15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 TEMMUZ 2013 PAZAR [email protected] 18 KÜLTÜR Gezi Parkı Direnişi’nin ‘go’ oyununa benzetilmesinin ardından Mehmet Emin Barsbey go’yu anlattı ‘Hükümet go öğrenmeli’ CEREN ÇIPLAK Her Gidenle Eksilmek... Paris’in göbeğinde 1700’lerden kalma Odeon Tiyatrosu… Ben öğrenciliğimde orayı Kâbe bellemiştim… Çoook yıllar sonra o büyülü mekânın sahnesine çıkıp konuşma yapacağımı söyleseler inanamazdım. Ama oldu işte. Fransa’da “Türkiye Mevsimi” vardı (2010). O çerçevede Odeon Büyük Salon’da “Türkiye’de Tiyatro Politik Bir Mesele mi?” başlıklı panelde dört konuşmacıydık. Bir yanımda Işıl Kasapoğlu ve Nedim Gürsel; öteki yanımda gazetemiz Paris yazarı Uğur Hüküm… Panelde, Işıl ve Nedim kendi deneyimlerini dile getirirlerken Uğur Fransa’daki tiyatronun altyapısını; ben de Türkiye’deki tiyatroyu anlatıyordum. Uğur’u son görüşüm olduğunu bilmiyordum. Önceki gün gazetenin birinci sayfasında Uğur Hüküm’ün gülen yüzü, gülen gözleri bana bakıyordu… 64 yaşında… Bir kalp krizi… Daha yenilerde pazar yazılarının birinde Gezi Direnişi’ni Fransız basınının nasıl ele aldığını irdeliyordu. Ve yazısı ders niteliğindeydi… Gazeteci, yazar, Radio France’ın uzun yıllar çalışanı… Haksızlığa, sömürüye, baskıya her daim karşı çıkışıyla, dayanışmaya, dostluğa verdiği önemle geçen kısa sayılacak bir ömür… Tüm yakınlarına sevenlerine sabırlar diliyorum. Sait Maden… Onun o çok cömert, çok efendi, çok çalışkan, çok yaratıcı, çok inatçı (yaptığı işte inatçı, ilkelerinde inatçı, mükemmeli yakalama çabasında inatçı), çevresine sonsuz saygılı yüreği durduğunda, günlerden 19 Haziran’dı… O günden beri bu eşsiz insan için birbirinden güzel yazılar yazıldı. Şairliği, grafik sanatçılığı, çevirmenliği, 8000 kadar kitap ve dergi kapağı çizmesi, 500 kadar logo, şiir antolojileri… Söylenecek hiçbir söz ona artı bir şey katmayacak. Benim şimdi yaptığım bencillik… Şimdi yaptığım, 1969’da Grafik Sanatçıları Derneği’nin kuruluşundan beri tanıdığım, Sanat dergisi yıllarım boyunca yollarımızın çok sık kesiştiği, hep saygı ve hayranlık duyduğum Sait Maden’e bir kez daha sevgi duruşunda bulunmak… Bir de şunu vurgulamak: Ülkemde gençler Baudelaire, Eluard, Neruda, Paz, Aragon, Mayakovski ve daha nice dünya şairini Türkçe okuduklarında; ellerine aldıkları kitapların kapağındaki grafik ustalık dikkatlerini çektiğinde; inanıyorum ki Sait Maden o afacan ve bilge haliyle gülümsüyor olacak. Dünya şiirine olan egemenliği, evrensel kültür birikimi Sait Maden’in kendi şiirini de değiştirdi. Evrenselle yerel arasında, sesle çizgi, susuşlarla haykırışlar arasında köprüler kurdu. Onu bu pazar, “Kimlik” adlı şiiriyle anıyorum: “Ben de var oldum bütün bu nesneler arasında su gibi, ağaç gibi, ot gibi gerçek. Kimi kanatlar öptü, kimi ayaklar alnımdan, ya sevinçten içerim pır pır; ya korkudan benzim uçuk. Titredim karşısında dünyanın gün gün, saat saat taşlar arasında ben yüce, düşler arasında ben küçük. Bütün değişimlerin durdum eşiğinde uykusuz bir yüzüm gecelerden içeri, bir yüzüm tanlara açık. Ve tenle can arasında mevsimler boyu bir elim çöl, bir elim çiçek. Her şeyle, her şeyle, her şeyle kardeşliğim var: Denizle kum, yaprakla çiğ, balıkla kılçık. Dağın arka yamacında kalanlara kör Götüren kervan oldum bulut ve burçak. Uçsuz bucaksız evrene oğullar, oğullar saldım, Atlar ki zor karanlığı yırtıp geçecek. Tattım denizlerin tuzunu, bal sızdırdım güneşlerden, Yaşayanlarla öldüm, ölülerle dirildim; Ne kaldı çok çok?” Gezi Parkı Direnişi’ni bir oyuna benzetecek olsak bu hangi oyun olurdu? Tavla, satranç, dama mı, yoksa go mu? Sosyolog Orhan Tekelioğlu geçen gün bir yazısında direnişi go oyununa benzetti. Tekelioğlu, “Goda ustalık, beklenmeyen hamlelerle gösterilir” dedi. Gezi Parkı Direnişi’ni beklenmedik hamleler üzerine kurulu bir direniş olarak yorumladı. Biz de go oyununu merak ettik ve ilk hamleyi İstanbul Go Okulu’nun kurucusu Mehmet Emin Barsbey’le buluşarak yaptık. Efsaneye göre, Çin İmparatoru Yao, oğlu Tan Chu’nun zekâsını geliştirmek için bu oyunu icat ettirmiş. Tarihçiler, 4 bin yıllık olduğu tahmin edilen go oyununun eski Çin takviminden türemiş olabileceğini de söylüyor. Pek çok kişiyi Trevanian’ın “Şibumi” romanı go oyununa çekse de “Pi”, “The International” gibi pek çok yeni film, dizi ve romanda da artık go oyunu karşımıza çıkabiliyor. “Akıl Oyunları” filminde John Nash’in kaybettiği bir go oyunu sahnesi de içinden go geçen en bilindik sahneler arasında yer alıyor. Go oyunu için dünyada en çok oynanan oyunlardan biri deniliyor, peki Türkiye’de neden pek bilinmiyor? Dünyanın üçte biri Çin çubuklarıyla yemek yiyor ama etrafımızda Çin çubuğuyla yemek yiyen kimse yok muhtemelen! Go da bunun gibi. Uzakdoğu ve Asya’da çok oynanan bir oyun. Batı’da da son 50 yılda bilinirliliği arttı. Türkiye’de şans öğesi içeren daha dinamik ve renkli oyunlara eğilim var. Go ise oldukça soyut bir oyun. ylemlerin dili ve pratiği alışılmışın dışındaydı. Siyasiler bu “E hamleyi beklemiyorlardı açıkçası. Tam eylemlerin dili çözülüyor derken başka bir beklenmedik hamle yani ‘Duran Adam’ geldi. Postmodern dünyada orijinal olaylara karşı orijinal tepkiler verebilmek için belki de reflekslerimizi go ile geliştirebiliriz. Belki de tüm diğer siyasi aktörler gibi hükümet de kendi ezberini bozması için goyu öğrenmeli.” şam da artık böyle. Hayatımız hızla değişiyor ve bu değişim içerisinde dünün çözümleri geçerli olmayabiliyor. Gezi olayları da böyle patlak verdi. Sosyal medya en son harekete geçer denilen konformist gençliği tetikledi, eylemlerin dili ve pratiği alışılmışın dışındaydı. Siyasiler bu hamleyi beklemiyorlardı açıkçası. Tam eylemlerin dili çözülüyor derken başka bir beklenmedik hamle yani “Duran Adam” geldi. Postmodern dünyada orijinal olaylara karşı orijinal tepkiler verebilmek için belki de reflekslerimizi Go ile geliştirebiliriz. Belki de tüm diğer siyasi aktörler gibi hükümet de kendi ezberini bozması için goyu öğrenmeli. Gonun siyasal bakış açısına bir başka katkısı bir hamleyi tek başına değerlendirmemeniz, o hamleyi takip eden diğer hamlelerle birlikte süreci değerlendirmeniz ve genel bir strateji geliştirmeniz gerekmesi. Erçağ, büyük alkış aldı. 20’li yaşlarında bestelediği Can Yücel, Cemal Süreya, Metin Altıok, Nâzım Hikmet ve Orhan Veli şiirlerinin yanı sıra Ömer Hayyam ve Pir Sultan Abdal dizelerine de piyanosuyla ses veren Fazıl Say’a, güçlü yorumu ile Serenad Bağcan eşlik etti. Go nasıl oynanıyor? Bomboş bir tahtayla başlayan oyunun amacı tahtadaki en geniş alanı kontrol etmek. Orijinal tahtada 361 kesişim noktası var. Oyunun seyrine göre kaç taş kullanılacağı değişiyor ancak teorik olarak en fazla 181 siyah ve 180 beyaz taş kullanılabilir. Taşlararası hiyerarşi yok, tek taş tipi var. Siyah ve beyaz taş sırayla hamle yapar. Hamle yapıldıktan sonra taşları tahta üzerinde oynatmak mümkün değil ancak esir edilen taşlar tahta üzerinden kaldırılır. Bir taşın etrafı tamamen kuşatıldığında esir edilmiş olur. Oyunda iki şekilde puan kazanıyorsunuz. Bir taşı esir ettiğinizde 1 puan kazanıyorsunuz ve boş bir kesişim noktasını kuşattığınızda da 1 puan kazanıyorsunuz. İkisinin arasında dengeyi kurmak çok önemli. Özellikle yeni başlayanlar taş esir etmeyi çok önemsiyorlar. Tavla olsun, satranç olsun diğer oyunlarda en çok taşların olduğu noktalara odaklanırız ama goda taşların olduğu noktalar kadar taşların olmadığı boş alanlar da çok önemlidir. Bu oyunun ritüelleri neler? Goda rakibe saygı önemlidir, bu oyun ukalalığı kaldırmaz. Çok güçlü bir go oyuncusunda bile tevazu vardır, bu tevazuyu oyun size öğretir aslında. Oyunda, küstah ve kibirli bir tavır takınmamak önemlidir. Gezi Parkı direnişçilerinin ‘go’ hamlesinden söz edelim. Go oyunu ile Gezi Direnişi arasında nasıl bir paralellik kurabilirsiniz? Orhan Tekelioğlu’nun, Gezi olayları ile kurduğu “beklenmedik hamle” benzetmesi çok doğru, goda ezbere hamleler yapmak pek mümkün değildir. Çünkü goda o kadar çok olasılık vardır ki, sınırlı sayıda hazır reçeteyi uygulayamazsınız. Her pozisyonda o anki oyunun gereklerine göre analizler yapmalı ve çözümler geliştirmelisiniz. Modern siyaset ve ya Cömert ve yaratıcı yürek Kültür Servisi ENKA Kültür Sanat Buluşmaları’nda, Avrupa Kültür Elçisi besteci ve piyanist Fazıl Say, ENKA’nın daimi sanatçısı olarak Açıkhava Tiyatrosu’na konuk oldu. Fazıl Say’a Çağ Erçağ viyolonseliyle, Serenad Bağcan ise sesiyle eşlik etti. Fazıl Say ENKA’daydı Say, konserin ilk bölümünde Sivas, Hopa, Ankara ve Bodrum için yazdığı “4 Şehir” sonatını, viyolonsel yorumcusu Çağ Erçağ ile birlikte seslendirdi. Kaval ve kemençe melodilerini viyolonseliyle canlandıran Denizin tuzu, güneşin balı Şarkıcı, besteci, piyanist, tiyatro müzisyeni Çiğdem Erken ikinci albümü “İstanbul Kızı” ile günümüzün şehirli kadınlık hallerinin inişli çıkışlı, kâh hüzünlü, kâh melankolik hikâyelerini anlatmaya devam ediyor. Biraz özgürlükçü, biraz şairane romantik bir ruh; ama ana mesele hep aşk acısı… “İstanbul Kızı”, tıpkı ilk albüm “Kız Kafası” gibi umutsuz ve sorunlu kadınerkek ilişkilerinin üzerine kurulu bir dünyada geçiyor. Bu da yine ilk albüm gibi, farklı tarihlerde yazılmış şarkılardan oluşuyor. Yaklaşık 20 yıldan bu yana biriken bir malzeme var ortada. İsimlerindeki bağlantı dikkate alınacak Çiğdem Erken ‘İstanbul Kızı’ (Ada Müzik) olursa, aslında bu noktada da bir devam albümü olduğu ortaya çıkıyor. İlkinden iki farkı var, ilkine göre daha oturmuş bir soundu var, ikincisi cesaretin toparlanışı ve sözlerin açık oluşu. Doğum yeri Tekirdağ ama fahri İstanbullu Çiğdem; muhiti ise Cihangir, Taksim. Albümün adı biraz bundan, biraz da eski bir anonim şarkıdan geliyor. Kla sik softpop çizgisine ayak basan albüme çok değerli isimler eşlik ediyor. Trompetçi Şenova Ülker, gitarcı Bilal Karaman, basçı Kağan Yıldız, davulcu Alpdoğan Türeci takımda, basçı Gürol Ağırbaş, vokal eşliklerinde Ceyl’an Ertem ve Umay Umay yedek kulübesinin kozları… Efsane İngiliz hardrock, heavy metal topluluğu Black Sabbath’ın dörtte üçü halen zamana meydan okuyor. Stüdyo albümleri sayısına istinaden verdikleri isimle “13”, topluluğun 18 yıl sonra çıkardığı ilk çalışma. Dörtlüden davul cu Bill Ward yok, yerinde Rage Against The Machine ve Audioslave’den tanıdığımız Brad Wilk oturuyor. Geçen yıllar şarkıcı Ozzy Osbourne’u bir televizyon fenomeni yaparken söz yazarı ve basçı Geezer Butler mütevazı yaşamını sürdürmüş, gitarcı Tony Iommi’ye kanser teşhisi konmuştu. “13”, topluluğun ilk döneminden fırlatılıp bugüne atılmış gibi tınlıyor. Şarkı Black Sabbath ‘13’ (Vertigo) kalıpları, soloların tonları, vokallerin yırtıcılığı, gençlik günlerindeki kadar diri. Bu nedenle ilk altı albümlerinin yanında konacak çizgide, gerçek bir dönüş albümü olarak görülebilir “13.” Kendi tarihlerinin bazı zirvelerine yeniden ziyaretler gözlemleniyor. Arada bir eski bir Sabbath hiti dinliyor gibi oluyorsunuz. Nietzsche’ ye gönderme ya pan “God is Dead” adlı şarkıda, bir adamın Tanrı’nın ölüp ölmediği konusundaki çelişkisi anlatılıyor. Topluluğun kuşkuculuğu ile inançlı oluşu arasındaki çelişkiye çok uygun bir durum. Şarkıda Butler dünyanın yasadığı buhranı görmezden gelen bir adalet anlayışını sorguluyor. [email protected] n Kültür Servisi Çocukları lezbiyen, gay, biseksüel, trans bireyler olan bir grup anne babanın hikâyelerini konu alan “Benim Çocuğum” Diyarbakır ve Batman’da gösterilecek. Yönetmenliğini Can Candan’ın, yapımcılığını Surela Film’in üstlendiği belgeselin gösterimleri, Batman’da Yılmaz Güney Sineması’nda 11 Temmuz’a kadar, Diyarbakır’da ise Avrupa Sanat Sineması’nda 18 Temmuz’a kadar sürecek. ‘Benim Çocuğum’ Diyarbakır ve Batman’da
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle