul’lar hakkındaki yazılarınız” diye söze girerken eklemiş: “Yazdıklarınızı çok büyük bir zevkle okuduğumu, yorumlarınızın, geniş kültürünüzün içimibeni aydınlattığını bilmenizi istedim…” “Görsel Efekt Gazeteciliği ve Özkök” (12 Ocak),“Ertuğrul Günay’ın Pişmanlığı” (4 Ocak) yazılarıma öyle çok ileti geldi ki… posta kutum dolup taştı. Tüm okurlara maalesef tek tek yanıt veremeyeceğim için, buradan önce toplu halde teşekkür etmek istedim… Özetle “Nerede o AB ile bir bayram gibi yaşanan müzakereleri başlatan 2004 yılındaki ‘çağdaş şahsiyet’ Erdoğan; nerede bugün herkesi aşağılayan Erdoğan” tarzı makalelerle günah çıkarmaya koyulan Ertuğrul Özkök için; “Ne 2004’te öyle ‘çağdaşlık abidesi’ bir Erdoğan vardı; ne öyle bir AB bayramı… 2004’te çocuk olan bugünün 20 yaşındaki gençleri, bu yazılanları sahi sanabilir. Tarih nasıl böyle çarpıtılabilir?” diye yazmıştım… Balıkesir’den Dr. Yavuz Beşorak, “2004’te ben Almanya’da yaşıyordum ve Türkiye’de çizilen o resim o kadar yapaydı ki, aynen sizin yazdığınız gibi… O nedenle Özkök’ü okumam, çünkü ne zaman gerçek yazdığını anlamak zordur” diyor. “Aklınıza, kaleminize sağlık” diyen Lale Sönmez; “Ne kolay kayıyorlar!” diye ekliyor: “Lütfen insanlarımıza hatırlatmaya devam edin!” Oktav Koçyiğit de “Kaleminize sağlık” demiş; “Birilerinin âlemi aptal yerine koyan bu adama konumunu hatırlatması gerekiyordu.” Kennan Attar; “Doğru tespitlerimize tercüman olduğunuz için teşekkürler. Bugün özetlediğiniz Özkök örneği aslında birçok yazarda mevcut olan bir durum…” saptamasını yapıyor. Nuriye Ege; “Bütün yazılarınızı zevkle okuyup bilgi ediniyorum. Özkök ancak bu denli çarpıcı anlatılabilirdi” diyor. Bayram Yücel; “Ne güzel yazmışsınız” diye başlıyor: “Keşke o yıllarda bu sözde aydınlarımız gerçekleri görebilselerdi. İnanıyorum ki çok daha sert bir muhalefet de avazım çıktığı kadar bağırasım geliyor!” Sevil Cengiz; “Hislerime tercüman olduğunuzu görmek ne yalan söyleyeyim beni mutlu etti. İkiyüzlülük ve riyakârlığın sona ermesi dileğimle” diye tepkisini koyuyor. Bünyamin Filik; “Belki izlememiş veya unutmuş olabilirsiniz” hatırlatmasını yapıyor: “Sn. Günay’ın AKP’den aday gösterildiği günlerde, bir gazetecinin, geçmişinizle şu anki adaylığınız bir çelişki oluşturmuyor mu sorusuna verdiği cevap: ‘Ne yapsaydım? CHP’den 7 yıldan beri milletvekili olamadım!’ şeklindeydi.” GÜNCEL GÜNDEM n Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Ya da muhalefet bir teklif taslağıyla gelsin; o zaman AKP Grubu’nun önerdiği HSYK’yi eski halinden de beter bir biçime getirecek teklifi geri alacaklarını açıklıyor. Olumlu izlenimi veren önerilere CHP, önce tartıştığımız teklifi geri al deyince, Adalet Bakanı söz konusu olmadığı yanıtıyla söylediklerini, önerilerini kendi yalanlıyor. Muhalefet muhalefet deyip, yazıp, söyleyip duruyoruz: Oysa yargıyı bir kez daha hadım etmeye girişen iktidarla Meclis komisyonunda gırtlak gırtlağa kavga eden CHP dışında diğer muhalefet partileri nerede? Yok! HHH Yalnız CHP milletvekilleri AKP’nin yeni HSYK teklifine adım adım savaş veriyor. Komisyonda kavgalar çıkıyor. AKP ve CHP milletvekilleri arasında hakaretler havada uçuşuyor. Söz yerine tekmeler, yumruklar konuşuyor. İktidarın ülkeyi uçuruma götürdüğünü söylemekten artık herhalde yorgun düşen MHP lideri ile Kürt sorunundan başka sorun düşünmeyen BDP liderini, partilerinin milletvekillerini yargının bağımsızlığı savaşında ara ki bulasın!.. Ama demokrasi mücadelesinin meşru parlamento zemininde yapılması gerektiğini savunmaya geldi mi MHP ve BDP liderleri mangalda kül bırakmıyorlar. Yandaş yalaka basın istediği kadar CHP’nin Meclis komisyonundaki davranışlarını eleştirsin, ana muhalefetin sözden anlamayana köteğin gerekli olduğunu, yeri geldiğinde anımsatmasında yarar var... HHH Hiç boşuna umutlanmayalım. İktidarın ana nuhalefetin mantıklı eleştirilerine bakarak geri adım atmayacağı ilk günden belliydi. Ama CHP, baştan bilinen bu gerçeğe karşın görevini de, haftalar süreceği anlaşılan yargının bağımsızlığı kavgasını da sonuna kadar sürdürmeye elbette kararlı. Başbakan’ın mezarlık kapısında, teklifi asla geri almayacakları, “muhalefet teklif yasalaştıktan sonra isterse Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir” açıklaması da gösteriyor ki; Adalet Bakanı’nın uzlaşı önerileri de zaten palavraydı. Dışarıdan da iktidarı hukukla ilgili duyarlı davranmaya çağıran açıklamalar geliyor. Bir müttefik daha buldu: İmralı! Son görüştüğü BDP heyetinin açıkladığına göre Öcalan da “Yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sürece yönelik darbe” diyor. Adalet.org sitesinde yayımlanan ankete göre yaklaşık 3 bin yargı mensubunun yüzde 89’una göre teklif, yargı bağımsızlığına aykırı. HHH Almış başını gidiyor. RTE’yi ne iç ne de dış uyarılar ırgalar... Başbakan, “12 Eylül 2010’da referandumla HSKY’yi bağımsız yaptık, fırsat bildiler” diyor. Fırsat dediği de demokrasiyi ve yargı bağımsızlığını sindirmiş her ülkede olduğu gibi, bizde de savcıların yolsuzluk ve rüşvet soruşturması başlatması ve görevlerini engellemek için hükümetin aldığı hukuka aykırı önlemlere karşı HSYK’nin savcıları koruyan ve savunan bir açıklama yapması... Hangi fırsattan söz ediyor?.. Yargıyı da bir biçimine getirerek ele geçirmeye fırsat kolluyordu. HSKY’nin savcıları savunan açıklamasınıf fırsat bildi. Bu dönem; asıl darbeyi savcıların hükümete değil, hükümetin savcılara darbe vurduğu… …Başbakan’ın yargıyı Adalet Bakanı üzerinden kendine bağlamaya giriştiği dönem!.. HHH RTE’nin: “Kanun diye diye kanunu tepelediği…” dönem! ‘Ertuğrul’lar Hakkında’… Okurların Yazdıkları olacak ve belki bugünlere gelmeyecektik. AKP gibi din şerbeti bol bir iktidardan çağdaş bir Türkiye çıkacağını düşünmek bile büyük aptallıktı. Umarım… zamanında en sıkı yalakalıkları yapan bu insanlar işledikleri günahı artık görüyordur.” “Aptal yerine konmaya sinirlenen” okurların Özkök tepkilerini yerim artık yetmediği için burada kesip; “Ertuğrul’ların”… “Günay” olanı için yazanlara geçiyorum… Onlar da aynı şekilde gene özellikle “aptal yerine konmaya” içerliyorlar… Meclis Başkanı Çiçek’in bile anayasanın yargı bağımsızlığını içeren “138. maddesi”ni alenen mevta ilan ettiği bir ortamda, Ertuğrul Günay’ın “âlemi uyandıran / whistleblower” ayaklarında “Hukuk devletimiz ölmek üzere!” demeçleri vermesinin trajikomikliğine ve Özkök Ertuğrul gibi gazozuna ilaç atılan genç kız edasında “Ne ummuştuk, ne bulduk? Biz kandırıldık!” çıkışları yapmasının sakilliğine işaret eden yazım için, Yalçın Bilgin; “Pişmanlık değil bu, yüzsüzlük” diyor: “Bu bitmeyen, tükenmeyen ortaoyununda kendine göre başarılı(!) amaaa Dümbüllü onu kapıdan içeri sokmazdı sanırım! Aptal yerine konulmaya isyan eden bir okuyucunuz olarak sevgilerimle.” Murat Özmen ümitsizlikle; “Yüzde 50’yi enayi sanan Ertuğrul Beyefendi, yazdıklarınızdan belki(!) bir şeyler almıştır” serzenişini yapıyor… Erdal Dedeoğlu “Duygularıma tercüman oldunuz” diye başlıyor: “Bahsi geçen şahsiyetleri gördüğümde benim afakla akşam ezanını karıştırmak’ Dinçay Tüfenk ise “Erasmus’tan ödünç deyimle (Yunan’da suskunluk/sessizlik tanrısı) ‘Harpocrates’i anımsamak’ deyimini de mi anımsamaz koca (eski) Kültür Bakanı?... Demek ki ‘whistleblower’ sözcüğü mekân değiştirince şafakla akşam ezanı saatini karıştıran horozlar olabiliyor!” Şafakla akşamı karıştıranların… sayısal çokluğu nedeniyle bizde gerçek bir “whistleblower” geleneğinin olmadığını, bu nedenle kavramın Türkçe karşılığının bulunmadığını belirten yazıya gelen tepkilerde bu sözcüğe getirilen Türkçe öneriler de var. Güneş Şen; “Belki tam karşılığı değil ama ‘oyunbozan’ ” diyor. Adnan Alagül; “Önuyaran, erken uyaran, ilk uyaran”karşılıklarını önermiş. Erkan Manavoğlu ise “Sis çanı olabilir mi?” demiş. Niye olmasın? Ne diyordu şair: “Uyumayacaksın / Memleketinin hali / Seni seslerle uyandıracak / Oturup yazacaksın / Çünkü sen artık o sen değilsin / Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin / Durmadan sesler alacak / Sesler vereceksin Uyuyamayacaksın / Düzelmeden memleketin hali / Düzelmeden dünyanın hali / Gözüne uyku giremez ki... / Uyumayacaksın / Bir sis çanı gibi gecenin içinde / Ta gün ışıyıncaya kadar / Vakur metin sade / Çalacaksın.” ‘Ş ‘Pişmanlık değil yüzsüzlük’ ‘Hatırlatmaya devam edin’ ‘Görünür ve görünmez koalisyonlar’ Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu büyükelçilere seslendi, isim vermeden ‘paralel devlet’ eleştirisi yaptı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “paralel devlet” tanımına “görünür ve görünmez koalisyonları” da eklerken hükümetin de farklı koalisyonlar içerisinde olduğunu itiraf etti ve Türkiye’nin bir restorasyon döneminden geçtiğini savundu. Davutoğlu, “Demokratik süreçlerde sıkıntı yaşayan ülkelerin dışişleri bakanlarını gördüğümde gerçekten üzüntü duyuyorum, hüzün duyuyorum. Başları dik olamıyor” dedi. Davutoğlu, Başbakan Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Barack Obama’nın sık sık görüştüğünü öne sürdüğü 6. Büyükelçiler Konferansı’nın açılışında yaptığı 1.5 saatlik konuşmada, yargı ile yürütme arasındaki kavga için şunları söyledi: “Görünmez koalisyonlar, yürütme etkinliğini yok eder. Demokratik toplumda olduğu gibi kararlar hükümetler tarafından verilecek ve bürokrasi de o hükümetin emrinde devlete aidiyet içerisinde çalışacak. Yürütme ile siyasi irade arasında bir karşıtlık oluştuğu zaman siyasi irade ile test edilemeyen bürokrasi ile karşı karşıya getirme çabası, ülkelere çok büyük zararlar verir. Görünür koalisyonlar her zaman olabilir. Ama görünmeyen koalisyon bir ülkede etkinliği yok eder. Yürütmenin tabii her an hesap verebilir olması lazım ve hesap vermekten kaçınmaması lazım.” Davutoğlu’nun büyükelçilere yönelik diğer mesajları şöyle: Adalet terazisine kalp ve vicdan kıstası: Önemli olan teraziyi tutan elin dayandığı kalp ve oradaki vicdandır. Yani adalet terazisidir. Bugünkü büyük restorasyon sürecinde belki de en vazgeçilmez arayış burada düğümleniyor. O da yeni bir anayasadır. Yargı ve yürütme flulaştı: Yargı, yürütme ile arasına bir mesafe koyarak kendi özgür tutumunu sergileyecek ama ikisi arasındaki ilişkilerin flulaşması, tanımlanmamış olması sıkıntılar doğurur. Başı dik olamıyor, üzülüyorum: Türkiye’de demokratik süreçler işledikçe, yurtdışındaki büyükelçilerimizin de başları daha dik olacaktır. Sıkıntı yaşayan ülkelerin dışişleri bakanlarını gördüğümde üzülüyorum. Başları dik olamıyor. Her taş yerinde olmalı: Güçler ayrılığı prensibi doğru tanımlanmalı. Yasama, yürütme, yargı arasındaki ilişkiler her taş kendi yerinde olduğu zaman doğru bir zemine oturur anlayışıyla doğru tanımlanmak durumundadır. Rasyonel diplomasi zamanı: Şimdi rasyonel diplomasi zamanı, doğrudur. Ama insanlık onuruna sahip çıkmayan bir diplomasinin başarılı olmayacağını da bileceğiz. Hiçbir diyaspora bizim için tehdit veya düşman değildir. Türkiye demokraside geriye gitmedi: İnsanların kişisel tercihleri nedeniyle yasakları getirmek insanların akli melekelerini reddetmek demektir. 10 yıl öncesine göre Türk demokrasisinin geriye gittiğine yönelik hiçbir kriter olamaz. Hangi dönemi alırsanız alın Türkiye’nin demokratikleştiğini görürsünüz. Demokrasinin temeli şeffaflıktır: Demokrasi bireylerin belli kalıplar içinde düşünmesiyle teminat altına alınamaz. Yasaklara karşı mücadele etmedikçe demokrasiyi inşa edemezsiniz. Demokrasinin ahlaki temeli hesap verilebilirlik ve şeffaflıktır. kamuoyunda yer bulmayan yolsuzluk iddiaları, uluslararası boyutu da içine alacak şekilde farklı bir zemine oturdu. Büyük kentlerden Anadolu kasabalarına kadar hemen her yerde iddiaların sembolü haline gelen ayakkabı kutusu başrolde. Kutu küçük, ama işlevi büyük oldu. CHP’nin yolsuzlukla mücadele biriminin başında bulunan İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, 3 yıldır Meclis kürsüsünde, demeçlerini yayımlama cesaretine sahip yayın organlarında korkunç iddialar dile getiriyordu. Erdoğdu, her iddiasının yanına belgesini ve bilgisini de koydu. Ama bunların hemen hiçbirine yanıt verilmedi. Bugün görüyoruz ki, iktidar ve çevresinden kaynaklanan yolsuzluk iddiaları, önceki iktidarlar dönemindeki dosyalardan daha kapsamlı içeriğe sahip. Bugün yaşananlar kılıfına uydurmaktan öte yasasına uydurulmuş durumda. Örneğin herhangi bir sektörde bir yolsuzluk dosyası patlar gibi olduğunda, iktidarın başvurduğu ilk yöntem yasayı değiştirmek oluyor. Yani yolsuzluk yasasına uydurulmuş oluyor. HHH Anadolu’da güzel bir söz vardır; güven kontrole engel değildir. Yani iş yapan bir kişinin icraatının denetlenmesi, ona duyulan güvensizlikten değildir. Herhangi bir hata varsa giderilmesi ya da bir daha tekrarlanmaması içindir. Hükümet öylesi mekanizmaların tümünü ortadan kaldırdı. Bununla da yetinmedi, olası kontrol kurumlarını tümden yeniledi. Başına öz AKP’lileri getirdi. Ankara’da yolsuzluklar konusundaki iddialar öylesine korkunç boyutta ki, uluslararası içeriği de olduğu için söylentisi bile vahim. Daha önce de vurguladığımız gibi hiç kimseyi peşin hükümle yargılamamak gerekiyor. Hakkında ağır iddialar olan kişilere de en azından kendilerini ifade etmek, savunma hakkı vermek hukukun evrensel kuralıdır. Ancak hükümet kabine üyelerini de kapsayan iddialara açıklık getirmek yerine işi darbe girişimine kadar vardırdı. Hükümet kaynaklı açıklamalara bakılırsa darbe girişiminde bulunanlar AKP koalisyonunun içinde yer alan kişiler. Kara mizahla anlatmak gerekirse, hükümet hükümeti devirmek için darbe planı yapmış! HHH Yolsuzluk iddialarının uluslararası boyutu, işin içine Birleşmiş Milletler’i de katacak kadar büyük bir krize gebe. Her şeyi bir yana koyalım, ekonomi bürokrasisinin açıkladığı resmi rakamlardan birini sütuna yatıralım. Ekonomi dilinde “net hata noksan” diye tanımlanan Hazine kayıtlarındaki “açıklanamayan para” 2007 yılından bu yana artarak devam ediyor. Devlet muhasebesinin düzgün tutulduğu ülkelerde bu miktar bindelik rakamlarla ifade ediliyor. Çoğunda binde 1’in üzerine geçmiyor. Türkiye’de ise yüzde 10’a yaklaşan bir kaynağı açıklanamayan para söz konusu. Milyar dolarlarla ifade edilen bu paraların kaynağıyla ilgili farklı söylentiler var. Kaynağın bir dönem Irak olduğu söyleniyordu, daha sonra İran öne çıktı. Son olarak altın ticaretiyle İran ambargosunun birbirine karıştığı, devlet çarkının dışında “paralel devlet” kavramından da öte yapıların oluştuğu bilgileri dolaşıyor. Sözün özü yolsuzluklar AKP iktidarının icraatının ruhuna yerleşmiş. Gelişmiş ülkelerde böylesi işlem “hataları” bindelik rakamlarla ifade ediliyor, ama hükümetin icraatında bin delik var! Şanlıurfa’da iki genç okula diye çıkıp savaşa gittiler! ŞANLIURFA (DHA) Şanlıurfa’da 22 yaşındaki Ömer Faruk Sezer ile ücretli öğretmenlik yapan aynı yaştaki arkadaşı Kadir Demir, ailelerine içerisinde Kuran’dan ayetlerin yer aldığı 9 sayfalık mektup bırakarak Suriye’ye savaşa gitti. Aileler, çocuklarının radikal dinci gruplarca Suriye’ye kaçırıldığını öne sürerek polise başvurdu. Yenişehir Mahallesi’nde oturan Açıköğretim Fakültesi Maliye Bölümü öğrencisi Ömer Faruk Sezer ile ücretli öğretmenlik yapan arkadaşı Kadir Demir, 3 gün önce ortadan kayboldu. Çocuklarından haber alamayan aileler, polise kayıp müracaatında bulundu. 2 gün sonra iki genç, iddiaya göre telefonla ailelerini arayarak “Bizi aramayın. Hakkınızı helal edin. Biz Suriye’ye cihada gidiyoruz. Size mektup bıraktık” diyerek telefonu kapattı. Endişelenen Demir ve Sezer ailelerinin fertleri, çocukların bıraktığı mektubu okuyunca polise başvurdu. Baba Nihat Sezer, oğlu Ömer Faruk’un dershaneye gitmek üzere evden çıktığını belirterek “Oğlum hiçbir radikal gruba falan üye değildi. El Kaide’den şüpheleniyoruz” diye konuştu. Gözyaşı döken Lütfiye Sezer ise oğlunu kandırmış olabileceklerini belirtti. CHP: Ekinci cinayeti araştırılsın n ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP, 19 yıl önce öldürülen Yusuf Ekinci cinayeti ile ilgili dosyanın zamanaşımına uğramadan önce incelenmesi için Meclis araştırması açılmasını istedi. CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve arkadaşlarının imzasıyla TBMM Başkanlığı’na sunulan önergenin gerekçesinde, Ankara Barosu avukatlarından Yusuf Ekinci’nin, 19 yıl önce, 24 Şubat 1994 tarihinde, “bir infaz timi tarafından” Ankara Gölbaşı’nda katledildiği belirtildi. Gerekçede şunlar kaydedildi: “AİHM cinayetin aydınlatılması için yetkililerin etkin bir soruşturma yapmadıklarına hükmetmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’ni mahkum etmiştir. Buna karşın etkin bir soruşturma yürütülmemiştir.” n DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Diyarbakır Barosu hafta sonunda Ağır Suçların Etkili Soruşturmasında Uluslararası Deneyim Konferansı düzenledi. Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi tarafından açıklanan sounç bildirisinde son 30 yıldır yaşanan silahlı çatışmada 50 bine yakın insanın yaşamını yitirdiği, 3 bin 500 yerleşim yerinin zorla boşaltıldığı ve 3 milyona yakın kişinin zorla yerinden edildiği vurgulandı. Sadece Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı’nda 10 bini aşkın faili meçhul dosyasının bulunduğuna dikkat çekilen bildirgede, binden fazla kişinin halen kayıp olduğu kaydedildi. YOLSUZLUK OPERASYONU Yeni savcılar 2. dalgadaki tedbiri kaldırdı İstanbul Haber Servisi “Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu”nun 2. dalgasında 7 işadamı ve 2 şirketin mal varlıklarına konan tedbir, soruşturmayı devralan savcılar tarafından kaldırıldı. 25 Aralık’ta başlatılan ikinci soruşturma dalgası çerçevesinde 7 işadamının ve 2 şirketin mallarına tedbir konma kararı verilmişti. Operasyon çerçevesinde, Sabah gazetesini satın alan Kalyon Grubu’na ait Zirve Holding’in sahibi Ömer Faruk Kalyoncu, Bosphorus 360’ın sahibi Cengiz Aktürk, Abdullah Tivnikli, Mustafa Latif Topbaş, Cemal Kalyoncu, Mehmet Cengiz ve Üsame Kutub’un mallarına koyulan tedbir kararı uygulamadan kaldırılmış oldu. Tedbir kararının kapsamı şöyleydi: “Tüm bankalarda bulunan her türlü TL ve döviz cinsi hesapları. Bono, tahvil, yatırım enstrümanı ve kiralık kasaları. Gayrimenkulleri ve taşınmazları. Kara, deniz ve hava ulaşım araçları. Merkezi kayıt kuruluşlarında bulunan hak ve alacakları. Üzerlerine kayıtlı ve hisse sahibi oldukları tüm şirket ortaklıkları. Sermaye piyasasında işlem gören tüm hisseleri. Sigorta şirketlerinde bulunan hak ve alacakları.” 10 bin ‘faili meçhul’ bekliyor Fotoğraf: UĞUR DEMİR Kentsel dönüşüm kararına dava ‘Vekile yurtdışı yasağı kalksın’ n ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, partisinin Ankara milletvekilleri Levent Gök ve Sinan Aygün, Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal ve Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan ile birlikte, yurtdışına çıkış yasağı olan milletvekillerine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Altay, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, 2831 Ocak tarihleri arasında İtalya’ya yapacağı resmi ziyarete katılmaları için, gelen yazı üzerine partilerinden de iki milletvekilinin ismini bildirdiklerini ve bu milletvekillerine ziyarete ilişkin yazı yazdıklarını söyledi. Ancak, söz konusu milletvekillerinin, haklarında yurtdışına çıkış yasağı bulunduğunu hatırlattıklarını anlatan Altay, “Sayın milletvekillerimiz için halen geçerli olan yurtdışı yasağı, Türk hukuk sisteminin ne kadar siyasallaştığının, kirlendiğinin açık göstergesidir” dedi. Halk Cephelilere müdahale İstanbul Haber Servisi Gezi eylemleri sırasında Okmeydanı’ndaki evinden ekmek almak için çıktığı sırada polisin attığı biber gazı kapsülünün başına isabet etmesi sonucu ağır yaralanan ve 214 gündür yoğun bakımda tutulan Berkin E’yi vuran polislerin bulunması istemiyle Taksim’de basın açıklaması yapmak isteyen Halk Cephelilere polis müdahale etti. Yaka paça gözaltına alınan 9 kişi ifadeleri alınmak üzere Emniyet’e götürüldü. Halk Cephesi mensubu 4 kişi dün öğlen saatlerinde “Sabrımızı sınamayın, Berkin’i vuranları açıklayın” yazılı pankart açarak basın açıklaması yapmak istedi. Grubun açıklama yapmasına müsaade etmeyen polis, 4 kişiyi gözaltına alarak Emniyet’e götürdü. Yaklaşık 2 saat sonra Galatasaray Lisesi önünden gelen başka bir grup da tramvay durağında “Berkin E. onurumuzdur”, “İşkence yapmak şerefsizliktir” sloganları atarak Taksim Cumhuriyeti Anıtı’na yürümek istedi. Grup yaka paça gözaltına alınarak polis minibüsüne bindirildi. 2. gösterinin ardından meydanda açıklama yapmak isteyen 2 kişi de gözaltına alınarak Emniyet’e götürüldü. İstanbul Haber Servisi İstanbul’un Gaziosmanpaşa ilçesine bağlı Sarıgöl, Yenidoğan ve Bağlarbaşı mahalleleri sınırları içerisinde bulunan bazı alanlar, Bakanlar Kurulu kararıyla 15 Aralık 2013’te riskli alan ilan edilmişti. Sarıgöl Mahallesi sakinleri; tapulu ve ruhsatlı yapılarının, Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında “riskli alan” ilan edilmesi kararının iptali istemiyle İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’ne dava açtı. Mahalle sakinleri, kararın bir dayanağının olmadığını ve mücadelelerini sürdüreceklerini söylediler. AYDIN (AA) Didim’e bağlı Kazıklı köyündeki taşocağında 15 ton ağırlığındaki büyük kaya parçası, dağdan sürüklenerek ocakta çalışan Hakan Erdoğan’ın (53) kullandığı kamyonun üzerine düştü. Kayanın yükleme sırasında düştüğü öğrenilirken, itfaiyenin araçtan çıkardığı Erdoğan ağır yaralı. Kazayla ilgili soruşturma başlatıldı. Kamyona 15 tonluk kaya düştü Bir kişiye 268 bin lira ANKARA (AA) On Numara’da 10 bilen bir kişi, 268 bin 352 lira kazandı. Numaralar; 3, 9, 15, 17, 21, 29, 32, 33, 34, 41, 42, 47, 49, 50, 54, 57, 59, 61, 67, 68, 77 ve 79 oldu. 9 bilenler 2 bin 130 lira, 8 bilenler 101’er lira, 7 bilenler 18 lira, 6 bilenler 3 lira ve hiçbir numarayı doğru tahmin edemeyenler 2 lira 15 kuruş ikramiye alacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle