16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 TEMMUZ 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA PAZAR YAZILARI 15 haberyorum yazısıyla tamamlanıyordu. Gazete 5 Haziran’da haber takibini “Protestocu Türklere karşı Erdoğan giderek daha izole oluyor” başlıklı bir fotoğrafla yine ilk sayfadan sürdürüyordu. Aynı gün gazetenin uluslararası servisi de Türkiye çapında 2 ölümle sonuçlanan şiddet olaylarına ilişkin bir haberle, İstanbul ayaklanmasının temelinde ölçüsüz ve tutarsız bir kentsel dönüşüm projesinin yattığını savunan bir makaleye yer veriyordu. Gazete 6’sında, iktidarın Gül ve Arınç aracılığıyla ortalığı yatıştırma çabalarına; 7’sinde “çapulcu” sözcüğünün sınırını aşan “Vandal” çevirisiyle Taksim’deki protestocuların eylemlerine; 8’inde de ana manşetten “RTE’nin katılığı”na değiniyordu. Le Monde’un İstanbul’daki gözü aynı gün neredeyse tam sayfa AKP’nin İstanbul tabanının Başbakan’a olan sadakatını, onların ağzından övgü dolu ifadelerle yansıtıyordu. 2005’ten beri Türkiye’ye yerleşik muhabir, RTE’nin Yeşilköy karşılamasında, AdanaMersin, Ankara dönüşündeki mitinglerde ana kanalların çoğunun “sevgi seli” propagandaları, “Yol ver geçelim Taksim’i ezelim” veya “Allahüekber” çığlıklarından hiç söz etmiyordu. İlerleyen günlerde Le Monde’un üretken ve çalışkan gözü, haberlerini resmi veya yandaş basın gibi bol bol RTE ve iktidar alıntılarıyla dolduruyordu. Direnişçilere de az da olsa mikrofon tutan muhabir siyasi ve sendikal muhalefeti bir avuç solun soluna küçültüp sembolik alıntılar dışında CHP, MHP hatta BDP’yi yok sayıyordu. Öte yandan 18 Haziran tarihli haberinde Erdoğan’ın Taksim’i boşaltarak “Gezi Parkı Zaferi”ni (!) nasıl perçinlediğini ballandıra ballandıra anlatıyordu. Yazısını “Yenilgi” diye nitelediği, direnişçilerin 20 gün süren mücadelesinin ardından kalan “acı lezzet” ile tamamlayan gazeteci rahat uyuyabilir. Zira RTE ve şürekâsı böylesi “dış mihrakları” baş tacı etmesini iyi bilir. [email protected] Gezi olaylarına Ukrayna’dan bakış T ürkiye’de Ukrayna’nın fazla bilinmemesine karşılık (Ukrayna kızları ve FEMEN gibi herkesin ağzına sakız olmuş konuları bir yana bırakırsak), Ukrayna’da Türkiye’ye yönelik ilgi ve bilgi, toplumun her kesiminde, daha yoğun. Türkiye’de pek çok kişi, Ukraynaca diye bir dilin olduğunu bile bilmezken, Ukrayna’da Türkçe eğitimi almış kişilerin sayısı epey fazla. Türkiye’yle ilgili haberler buranın basınında çok geniş yer buluyor. Bunun tabii çeşitli nedenleri var. Birincisi, Türkiye, Ukrayna’nın açık denizlere çıkış yolu üzerinde ve Karadeniz havzasının en önemli ülkelerinden biri. İkincisi, Türkiye, Ukraynalıların başlıca tatil mekânları arasında yer alıyor. Üçüncüsü, pek çok Ukraynalı ya buradaki Türk firmalarında çalışmış ya da hayatının belli bir döneminde Türkiye’de iş yapmış. Bunların sonucunda, Türkiye’de Gezi Parkı eylemleriyle başlayan olaylar Ukrayna basın yayın organlarında çok geniş yer buldu. İlgi iki nokta etrafında toplandı. Birincisi, Türkiye’deki olayların Ukraynalı turistleri etkileyip etkilemeyeceği epey tartışıldı. Ukrayna’daki turizmcilerin desteğiyle, gazetelerde ve televizyonlarda, göstericilerin turistlere zarar vermediği ve turistik bölgelerin sakin olduğu haberleri KIEV yayımlandı. Buna rağmen, Türkiye’ye seyahatlerde önemli düşüşün olduğu DENİZ BERKTAY söyleniyor. Akılları kurcalayan ikinci soru ise, genel olarak Türkiye’de ne olup bittiği idi. Uluslararası yayın organlarının daha önceki tutumu nedeniyle, önceleri Türkiye istikrarın ve demokrasinin hüküm sürdüğü bir ülke olarak algılanıyordu. Fakat son olaylarda polisin uyguladığı şiddet, bu algıyı tamamen değiştirdi. Türk olduğumu öğrenen sokaktaki Ukraynalılar, Türkiye’nin diktatörlüğe gidip gitmediğini soruyor. Bazıları, “Türkiye’de din devleti kurulacakmış, protestocular buna karşı çıkıyormuş, doğru mu?” diyor. Çeşitli gazetelere demeç vermenin yanı sıra Ukrayna’nın önde gelen televizyon programlarından birinde olayları değerlendiren bir konuşma yaptım. (Fakat hemen belirteyim, değerlendirme yapmam kolay olmadı. Çünkü benim bildiğim Türkiye, altı ay önce gördüğüm ve kıyı bölgelerinde bile umutsuzluğun hüküm sürdüğü bir Türkiye’ydi. En apolitik olduğunu zannettiğim tanıdıklarımın eylemlerde olduğunu öğrendiğimde, arada önemli bir dönemi kaçırdığımı ve artık karşımda başka bir toplumun olduğunu anladım.) Televizyon programı yapıldığında, Gezi Parkı eylemleri en hareketli günlerini yaşıyordu ve burada bana olayların nereye sürükleneceğini sordular. Bir diğer soruysa, “Ortalık birbirine giriyor, peki Türkiye’nin muhalefeti ve Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi nerede?” idi. Ben de, bu sorudan hareketle, Türkiye’deki olayların eski Sovyet ülkelerinde on yıl kadar önce görülen renkli devrimlerden (Gürcistan’da Saakaşvili’yi iktidara getiren Gül Devrimi ve Ukrayna’da Viktor Yuşçenko’yu iktidara getiren Turuncu Devrim) farkını açıklamaya çalıştım. Birincisi, Türkiye’deki olayların bu renkli devrimlerden farklı olarak seçim döneminde meydana gelmediğini, Türkiye’de önceden hazırlanmış “renkli devrim kadrolarının” bulunmadığını ve olayların her şeyden önce, iktidarın kendilerinin bütün özel hayatını denetim altına aldığını düşünen ve kendilerine başka bir yaşam biçiminin dayatılmasına tepki duyan kitlelerin tepkisi olduğunu ifade ettim. Yine Ukrayna ve Gürcistan’da renkli devrim sırasında bu olayların başını çeken ve iktidara gelmeyi hedefleyen siyasi liderlerin olmasına karşılık, Türkiye’de muhalefet partilerinin ya gösterilere tavır aldığını, ya da gündemin epey gerisinden geldiğini söyleyerek olayların biraz da Türkiye’de etkili bir muhalefetin olmamasından kaynaklandığını belirttim. Türkiye’den uzakta başka bir ülkede yaşamak, ilk bakışta cazipmiş gibi görünebilir. Fakat memleket bu haldeyken ve insan yakınlarını eylemlerde görürken burada olmanın hiçbir tadı yok. [email protected] T ürkiye’de kimileri her vesileyle, “Dünyanın gözü bizim üzerimizde” demekten narsisistik bir haz alır. Bu şoven kökenli takıntının nasıl asılsız olduğunu genelde bizim gibi uzun yıllardır dış basının içinde yaşayanlar biraz bilir. Ama o “dünya gözü” gerçekten Türkiye’ye döndüğünde, ülkenin alameti farikası “adam”ın, ileri demokrat külahı düşüp de haşmetlu, azametlu (!) “Halife Sultan” keli görünürse, o zaman o “göz” hemen “kem göz”e dönüşüverir. Tüm otoriter ve/veya totaliter yönetimlerde bilinen “dış mihraklar” edebiyatı hortlar. Kem gözlerden biri, belki de birincisi yabancı basındır. Yabancı basının da işi gücü malum söyleme göre Türkiye’yi yermek, bölmek, yıkmaktır! Fakat acaba her şey böyle bir “ilk” okumada gözüktüğü denli tek boyutlu mudur? Aslında birileri oturup Alman, Amerikan, Çin, Fransız, İngiliz ve Rus basınının belli başlı yayın organlarını bir olay ve bir zaman diliminde sıcağı sıcağına incelese, gözlem ve geçici tespitlerini kamuyla paylaşsa ortaya neler çıkar? (Bu işi kısmen de olsa elbetteki çeşitli ulusal istihbarat kanalları yapmakta, verileri o günün iktidar ve hiyerarşisinin irade ve çıkarları doğrultusunda değerlendirmektedir.) Örneğin Taksim Direnişi etrafında dış basında kimler, nereden, ne ve nasıl yazmışlardır? Bilgi, haber, ses ve görüntüleri ne kadar özgün ve birinci elden; ne kadar başka kaynaklardan ele alınmıştır? Ne kadar gazeteciliğin bağımsızlık ve eleştirellik ilkelerini uygulamaktadırlar? Biz bunlardan bir tanesini, Fransa’nın saygın gazetesi Le Monde’un 219 Haziran tarihleri arasında Taksim Direnişi’ni nasıl yansıttığını kısaca aktarmaya çalışacağız. Bugün Türkiye’de devamlı muhabiri olan iki Fransız gazetesinden biri merkez sol ve liberal eğilimli Fransızcada “dünya” anlamına gelen Le Monde, diğeri de merkez sağ ve muhafazakâr eği ‘Le Monde’un gözü limli Le Figaro’dur. Le Monde muhabiri aynı zamanda merkez sağ eğilimli haftalık Le Point dergisi ve Fransa’nın yalnızca pazar günleri yayımlanan tek gazetesi Le Journal du Dimanche’ın da yazarıdır. Eşi Le Figaro muhabiri de merkez sol eğilimli Nouvel Observateur dergisinin yazarlığını yapmaktadır. Diğer gündelik gazetelerin düzenli kullanmadıkları, yazı başına PARİS çalışan Türk veya Türkiye’ye yerleşmiş Fransız gazeteciler vardır. Bunların da toplam sayısı şimUĞUR HÜKÜM dilik 3’tür. Bildiğimiz kadarıyla AFP’nin (Fransa Basın Ajansı) ikisi Fransız küçük bir çekirdek kadrosu mevcuttur. Ayrıca hiçbir radyo veya televizyon kanalının Türkiye’de kadrolu temsilcisi yoktur. Yine şimdilik, biri Türk kökenli 4 Fransız bu alanda çalışmaktalar. 1 Haziran’da yayımlanan 23 Haziran tarihli Le Monde’un imzasız (her zaman olduğu gibi) başyazısı “Türkiye: Mösyö Erdoğan ya da iktidar sarhoşluğu” başlığını taşıyordu. Yazı ölçülü bir dille, Erdoğan’ın orantısız şiddet kullandırmaktan ülkenin tüm önemli kurumlarını ele geçirmesine bir dizi antidemokratik uygulamalarını sergiliyor, benzersiz ve kitlesel bir seferberliğin ülkeyi yeni siyasi bir dönemece getireceği öngörüsünde bulunuyordu. Gazetenin İstanbul muhabiriyse kentin Erdoğan’a duyulan hiddetin sahnesi olduğunu, büyük haber kanallarına duyulan tepki ve gelişmelerin kronolojisiyle polisin şiddetini anlatıyordu. Ertesi gün “Erdoğan’ın küstahlığı protestoyu körüklüyor” sözleriyle manşete taşınan gelişme, iç sayfada “İktidara karşı isyan yayılıyor” ve “Kaybedecek pek bir şeyi kalmayan liberal Müslümanlar, Aleviler”i tanıtan bir P azar sayfamızın usta kalemlerinden sevgili arkadaşımız Uğur Hüküm’ü sonsuzluğa uğurluyoruz. Yıllardır Paris’ten çeşitli konulardaki izlenimleri ile bu sayfaya değer katan Uğur’u saygı ve özlemle anarken, son yazısın bir kez daha sizlerle paylaşıyoruz. Maymunlarla göz göze... B ir yanda goriller, bir alana inşa edilmiş bonobolar, diğer bu yapıyla Wilhelma bir yanda politikacılarla dönüm noktasına imza gazeteciler... Bugün atmış. Maymunların bir araya gelmişler. Bir geleceğe dönük yeni evi görüşme için değil. Bu bir lüks, aydınlık ve de ferah. açılış, dört yüz davetlinin Burada yaşayan 25 goril ve katıldığı, açık büfeli, bonobo artık oturdukları, Afrika müzikli bir tören. yattıkları veya oynaştıkları Stuttgart’ın tarihi hayvanat yerden dışardaki güzel bahçesi Wilhelma’nın doğayı seyredecek, (www.wilhelma.de) günün belli saatlerinde değerli maymunları yeni koşturup zıplayacakları, “evleri”ne taşındı! Açılışa, çimenlerine uzanacakları başta eyalet başbakan parka çıkacaklar. 1500 yardımcısı ve maliye metrekarelik dış yeşil bakanı Nils Schmid ile eşi alanda on beş metre Tülay olmak üzere alt ve yüksekliğindeki değişik üst düzey yerel politikacılar ağaçlar, çimenler ve bir akın akın geldi. 2006 derecik onları bekliyor. yılında yapımına karar İki yüz metre ötedeki verilen, ancak temeli “eski evleri”nden buraya 2010’da atılan, giderleri taşınırken elli yaşındaki sonunda 22 milyon Avro’ya Mimi Hanım hiç zorluk tırmanan Maymunlar çıkarmamış, neredeyse Evi’nin yapımı tehlikeye “tıpış tıpış” arabaya girince 28 bin binmiş. Bir üyeli Wilhelma yaşından STUTTGART Dostları Derneği küçükler de 9 milyon kucakta gelmiş. Avro’luk katkıda Büyük goril bulunmuş. ailesinin 23 Avrupa’da bir yaşındaki, benzeri yok, 160 kilo AHMET ARPAD gerçekten ağırlığındaki görülmeye şefi, hep öfkeli değer, ileriye bakan Kibo’yu dönük modern bir yapı. ise uyutup koskocaman bir Hemen hemen tamamı sandığa koymak gerekmiş. camdan. Stuttgart’ın Ancak açılış töreninde biraz Wilhelma hayvanat keyifsiz gibiler. Camların bahçesi Avrupa’nın tek arkasındaki kalabalık goril yetiştirme merkezi. hoşlarına gitmemiş Mimarı, uzun yıllardır olacak! Birkaç gün önce tanıdığım Prof. Hascher’in taşındıkları kocaman Almanya’nın mimarları “evleri”ne daha alışmadan, arasında önemli bir camların ardında konuşup yeri var. Stuttgart’ın eden, gülen, kendilerine göbeğindeki Sanat Müzesi ikide bir el sallayan ile büyük bir alışveriş politikacılardan, fotoğraf ve merkezinin de mimarı film çeken gazetecilerden olan Prof. Hascher’in ve diğer kuru kalabalıktan özelliği yapılarında çok rahatsız oluyorlarmış cam kullanması. Bunu gibi. Sadece küçüklerin Maymunlar Evi’nde de hiç umurunda değil bu gerçekleştirmiş. Gorillerle yeni dünya. Onlar insan bonobolar 2300 metrekare çocuklarının da severek büyüklüğünde alanda oynayacağı büyükçe tabii birbirlerinden ayrı bir odada koşuşturarak, yaşıyorlar. Eskisinden tam salıncaklarda sallanarak, on dokuz kat daha büyük topları sağa sola savurarak tam bir keyif çıkarıyor. Goriller yükseklere tırmanmadıkları, hoplayıp zıplamadıkları, sadece gezindikleri için onlara ayrılan alan, daha çok halatlara ve ağaçlara tırmanmasını seven bonoboların yaşadığı alanın iki katı. Dışarıya çıktıklarında da goriller otların, ağaçların altında bir şey arayıp dururken veya meşe gövdelerine sırtlarını dayayıp şöyle bir kestirirlerken, alçak dallara çöreklenip sağa sola bakınırlarken, bonobolar kendilerine ayrılan açık alanda yükseklere tırmanıyor, insanın yüreğini ağzına getiren değişik jimnastik hareketleri yapıyor, metrelerce yukardaki hamaklara kurulup ayaklarının altında uzanan hayvanat bahçesini ve çevresindeki büyük parkı seyrediyorlar. Gerek bonoboların, gerekse gorillerin bütün gün tembel tembel oturmasını veya uyuklamasını önlemek için değişik kimi yöntemler de uygulanıyor. Bazı bölümlerde ancak uğraşı sonucu bulabilecekleri köşelere leziz yiyeceklerle oyuncaklar saklanıyor. Açıp alacakları dolap raflarına da günün belli saatlerinde yiyecekler bırakılıyor. Susuzluğunu gidermek isteyen maymunun duvarlardan arada sırada akan sulara ağzını uzatması gerekiyor. Bonobolar (cüce şempanze) için bir köşeye kocaman bir televizyon ekranı yerleştirilmiş. Burası onların “televizyon odası...” Canı sıkılan bonobonun ekranın yanındaki düğmelere basarak Bonobo TV’nin her gün yarım saat boyunca yayınladığı beş değişik çizgi filmi seyretme olanağı var! Taksim Hollanda T aksim adı artık dünya tarihine, bırakma” eylemleri Hollanda’nın dünya direniş tarihine yazıldı en büyük işçi sendikasında da yankı büyük harflerle. Yakında bir buldu. Televizyonlar ve gazeteler, meydanın adı Taksim olarak verilirse hemen her gün yer verdiler... şaşmam başkent Amsterdam’da. Duran adamlar, Hollanda’nın en Artık her akşam Amsterdam’ın en eski heykelini aratmayacak kadar ünlü Dam Alanı’na yakın, komşu bir sabitlenebildiler. Erasmus’un 500 başka tarihi meydanda, insanlarımız yılı aşkın yaşlarda olan heykeli, Gezi Direnişi’ne destek eylemleri şimdi bir “anıt monument” olarak, yapıyorlar. Her akşam bazen az, Rotterdam’ın bir kutsal emaneti bazen çok, genellikle yerlilerle ve konumunda. Yüzyıllar süren dünya müzikleriyle renklendirilmiş bir gelenekle “geceleri sayfayı müziklerle barış ve özgürlüğü çevirdiği, sohbete açık olduğu” taşıyan destek gösterileri, yalnızca söylenir. Hollanda Türkleri, sessizce Amsterdam’da değil basın yoluyla konsolosluklar önünde bayrağımıza Hollanda’nın her yerinde yankı bakarak saatlerce durabildiler. buldu. Bir demokrasi istemi diğer En ilginç haberlerden birisi de kentlere de sıçradı. Philips’in kenti yüz kırmızılı kadının, Parlamento Eindhoven’da, Hollanda tekstil Meydanı’nda yaptıkları gösteriden dünyasının bölgesi Twente’de, sonra, dış ilişkiler komisyonu barışın, adaletin ve parlamentonun toplantılarına katılmalarıydı. Bu kenti Lahey’de, işçi ve iş dünyasının katılım hemen hemen bütün parti kenti Rotterdam’da yüksek gruplarını ve onların dalgalara erişti. Hollanda sözcülerini olumlu ROTTERDAM sosyal medyası, bizimkilerin etkiledi. Kadınlarımız yazılarıyla çiçeklendi. Günlük doğrudan parlamentoda gazeteler, sayfalarında daha Türkiye’nin sorunlarını pozitif anlamda Türkiye’yi aynı gündem gündeme aldı. “Demokrasiyi çerçevesinde politik koruyan ve kollayan, arenaya taşıyabilme ORHAN SELİM şansına sahip oldular. çevre bilincini özümsemiş BAYRAKTAR yurttaşlarının olması, Özetle Türkiye’de Türkiye demokrasisi için demokrasiye bir kazanımdır.” Bu olayın kendisi, sahip çıkan yurttaşların olması, var olan “kabinenin Türkiye’de bu demokrasinin eksiklikleri demokrasisinin gelişimi açısından olmasına rağmen Avrupa Birliği pek güvenilir olamayacağını” bir tarafından desteklenmesinin kez daha göstermiştir. Bu veriler, ve Avrupa Birliği’ne katılım gerçekte Hollanda için de geçerlidir. anlamında atılan adımların, Rotterdam limanının işçileri, bir Türk demokrasisinin gelişimi, kez bile olsa başlarını kaldırınca bireylerin hak ve özgürlüklerinin işten, kent yönetiminin doğal genişletilmesi için hayati bir gündemine girer. Hiçbir yönetici, değere sahip olabileceği vurgusu kent yönetim toplantısı salonlarına hep ön planda oldu. Başbakan’ın yeniden bir emek resminin bir izleyicileri de, katılımı çok az olan başkaldırıyla çizilmesini istemez. karşı gösteriler düzenlediler. Ses Var olanlar gözyaşı, alın teri ve kanla verme konusunda, kamuoyuna çizilmiştir. Bilinir. Polder model yansıyan olmadı. Gündemde, dediğimiz yöntem, en zor sorunların Hollanda partileriyle birlikte da masa başında görüşmelerle, eşgüdümlenmiş etkinlikler var. gerçek kullanıcıların görüşleri Amaç şiddeti kınamak, Türkiye’nin doğrultusunda, katılımcıların demokratik gelişimini desteklemek. tümünün kazanacağı bir tümevarımla Kadına şiddetin olağan görüldüğü, çözümlenir. Bu nedenle kitlesel yılda 500’den fazla kadının aile başkaldırılar her zaman çok ses getirir içi cinayetlerle öldürüldüğü bir Hollanda’da... Her akşam Amsterdam ülkede, siyasal, sosyal ve ekonomik Beurs Meydanı’nda müzikli gösteriler demokratikleşmenin en önemli kanıksandı artık. Duran adam çözümlerin başında geleceği, açık gösterileri, Gezi Direnişi’nde olan olsa gerektir. ölümlerle, şiddet kullanımını protesto eden “Büyükelçiliğe kara çelenk [email protected] www.ahmetarpad.de
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle