19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 AĞUSTOS 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 7 ‘ÇOK GİZLİ’ BELGELER... Araştırmacı Gazetecilik Hapiste Yatıyor... Gazeteciliğin Türkiye’deki serüvenini birkaç kez daha gündeme getirmiş ve Türkiye’nin ilk üyelerinden olduğu Avrupa Konseyi’nin Bakanlar Komitesi aracılığı ile aldığı tavsiye kararlarına değinmiştim. Bakanlar Komitesi’ne Türkiye’den de ilgili bakan ya da kendi adına görevlendirdiği yetkili katılıyor, kararın altına imza atıyor. Uygulama ise hak getire... Ergenekon kararları ile bir kez daha ortaya çıktı ki başta Mustafa Balbay olmak üzere pek çok gazeteci “araştırmacı gazetecilik”in ceremesini çekiyor. Hem de Türkiye hükümetinin “dikkate alacağız” sözünü vermesine karşın. HHH Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 26 Eylül 2007’de kabul ettiği “araştırmacı gazeteciliğin geliştirilmesi ve korunması hakkında bildiri”yi bir kez daha kısaltarak anımsatıyorum: “II. Üye devletleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ilgili içtihat hukukunu ve diğer Avrupa Konseyi standartlarını dikkate alarak araştırmacı gazeteciliği korumaya ve desteklemeye, bu bağlamda; (i) gerekli olduğunda, özellikle araştırmacı gazetecilikle uğraşan medya çalışanlarının kişisel güvenliğini güvence altına almak için uygun tedbirleri almaya ve gazetecilere karşı her türlü şiddet veya göz korkutma olayını araştırmaya, (ii) Avrupa Konseyi standartlarına uygun olarak medya çalışanlarının dolaşım özgürlüklerini ve habere erişimlerini ve demokrasiye hizmet etmek için derinlemesine araştırma yapılarak verilen bilgileri ve eleştirileri kolaylaştırmayı sağlamaya, (..........) (iv) özgürlüğün kısıtlanması, aşırı maddi cezalar verilmesi, gazetecilik mesleğinin uygulanmasına yönelik yasaklar getirilmesi, mesleki materyallere el konulması veya tesislerin aranması gibi uygulamaların gazetecilerin ve özellikle araştırmacı gazetecilerin gözlerini korkutmak için kullanmamasını sağlamaya; (v) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesinde yorumlandığı üzere, korumanın sadece yayın özgürlüğünü değil aynı zamanda araştırmacı gazetecilik için temel olan gazetecilerin ön araştırmalarının korunmasını da kapsayacak şekilde genişleterek ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin son içtihatlarına uygun olarak iç hukuklarına yerleştirmesini ve göz önüne almaya çağırır. III Özellikle gazetecilik faaliyetlerinde ve araştırmacı gazetecilikte olumsuz etki yaratabilecek endişe verici son gelişmeleri üye ülkelerin dikkatini çeker ve üye ülkeleri uygun olduğu takdirde aşağıdaki durumlarla karşı karşıya kalındığında Avrupa Konseyi standartlarına göre iyileştirici faaliyetlerde bulunmaya çağırır. Bu durumlar: (i) Kamu güvenliğini koruma ve terörle mücadele adı altında ifade ve haber alma özgürlüğüne getirilen sınırlamaları açıkça artırma eğilimi; (ii) yetkililerin haklı bir sebep olmaksızın gizli tutmaya çalıştıkları, kamuyu ilgilendiren haberleri yayımladıkları veya öğrendikleri için medya çalışanlarına açılan davalar; (iii) gazetecilerin iletişimini izlemek gibi, onlara yönelik casusluk faaliyetleri; (iv) “muhbir”lerin korunmasına kısıtlama getirmek amacıyla alınan yasal önlemlerdir. IV. Medyayı, gazetecileri ve gazeteci birliklerini insan haklarına saygı duyarak ve etik ilkeleri uygulayarak araştırmacı gazeteciliği desteklemeye ve teşvik etmeye davet eder. V. Üye devletleri bu bildiriyi, uygunsa çevirisiyle birlikte, özellikle ilgili hükümet organlarının, kanun koyucuların ve adli teşkilatın dikkatine sunmak ve aynı zamanda gazetecilerin, medyanın ve mesleki kuruluşların kullanabilmesini sağlamak için geniş çapta yaymaya çağırır.” 12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden 33 yıl geçti. Bu süreçte darbeyi, daha çok mağdurların anlatımları, olayın tanıkları ve gazetecilerin yazdığı kitaplardan öğrendik. Darbelerle gerçek toplumsal bir hesaplaşma yerine çoğunlukla siyasi hesaplar öne geçti. Peki darbeyi yapan Türk Silahlı Kuvvetleri, 12 Eylül’e nasıl hazırlandı? Cuntanın lideri Kenan Evren, askeri müdahale için hazırlıklara ne zaman başladı; hangi komisyonu kurdurdu? Darbe sürecine hangi komutanlar katıldı, ne gibi yazışmalar, toplantılar yapıldı? Darbe hazırlığı mektuplaşmalarında neler yazıyor? Asker, darbe öncesi siyasete “gizli” olarak nasıl müdahale etti? Müdahalenin yol haritası olan Bayrak Harekât Planı nasıl oluşturuldu? Evren, bu plana ne zaman imza attı ve ilk sözü ne oldu? Darbeye aktif olarak katılan ve daha sonra Genelkurmay Başkanlığı’na dek yükselecek olan isim kim? Karargâhın “karşı darbe” korkusunun arkasında ne vardı? Bu soruların yanıtı Genelkurmay’ın 12 Eylül davası için Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın sanık olarak yargılandığı mahkemeye gönderdiği “çok gizli” belgelerde saklı. Binlerce sayfa belgeyi taradık ve 12 Eylül’ü bu kez “darbeyi yapan” tarafın gözünden, Genelkurmay’ın belgelerinden aktarıyoruz. Genelkurmay, 12 Eylül’den bir yıl önce Kenan Evren ve kuvvet komutanlarının, darbeye destek için ordu komutanlarıyla yaptıkları toplantının tutanaklarını mahkemeye gönderdi Demokrasi için ikaz! ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Genelkurmay Başkanlığı tarafından 12 Eylül davası için mahkemeye gönderilen belgeler, 1980’de yapılan darbeden önce Kenan Evren liderliğindeki kuvvet komutanlarının, ordu komutanlarıyla gizli toplantılar yaparak, askeri müdahale için koşulları değerlendirdiklerini ortaya çıkardı. Aralık 1979’da İstanbul ve Diyarbakır’da yapılan iki toplantıda, “anarşinin durdurulması için” TSK’nin ülke yönetimine müdahalesinin şekli tartışıldı. Toplantıya katılan ordu komutanları, 27 Mayıs gibi bir müdahaleye karşı olduklarını, buna henüz kamuoyunun hazır olmadığını kaydetti. Meclis’in kapatılmaması ve demokratik usulden ayrılınmamasını isteyen komutanlar, ülkenin içinde bulunduğu durumdan çıkması için cumhurbaşkanı ve parti liderlerinin “ikaz” edilmesi ve Meclis üstünde olağanüstü bir hükümet kurulması önerisinde bulundu. Genelkurmay Başkanlığı’nın Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın sanıkları olduğu darbe davası için gönderdiği son belgelerin içinde 12 Eylül öncesi yapılan gizli toplantıların tutanakları ortaya çıktı. Tutanakları göre Kenan Evren liderliğindeki kuvvet komutanları, 21 Aralık 1979’da İstanbul’da ve 25 Aralık 1979’da Diyarbakır’da ordu komutanları ile iki toplantı yaptı. Toplantıda, ülkenin içinde bulunduğu “anarşi durumu” ile “siyasi bunalım” ele alındı, bu konuda TSK’nin ne yapması gerektiği konusunda ordu komutanlarıyla fikir alışverişinde bulunuldu. ‘Toplu istifa edelim’ 2. Kolordu Komutanı Korgeneral Recep Ergun: Bugüne kadar gördük ki, şimdiki hükümet şekilleri ile anarşi ve bölücülüğün tırmanmasına bir türlü mani olunamıyor. Çünkü anarşi ve terörün yasal süt anaları vardır. Anayasa Mahkemesi, Danıştay başta olmak üzere Emniyet, idare ve TRT bu anarşistlerin arkasındadır. Türk kamuoyu 27 Mayıs benzeri bir hareket için henüz hazır değil. Kamuoyunun yüzde 99’nun bizden olması gerekir. Hâkimler kanunları işletmiyorlar. Zaten işletseler bugünlere gelinmezdi. Mesela 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesi vardır. Bu maddeyi hâkimlerimiz işletmiş olsalardı şimdiye kadar binlerce memur işten çıkarılırdı. 200 gün içerisinde hükümetçe açıklanan bazı vaatlerin sonucu beklenmeli. Cumhurbaşkanı seçimi de bu sürecin bitimine rastlamaktadır. Ordunun bu tarihe göre planlama yapması gerekir. Bu anarşik durumdan kurtulmak için üç yol olabilir: Doğrudan doğruya yönetime el koymak. Dolaylı yoldan yönetime el koymak. İkaz etmek. Doğrudan yönetime el koymayı uygun bulmuyorum. Silahlı Kuvvetler’i yıpratır ve büyük gaileler açar. 27 Mayıs’ı yaşadık, zararlarını çektik. Dolaylı yoldan yönetime el atma; anayasa kalacak, parlamento kalacak. Böylece yönetimi üzerine alanlar suni hareketler yaparak zamanı uzatacaklar ve sulandıracaklar. İkaz etmeyi uygun buluyorum. Hatta bir ikaz hepimizin istifası ile de yapılabilir. ‘Anarşiye çözüm bulun’ mektubu İstanbul ve Diyarbakır’da yapılan iki toplantıda siyasilerin “ikaz” edilmesi önerisi çıkınca, Evren ve kuvvet komutanları 26 Aralık 1979 tarihinde parti liderlerine uyarı mektubu gönderilmesine karar verdi. Siyasilerin ülkedeki anarşiye çözüm bulmaması halinde TSK’nin üzerine düşen görevi yapacağı belirtilen uyarı mektubu, 27 Aralık 1979 tarihinde Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e teslim edildi. Korutürk de 2 Ocak 1980’de Başbakan ve Adalet Partisi (AP) Genel Başkanı Süleyman Demirel ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Bülent Ecevit’i Çankaya Köşkü’ne birlikte davet ederek iki lidere uyarı mektubunu verdi. Oktay: Devrim Konseyi gibi cunta olmalı Tutanaklara göre 21 Aralık 1979’da İstanbul Selimiye Kışlası’nda yapılan toplantıda söz alan 3. Ordu Komutanı Korgeneral Fikret Oktay şunları söyledi: “Bütün vatandaşlar ve kamu görevlileri arasında meydana gelen sağ ve solu birleştirecek bir güce ihtiyaç vardır. Demokratik usulden ayrılmamak lazım. Zira bütün dış dünya bizi gözlüyor. Uluslararası ve kamuyu izlenimi esastır. Silahlı Kuvvetlerimizin üst kademesi olan sizlerin bu işe el atması ve gütmesi lazım. Korgeneral üzerinde bir seviyede Devrim Konseyi gibi bir cunta teşkil edilmeli, böylece idare üzerinde güdüm sağlanmalı. Hiyerarşik düzen içerisinde kanımızın son damlasına kadar sizlerin emrindeyiz.” ‘Aşırı uçlar temizlenmeli’ 5. Kolordu Komutanı Korgeneral Süreyya Yüksel: Silahlı Kuvvetler’in çok zinde ve bir şeye bulaşmamış olarak elde kalması lazım. Memleketin ve milletin yegâne güvencesi Silahlı Kuvvetler’dir. Bunun için ilk hareket tarzı olarak Meclis içerisinde geniş tabanlı bir koalisyon aklıma geliyor. Ancak bu koalisyon içinde bulunan iki büyük partinin aşırı uçlardan arındırılması gerekir. Başlangıç plana geçmeden Silahlı Kuvvetler’in ikazı ve müdahalesiyle bunun gerçekleştirilmesi uygun olur. Ancak idare Silahlı Kuvvetler’e geçebilir de. Buna meydan vermeyecek doğrudan doğruya idareyi almayacak tertipleri almak lazım. Harp Akademeleri Komutanı Orgeneral Bedrettin Demirel: Bugün için ordunun birinci vazifesi dış değil, iç düşmanların temizlenmesi oluyor. Millet bu görevi bizden bekliyor, yegâne çareyi orduda buluyorlar. Bugün anarşi devletin içindedir. Anarşinin anası devlettir, sokakta değildir. Devletin yasama, yürütme ve yargılama organları sokaktadır. Anarşi TBMM’den kaynaklanıyor ve parlamento hastadır. Böyle olunca bunu düzeltecek olan ordunun yönetime bir şekil vermesi gerekiyor... Bu kurtuluş şimdiki sistemin içinde mümkün değildir. Bu seçim sistemi ile yeni bir seçim yapılsa yine aynı olacaktır. Silahlı Kuvvetler’in müdahalesi nasıl olacaktır: Evvela Meclis ve Senato başkanlarına çok sıkı bir ihtar verilmelidir. ‘Şunları şunları yapın, bunları yapmazsanız gayri meşru olursunuz.’ Gayri meşru olunca da müdahale meşru olur demek lazım. Bunu yapmazlarsa partiler üstü bir hükümet kurmalı. Bu hükümet Meclis içinden veya dışından olabilir. Bu hükümete Meclis güvenoyu vermezse, gayri meşru olur ve dolayısı ile feshedilebilir. Bu ikazın Cumhurbaşkanı tarafından yapılması uygun olur. 1. Ordu Komutanı Orgeneral Necdet Üruğ: Silahlı Kuvvetler sıkıyönetim ile zaten müdahalenin fiilen içindedir. Fakat anarşiyi durduramamıştır. Biz anarşiyi durdurmak için müdahale edeceğiz. Bunun başarı veya başarısızlığı Silahlı Kuvvetler’e mal edilecektir... 27 Mayıs tipi bir müdahaleyi kabul etmiyorum. Bunun parlamenter bir görünüm içerisinde yapılması lazımdır. Ben de bir ikaz mekanizmasının işletilmesini uygun görüyorum. İki büyük partinin başkanları ile görüşmek uygun olur. Onları ikaz ederek içlerindeki aşırıları temizlemeleri istenmelidir. İkinci aşama olarak bir hükümet teşkil edilecektir. Bu kurulacak hükümete olağanüstü yetkiler verilmelidir. ‘Halk bekliyor’ 25 Aralık 1979 günü Diyarbakır’da yapılan toplantıda ise şu konuşmalar geçti: 6. Kolordu Komutanı Korgeneral Nevzat Bölügiray: Askeri müdahalenin gereği zaten gelmiştir ve hatta yüksek kademe geç kalmış haldedir. Subay ve astsubay kâfi gelmiyor. Belki de kısmi seferberlik ilanını daha gerektirebilir. 2. Ordu Komutanı Orgeneral İbrahim Şenocak: Bu işin sonu ne olacak? Asker tedirgin. Üstlerinden bir şey bekliyor. Halk da bekliyor. Her taraf tutuklu ile dolu. Bunlar ne olacak? Bugünkü mevzuatla 67 ilde sıkıyönetim ilan etseniz durum aynı olur. 2. Taktik Hava Kuvvet Komutanı Korgeneral Halit Toroslu: İkaz ve ihtar verilsin. Siyasi parti liderlerini toplayıp hepsine izahlı son bir uyarı yapmak gerekir. 7. Kolordu Komutanı Korgeneral Cemalettin Altınok: Asker müdahale ederse zayıflar. Kadromuz yok. Fakat ağırlığımızı koymalıyız. Gelecek günler çok karanlık. Orduda bile sağsol var diyor teğmenler. SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle