14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 EYLÜL 2013 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Kimyasal Silah Kullanan ABD’dir! Seçenek N HER ülke gibi Türkiye’nin de tarihinde iyi ve kötü yönetim dönemleri vardır. Önemli olan, devletteki iyi dönemlerin kötülerden fazla olmasıdır, değil mi? Başka türlüsü üzücü olur. e var ki, yaşanan onon beş yıllık şimdiki son dönemde ülke ekonomisi birkaç yıldır hızla kötüye doğru kaymakta. Ekonomik yaşam bir süre sağlıklı büyümeden sonra canlılığını çabuk yitirmış, işsizlik artmış, gelir dağılımı bozulmaya yüz tutunca dengeler iyice bozulmuştur. elecek açısından asıl hüzün verici değişiklik, eğitim alanında ortaya çıktı. İlk ve orta öğretim kurumlarının Cumhuriyetle birlikte kazandığı sağlamlık ve çağdaşlık insan yetişme felsefesinden yoksun, deneyimsiz ve beceriksiz sözde eğitimcilerin elinde akıl almaz başarısızlıklarla helak edilerek aileler, çocuklar ve gençler şaşkına dönüştürüldü. Yeteneğe dayalı parasız ve özerk yükseköğretimin yerine sözde bağış temelli üniversiteler furyasıyla paralı öğrenciliğe geçişle bilikte bütün eğitim sisteminin maddiyatçılığı tamamlandı. Eğitim alanında atılan adımların benzerleri sağlık ve sosyal güvenlik alanlarına da sıçrayınca bütün devlet yapısı artık AKP iktidarlarının ideolojisine uygun duruma getirilmiş oluyor. Dış politikaya gelince; oradaki yeni tablo, bu köşede hep vurgulandığı gibi, iktidar partisince benimsendiği söylenen “sıfır sorun” ilkesinin tersine komşularla sorunlu ve neredeye kavgalı. En son örnek, şu günlerde “oldu olacak” denen “Suriye’ye müdahale” savaşı. ksi gibi, bütün bu olumsuzlukların ortak sorumlusu hükümet başkanı Sayın Erdoğan da önümüzdeki cumhurbaşkanlığı secimlerinde aday olmaya niyetli. Oysa önümüzdeki dönem Türkiye açısından sorunlarla dolu ve hepsi kavgayla değil, geçmişteki Sayın Sezer gibi hem ilkeli, hem de zihnindeki yaratıcı çözümlerin verdiği güçle sabırlı davranarak akılcı uzlaşmayla çözüme varabilecek bir hukukçu çabası gerektiriyor. Bereket, hukukçularımızın Barolar Birliği başkanlığına seçtikleri hukuk profesörü ve baro avukatı Sayın Dr. Feyzioğlu da cumhurbaşkanlığına aday. Seçimin sonucu, oy kullanacak olan sizlerin ülke barışı ve gelecek konusunda tutumunuzla belirlenecek elbet. Askeri amaçlı kimyasal silahları 1980’lerde Irak’a veren de Vaşington’du. Bu gerçeğin ortaya çıkmaması için Kongre sürekli baskı altındaydı. “Küba kimyasal silah üretiyor” yaygarası sırasında Havana’ya giden eski Başkan Carter her yeri dolaşıp bunun hiçbir izini görmediğini açıklamıştı. A Prof. Dr. Türkkaya ATAÖV BD yönetimi, inandırıcı kanıt ortaya çıkaramadan, Suriye devletinin kimyasal silah kullandığı tekerlemesini, sesini azaltarak ve geri adımlar atarak, ama müdahale kapısını tam kapatmadan sürdürüyor. Bu tekerlemenin kofluğu ve müdahalenin (genel savaş dahil olmak üzere) olası korkunç sonuçları üstüne çok şey söylenebilir. Ancak, şimdilik şu gerçek üstünde yoğunlaşalım: Uzak ve yakın geçmişte kimyasal silah üretip kullanmış, ayrıca yaymış olan ve bunu bir savaş yöntemi durumuna getirmiş bulunan ABD’dir. Bu ikiyüzlülük emperyalizmin bir müdahale oyunudur. İşte kanıtların topluca özeti: Amerikan anakarasının yerlilerine karşı kullanarak onların binlercesinin birden ölümüne yol açmakla başlayıp özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bunların büyük araştırma merkezlerini kuran, yaygın deneyimlerini yapan, birçok ülkeye gönderen, Küba gibi mıuhaliflerini bunun tehdidi altında bunaltan, dilediği devletlere satan, onları yasaklayacak antlaşmalardan yer yer desteğini çeken, imza koyduklarını uygulamayan, suçladığı kimi devletlere zamanında bu malzemeleri sağlayan ve başkalarına karşı kullanırken kendi askerlerini de zehirleyen gerçekte ABD’dir. Onun bu ölümcül siyasetinin, hunharlıklarının her türlüsünü içeren, uzun bir tarihi vardır. Kimi ayrıntılara gelince: İlk kez, yanlış olarak “Kızılderililer” ve “Amerikan Hintlileri” denen yerlilerin gövdelerine alışık olmadıkları mikropları sürdürerek binlercesini birden öldürdüler. Aynı yöntemi ABD ordusu 19’uncu yüzyılın “Hintli Savaşları” dedikleri çatışmalar sırasında uyguladı. Atom bombasını kullanmış tek ülke olan ABD yasak silahların testlerini sürdürmüş, antrakslı mektuplar yollamış, kimyasal silahları sivil hedeflere atmış, başkalarını suçlarken yabancı denetçileri ülkesine sokmamış, görevlerini yapan kimi sorumluları istifaya zorlamış, kimyasal savaşı yasaklayacak BM kararlarını veto etmiş, çiçek hastalığı yeryüzünden silindiğinde onun mikroplarını saklayıp kendi merkezlerinde üretmiş, Afrika’daki ırkçı iktidarlara yerli çoğunluğa karşı kullanılmak üzere salgın hastalık mikropları ulaştırmıştır. Vietnam’da binlerce Amerikan savaş gazisi ışınetkinli bomba attıkları için yurtlarına hasta dönmüşler, bunlara hedef olan Vietnamlı ve Iraklı yüz binlerce (giderek milyonlarca) kişi hiçbir yerden yardım göremeden ölüp gitmişlerdir. Almanya ve Japonya’ya karşı kimyasal silah kullandığı Nuremberg mahkemesinde gizlenmişti. Kore Savaşı’nda da Çinlilere attığı gizli kaldı. Bu türlü toksinlerin Fort Detrick’de üretildiği Kongre’de Church Komitesi yazanağında yer aldı. Kongo’da Lumumba’yı, Küba’da Castro’yu öldürmek için yollandı. 1972 Biyolojik Silahlar Antlaşması’na imza koyduysa da onun 1997 uygulama protokolünü imzalamadı. Bush Irak’a ve Obama Suriye’ye “kapıları denetçilere açın” buyruğunu verirlerken, kendileri denetçileri kabul etmedi. 2002’de yasaklama örgütünün başındaki Amerikalıyı “görevini yapamıyor” sözde gerekçesiyle atarlarken, gerçek amaç bu kişinin Irak’ı Kimyasal Silahların Yasaklanması Antlaşması’nı imzalamaya ve denetçileri kabule zorlaması ve bu yoldan 2003’teki ABD müdahalesinin görünür nedenini ortadan kaldırmaya çalışmasıydı. Askeri amaçlı kimyasal silahları 1980’lerde Irak’a veren de Vaşington’du. Bu gerçeğin ortaya çıkmaması için Kongre sürekli baskı altındaydı. “Küba kimyasal silah üretiyor” yaygarası sırasında Havana’ya giden eski Başkan Carter her yeri dolaşıp bunun hiçbir izini görmediğini açıklamıştı. Eski Rodezya’daki ırkçı Ian Smith iktidarına siyah yerlilere karşı kitlesel olarak kullanılabilecek mikropları sağlayan Afrika’da görevli özel ABD askerlerinin hizmetindeki Dr. Steven J. Hatfill’di. Bulaşıcı dang hummasını 1981’de Küba’ya sokan CIA’ydı... Örnekleri keselim. Bu gerçeklere eğilen Ken Lawrence, Bob Lederer, Meryl Nass, Nicholas Kristoff, Jack Colhoun, Ellen Ray, William H. Schaap, Richard Hatch, A. Namilka ve Tod Ensign gibi Amerikalı yazarlar vardır. Gerçek şu ki, kimyasal silah yapımının ve kullanımının öncüsü ve uygulayıcısı ABD’dir. Söz konusu aldatmacayı bugün Obama örgütleme peşindedir. Bir taklidi Britanya Avam Kamarası’ndan geri döndü. Önlemli davranan bu İngilizlerin bile konuyu ayrıntılı olarak bildiklerini sanmam. Başka taklitlerinden sakınalım. Şiddet Kültürü, Savaş Kültürü ve Ziya Paşa! Suriye, “Saldırı olursa Türkiye’yi de vururuz” demiş… Erdoğan da, “Biz hazırız, Suriye hazır mı” diye yanıt vermiş! Sanırsınız ki: Binlerce kişinin hayatını ilgilendiren, Ortadoğu’nun dengelerini altüst eden… Türkiye’nin toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasal yapısını olumsuz etkileyen… Bir savaştan söz etmiyor… Bilgisayar oyunu oynuyorlar! HHH İnsan hayatı bu kadar ucuz mu? Şiddet kültürü ile yetişmişseniz… Küçükken babanızdan bol bol dayak yiyip… Büyüyünce dayak atmaya alışmışsanız... Kullandığınız tek dil, şiddet dili… Anladığınız tek yöntem, şiddet yöntemi ise… Ölen canları parmaklarınızla “Bir, iki, üç, dört, beş…” diye tane ile sayıyorsanız… Elbette savaştan da yana olabilirsiniz! HHH İktidar hırsı gözlerinizi kör ettiğinde… Gücünüzü erişilmez… Kudretinizi sınırsız sandığınızda… Müritleriniz sizi uçurduğunda… Kendi evinizdeki rezillikleri görmeyip… Âleme nizam vermeye kalkıştığınızda… Ziya Paşa’nın kulakları çınlar: “Onlar ki verir lâf ile dünyaya nizâmât Bin türlü teseyyüp bulunur hânelerinde” HHH Parkları, meydanları halka kapatıp… Karşı çıkanları öldürüp, yaralayıp, hapse tıkarken… Hapishaneleri gazeteci, yazar ve subaylarla doldururken… “Barış süreci” sürerken… Komşuya saldırmak? HHH Gezi Parkı Direnişi’nde, Mısır olayında, Batı’ya saldıracaksın… Batı’yı, İsrail’i suçlayacaksın… Suriye olayında, Batı’nın, İsrail’in kanatları altına sığınacaksın… Üstelik de Meclis denetiminden kaçacaksın… Ah Ziya Paşa, ahhhh!!! G Kongreye baskı Mahkemeden gizlendi A CHP Doksan Yaşında Sosyal demokrat bir partinin beslendiği kaynak, öncelikle emeğiyle geçinen işçiler, memurlar, çiftçiler, emekliler, esnaf, işsizler ve üniversite gençliği Taksim Gezisi olaylarından sonra ortak bir noktada birleşebileceğini gösterdi. Seçim başarısı için işçiler dışında diğer seçmenlerin oylarına gereksinim duyan sosyal demokrat partilerin, sınıf ötesi ittifaklar oluşturdukları olmuştur. Sosyal demokrasinin oturduğu temel taşlarından eğitim, sağlık, adalet ve güvenlik CHP’nin başından beri üzerinden hiç ödün vermeden uyguladığı ana ilkelerdir. Sosyal kelimesinin bile ilk kez 1961 Anayasası’nda kullanıldığı siyasi sözlüğümüzden ve 1960 sonrası işçi sınıfının toplumsal ve siyasal güç olmasından cesaret bulan İsmet İnönü, 30 Nisan 1965’te Parti Meclisi toplantısında “Her şeye rağmen Halk Partisi, ortanın solunda durumunu muhafaza edecek ve bunu kimseye bırakmayacaktır’’(3) demek yürekliliğini gösterdi. İnönü, CHP’nin devletçilik ilkesiyle ortanın solunda bir ekonomik anlayışı, aynı ortak paydada buluşturuyordu. Ortanın solu deyiminin parti politikası olması bu konuşmadan bir yıl sonra 1966’da yaşanan partideki çekişmenin doğal sonucudur. Bu tartışmalarda başı çeken Bülent Ecevit’e göre “ortanın solunu, aşırı soldan ayıran çizgi, mülkiyet, miras hakları, özel teşebbüs hürriyeti ile kamu yararının dengesi üzerine kurulu Batılı anlamda demokratik oluşudur.’’(4) Çalışanlarının çok yoğun olduğu bir sanayi devi Almanya’da bile Sosyal Demokrat Parti’nin tek başına iktidar olma şansını zorlayacağı 22 Eylül 2013 seçimlerinin arifesinde doksanıncı yılını kutlayacak CHP, neden güçlü iktidar seçeneği olmasın? Sosyal demokrat bir partinin beslendiği kaynak, öncelikle emeğiyle geçinen işçiler, memurlar, çiftçiler, emekliler, esnaf, işsizler ve üniversite gençliği Taksim Gezisi olaylarından sonra ortak bir noktada birleşebileceğini gösterdi. Seçim başarısı için işçiler dışında diğer seçmenlerin oylarına gereksinim duyan sosyal demokrat partiler, sınıf ötesi ittifaklar oluşturdukları olmuştur. Gelin tüm sosyal demokratlar doksanıncı yılda bunu yapmaya çalışalım. 2014 yılında önümüze konulacak üç sandıktan yüz akıyla ve coşkuyla çıkacağımız sonuçlar almanın yolunu hep birlikte arayalım. 1. Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam. Remzi Kitabevi 2011, sayfa 352. 2. Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam. Remzi Kitabevi 2011, sayfa 416. 3. Yunus Emre, CHP, Sosyal Demokrasi ve Sol. İletişim 2013, sayfa 84. 4. A.g.e G Prof. Dr. Mustafa ÖZYURT 22. Dönem Milletvekili için kurulduğunu biliyoruz. Halk Partisi dediğimiz zaman, bunun içine vatandaşların bir kısmı değil, bütün milletin dahil olacağı… vs.’’ söylüyordu.(2) Gerçi 192324 Türkiye’sinde sanayi yoktu. Patron ve işçi çatışması var denilemezdi. Perişanlıkta, cehalette halk bütünlüğü birleşiyordu. Derebeyi, eşraf köylü ve kasaba halkı arasındaki hayat seviyesi farkı baş döndürücü değildi. Ama liberal ekonomiyle gelişme başlayınca farklı sınıflar ister istemez doğacaktı. CHP karşıtları, uzun yıllar iktidarda olmasına karşın, siyasi felsefesini oluşturamadığı ve bu yönde bir çalışma da yapmadığı için çok eleştirir. Kurtuluş Savaşı ve sonrasında, önceden çerçevesi çizilmiş, bir doktrin sınırları içinde kalmadığı doğrudur. Aslında ne Mustafa Kemal bir doktrin adamı ve ne de CHP kuruluş yıllarında bir doktrin partisidir. Bu yüzden partinin amblemini oluşturan altı ok, masada çizilmiş basit bir simge değildir. 1520 Ekim 1927’de toplanan birinci kurultayda partinin cumhuriyetçilik, milliyetçilik ilkeleri genişletilirken laiklik ilkesinin de eklendiği görülür. 10 Mayıs 1931 tarihinde toplanan üçüncü büyük CHP Kurultayı’nda altıok; devletçilik, halkçılık ve inkılapçılık olarak tamamlandı. Aynı ilkeler 5 Şubat 1937 tarihinde ve 3135 sayılı kanunla anayasaya girdi ve uzun yıllar Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal ve toplumsal çizgisini oluşturdu. Avrupa’da faşizmin, Sovyetler Birliği’nde komünizmin uygulandığı dönemde Türkiye’de çağın gidişine uygun, halkın gereksinimlerine yanıt verecek nitelikte bir siyasal kurum olarak CHP’nin şekillendiği görülür. Adı sosyal demokrat parti olarak konulmasa da CHP’yi kuranlar, yıllar içinde günümüz sosyal demokrat partilerinin benzeri bir siyasi kuruluşa dönüşeceğine inançları tamdı. Bu nedenle partideki değişim süreçleri de çok sancılı olmadı. En zor günlerinde bile onu destekleyen milyonlar hep varlığını korudu. eçen günlerde Cumhuriyet’te Yüksel Pazarkaya’nın Almanya’da “Sosyal Demokrasi 150 Yaşında” (13 Ocak 2013) ve Ercan Karakaş’ın “SDP’nin (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) 150. Yılı” (22 Mayıs 2013) başlıklı yazıları yayımlandı. İki yazının da ana teması, Almanya’nın en eski partisinin kuruluş felsefesi verdikten sonra Willy Brandt gibi efsane bir liderle, içten ve dıştan direnişlere karşı gösterdiği dengeli politikası övülmekte, iktidar ve muhalefet yıllarında geçirdiği değişimin ardından 22 Eylül 2013’te yapılacak seçimlerde başarı şansı irdelenmektedir. Güzel bir rastlantı, 2013’te Türkiye’nin köklü sosyal demokrat partisi CHP’nin kuruluşunun da 90’ıncı yılını yaşıyoruz. (9 Eylül 1923) Bu ilişkiden yola çıkarak Türkiye’de işçi sayısının yok denilecek kadar az olduğu bir dönemde, CHP’nin de sosyal demokrat parti olarak kurulduğunu söylemek tarihi yanılgı olur. 1928 nüfus sayımına göre 13.460.270 olan ülke nüfusunun yüzde 75’i köylerde yaşıyordu. Sanayide çalışanlar nüfusun ancak yüzde 2.1’ini oluşturduğu bu sayıma demirci, arabacı dükkânları gibi küçük el sanayi yerlerinin de katıldığı kesindir. Cumhuriyet’in devraldığı sanayi İstanbul, İzmir, Bursa, Çukurova’da yer alan beş on yıpranmış dokuma tezgâhı ile devlet işletmelerinden başka, en küçük işyerlerinde çalışan 256.855 işçi, esnaf işyeri görevlisinden oluşur.(1) Türkiye Cumhuriyeti, başlangıçta tam bir tarım ülkesidir. Aynı yıllarda kurulan CHP’nin ismindeki halk kelimesi ve altı oktan birinin halkçılık ilkesi olması yalnız çiftçinin değil, işçi ve dar gelirli kesimin partisi olduğunu da vurgulamak için bilerek seçildiğine hiç kuşku yoktur. Gazi Mustafa Kemal, partiye ortam hazırlamak için çıktığı yurt gezisinde Ocak 1923’te İzmit’te yaptığı konuşmasında “başka memleketlerde partilerin sınıf menfaatlarını muhafaza
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle