15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 TEMMUZ 2013 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Mr. Mango’nun Üzüntüsü İNSANLAR vardır, Türk doğmadıkları, vatandaş olmadıkları halde zamanla bu ülkeye ve insanlarına ısınıp neredeyseTürkleşmiş sayılır ve sizi, beni, bizleri üzen şeylere bizim için de üzüldükleri söylenir. Yayıncı ve yazar olarak ülkemizi ve toplumumuzu iyi tanıyan, kurucu önderimiz üzerine kitaplar yazmış olan Mr. Mango onlardan biridir. Türkiye’deki insan hakları ihlallerini protesto etmek için saygın İngiliz gazetesi The Times’a “Başbakan’a Açık Mektup” başlığıyla ilan veren dünyaca ünlü 32 entelektüel arasında onun da adı var. Öyle kişilerin bizim için neden üzüldüklerini kendi kendimize sormak ilginç ve öğretici olabilir. aktiyle iyi tanımadıkları bir ülke ve kültür konusundaki önyargılarından kurtulup yakınlık duydukları bir halkın yeniden birtakım yanlışlara sürüklenmesine içtenlikle elbet üzülüyorlardır dostlar olarak. Yaşamlarının büyükçe bölümünü Türkleri ve Türkiye’yi izleyip öğrenmeye ve anlatmaya vermiş olmanın kendi meslekleri açısından zaman ve emek kaybına üzülmelerinin de bunda payı olamaz mı? Kendi uygarlıklarının, değerlerinin ve başarılarının beğenilerek bambaşka bir ortamda kök tutmasından ve filiz vermesinden gurur duyuyor olmalarından dolayı bazen “bizim için” olmaktan öteye “bizimle birlikte” üzülüyorlardır üzücü durumlarda herhalde. nsanlık ve bilim açısından bakıldığında tarihin akımı içinde evrensel değerlerin olağanüstü bir önder tarafından ustaca kullanılışıyla kurulan Türkiye Cumhuriyeti gibi bir mucizenin yara alması, yalnız “bizim için” değil “bizim kadar” onları da üzebilir. Öylesine derin ve anlamlı olması gereken bir üzüntü ancak paylaşılıp benimsenmesi gereken, herkesin “benim de” diyebileceği bir üzüntü olmalıdır zaten. alnız şu var: Türkiye için üzülen Mr. Mango, Utku Çakırözer’in yazılı sorularını yanıtladığında, “Atatürk’ün kurduğuTürkiye Cumhuriyeti Rusya’daki Putin ve Venezüella’daki Çavez gibi bazı demagoglardan daha iyi modeller hak ediyor” derken, sakınılacak model olarak kibarca kimi ima etmek istediği azçok belli ama, “Cumhuriyetinizin kendi kurucusundan başka modeli olamaz” dese daha da iyi olmaz mıydı? Küçük Adımlarla Büyük Sonuca Yolculuk Mesudiye kurultayları 23 yıldır yaşıyor. Artık güvenle söyleyebiliriz ki, “Mesudiye Kurultayı” dediğimiz bu proje en önemli sınavı geçti, yani sürdürülebilirliğini ispatlamış oldu. Oktay EKŞİ / İstanbul Milletvekili (CHP) B V İ u ülkede zor olan şeylerin başın da yeni bir fikir üretmek gelmez. Türklerin hem kendi gelişmelerine hem de uygarlığa katkı sayılacak buluşları az değildir. Örneğin “Halkevleri”, “Köy Enstitüleri” ve talihsiz Köykent projesi bunun somut örnekleridir. Bizim en büyük zaafımız, ürettiğimiz fikri yaşama geçireceğimiz yahut yaşama geçirdiğimiz fikri (projeyi) yaşatmaya sıra gelince görülür. Kimsenin pek fark etmediği öyle bir buluşumuz daha var: Mesudiye halkı olarak ilçemizin, “doğrudan demokrasi yoluyla” kalkınabileceğini iddia ediyoruz. Gördüğünüz gibi iddiamız çok yalın. Yaptığımız da çok basit: Her yıl temmuz ayının ilk cumartesi günü saat 10.00’da adı şimdi “Yılmaz Korkmaz Kültür Merkezi” olan salonda çağrısız olarak toplanıyoruz. Orada sadece ve sadece ilçenin sorunlarını konuşuyoruz. Çözüm amaçlı kararlar alıyor, sonra bu kararların uygulanıp uygulanmadığını üç ayda bir yaptığımız “Değerlendirme Toplantısı”nda irdeliyoruz. Böylece ilçemize bir şeyler kazandırıyoruz. Üç şeye dikkat ediyoruz: Kurultaya “siyaset” sokmuyoruz. Kimseyi dışlamıyoruz. Herkesin “eşitliği” ilkesini uyguluyoruz. Mesudiye kurultayları 23 yıldır yaşıyor. Artık güvenle söyleyebiliriz ki, “Mesudiye Kurultayı” dediğimiz bu proje en önemli sınavı geçti, yani sürdürülebilirliğini ispatlamış oldu. Mesudiye Kurultayları ilçeye bazı yıllar az, bazı yıllar çok olmak üzere çok şey kattı. Sonuçtan biz memnunuz ama asıl önemlisi 18’inci kurultay, çok iddialı bir proje daha üretti. O Kurultayın İkinci Değerlendirme Toplantısında: “Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına rastlayan 2023’te Mesudiye’de, ‘Dünya Demokrasi Forumu’ adıyla uluslararası bir konferans düzenlenmesine ve dünyanın tanınmış düşünce ve devlet adamlarının demokrasi konularını tartışmasına” karar verildi. Mesudiye gibi merkez nüfusu 3 bini, toplam nüfusu en iyimser ifadeyle 20 bini zor bulan bir ilçe için çok büyük (hatta hayali) görünen böyle bir projenin ilk adımını bu yıl 67 Temmuz 2013 tarihlerinde Mesudiye’de yaşadık. Şöyle oldu: Mesudiye’nin yetiştirdiği değerli evlatlardan Prof. Dr. Aziz Eksi, “2023 Dünya Demokrasi Forumu” için 3 kademeli bir proje hazırladı. Projenin birinci adımı 2013 yılında Mesudiye’de “Türkiye Demokrasi Forumu2013” adıyla bir toplantı yapılmasını öngörüyordu. Bu toplantı ya Türkiye’nin her tarafından “yerel kalkınma” konusunda başarılı deneyim sahipleri çağrıldı. Onların bilgi, görgü ve deneyimleri paylaşıldı. Bir kişi hariç, çağrılan 41 konuşmacının hepsi Mesudiye’ye geldi. Tamamı konuştu. Çok ilginç başarı öyküleri paylaşıldı. Onların anlattıkları, 23’üncü kurultaya katılanlar dahil ülkenin her yerinden gelen “700 kadar katılımcıyı” çok etkiledi. Ve öyle sanıyoruz ki hepsi “Türkiye’de halen tek olan” Mesudiye Kurultayı modelinden etkilenmiş olarak ve memnun bir şekilde Mesudiye’den ayrıldı. İkinci aşama 2018’de, çevre ülkelerdeki yerel kalkınma örneklerinin tartışılacağı “Avrasya Demokrasi Forumu2018”le gerçekleşecek. Üçüncüsü de 2023’te “Dünya Demokrasi Forumu2023”le yaşama geçecek. Her forum bize bir sonrakinin Mesudiye’de düzenlenebilmesi için gerekli dersleri verecek. Aslında daha birincisi için bile karşımızda büyük sorunlar vardı: Mesudiye’ye gelmiş olanlar ilçede belediyenin misafirhanesini saymazsanız bir otelin dahi bulunmadığını bilirler. Daha yakın yıllara kadar ilçede restoran denebilecek bir yer olmadığı da kimsenin meçhulü değildir. Ama isterseniz çare her zaman vardır: Konukları köylerde ağırlamak için özel bir kampanya başlatıldı. Evini konuklara açmak isteyen hemşerilerimiz “700 kişiyi ağırlayabileceğimizi” ortaya koydu. Gerçi bunların tamamına ihtiyaç duyulmadı ama konukları memnun edecek her şey bu suretle sağlanmış oldu. Sadece kalacak yer bulmak yetmiyordu. Bu iş için yeterli maddi kaynak yaratmak da gerekiyordu. Bu yük İstanbul Mesudiyeliler Derneği, Ankara Mesudiyeliler Derneği başta olmak üzere, bu derneklerin Yönetim Kurulları ile İstanbul Derneği bünyesinde çok büyük bir gayretle kaynak bulma faaliyetini üstlenen Gençlik Platformu tarafından üstlenildi. İstanbul ve Ankara’da deyim yerindeyse kapısı çalınmadık Mesudiyeli bırakılmadı. Kimi omuz silkti. Kimi uzak durdu. Kimi maddi gücüne göre beklenenden çok fazlasını esirgemedi. Ama Yılmaz Korkmaz’ın özverili yaklaşımı olmasa ve en büyük bağışı o yapmasa, yıllardır kullandığımız ama seçenek olmadığı için katlandığımız salon modern bir konferans mekânına dönüştürülemezdi. Tabii hemşerimiz Engin Özmen’in aynı konudaki büyük desteğini anmamak hakkını yemek olur. Hem bu hemşerilerimiz hem de kaynak yaratma konusunda tek başına sağladığı büyük imkânla projeye hayat veren Gündüz Özdemir’i teşekkürle anmak bir borçtur. Bu konularda isim saymak genellikle tehlikelidir. O nedenle destek veren herkese çok teşekkür ederek geçmeyi tercih ediyorum. Gönlümüz Türkiye’de yapılamaz sanılan bir “doğrudan demokrasi modeli” olan Mesudiye Kurultayı’na gösterdiği ilgi nedeniyle daha pek çok kesime teşekkürlerimizi sunmayı isterdi. Keşke bunu yapmak için sebebimiz olsaydı... Bakarsınız bir gün o da olur. Alışveriş Merkezleri ve Çevre Prof. Dr. Çağatay GÜLER A Y Lizbonİstanbul Hattında 2015 İçin Çok Önemli Bir Şey Var Prof. Dr. Sema KALAYCIOĞLU meye başlamış. dünya şehri arasında beni çok da etkileyen bir yer olmadı. Depremlerle yaşadığı deneyimlerin bu şehirde eskiye ait pek az bir şey bırakmış olmasının bunda payı olabilir. Yine de her gittiğimde tarihi mekânlarını, müzelerini, eski Arap ve hemen Arap mahallesinin yanı başında yer alan eski Yahudi mahallesini tekrar tekrar gezmekten kendimi alamadım. Birbiri ile hiç geçimi olmayan bu iki halkın, hemen her ülkede olduğu gibi nasıl yan yana yaşamaktan vazgeçemediklerini hayretle gözledim. G eçmiş yıllarda çeşitli vesilelerle Lizbon’u ziyaret etmek fırsatı buldum. Ne yalan söyleyeyim, gezdiğim gördüğüm onca fani Kalbi Üsküdar’da kalan bir ülbenkyan Müzesi ve yarattığı umut Kalust Gülbenkyan Üsküdar doğumlu bir Osmanlı (1869). Zengin bir ailenin çocuğu olduğu için Batı’da eğitim imkânı bulmuş. Babasının varlığından öte petrol ticareti dolayısıyla büyük bir servet kazanmış bu şahsiyet, zaman içinde büyük bir sanat zevki ve birikimi yaratmış. İmparatorlukta iyi git meyen ve tehlike sinyalleri veren koşullar nedeni ile 1896’da İstanbul’dan ayrılıp daha sonra İngiliz vatandaşı olmuş ama ömrünün 30 yılını geçirdiği kadim topraklar aklının, gönlünün hep bir köşesinde kalmış. Başta petrol servetinin kökeninde bulunan, bir hayli de karışık ve karmaşık ortaklık ve operasyonlarından elde ettiği sınırsız paralar olmak üzere, eline geçeni sanat koleksiyonlarına yatırmış. Bir kıtadan diğerine yelken açan maceralı yaşamında, sanat tutkusu belki de onun en büyük bağlılığı ve bağımlılığı olmuş. Dolaştığı tüm ülkelerde derlediği, ahşap oymadan tablo ve heykellere, kilim ve halılardan çini, cam ve mücevherlere her şeyi önce evinde, Paris’te sergile G Ama onun gönlünde doğduğu topraklarda bir müze açmak hayali varmış. Lizbon’da bulunan müzedeki anlatıma dayanarak söyleyebilirim ki, yaptığı teklifin ikinci dünya savaşı sonrasındaki işkilli soğuk savaş Türkiye’si tarafından reddedilmesi, Gülbenkyan’ı bir hayal kırıklığına uğratmış olmalı. Ama yılların, savaşların ve kıtalararası yolculukların yorup yıpratmadığı Gülbenkyan, 1942’de tavattun ettiği Portekiz’de bir Gülbenkyan Vakfı kurmuş ve ailesine bir vasiyette bulunmuş. Onun ölümünden sonra (1955) vakıf bu vasiyeti yerine getirerek Gülbenkyan Müzesi’ni hayata geçirmiş. eçmiş ile Üsküdar arasında bir köprü kurulur mu? Gülbenkyan Müzesi, sergilenen on binlerce eser dışında depolarında ciddi bir sanat koleksiyonu barındırıyor. Müzeyi 3. kez gezerken kafamda bir ampul yandı. Neden tarih zengini ama cami, imaret, külliye ve hamam dışında müze fakiri Üsküdar’da bir müze kurulmasın ve Gülbenkyan Müzesi’nin atıl koleksiyonları buraya aktarılmasın. Bu müze Gülbenkyan Vakfı, Üsküdar Belediyesi ve Kültür Bakanlığı arasında imzalanacak bir protokol ile Gülbenkyan Üsküdar Sanat Müzesi olarak kurulup Üsküdar’ın kadim değerine bir değer katamaz mı? G vet 2015 yaklaşıyorken bu değerli bir adım olur Dünya 1915’ten sonra geçen 100 yılı, 2 yıl içinde yeniden tartışacak. Her yerde, her ülkede, her platformda, TürkErmeni ilişkileri yeniden masaya yatırılacak. Biz hep yumurta kapıya gelince düşünen, acele ile reaksiyoner hareket eden insanlar olduğumuz için bugün yani 2013’ün temmuz ayında yine bunun ayırdında değiliz ve yine güncele sıkışıp kalmış durumdayız. Oysa Kültür Bakanlığı, Üsküdar Belediyesi, Portekiz Fahri Başkonsolosluğu aracılığı ile hızla başlatılacak bir girişim, Gülbenkyan Vakfı ile bir iletişim sağlar ve hızla projeyi tekemmül ettirirse, 2015 Nisan ayı gelmeden Üsküdar’da bir Gülbenkyan Müzesi kurulur. E lışveriş merkezlerinin (AVM) çevre etkilerini sorgulayan bilimsel yayınlar giderek artmaktadır. Bu merkezler parlak ışıkları ve klimalı ortamları ile “kalabalık içinde yalnızlığı yaşayan” bireyler için bir sığınak durumuna getirilmektedir. Birçok gelişmiş ülke yeni açılan alışveriş merkezleri için “çevresel etki değerlendirmesini” yasal olarak zorunlu hale getirmeye başlamıştır. Gerçek çevre yaklaşımı bilinçli tüketimden geçer. Alışveriş merkezleri ile başlayan süreç sistemli ve yönlendirici hatta baskılayıcı kampanyalarla toplum bireylerini “gördüğünü ve duyduğunu alma” dürtüsüyle büyülenmiş bilinçsiz tüketici sürülerine dönüştürmektedir. Halk Sağlıkçı John M.Last şöyle der: “Çokuluslu şirketler bütün dünyanın satın almasını, satın almasını, satın almasını; alışveriş bağımlısı olmasını, kuşkusuz onları araçlarla kapalı alışveriş merkezlerine götürecek içten yanmalı motorları çok isterler. Bu tütünden bile çok daha fazla zararlı bir bağımlılıktır.” Alışveriş merkezlerine genellikle özel otolarla ulaşıldığından çalışma saatlerinde trafik yoğunluğu alabildiğine artar. Bu merkezlere giden araçların sayısı tıka basa dolu otoparklarına bakıldığında kolayca anlaşılabilir. Özellikle iş çıkış saatlerindeki trafiğin yoğunlaşmasına ve yavaşlamasına da yol açar. Bu yoğunluk ve yavaşlama solunan egzoz gazlarının miktarını artırır. Araçlardaki bebek, çocuk ve hamileler özellikle tehlike altındadır. Havaya karıştığında bu egzoz gazlarının derişimi azalsa bile yapılan çalışmalar alışveriş merkezlerinin çevresinde hava kirliliğinin arttığını göstermektedir. Yakınlardaki yerleşim bölgelerinde gürültü kirliliğini önemli oranda artıran alışveriş merkezleri de vardır. Alışveriş merkezleri kimyasal satışlarını artırıcı etki yapmaktadır. Ucuzluk kampanyaları, büyük ambalaj özendirmeleri, gereksiz yeni “hijyen” ürünleri evleri kimyasal deposu haline getirmektedir. Hijyen, “azı” olmazsa olmaz “çoğu” ise ruhsal istismar yönlendirmesi sayılan uygulamalardır. Bu yönlendirmelerden bazıları yüksek kazanç sağlarken toplum ve bireyler zarar görür. Söz gelimi eller su ve sabunla yıkanır. Oysa “antibakteriyel” ürünleri bu amaçla kullanmaya özendirmek tehlikeli bir halk sağlığı istismarıdır. Mikropların dirençli hale gelmesine, kişilerin bedensel olarak da olumsuz etkilenmesine yol açar. Meyve sebzeleri daha iyi temizlediği savıyla sunulan “deterjanlar” da böyledir. Meyve ve sebzelerin bol su ile yıkanmasının yeterli olduğu yüzlerce bilimsel araştırma ile gösterilmiştir. Söz konusu maddeler herhangi bir ek katkı yapmadığı gibi bazı meyve ve sebzelerin zehirli hale gelmesine neden olur. Bütün bu kimyasallar alışveriş merkezlerinin havasında, kanseryapar oldukları kanıtlanmış olan uçucu organik bileşiklerin artmasına da yol açar. Bu maddeler, yığınsal deodorant ve parfüm etkisiyle birlikte alışveriş merkezi içindeki hava kirliliğini artırır. Çiçek satış tezgâhındaki kokusuz çiçeklere sıkılan parfümlerin etkisini çoğu kişi düşünemez bile. Çin’de yapılan bir çalışma alışveriş merkezlerinin dışındaki havada da kirliliğin arttığını göstermiştir. Gereğinden fazla kullanılan boya, çözücü, temizlik maddeleri, koku giderici maddeler ve cilalar yükü artırır. Kuru temizleme birimleri kirletici yüküne önemli derecede katkı yapar. En yüksek hava kirliliği hazır yiyecek katı ve deri eşyaların satıldığı bölümlerde görülmektedir. Alışveriş merkezleri plastik torba tüketimini artırır. Seçenek olarak sunulan “çevre dostu torbalar” bir diğer tuzaktır. Doğada parçalandığı savıyla sunulan seçenekler ya kirletici bir teknoloji ürünü ya da enerji maliyeti yüksek ürünlerdir. Kâğıt torbalar da bir seçenek değildir. Nedense kimse fileden ve bez torbalardan söz etmemektedir. Alışveriş merkezlerinin enerji tüketimi yüksek boyuttadır, sera gazı salımını artıran en önemli yapılar arasında sayılmaktadırlar. Isıtma, soğutma ve aydınlatma maliyetleri yüksektir. Küresel ısınmaya yol açmasının yanı sıra çevre kirliliğine dolaylı etkiler de yapar. Kuşkusuz çok yakın gelecekte ticari açıdan bile çıkmaz sokak oldukları anlaşılacak olsa da bu merkezlerin yakın çevrelerinin, yerleşim yerlerine dönüştürülmesiyle sağlanacak kazançlardan vazgeçilemeyeceğini biliyoruz. Bireylerin özellikle yaşlı, çocuk ve hamilelerin bu merkezlerde fazla kalmamalarını, tüketimi özendiren kampanyalara karşı dikkatli olmalarını önermekten başka bir çare kalmamış gibi görünüyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle