18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 AĞUSTOS 2013 CUMARTESİ [email protected] 14 KÜLTÜR Sinemamızın şenlik haritası Locarno’da bu yıl Türkiye’den gelen tek filmin, Kafkas ülkeleri programındaki “Saroyan Ülkesi”nin olması, neden diğer belgesel filmlerimizin ya da genç yönetmenlerimizin son yıllarda Locarno’da ve diğer uluslararası önemli etkinliklerde daha az ilgi çeker oldukları sorusunu gündeme getiriyor. Son iki yıl içinde Cannes, Venedik ve Berlin’deki göreceli sessizlikten ya da mütevazı varlıktan sonra akla gelen bu soru aslında beklentilerimizin yüksekliğiyle orantılı bir saptamaya işaret ediyor. MEHMET BASUTÇU 66. Uluslararası Locarno Film Festivali’nden Türk sineması üstüne düşünceler Pelin Esmer ‘Gözetleme Kulesi’ LOCARNO Hızlı dönüşümlerin derin sancılarını küresel düzeyde yaşayan dünyamızın bol çelişkili gerçekleri, yaratıcı sinemasını olduğu kadar, belgesel sinema dürtüsünü de körüklüyor. Paslanan belleğimizin uyarıcısı belgesel sinema, gündemin sürekli değiştiği fırtınalı ortamı gözlemlemek, anlamaya çalışmak, belgelemek ve iletmek için kolları sıvamış. Burunlarının önündeki duvarları göremeyecek kadar iktidar ve hız sarhoşu sürücülerin elinde durmadan ivme kazanarak doludizgin yol alırken yan camlardan bakmaya, zaman zaman da dikiz aynasına göz atmaya davet ediyor hepimizi. Alman sinemasının tutkulu ustalarından Werner Herzog da belgesel sinemanın çağrısına dayanamamış. Onur ödülü almaya geldiği Locarno’ya ilginç bir belgesel hediye ediyor. Adalet ile intikam duygusunu birbirine karıştıran ölüm cezasını bir türlü hukuk sisteminden söküp atamayan “ileri demokrasi” ABD’nin Teksas eyaletinde, idam mahkumlarıyla yaptığı konuşmalardan oluşan yalın ama son derece çarpıcı, rahatsız edici belgesel diziyi bir İngiliz televizyonu için çekmiş... Locarno’da bu yıl Türkiye’den gelen tek filmin, Kafkas ülkeleri programındaki “Saroyan Ülkesi”nin olması, neden diğer belgesel filmlerimizin ya da genç yönetmenlerimizin son yıllarda Locarno’da ve diğer uluslararası önemli etkinliklerde daha az ilgi çeker oldukları sorusunu gündeme getiriyor. Son iki yıl içinde Cannes, Venedik ve Berlin’deki göreceli sessizlikten ya da mütevazı varlıktan sonra akla gelen bu soru aslında beklentilerimizin yüksekliğiyle orantılı bir saptamaya işaret ediyor. Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes’da 200311 arası 4 kez yarışarak ödüllendirilmesi, 2004’te Fatih Akın’ın, 2010’da da Semih Kaplanoğlu’nun Berlin’de Altın Ayı almaları, yine 2010’da Seren Yüce’nin Venedik’te “Çoğunluk” ile İlk Film Altın Aslan Ödülü’nü kazanması, 2000’li yılların yükselen Yeşim Ustaoğlu ‘Araf’ Türk filmleri ve festivaller... çizgisinin doruk noktalarıydı. beklentilerimiz de artmış, 1982’de Yılmaz Güney/Şerif Gören imzalı “Yol” ile ilk kez kazanılan Altın Palmiye’ye artık bir yenisini eklemek, Venedik’te ana yarışmada ilk kez Altın Aslan kazanmak, yeni Altın Ayı’lara erişebilmek gibi yüksek bir düzeye çıkmıştı. Bu nedenle de 2012 ve 2013 festival seçkilerinin bir oranda düş kırıklığı yarattığı savunulabilir. Aslında, bazı başarılı filmlerimizin festivallerde gördüğü ilgi, bu yüksek beklenti ortamında yeterince ses getiremedi demek gerekiyor. Türk sanat sineması, özellikle bizim medyada bir soluklanma devrine girmiş gibi gösterilerek ön plana çıkamadı. Haksızlık etmemek için anımsayalım. Geçen yıl Cannes’da, kısa film dalında Rezan Yeşilbaş “Sessiz” ile Altın Palmiye kazandı. Ardından Yeşim Ustaoğlu Venedik’te Orizzonti bölümünde sunulan “Araf” ile ilgi gördü ve Venedik Günleri seçkisinde ilk filmi “Küf” ile yer alan Ali Aydın, Yüce’nin başarısını yeni bir Altın Aslan kazanarak yeniledi. Hemen ardından Toronto’da Pelin Esmer ilk kez izlenen “Gözetleme Kulesi” ile beğenildi. 2013’te, Berlin ve Cannes’dan sonra, Venedik’te de büyük ödül şansı olmasa da Türk filmlerinin sesi yok değildi. Reha Erdem, Aslı Özge ve Uğur Yücel Berlin seçkilerinde yer bulmuşlardı. İki hafta sonra Venedik’te, Deniz Akçay Katıksız’ın İstanbul Festivali’nde ödüllendirilen ilk filmi “Köksüz”ü, Venedik Günleri seçkisinde izleyeceğiz. Festival yöneticilerinin, merak ettikleri için Türk filmi aradıkları dönem çok gerilerde kaldı. Büyük bir etkinliğin yüksek düzeyli seçkisini daha da zenginleştirecek filmler aranıyor. Bu bağlamda Türk sinemasının festivaller haritasındaki yerinin ve basında bulduğu yankıların da normalize olduğu, böylece daha sağlıklı bir temele oturduğu söylenebilir. UPSD’den, Kutluğ Ataman’ın ‘cadı avı’ çağrısına yanıt Muzaffer akyol’un sergisi BodruM Casa dell’arte’de ‘Acı bir kimlik kaybı’ Kültür Servisi UNESCO AIAP Ergenekon uzantılarına artık uyanın’ Sanat ortamının, dünya kültür Türkiye Ulusal Komitesi Uluslararası diye. (...) Hükümete de kızgınım tarihine arka kapısından giren Plastik Sanatlar Derneği Başkanı Bedri bu yüzden, çünkü yıllarca bunun ve meslektaşlarına karşı ilkel bir Baykam, sanatçı ve yönetmen Kutluğ araştırılmasını istedik. Sadece ‘cadı avı’ çağrısı yapan Ataman’ın Ataman’ın 13 Ağustos Salı günü Star askerler mi? Ergenekon’un sivil bu acınası tavrını hiçbir aşamada, gazetesinde yayımlanan röportajda uzantıları var. Sanat ve kültür hiçbir gerekçeyle mazur görmesi söylediklerine yanıt verdi. Baykam, dünyasında yok mu? Sol olduklarını mümkün değildir” dedi. “UPSD’den Kutluğ Ataman’ın ‘Cadı iddia eden, sol pozisyonu gasp etmiş, Bilindiği gibi, Ataman aynı Avı’ Çağrısına Yanıt” başlığını taşıyan sol ideallerle uzaktan yakından röportajda, Vehbi Koç Vakfı ve Koç açıklamasında, Ataman’ın röportajında alakası olmayan, üstüne üstlük Topluluğu’na yönelik bazı iddialarda dile getirdiklerinin dünyanın hiçbir sanatla da uzaktan yakından bulunmuş, Vehbi Koç Vakfı da bu ülkesinde kabul edilemeyecek alakası olmayan, bir şekilde konuda şu açıklamayı yapmıştı: düzeysizlikte ve acı bir kimlik “Kurulduğu günden bu yana kaybının ifadesi olduğunu belirtti. sanatın evrensel dilini toplumla Baykam, yanıtında, “Doğayı, buluşturmak için titizlikle u UPSD adına bir demokrasiyi, ifade çalışmalarını yürüten özgürlüğünü ve laikliği, Vehbi Koç Vakfı, açıklama yapan Bedri Baykam, bütün sanatçılar canı koleksiyon seçimlerini Ataman’ın sözlerinin dünyanın hiçbir ülkesinde kabul pahasına savunmaya de büyük hassasiyetle mecbur değildir. gerçekleştirmektedir. edilemeyecek düzeysizlikte ve acı bir kimlik kaybının ifadesi Sanat ortamında Koleksiyonumuzdaki olduğunu söyledi. Baykam, “İktidara yaranma sarhoşluğu içinde her insanın, özveri tüm eserler ve bu vasıfları, ego eserlerin sahibi olan hükümeti, Gezi’de tepki veren binlerce sanatçı, yazar ve yaratıcı kontrolü ve politik tüm sanatçılar bizim insana karşı tahrik eden ve bu sanatçılar aleyhine yasal işlem bilinç düzeyi aynı için değerlidir. Sayın ve kampanya çağrısı yapma vasıfsızlığını gösteren noktada olmayabilir. Kutluğ Ataman ile daha Maalesef yaşanan önce yapmış olduğumuz başka bir isim, en azından bu topraklarda her türlü haksızlığa sergiler tüm sanat görülmemiştir” dedi. karşı sesi daha cılız çıkan camiasının malumu olmakla veya hiç çıkmayan ürkek birlikte koleksiyonumuzda ve iktidar bağımlısı sanatçılar, kendisine ait eserler bulunmaktadır. karikatüristler, yazar ve gazeteciler Galeri Mana tarafından sanatçı sayılmış, Cumhuriyet her zaman görülmüştür. Ama sunulan teklif, iddia edildiği gibi müsameresinde sanatçı rolünü kalkıp iktidara yaranma sarhoşluğu herhangi bir siyasi ya da farklı oynayagelmiş karanlık (...) içinde hükümeti, Gezi’de tepki gerekçe olmaksızın sanatçının Bence Beyaz Türkler düpedüz veren binlerce sanatçı, yazar ve önemli eserlerinin halihazırda konsantrasyon kampı kurmaya yaratıcı insana karşı tahrik eden koleksiyonumuzda bulunması hazırlanıyor. Bu da beni ve bu sanatçılar aleyhine yasal sebebiyle kabul edilmemiştir. Bu ürkütüyor”Şeklindeki ifadelerinin işlem ve kampanya çağrısı yapma vesileyle sanatın varoluş sebebi hiçbir şekilde kabul göremeyeceğini vasıfsızlığını gösteren başka bir olan fikir ve ifade özgürlüğüne olan ve affedilemeyeceğini vurgulayan isim, en azından bu topraklarda inancımızı bir kez daha vurgularken Baykam, “Ataman’ı, meslektaşlarına görülmemiştir” dedi. tüm gerçekdışı ithamlar karşısında karşı yaptığı bu linç çağrısının Ataman’ın, “Son iki yıldır sürekli hukuki haklarımızın saklı zavallılığı ile baş başa bırakıyoruz. uyarıyoruz. ‘Sanat camiası içindeki tutulduğunun bilinmesini isteriz.” ‘Gezi’nin Çocuk Korosu Şarkı Söylüyor’, 94x73 cm, 2013. ‘Çocuk Büyüdü, Çocuk Korkmuyor’ Kültür Servisi Ressam Muzaffer Akyol’un “Çocuk Büyüdü, Çocuk Konuşuyor, Çocuk Korkmuyor” adını verdiği resim sergisi 17 Ağustos Cumartesi günü Bodrum Torba’daki Casa dell’Arte’de açılıyor. Sergi 14 Ekim gününe kadar açık kalacak. Casa dell’Arte’nin yöneticisi Ahu Büyükkuşoğlu Serter, Akyol’un resimlerini seyretmenin kendisi için bir hayal âleminin içine dalmak gibi olduğunu belirterek “Ben bu resimlere bakıp hayaller kurarak büyüdüm, daha sonraki yıllarda kendisini de tanıdığımda onun güzel kalbi ve mütevazılığından çok etkilendim, sanatını da daha çok sever oldum” dedi. Yazar, şair ve çevirmen Özdemir İnce ise, sergi kataloğu için kaleme aldığı yazıda şunları vurguladı: “Devrim de özgürlük gibidir Muzaffer! Bu yüzden faşistler devrimden ve özgürlükten korkarlar. Dişidir diye... ‘Hamilelerin sokağa çıkması terbiyesizliktir’ diyen müstehcen adamı düşün. Mehmet Aksoy’un heykelini dilim dilim kestiren adamın kafası da bu kafa... ‘Gezinin Nar Yüreği’ ve ‘Nar Ana Bereket Ana’ tablolarını bu yüzden yaptın sen.. ‘Gezi’nin 31 Mayıs Tanığı’ var. Gözleri, biber gazı fişeğinin alnına çarpmasından bir saniye önceki ‘an’da, ağzında bir kurşun deliği. Bu sahneyi gören iki göz var: Gezi’nin Ortak Aklının Ortak Gözleri... ‘Gezi’ye Açılan Kapı’nın arkasında ilkelliğin yarattığı bir cehennem var. Şimdi o kapı kapalı. Bir gün açılacak ve imece ile, komün ruhu ile, bu cehennem cennete dönüştürülecek. Ve Muzaffer, bu dönüşümden önce, onun resmini yapacak...”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle