25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 AĞUSTOS 2013 PERŞEMBE 6 Ersöz: Başbuğ Anayasa Mahkemesi’nde yargılanmalı HABERLER Tuncay Özkan, Merdan Yanardağ, Mehmet Ali Çelebi Mahkeme anayasayı ihlal etti İstanbul Haber Servisi Ergenekon davası kararı, hukukçular, gazeteciler ve siyasetçiler tarafından tartışılmaya devam ediyor. Avukat Hüseyin Ersöz, Genelkurmay Başkanlığı yapmış olan İlker Başbuğ’un mutlaka Anayasa Mahkemesi’nde yargılanması gerektiğini vurguluyor: “Bu görüşe ‘darbe yapmak görev suçu değil’ noktasında itirazlar geliyor. Oysaki İlker Başbuğ hakkındaki dava, görevde olduğu süre içinde kendisine isnat edilen ve ‘görevi sebebi ile sahip olduğu yetkiler nedeniyle’ açıldı. Ancak mahkeme görev itirazlarını reddederek hukuka aykırı bir karar verdi. Bu uygulama, davada örgüt suçlaması bulunduğundan dolayı, görevsizlik kararı verildiği takdirde diğer sanıkların dosyalarının da Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmek zorunda kalınacak olmasından kaynaklandı.” Kamuoyundaki, genel af söylemleriyle ilgili “milletvekillerinin, gazetecilerin, akademisyenlerin, askerlerin yargılandığı bu davalar üzerine siyasi bir takım yorumların yapılması kaçınılmaz” değerlendirmesini yapan Ersöz, “Böylesine siyasi atmosferin gerilimli olduğu dönemlerin bir genel afla rahatlatıldığına geçmişte şahit olduk. Ancak Ergenekon sanıklarının bir kısmının bakış açısı ise ‘ben suçlu değilim ve affedilmek istemiyorum’ noktasında. Bunu da göz önüne almak gerekiyor” diyor. CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal ve emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un avukatı Dilek Helvacı da kararın hukuksuz olduğunu söylüyor. Haberal’ın suçsuz olduğunun kamu vicdanında defalarca kanıtlandığını söyleyen Helvacı, “Ülkemiz artık 4.5 yıl suçsuz yere yattıktan sonra tahliye olunduğunda sevinilir bir ülke haline geldi. Bir bilim insanının hayatından 4.5 yıl alınması içler acısı bir durum” diyor. Helvacı, müvekkili Tolon’un emekliye ayrıldıktan sonraki sivil toplum faaliyetlerinin ve Anayasal haklarını kullanmasının suç olarak gösterildiğine dikkat çekti Üç kişiye öfke patlaması ALİCAN ULUDAĞ Sadece Aptallar İnanır Öncelikle herkese iyi bayramlar diliyorum. Baştan sorumu sorayım ve bu hepimiz için düşünce antremanı olsun: Ülkemizde demokrasinin yerleşememesi, hak ve özgürlüklerin çağdaş özelliklere sahip olamamasının temel nedeni, sakın “sivil siyaset” sahipleri, liderleri, partileri olmasın? Biz “düşmanı” hep askerde, orduda, gladyoda, devlet içindeki çetelerde, bürokraside falan ararken? Tamam, bu saydıklarımızın hepsini “kurulu”, “tutucu” düzenin koruyucuları, pekiştiricileri, iktidar odakları, iktidar odağı olmaktan nemalanan ve mevzisini asla kaybetmek istemeyen, sözde bazı siyasi ve ideolojik saplantıları da olan “devlet” sahiplendi. Hiç itirazım yok. Hepsi geçmişte ülkeye, yurttaşa, insanlığa karşı ağır suçlar işlediler... Ama onların işbirlikçileri hep iktidara gelen siyasetçiler oldu. Kimdi bu siyasetçiler? 1950’den itibaren hemen hepsinin aslında sağcı siyasi parti ve liderleri olduğunu görürüz. Hepsi, demokrasiye ve özgürlüklere kapalı devlet içindeki ve dışındaki kirli odaklarla işbirliği yaptı, bu bir... Kimi zaman onları kullandı, bu iki... Bazen de bu odakların ta kendileri oldu, yani özdeşleştiler... Karşımıza siyasi parti mafyaları olarak çıktılar. HHH Sivil siyasetçilerle, devlet içinde ve dışındaki bu saydığımız odaklar arasında uzlaşı, çatışma sürdü gitti. Siyasetçi, devletteki iktidar odaklarını ele geçirme çabası içinde oldu.. Dikkat: Demokrasinin önünü açmak amacıyla değil, bizzat kendisi bu iktidar alanlarını yönetmek, yönlendirmek için.. Meseleye demokrasi, insan hak ve özgürlükleri, basın özgürlüğü, bilim, eğitim, ekonomi, kültür ve bütün bu alanların çağdaş olarak gelişmelerinin zorunluluğu açısından baktığımızda... ...1950’den itibaren siyasi tarihimizin özü ve özeti budur; bu açıdan tarihimiz gerçek anlamıyla yeniden yazılmalıdır... HHH Gelelim günümüze... Ergenekon, Balyoz, Odatv, Poyrazköy falan daha neler... Bunların üzerine çekilen diğer cilalar: 12 Eylül 1980 darbecileri, 28 Şubat 1997 askerin hukuki kılıflı hükümeti değiştirme zorlaması... Neymiş? Darbelerle, askerle, karanlık devletle, gladyo ile demokrasi ve özgürlükler adına hesaplaşmaymış. Bu hesaplaşmayı kim yapacakmış? Otoriter ve totaliter, üstelik İslami referanslarla ülkeyi yöneten RTE, AKP iktidarı... Niçin yapacakmış? Ülkede demokrasinin önünü açmak için... Peki, demokrasi ve özgürlüklerin önünü açacak ve ülkenin çağdalaşmasına çalışacakmış gibi olan bu adamlar kimler, arkalarındaki referanslar ne? İslamcılık, dincilik, siyasi ve dini biad, cemaatçilik, tarikatçılık falan... Bunların geçmişte siyasi olarak ne özelliği var? Birincisi, toplumu cemaatleştirmeleri, tarikatçılaştırmaları yasaklanmış, engellenmiş. İslamidini referanslarla iktidara gelmelerine hoş gözle bakılmamış. Peki, engellenebilmişler mi? Hayır, hep siyasi olarak örgütlü var olmuşlar. Şu veya bu partinin içinde veya başlı başına kendi partileri içinde.. Erbakan’la iktidara yürüdüler, iktidar da oldular, ülkeyi yönettiler. Cumhuriyet Halk Partisi 1950’den sonra toplam 3 yıl, o da yarım yamalak iktidarda bulunurken bunlar yıllarca ya tek başlarına ya bir ayaklarıyla, ama devletin de bütün imkânlarından yararlanarak iktidar oldular. Devlet ve bütün kurumları bunlar arasında parsellenmiş durumda. Solun yolları en kanlı darbelerle kapatılırken İslamcıların yolları açıldı. 12 Eylül’ün tamamen İslami karakterli yönünü görmeyen bir siyasi analiz güvenilir ve doğru olabilir mi? HHH İslam referanslı bir yönetimin ülkeye demokrasi ve özgürlükler getirebileceğini kim iddia edebilir? Tarihte böyle bir örnek yok. Günümüzde de İslam coğrafyasında tam tersini yaşıyoruz. Hepsinin yerlerde sürünmesinin ve Batı egemenliğinin, kültürel, ekonomik, piyasa, bilim ve siyasi sultası altında olmasının da temel nedeni budur. Arkasında demokrasi ve özgürlükler konusunda zerre bir referans olmayan RTE ve partisi ve Gül, demokrasi ve özgürlüklerin yolunu açacak, bu amaçla da devlet içindeki antidemokratik yapıları temizleyecek... Öyle mi? Onların yapabilecekleri en iyi şey, bu yapıları kendi denetimleri altına almak ve sürekli iktidarları için kullanmak olabilirdi. Karanlık odak, şimdi RTE ve AKP iktidarının bizzat kendileridir. Ülkede en büyük antidemokratik, demokrasi düşmanı iktidarla karşı karşıyayız... Susurluk, 12 Eylül ve güncel yaşadıklarımızın hepsinin ardında AKP iktidarı bulunuyor. Hrant Dink cinayetinin ardında da... Dink’in sözde arkadaşları da bu iktidarla ortaklık halindeler ve onlara diyorlar ki, bulsanıza katilleri.. Evet biraz daha zorlarsanız, katillerin devlet içindeki uzantılarından biri ikisini önünüze atarlar... Ama artık bütün bu zorbalık ve karanlık ve katiller sisteminin kontrolü iktidara geçmiştir. Ergenekon ve diğerleri, demokratikleşme ve özgürlükler mücadelesi değildi, tam tersine, AKP’nin totaliterliğinin önündeki bütün odakları temizleme süreciydi. Ergenekon kararlarından demokrasi ve özgürlükler çıkabileceğini sananların hepsi, bu yeni totaliter ve dinci faşist rejimin işbirlikleri, samimi veya değil, kullandıkları aletlerdir... Fikri Sağlar, Ergenekon yargıçlığından atılan Köksal Şengün, hiçbir karanlık çete ortaya çıkmadı diyor. Çıkmasını bekleyen mi vardı? Sadece kontrolü el değiştirdi... Şimdi herkesin işi çok daha zor... Ama böyle rejimlerin günümüzde yıkılışları kaçınılmazdır da... Uzun zaman almaz, merak etmeyin!.. Asıl tepki mitinglerden l Avukat Ülgen, Tuncay Özkan’ın da öfke patlamasının hedefi olduğunu belirtirken şunları söyledi: “Tuncay Özkan’ın susmaması, sürekli eleştiri yapması, dışarı ile ilişkisi mahkeme üyelerinin tepkisini çekmiş olacak diye düşünebiliriz. Bence asıl tepki Cumhuriyet mitinglerinden gelmektedir. ‘Sen Cumhuriyet mitingleri düzenler misin?’ denilerek en ağır ceza verilmiştir. Bu konuların ayrıntılı gerekçelerini daha sonra uzun karar yazıldığında açıklayacak ve somut olarak gösterebileceğiz. Mahkeme bazı sanıklar için şefkat ve şefaat göstermiştir. Gizli Tanık 9, Gizli Tanık Anadolu yani Ümit Sayın ile Osman Yıldırım olağanüstü bir biçimde korunmuştur.” Kamu vicdanında kanıtlandı l Keyfi uygulamayla Teğmen Mehmet Ali Çelebi’de de karşılaştıklarını dile getiren Celal Ülgen, “Mehmet Ali Çelebi için bu kadar yalanın nasıl bir araya getirildiğine ve gözümüzün içine baka baka söylendiğine şaşmamak elde değil. Tahliye olduktan sonra dik duruşu, mahkemede her aşamada bu dik duruşu ve ödün vermez tavrını sergilemesi kendisine ‘yol, su, elektrik olarak’ geri dönmüştür” diye konuştu. Dik duruşu yol, su olarak döndü ANKARA Ergenekon davasında sanık avukatlarından deneyimli hukukçu Celal Ülgen, mahkemenin kararıyla üç kişiye “öfke patlaması” gösterdiğini kaydetti. Ülgen, bunların gazeteciler Tuncay Özkan, Merdan Yanardağ ve Teğmen Mehmet Ali Çelebi olduğunu söyledi. Ergenekon davasında Tuncay Özkan, hükümeti devirmeye teşebbüsten ağırlaştırılmış müebbet; Mehmet Ali Çelebi 16 yıl 6 ay; Merdan Yanardağ 10 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme tutuksuz sanıklar Yanardağ ve Çelebi hakkında yakalama kararı çıkardı. Bu kararı değerlendiren Avukat Celal Ülgen, “Ergenekon adı verilen davada verilen karar absürt, tutarsız, ölçüsüz, orantısız ve keyfi bir karardır. Ancak şimdilik üç kişi için adeta bir öfke patlaması görmekteyiz” değerlendirmesini yaptı. Yurt Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın dava sanıkları içerisinde yer almasına karşın korkusuzca ve her türlü etki ve baskıya boyun eğmeyen bağımsız tavrının mahkeme için tutuklama gerekçesi yapıldığını belirten Ülgen, “Benzer yıla mahkum olan ve tutuklanmayan, benzer yıla hapse mahkum olup tahliye edilen sanıkların olması bizim bu düşüncemizi doğrulayan yan kanıtlardır. Kuşkusuz bu tür yaptırım uygulamak keyfidir. Mahkeme bu keyfiliği bol bol kullanmıştır. Ancak en belirgin tezahürler Yurt Gazetesi Genel Yayın Müdürü Merdan Yanardağ’da görülmüştür” dedi. İslami faşizmin işaretleri l İngiliz basını l ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki (sağda), dünkü basın toplantısında, Ergenekon kararları konusunda bir değerlendirme yapmanın Türk halkına ait olduğunu da vurguladı. l Finans çevrelerinin gazetesi olarak bilinen İngiliz gazetesi Financial Times da dün başyazısında Ergenekon davalarını değerlendirdi. “Türkiye geriye gidiyor” başlıklı yazıda gazete, muhalif seslerin bastırılmasının Erdoğan’ın baskıcı yönetimini gösterdiğini belirtiyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın haziran ayındaki hükümet karşıtı gösterilere verdiği aşırı tepkiyi, Türkiye Başbakanı’nın muhalefete olan alerjisinin kanıtı olarak değerlendiren yazıda “Erdoğan, kendisine karşı çıkma cüreti gösterenleri cezalandırmaya kararlı olduğunu daha önce de gösterdi. Ancak bu tutumu, Türkiye’nin hukuk devleti yapısını baltalıyor” denildi. Gözü başkanlıkta olan Erdoğan’ın, siyasi hesaplarla, seçmenler arasında prim yapan “komplo teorilerini” gündeme getirdiği belirtilen yazıda “Bu bir hata. Türkiye’nin ekonomik başarısı küresel ekonomiye bağımlı. Türkiye’nin cari hesap açığı, bir gecede buharlaşabilecek sıcak parayla kapatılıyor. Erdoğan bu tutumuyla sadece vatandaşlarının yaşamlarını değil kendi siyasi gücünü de tehlikeye atıyor” ifadeleri kullanıldı. Geriye gidiyor Dış Haberler Servisi Ergenekon kararları dış dünyada yankı bulmaya devam ediyor. İngiliz basınında yapılan değerlendirmelerde adaletsiz olarak nitelendirilen davaların Türkiye’de “İslami faşizmin işareti” olduğu ileri sürüldü. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki de kararlarla ilgili olarak yaptığı açıklamada, temyize kadar sonuç üzerinde yorumda bulunmayacaklarını belirterek “ancak mahkemenin verdiği cezaların ağırlığını elbette not ediyoruz. Çok sayıda Türk bu konuda kaygı dile getirdi” dedi. Paranoyak hoşgörüsüzlük Tanınmış İngiliz gazetesi Times’da yer alan bir yorumda “diktatörlüğün korkusu Türkiye’nin üzerinde. Erdoğan’ın skandala dönüşen adaletsiz davaları, İslami faşizmin işareti” denildi. Rosemary Righter imzasıyla yayımlanan yazıda, Ergenekon davasının işleyişinin ve Balyoz davasının, 1930’larda Stalin’in gövde gösterisi yaptığı duruşmaları hatırlattığı ileri sürüldü. Yazıda “Devlet kurumlarının İslamlaşmasını tartışma özgürlüğünün de kaybolması AKP’nin İslamla demokrasiyi birleştirdiği iddiasını çürütmeye başlıyor. Hepsinden öte, Fethullah Gülen hareketinin Erdoğan üzerindeki etkisini sorgulamak bir tabu haline geldi. Gülen hareketi, derin devletin İslami modeli oldu. Erdoğan’ın gündemi, yaptığı hesaplar giderek şüpheli bir hale dönüşüyor ve korku en güçlü silahı. Türkiye için tehlike artık bir askeri darbe değil. Asıl tehlike, Erdoğan’ın her türlü muhalefete ve çoğulculuğa karşı olan paranoyak hoşgörüsüzlüğü.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle