19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 AĞUSTOS 2013 SALI 8 n Baştarafı 1. Sayfada HABERLER GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK İncirsiz köye incir festivali ABİDİN YAĞMUR MERSİN Mersin’in incir üretimi olmayan Cemilli köyünde incir festivali yapıldı. İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı müfettiş Mustafa Uysal’ın köyde incir bahçesi kurduğu ortaya çıktı. Mersin’de incir üretiminin en fazla yapıldığı ilçe Mut ilçesi olarak biliniyor. Coğrafi ve iklim şartları gereği daha çok narenciye ürünlerinin yetiştirildiği Mezitli ilçesi, incir üretiminde pek de iddialı değil. Ancak Mezitli ilçesine bağlı Cemilli köyünde, Mersin Tarım Gıda ve Hayvancılık Müdürlüğü’nün de desteğiyle İncir Festivali düzenlendi. Muhtarlık tarafından düzenlenen festival köy meydanında, belediye başkanları, milletvekilleri ve tarım müdürlüğü yetkililerinin katılımıyla yapıldı. Tarım gıda ve hayvancılık müdürlüğü yetkilileri, Türkiye’de incir üretiminin genel durumu hakkında bilgi verirken, AKP Milletvekili Nebi Bozkurt, Kuranıkerim’deki incir üzerine ayetlerden örnekler verdi. Cemilli köyünde incir festivali düzenlenmesi akıllarda soru işaretleri yaratırken İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı Mustafa Uysal’ın köyde incir bahçesi kurduğu ortaya çıktı. Hem görevi gereği hem de köyündeki işleri için sık sık Mersin’e gelen Uysal’ın Cemilli köyündeki incir üretimi denemesinden olumlu sonuç alınca, köyde bir incir festivali düzenlenmesi fikrini ortaya attığı belirtildi. Valilik ve tarım müdürlüğü ile görüşmelerde bulunan Uysal, kısa sürede bu talebine yanıt buldu ve köyde incir festivali düzenlendi. Festivalde de üreticiler adına, köydeki tek üretici olan Mustafa Uysal söz aldı. Gazetemize konuşan köy muhtarı Halil Bağcı “Köyümüzde ilk kez incir üretimi denendi. Bunda başarılı olunca, bir kutlama, bir şenlik mahiyetinde festival yapalım istedik. İlgili makamlar da bu isteğimizi geri çevirmediler” dedi. Demek ki dedim; Arap “kardeşlerinden” ölen, öldürülen yok! Kılıçdaroğlu ile Devlet Bahçeli ise dün de ağız birliği etmişler; yanıtsız bıraktığı bir soruyu içeren gerçeği yüzüne vuruyorlar. Kime ağladığının kime ağlamadığının hesabını soruyorlar. Fuzuli gayret! Köyde kentte eşkıya sürüsü PKK ve onun azılı cani lideri Öcalan, bırakın 35 yılı, yalnız son on yılda binlerce masum çocuğu, genç kadınları katletti. Ağlamadı! CHP Genel Başkanı soruyor dün; Uludere’de 35, Reyhanlı’da 54 vatandaşımız katledildi. Ağladın mı? Ağlamadı! Samsun’da 1.5 yaşında Rabia açlıktan öldü. Tek damla gözyaşı düşmedi gözlerinden! Kahire’de Arap kızı Esma vuruldu. İki gözü iki çeşme! HHH Muhalefet liderlerimiz, elbette haklı olarak; PKK’nin katlettiği çocukların, genç kadınların arkasından tek damla gözyaşı dökmemesini yadırgıyorlar. Onlar “Arap kardeşleri” değil. Ağlamayacak elbette... PKK’nin katlettikleri, tepelerine bomba yağanlar; Türk, Kürt; onlar Arap değil, bu toprağın, bizim insanlarımız! Neden ağlasın? “Birkaçı şehit olmuş, yanlışlıkla katledilmiş ne çıkar?” Kafa bu! Ama Mısır’da İhvan liderinin kızı eylemlere katılmış; polis asker kurşunu ile ölmüş… İslam dünyasında bir tek bizimkini karalar bağlıyor. Gezi Parkı eylemlerinde emri gereği 5 genç insanımızı orantısız güç kullanan polis öldürüyor. Ağlasana! Ne ağlaması? Allah’ın rahmetini bile esirgiyor. Ama Arap babanın ölen Arap kızının arkasından yazdığı mektubu dinleyince gözyaşları sel oluyor. HHH Medyamız iktidarın kurguladığı bir seçim oyununda başrolde. TV’lerimizde iki gün sabah akşam, Arap Esma’ya ekranlardan dökülen gözyaşlarını ballandıra ballandıra bir, bir daha, iki üç.. yetmedi beş defa haber yaptılar. Böylece ülkemiz Duran Adam’dan sonra. …seçimdennnn seçime… Ağlayan Başbakan kazanmış oluyor. Bu siyasal numarayı bu ülkede artık kim yutar demeyin. Yüzde 99’u Müslüman olan, bir elinde seccade, diğer elinde Kuran gezenlere 10 yıldır iktidar yolunun açıldığı Türkiye’de yaşadığınızı unutmayın lütfen! HHH Mısır darbesinin arkasında İsrail olduğunu söyleyince; Obama’dan “saldırgan” diye iltifat gördü. İsrail’e çatıyorum, Obama’ya ne oluyor diye alttan alan bir yanıt verdi. Ama Birleşmiş Milletler’e, Güvenlik Konseyi’ne söylemediğini bırakmıyor... Batı dünyası artık konuşmalarını dikkate de ciddiye de almıyor. Nasıl ciddiye alsın ki… Bakın son konuşmalarından birinde öyle bir proje üretti ve açıkladı ki, bir devlet adamı nasıl böyle bir cevher yumurtlar diye ola ki hayret edip güleceksiniz. “Bu BM Suriye’ye müdahale kararı almaz, böyle giderse; bu gidişe artık dayanamayan kimi üyeler BM’den ayrılır ve başka bir BM kurarlar” dedi. Üstadı Erbakan, AB’ye karşı İslam Birliği kurmaya özenirdi. Bu da İslam BM’si düşlüyor. HHH “Birileri ‘Türkiye yalnızlaştı’ diyor. Hayır yalnızlaşmadık. Bilesiniz ki bizim yanımızda önce hak sonra da halk var” diyor. Tabii içine geldiği için yine elmalarla armutları karıştırıyor. Batı dünyası Gezi eylemlerindeki zorba tutumuna, demokrasinin en basit kuralına bile riayet etmeyen siyasal iktidarın yüzündeki demokrasi maskesini indirdi ve gerçeği bütün çıplaklığıyla gördü. Mayıs ayından beri “yalnız!”... HHH Hâlâ kendi gerçeğini anlamazdan geliyor. Hakla halkı karıştırıyor. Sandık yanımda ya; ne ola Batı, ne ola onların demokrasisi... Yaşasın benim kurguladığım demokrasi, diyor. İtibarı irtifa kaybetti, ediyor. Bir de seçmen pılıyı pırtıyı toplamasına yardımcı olsa! Hürrem, Meryem, Valide, Harem Dedikodusu…. Amerikalı bir arkadaşım yıllar önce, Türkiye’de en etkilendiği ve en garibine giden şeyin; “kadınlar arasındaki bakışlar” olduğunu söylemişti. Bir göz atışta hemen karşıdan karşıya inceleyip not vermeler, “Xray” cihazından geçirirmişçesine üstbaştakı kaydı tutmalar; yarı hayranlık, yarı kıskançlıkla yan göz süzmeler… kendisine hem ilginç, hem şaşırtıcı gelmişti: “Kadınların bakışı, kedilerin birbirlerini incelemesini andırıyor” demişti: “Batı’da bu bakışı hiç görmedim. Türkiye’de kadınlar arasında dayanışma yerine güçlü rekabet olduğu hemen hissediliyor!” DNA’sında eh ne de olsa baskın “harem geleneği” olan bir ülke burası. Tarihe karışmış olsa da, harem kültürünün etkisi hemen seziliyor. Amerikalı dostumun sözlerini en son Meryem Uzerli’nin başlı başına yüksek reytingli bir diziye dönüşen, “hamilelik serüveni” bağlamında düşündüm. “Hürriyet”ten Ayşe Arman biliyorsunuz, “tükenmişlik sendromu” ile soluğu Almanya’da alan Meryem Uzerli’nin “hamile olduğunu” duyuran bir bomba röportaj yaptı. Türkiye’deki sevgilisinden ayrılmış olsa da, bebeğini doğurmaya kararlı olduğu anlaşılan Meryem’in açıklamaları medyaya düşer düşmez, büyük bir tartışma başladı: “Bu ne cüret?” diyenler çıktı: “Babasız bebek doğurulur mu? Bir kadının erkeğe, erkeğin isteği hilafına, babalığı dayatmak hakkı var mı?”, “Meryem yanlış yolda”, “Tek başına annelik deli cesareti” türünde yorumlar yapıldı. “İki evliliğimde de kürtaj yaptırdım. Çünkü yalnız anne olmak istemedim. Çocuk istemeyen adam zorla baba yapılmaz. Çocuk yapmak iki tarafın da rızasıyla olmalı. Yalnız anneliği tatmak uğruna böyle maceralara girilmez” ahkâmı kesenler oldu. Bir numaralı ahkâmcıbaşı da, “Muhteşem Yüzyıl” hareminin “valide”si Nebahat Çehre çıktı. Ekranlardaki “harem” serüveninin baş karakteri Meryem’in böyle bir hikâye içinde kendisini bulması aslında ironik. Her çeşit harem dedikodusu ve müdahalesinin, gerçek yaşamda alabildiğine doğal karşılandığı ve uluorta yapılabildiği bir yer burası. Ünlü oyuncu Meryem Uzerli için bunca laf edilirse, sıradan bir kadına neler söylenmez hesap edin… Meryem Uzerli son kertede yetişkin, kocaman bir kadın. Ekonomik şartları yerinde. Üstelik yarı Alman ve Almanya gibi “yalnız annelerin” “evli anneler kadar doğal karşılandığı” bir ülkede yaşıyor. Ele güne ve hele de kadınlara hariçten gazel okumak düşer mi? İster tek başına çocuk yapar, ister yapmaz; bu tümüyle Uzerli’nin kendi varlığı, bedeni ve vicdanını ilgilendiren bir konu. “Efendim erkeğin de baba olmama hakkı saklıdır. Erkeğin rızası alınmadan doğurmak kabul edilemez. Bu nasıl haksızlık?” diyenler; “aile kavramının” Batı’da ne denli büyük bir değişiklik geçirdiğinin muhtemelen farkında değil. İtalya’daki son bir yasal değişiklikle örneğin, evlilik dışında doğan çocuklar; artık bundan böyle evlilik içi çocuklarla aynı haklara sahip olacak. İster miras olsun, ister okul ve her türlü masrafı olsun; “baba” evlilik içi, evlilik dışı ayrımı yapılmaksızın kendisine kan bağıyla bağlı “çocuklar” karşısında sorumlu tutulacak. Başka deyişle yasa önünde, “meşru”“gayrimeşru” ayrımı tümüyle kalkmış durumda. Bir çocuğun dünyaya gelmesi için, tek başına bir kadının bu kararı alması yeterli görülüyor. Eskiden kadına, “Dikkat et başın derde girmesin, bir erkekle ilişkiye girmeden önce düşün!” derlerdi. Şimdi bunun tam tersi söz konusu. Erkek, sonuçlarına hayat boyu katlanmak istemediği sürprizlerle karşılaşmak istemiyorsa; önden düşünmek zorunda… Toplumda kadının konumunu güçlendiren bu sonuçlara feminist mücadelenin çok uzun kazanımları sonunda varıldı. Söz ettiğim İtalya’daki son yasal değişiklik örneğin, siyasi yelpazenin her kanadında yer alan tüm kadınların ortak tavır almasıyla mümkün olabildi. Almanya’daki rakamlar tam nedir bilmiyorum ama AB ülkelerinde doğan çocukların yüzde 38’i, artık evlilik dışı. Estonya (yüzde 59), İsveç (yüzde 54) gibi kuzey ülkelerinde, Fransa (yüzde 55) gibi büyük Avrupa ülkelerinde 50’lerin üstünde yüzdeler söz konusu. Devlet, tercihini bu yönde kullanan “yalnız annelere” her türlü desteği sağlamak durumunda. Diyeceğim o ki; devir değişti. “Hürrem Sultan”ın validesinin gençliğinden bu yana geçen yıllar içinde, kadınının konumunda değişen epeyce şey oldu. Ancak bizde hâlâ harem dedikodusu geçerli olduğu için fazla ayırdına varamıyoruz. Not: Bu köşeye geçen hafta en yakın arkadaşımın yolladığı, benim de çok hoşuma giden bir “anonim metini” “Dostluk ve Dostlar Üzerine…” başlıklı bir yazıda konuk etmiştim. İnternette “50 yaşından sonra” başlığıyla dolaşan metin meğerse “anonim” değilmiş. Mutlu Tönbekici tarafından kaleme alınan orijinal satırların başlığı; “50’sinden sonra” değil… “30’undan sonra yapamadığım tek şey: Dostluk” şeklinde olması gerekiyor. Sevgili Tönbekici ve okurlara duyurulur. TSK’ye yönelik yargı operasyonlarının başladığı 2009 yılından bu yana Harp Akademileri Komutanlığı’na atanan hiçbir komutanın yüzü gülmedi Atanan yanıyor BARKIN ŞIK ANKARA TSK’nin gelecekteki komuta kademesini yetiştiren Harp Akademileri Komutanlığı, son yıllarda yapılan atamalar ile “kızak” komutanlığa döndü. TSK’nin en önemli eğitim kurumlarının başında gelen Harp Akademileri Komutanlığı’nın başına son 5 yılda atanan isimlerin yüzü gülmedi. 2009 yılında korgenerallikten orgeneralliğe terfi ederek Genelkurmay Plan Prensipler Başkanlığı’ndan Harp Akademileri Komutanlığı’na atanan ve halen GATA’da tedavi görmeye devam eden Orgeneral Nusret Taşdeler, Ergenekon Davası’nda müebbet hapse mahkum oldu. Taşdeler’in 2010 yılında koltuğunu devrettiği Orgeneral Bilgin Balanlı Balyoz Davası’ndan 18 yıl hüküm giydi. Balanlı, 2011 yılında Hava Kuvvetleri Komutanı olmayı beklerken tutuklanmıştı. Harp Akademileri Komutanlığı koltuğu Balanlı’nın ardından Ağustos 2011’de dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Aslan Güner’i ağırlamaya başladı. TSK içindeki en kıdemli orgeneral olması nedeniyle teammüllere göre Jandarma Genel Komutanlığı’na getirilmesi beklenen Güner, hükümetin isteği üzerine Harp Akademileri Komutanı oldu. Güner, bir sene görev yaptığı bu koltuktan emekliye ayrılmasının ardından 28 Şubat Davası nedeniyle Ankara’ya sorguya çağrıldı. Mahkeme, Güner’in tutuksuz yargılanmasına hükmetti. Güner’in ardından Harp Akademileri’nin komuta seviyesi 4 yıldızdan 3 yıldıza düştü. 2012 yılında Harp Akademileri’nin başına Korgeneral Raif Akbaş atandı. Akbaş, bu sene korgenerallikten orgeneralliğe yükselmek için birinci sırada bulunuyordu ama Yüksek Askeri Şura, Akbaş’ı emekliye ayırdı. 1. Ordu Komutanlığı görevinden bu makama bu seneki YAŞ’ta atanan Orgeneral Yalçın Ataman da yine 28 Şubat Davası’nda tutuksuz yargılanıyor. Ataman, askeri teammüllere göre Jandarma Genel Komutanı olması beklenirken, hükümetin talebi üzerine Harp Akademileri Komutanı oldu. Sessiz devir teslim ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Kuvvet komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığı’nda devir teslim törenleri gazeteciler törene alınmadan yapıldı. 22 Ağustos’ta Jandarma Genel Komutanlığı görevi Orgeneral Bekir Kalyoncu tarafından Orgeneral Servet Yörük’e devredildi. Orgeneral Mehmet Erten’in Hava Kuvvetleri Komutanlığı görevini Korgeneral Akın Öztürk’e devrettiği tören de aynı tarihte yapıldı. Deniz ve Kara Kuvvetleri komutanlıklarındaki devir teslim ise 23 Ağustos’ta yapıldı. Kadın dayanışması sıfır Komşularına sahip çıktılar Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Şişli İlçe Meclisi üyeleri dün Feriköy’de yaşayan 80 yaşındaki Markırıt Camkosoğlu ile Kurtuluş’ta translara yönelik saldırı ve tacizleri “Komşuma Dokunma, Nefrete Son” sloganıyla Pangaltı Metro çıkışında basın açıklaması yaparak protesto etti. Üyeler, “Susma haykır translar vardır”, “Susma haykır Ermeniler vardır” ve “Şişli’de nefret istemiyoruz” sloganlarını attı. Grup adına basın açıklaması yapan HDK üyesi Levent Pişkin “Şiddet ve linç girişimleri AKP iktidarı döneminde artmıştır. Geçtiğimiz hafta 80 yaşındaki Ermeni Markırıt Camkosoğlu evinde saldırıya uğradı. Şişli’de kadınlara ve LGBT’lere dönük saldırı ve tacizin sona ermesi için Şişli halkını ‘nefrete son’ demeye çağrıyoruz” dedi. Eyleme Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transseksüel ve Travesti (LGBT) üyeleri de destek verdi. Kemal Avcı hastaneye sevk edildi İstanbul Haber Servisi Mide kanseri hastası, tutuklu Kemal Avcı, hastalığının ağırlaşması üzerine Edirne F Tipi Cezaevi’nden Edirne’deki Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne sevk edildi. Kemal Avcı’nın avukatı Aycan Çiçek “Durumu çok ağır. Hastalık 4. evrede. Çıkmazsa cezaevinde ölüme terk edilmiş olacak” dedi. Avcı’yı en son 22 Ağustos Perşembe günü gördüğünü belirten Çiçek, “En son gördüğümde toplam 27 kilo kaybetmişti. Kemoterapiye başlamıştı. Bana yorgun, halsiz ve hiçbir şey yiyemediğini söyledi. Cezaevinde diyet yemeği uygulanmıyor. Kantindekilerle idare etmeye çalışıyor. O gece kanaması olduğu için hastaneye kaldırılmış, Cuma günü yeniden kanama geçirmiş. Durumu gerçekten cezaevi koşullarında kalamayacak kadar ağır” dedi. Avcı’nın en son hastaneye ring aracılığıyla götürüldüğünü belirten Çiçek, “Ring aracıyla götürülmeye dayanamayacak durumda. Ambulansla yatarak götürülmesi lazım” diye konuştu. Avcı’nın tutukluluğu için verilen itiraz dilekçeleri ise 10 Eylül’deki ilk duruşmasını bekleyen Avcı’nın durumu ciddileşti Kadın değil erkek düşünsün! Yıldızı 1 eksildi n DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Iğdır’a bağlı Tuzluca ilçesinde BDP ilçe yöneticisi 45 yaşındaki evli 4 çocuk babası Ali Bulut, Aşağı Mahalle’de oturduğu evin ahırında ölü bulundu. Tavana iple asılan, elleri arkadan bağlı olan Bulut’un ağzına bir cep telefonu sokulmuş olduğu belirtildi. Bulut ailesi konuyla ilgili açıklama yapmazken, BDP olayın araştırıldığını belirtti. BDP yöneticisinin şüpheli ölümü geri çevriliyor. Avukatlar en son 18 Temmuz’da tahliye talebiyle İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvuruda bulundu ancak dilekçe reddedildi. Çiçek, tekrar tahliye talebinde bulunacaklarını dile getirerek “Tahliye edilmezse cezaevinde ölüme terk edilmiş olacak” dedi. Mahkeme, Avcı’nın sağlık raporu için Adli Tıp Kurumu’na sevk edilmesine karar vermiş ancak bu karardan vazgeçmişti. Bu süreçte hastalığı ağırlaştığı için Avcı acil olarak ameliyata alınmış ve midesinin dörtte üçü alınmıştı. Kemal Avcı, 10 Eylül günü ilk duruşmasına çıkacak. Yaşamını yitiren ünlü avukatın siyasi davalarda izlediği yolu anlattı Yurt Haberleri Servisi Kozlu beldesindeki Kılıç İlköğretim Okulu’nun temizlik görevlisi, okul çevresinde temizlik yaptığı sırada boş arazide bir adet el bombası bulması üzerine durumu Kılıç Mahallesi Muhtarı Yılmaz Şen’e bildirdi. Şen’in haber vermesi üzerine olay yerine gelen polis ekipleri, çevrede geniş güvenlik önlemi alırken, bomba imha ekipleri yaptığı incelemede el bombasının patlamamış olduğunu tespit etti. İmha ekipleri 3540 yıllık olduğunu tahmin ettikleri bombayı boş arazide imha etti. Okulun yanında el bombası Ersöz’den ‘Verges’ örneği İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasında gazeteci Tuncay Özkan, emekli albay Dursun Çiçek’in de aralarında bulunduğu bazı sanıkların avukatı Hüseyin Ersöz, “Şeytanın avukatı” adıyla anılan Jacques Verges’in ölümü üzerine bir yazı kaleme aldı. Verges’in siyasi niteliği ağır basan davaları kamuoyunun vicdanına havale ettiğini anlatan Ersöz, “Adalet dağıtıcılar ne zaman ‘güçlülerin hukukunu’ uygulamaktan vazgeçer, işte o vakit özlemini duyduğumuz ideal bir hukuk sistemi hayat bulur” değerlendirmesi yaptı. Ersöz, “En Büyük Ergenekoncu Öldü” başlıklı yazısında Verges’in savunduğu kişiler arasında mafya liderleri, terör örgütü yöneticileri ve diktatörler olduğunu anımsatan Ersöz, Verges’in bir röportajında “En büyük pişmanlığının, Saddam Hüseyin’i savunmasını isteyen kızının teklifini geri çevirmesi” olduğunu söylediğini anımsattı. Ergenekon davasından 16 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin teslim olmasından sonra bir gazetede yayımlanan haberi eleştiren Ersöz yazısında şöyle devam etti: “Verges’in benimsediği yöntem, siyasi niteliği ağır basan davaları kamuoyunun vicdanına havale etmek üzerine kuruluydu. Çünkü bu davalarda savunma ötekileştirilir ve esasa etkili bir süje olarak görülmezdi. Savunmalarında ortaya atılan iddialara dayanak delilleri duruşma salonunun duvarları arasından çıkarır, kamuoyunun tartışmasına açardı. Onun yaptığı aslında bir sistemin eleştirisiydi. Sanırım bu, haberin yayınlandığı gazete nazarında, Fransız Avukatı ciddi ciddi Ergenekoncu yapmaya yetecektir.” Ersöz, yazısına şöyle devam etti: “Verges’in savunmalarında kullandığı yöntem doktrinde ‘kopuş savunması’ olarak isimlendirilmişti. DHKPC davasında tutuklanan avukatlar hakkındaki iddianameyi okuduğumda, basın açıklamalarının dahi örgütsel bir faaliyet içine sokulduğunu görünce, ilham kaynağı olan ‘kopuş savunmasının’ doktrinden çıkartılması için bir yasa teklifi verilmesini dahi garipsemem doğrusu.” On numara devretti ANKARA (AA) On Numara’da 10 bilen çıkmayınca 224 bin 290 lira devretti. Humaraların; 3, 5, 8, 9, 14, 15, 24, 27, 29, 30, 34, 35, 45, 46, 49, 50, 53, 56, 59, 67, 72 ve 79 olarak belirlendiği çekilişte 9 bilenler bin 526 lira, 8 bilenler 91 lira, 7 bilenler 16.80 lira, 6 bilenler 2.90 lira ve hiçbir numarayı tutturamayanlar 2.30 lira alacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle