14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 EYLÜL 2013 CUMARTESİ 6 HABERLER Mahkeme, MİT’ten 12 Eylül darbesine giden süreçte görev alan sivil unsurlar hakkında bilgi talep etti Sivil İşler’e suç duyurusu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 12 Eylül davasında mahkeme, Bayrak Harekât Planı’ndaki “Sivil İşler Koordinasyon Grubu”nda yer alan kişilerin belirlenip, haklarında soruşturma yürütülmesi için suç duyurusunda bulundu. Mahkeme, ay nı grupla 12 Eylül’e giden süreçte görev alan diğer sivil unsurlar hakkında MİT Müsteşarlığı’ndan bilgi ve belgelerin istenmesine karar verdi. 12 Eylül askeri darbesine ilişkin dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında açılan davanın 16. duruşması Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmayı, Evren hakkında iddianame hazırladığı için meslekten çıkarılan TAHİR CANAN’IN MÜDAHİLLİK TALEBİNE RET Duruşmayı, 32 yıl cezaevinde kalan ve 4. yargı paketi ile tahliye edilen Tahir Canan da izledi. Canan’ın avukatı Senem Doğanoğlu, müvekkilinin 12 Eylül hukukunun en uzun süre tutuklu kalan kişisi olduğuna işaret ederek, “Müvekkilim, işkencenin bedensel ve ruhsal izlerini halen taşımaktadır. Tahir Canan’a toplumun bir borcu da vardır. Müdahilliğine karar verilsin” ifadesini kullandı. Canan’ın müdahillik talepleri “gerekli koşulları taşımadıkları ve belge sunmadıkları” gerekçesiyle reddedildi. eski savcı Sacit Kayasu da izledi. Duruşmada, Genelkurmay Başkanlığı’na, “Bayrak Harekât Direktifi” olarak mahkemeye gönderilen belgeler arasında “konmadı” diye not düşülen “Sivil İşler Koordinasyon Grubu” ve “MGK Genel Sekreterlik Personeli” belgelerinin arşivde bulunması halinde mahkemeye gönderilmesi için yazılan müzekkereye yanıt verildiği açıklanarak, cevapta, “eklere ilişkin her hangi bir bilgi ve belgenin tespit edilemediğinin” bildirildiği tutanağa geçirildi. me Genelkurmay’dan gelecek listeyi beklemesin. Darbeler silsilesi arasında bir geçiş var. Açalım kapıları, Özkök arada dursun, biraz cereyanda kalır, ama başka türlü yapamayacağız.” Avukat Aydın Erdoğan, “Bütün süreçte Genelkurmay’ın tutumunun delil karartma yönünde olduğunu” söyledi. ERDAL ŞENEL: 28 ŞUBAT DARBE DEĞİL Atina Şiir Şöleninden... Bu haftaki yazım 1. Atina Uluslararası Şiir Festivali’nin konuğu olarak geldiğim Atina’dan olacak... İzninizle biraz bu şölenden, biraz şiirden, biraz kendimden ve bu şehre ilişkin anılarımdan söz edeceğim... Yunanistan’dan ve 22 ülkeden toplam altmış dokuz konuğun ağırlandığı bu buluşmanın Atina’daki ilk uluslararası festival olduğunu sanmam. Fakat eşgüdüm komitesinde benim de yer aldığım Dünya Şiir Hareketi’yle (WPM) bağlantılı olarak yine aynı komitenin üyesi şair Dino Siotis’in öncülüğünde geçen yıl kurulan “Şairler Grubu”nun ilk uluslararası etkinliği olduğu için böyle adlandırılıyor olmalı. Etkinliğin bence (başka konuk şairlerle de ortak görüşte olduğumuz) en önemli yanı, her gün siyasal gösterilerin yaşandığı Atina’da, ülkedeki ekonomik sıkıntılara karşın, bu ölçekte bir kültür etkinliğinin gerçekleştiriliyor olması. 23 Eylül’de Atina Konser Salonu bahçesindeki açılışla başlayan şiir şöleni, çeşitli mekânlarda sürüyor. Bu satırları yazmakta olduğum 26 Eylül gecesi ben Atina Kültür Merkezi’ndeki programda şiirlerimi okuyacağım. Festival 29 Eylül’de sona eriyor. Bütün uluslararası şiir buluşmalarında olduğu gibi burada da, şairler şiirlerini kendi dillerinde okurlarken, İngilizce ve o ülkenin dilinde çeviriler sahne gerisindeki ekranda izleniyor. Bu anlamda şanslı olduğumu söyleyebilirim. Çünkü Yunanca, kendi dilimiz dışında şiirlerimin kitap olarak yayımlandığı (ve birkaç basım yaptığı) ilk dildir. Böylece zaten önceden yapılmış çok sayıda çeviriye sahibim... HHH Yunanistan’la (Atina’yla, Selanik’le) ilgili, 1970’lerden bugüne sayısız anılarımın hangisinden söz etmeli... Aklıma öncelikle gelen, 70’li yıllarda bir barış topluluğu olarak geldiğimiz Atina’da, çok büyük bir kapalı spor salonunda gerçekleşen toplantıda büyük şair Yannis Ritsos’la birlikte şiir okumamızdır. Ritsos’un, sonraki yıllarda dilimize Fransızcadan çevireceğim eşsiz güzellikteki “Barış”ını okuduğu toplantıda ben de (bu gece de o anımdan söz ederek okuyacağım) “Ne Anlatır Yunan Şarkıları” adlı şiirimi okumuştum... 1984’te ülkeden zorunlu ayrılışımda da ilk durağım olan Atina’da, büyük şairin o sırada yaşadığı adadan, oğlunu uğurlamaya gelir gibi beni uğurlamak için bu kente gelişini ve konuştuklarımızı unutamam... (Bunları bir başka yazımda dile getirmiştim.) Yıllar önceye ilişkin bu anılar, şimdi hüznün daha ağır bastığı özlem duyguları uyandırıyor... Sonraki yıllarda da Atina’ya, Selanik’e, başkaca yörelerine çok kez geldiğim bu ülkenin, yaşamımda ve şiirlerimde derin izleri vardır... HHH Bu sabah, kaldığımız otelin bir salonunda, katılımcı şairler arasındaki “Sınırsız Şiir” başlıklı söyleşiye katıldım... Şiir ve sınır arasında nasıl bir ilişki olabilir?.. Şairler (ve şiir ürünleri) arasında da ülkeler arasında olduğu gibi aşılmaz sınırlar var mıdır? Ben asıl sınırın diller arasında olduğunu (ve çeviri sorununda odaklandığını) söyleyen katılımcılar arasında yer aldım... Biraz da şakayla karışık, bu sınırı aşılmaz kılan başlıca etkenin yeteneksiz şiir çevirmenlerinin ürünü kötü çeviriler olduğunu söyledim... Buna, orada söylememiş olsam da sadece edebiyatı değil var oluşumuzun bütününü kapsayan şu düşüncemi de eklemek isterim. Sadece şairler ve şiirler arasında, sadece ülkeler arasında değil, tek tek bütün insanlar arasındaki sınırlar yapay ve eninde sonunda geçicidir... Çünkü insan olarak (ve bu gezegendeki canlı cansız her şey gibi) yazgımız ortaktır... Zaten insana en çok yaraşır amaç, bütün sınırların yok edilmesi için savaşım değil mi?.. HHH İnternette, Twitter’de gördüğüm, ülkemize, bulunduğumuz coğrafyaya ve ne yazık ki gezegenimizin bütününe ilişkin sayısız kötü haberlerin hiçbirinden ise bu yazıda söz etmek istemiyorum... 25 Ekim’e ertelendi ‘Özkök de yargılansın’ Avukat Mehmet Horuş, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök’ün, o dönemde “darbe planlarını hazırlayan Haydar Saltık’ın özel kalem müdürü olduğunu” belirterek, şunları kaydetti: “Darbenin yargı, sivil, hukuk ayağıyla ilgili gene bu isim karşımıza çıktı. Mahke Mahkeme heyeti, müzakerenin ardından esas hakkındaki mütalaasını hazırlaması için dosyanın savcılığa gönderilmesine karar verdi. Diğer talepler reddedilirken, duruşma 25 Ekim 2013 saat 10.00’a bırakıldı. Bu arada Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin salonunda 12 Eylül davası görülürken, karşı mahkemede 28 Şubat davası vardı. ‘Tanklar Kızılay’da yürürdü’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 28 Şubat davasında tutuklu sanıklarından dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri emekli Tümgeneral Erdal Şenel, yaptığı savunmada, “28 Şubat döneminde, darbenin yapılmasına dair bir istek, hükümetin darbeyle devrilmesi, cebir kullanılması gibi bir şey yok. 28 Şubat darbe olsaydı, tanklar Sincan’dan değil, Kızılay’dan yürütülürdü ve namluları bakanlıklara doğru çevrilirdi” dedi. Savunmasına o dönem Genelkurmay Adli Müşavirliği görevinde bulunduğunu anımsatarak başlayan Şenel, görevi süresince hukuka aykırı hiçbir işlem yapmadığını, yapılmasına da izin vermediğini kaydetti. Şenel, “Genelkurmay Başkanı dahi Batı Çalışma Grubu (BÇG) kapsamında şahsıma herhangi bir görev veremez. Adli müşavirler, hukuki danışma organı olup, icra organı değildir. Komutanlık sıfatı yoktu r” diye konuştu. BÇG’nin oluşturulmasına yönelik 4 Nisan 1997 tarihli belgeyi hiç görmediğini dile getiren Şenel, şöyle devam etti: “Belgede benim imzam ve katkım yok. Belge, Genelkurmay Genel Sekreterliği tarafından hazırlanmıştır. Adli müşavirlikten bir personelin çalışma grubunda yer alacağına dair hiçbir düzenleme yoktur. Genelkurmay Adli Müşavirliği de savcılığın sorusu üzerine, 4 Nisan tarihli belgenin bulunmadığını bildirdi. Ayrıca belgenin ekindeki el yazması, ‘özel oturumla ilgili görüş ve öneriler’ konulu belge de sahtedir. Bu davada yargılananlardan birine ait olmayan, Genelkurmay Başkanlığı’nca da varlığı doğrulanmayan düzmece delilin hiçbir geçerliliği yoktur.” Şenel, BÇG’nin yaptığı hiçbir toplantıya katılmadığını ifade etti. Müşteki Tamer Tatar tarafından, soruşturma sırasında savcılığa verilen CD’de, BÇG’de adli müşavirliğin de görev aldığının belirtildiğini ileri süren Şenel, bu bilginin, CD’nin sahteliğinin kanıtı olduğunu savundu. İddianamede, adli müşavirliğe gönderildiği iddia edilen bazı belgelerin asıllarının, Genelkurmay kayıtlarında bulunamadığını öne süren Şenel, “Ben burada müebbet hapisle yargılanıyorum. Elbette ceza hukuku açısından kanıt, delil, belge isteyeceğim” ifadelerini kullandı. ‘Belgede imzam yok’ Şikâyetçi Çiller ifade verdi: BÇG hükümeti düşürdü HİLAL KÖSE COŞKUN 28 Şubat davasında şikâyetçi olarak mahkemeye dilekçe veren eski Başbakan Tansu Çiller, “Türkiye’nin önünü açmak, ülkeyi askeri vesayetten kurtarmak ve demokrasinin yerleşmesi için başbakanlıktan dahi vazgeçtim. Demokrasi düşmanları ile mücadele ettim. Esasen bugün iktidarda olanlar da ancak devletin başının desteğini aldıktan sonra bu hesabı sorabilir hale gelmiştir” dedi. Duruşmaya gelmeyen Çiller, avukatı Salih Çelen aracılığıyla mahkemeye dilekçe gönderdi. Çiller, BÇG ile ilgili belgeleri ilk kendilerinin ortaya çıkardığını belirtti. MEDYA İLİŞKİLERİ KOORDİNATÖRLÜĞÜ ‘Komutanları emekli edelim’ Çiller, dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan ile 28 Şubat 1997’de alınan MGK kararlarıyla ilgili yaptığı görüşmeyi de şu şekilde aktardı: “Başbakan’a, doğru olanın, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarını emekliye sevk etmek olduğunu söyledim...” Çiller, “Bu süreçte bir kısım sivil gruplar ile kuruluşlar, askeri cenah ile irtibatlı biçimde hareket etmiş, milli iradeye rağmen Refahyol hükümeti çökertilmiştir” ifadelerini kullandı. BÇG’nin bir kısım sivillerle hükümeti düşürmeyi planladığını belirten Çiller, “... İktidarın düşürülmesi amacına ulaşmıştır. Bu işbirliği çerçevesinde otellerde milletvekili ikna odaları kurulmuş, vekiller şantaj ve menfaat vaatleriyle Doğru Yol’dan koparılmıştır” dedi. Başbakan’ın geçiş güzergâhında silah paniği Kavakçı, Demirel’den şikâyetçi Eski Fazilet Partisi milletvekili Merve Kavakçı da mahkemeye gelerek ifade verdi. Kavakçı, “Milletvekilliğimin engellenmesi ile mağdur edildim. Bu mağduriyetimin askeri kanadı var. Aynı zamanda sivil ayağı da mevcut. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den konumundan dolayı şikâyetçiyim” dedi. Duruşmada, eski Sultanbeyli Belediyesi Başkanı Ali Nabi Koçak, Dünya Ehli Beyt Vakfı Başkanı Fermani Altun, o dönemde ordudan atılan subaylar, meslekten uzaklaştırılan öğretmenler, başörtüyle okula alınmayan öğrencilerin da aralarında bulunduğu 37 kişi şikâyetçi olarak ifade verdi. İstanbul Haber Servisi Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan önceki gece İstanbul’a gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçişi için Mustafa Kemal Köprüsü’nde önlem alan polislere yönelik iddiaya göre silahlı saldırı gerçekleştirildi. Polislerin beklediği yöne doğru, 100 metre uzaklıktaki 3001 Caddesi’nden peşi peşine ateş açılırken yere yatarak önlem alan polisler, telsizle olay yerine özel harekât timlerinin yönlendirilmesini istedi. Caddede 7 adet boş kovan bulunurken polis ekipleri ateş açan şüpheli ya da şüphelileri yakalamak için geniş çaplı çalışma başlattı. Bir görgü tanığı “Silah seslerini duydum, dışarı baktığımda silahını beline koyan birini gördüm. Eşime dışarı çıkma dedim. Çok korktum” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle