14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 TEMMUZ 2013 PAZAR 8 HABERLER TBB, TRT’de yayımlanan programdaki hamilelikle ilgili sözler nedeniyle, RTÜK’ü göreve çağırdı: Düşmanlık yaratıyorlar AVRUPA’YA YÜKLENDİ Erdoğan: Mısır’ın yanındayız İstanbul Haber Servisi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, önceki gün Mısır’da onlarca insanın yaşamını yitirdiği olayı kınadı. Türkiye’nin her zaman Mısır’ın yanında olduğunu belirten Erdoğan, “Mısır’da artık bir an önce halkın iradesine saygı duyulmasını bekliyoruz” açıklamasını yaptı. Erdoğan, Somali’de Türkiye Büyükelçiliği’ne yapılan saldırıyla ilgili de Somali’ye ambulans uçağın gönderildiğini ve yaşamını yitirenler ile yaralananların Türkiye’ye getirileceğini açıkladı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Barolar Birliği (TBB), iftar programında avukat Ömer Tuğrul İnançer’in, büyük tepki çeken “Hamilelerin sokağa çıkması terbiyesizliktir” sözleri nedeniyle TRT’ye ceza verilmesi için RTÜK’e başvurdu. TBB’den yapılan yazılı açıklamada, TRT1 ekranlarında 24 Temmuz 2013 tarihinde, saat 19.00’da canlı olarak yayınlanan “Ramazan Sevinci” adlı programın konuğu tarafından dile getirilen hamilelikle ilgili ifadelerin toplumda “cinsiyet farkı” gözeterek düşmanlık ve nefret duyguları yaratacak nitelikte olduğuna dikkat çekildi. Konuğun ifadelerinin Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un Yayın Hizmeti İlkeleri başlıklı 8. maddesine açıkça aykırılık teşkil etmekte olduğu belirtilen başvuru dilekçesinde şu görüşlere yer verildi: “Program konuğunun ifadeleri bir bütün olarak incelendiğinde; hamile kadınların sokağa çıkmalarının, topluma ka rışmalarının terbiyeye uygun olmadığı, hatta terbiyesizlik olarak değerlendirilmesinin cinsiyet farkı gözeterek toplumda bu durumda olanlara karşı düşmanlığa neden olacak biçimde nefret duyguları yaratacak nitelik ve ağırlıkta olduğu görülmektedir. Program konuğunun hamile kadınların sokağa çıkmaması yönündeki bilimsel temelden uzak, sağlık açısından da çok sakıncalı önermesini desteklemek için estetik kaygıları öne sürmesi de ayrıca değerlendirilmesi gerekli bir husus olup program sunucusunun konuğun ifadelerini destekler mahiyette konuşması, mimik ve jestlerde bulunması da şikâyetimize konu programın alıntılanan ilkelerden ne kadar uzak ve sorumsuzca yapıldığının göstergesidir.” Bu gerekçelerle şikâyette bulunduklarını belirten Türkiye Barolar Birliği, programın yayınlandığı Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nun 1. kanalına idari yaptırım talebinde bulundu. ‘TRT özür dilesin’ “Hamile kadın sokakta gezmesin” sözlerinin TRT ekranlarından duyulmasının ardından Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Güven Park’ta düzenlediği “diren hamile” eyleminde kadınlar TRT’den özür beklediklerini açıkladı. “Hamile kadın sokakta gezmesin ama kadın katilleri ellerini kollarını sallayarak gezsin, bu nasıl adalet” tepkisini gösteren kadınlar, İnançer’in açıklamasını geri almasını ve TRT’nin özür dilemesini talep etti. Mustafa’ların Davası Türkiye büyük bir duruşma salonuna benziyor. Savcının sürekli konuştuğu, yargıçların aynı hizada bulundukları savcıyı dikkat ve huşuyla dinlediği, avukatların ise güçbela girebildikleri, müdahil olabildikleri, savunma yapamadıkları bir dava görülüyor bu duruşma salonunda. Ama dışarıda davayı her olanağı kullanarak izleyenlerin kurdukları başka bir mahkeme daha var. Savcı memleketi ikiye bölen davanın sonunu biliyor. Bildiğini de herkesin bilmesini istiyor. Hariçten gazel okuyanlara, memleketin dışından olup biteni kınamaya kalkanlara da ateş püskürüyor. Peki, ne olacak? Dava divana mı kalacak? HHH Zamanlar değişti, artık hiçbir dava divana kalmıyor. Sandık sandık dedikleri halkın toplandığı meydanın orta yerine konuyor, orada içine dışına bakıyorlar, bulunan delikler, çatlaklar kapatılıyor ya da savcı çekip gidiyor kendiliğinden kendi sükunetine. “Kalsın benim davam divana kalsın” dese de şair, hiçbir dava divana kalmıyor. Çünkü memleketi boydan boya kaplayan davalar ikili görülüyor. Birinde astığı astık kestiği kestik muktedirin hükmü okunuyor, diğerinde halkın. İşte Mustafa da bu nedenle “5 Ağustos’ta hükmü değil halkı bekliyoruz” diyor. HHH Bu davanın memlekete en büyük zararlarından biri Avrupa’nın Amerika’nın aydın çevrelerinde Türkiye’nin hukukla ilgisinin kalmadığına kesin gözüyle bakmaları, yaşanan dönemi 12 Eylül askeri darbe günleriyle kıyaslamaları ve daha tehlikeli bulmaları oldu. Öyle görüyorlar. Ve öyledir zaten. Yazarlar, çizerler, akademisyenler, sanatçılar Türkiye’de olup bitenleri, yığınsallaşan muhalefete söz hakkı tanımayan iktidarı ve davaları kaygıyla izliyorlar. Yapılan yazılı sözlü açıklamalara, yayımlanan makalelere iktidar çevrelerinin harcıâlem tehditleri, çarıklı erkânıharp yanıtları ise güldürüyor onları. HHH İki büyük davanın sonuna yaklaştık. İkisi de başta söylediğim gibi memleketi buyük bir duruşma salonuna çevirmiştir. Üçüncüsünün, casusluk davasının ise komedi olduğunu galiba kendileri bile fark ettiler. Yargıtay’daki Balyoz davası sahte dijital delillerle kurgulandığı için büyük bir hukuk skandalı olarak tarihe geçmek üzere. Mustafa’ların davasının ise yalnız hukuk tarihine değil, hukuk literatürüne de geçeceği kesin. 23 farklı iddianamenin birleştirildiği tuhaf bir dava bu dava. Yargılananların arasında bulunan Prof.’lar, rektörler, dünyaca ünlü hekimler, gazeteciler davanın başından beri kendilerine yöneltilen suçlamaları öğrenemediler. Birbiri ile ilgisi olmayanların bir torbaya konduğu “iddia edilen Ergenekon terör örgütü”ne üyelikleri kanıtlanamadı. Şimdi “hükümeti yıkmaya teşebbüs” iddiasına sığındı savcılar ama bu işin nasıl olduğuna dair bir delil de ortaya konmuş değildir. Halk ise iddiaların hiçbirine inanmadı. Üstelik sanıklardan kimilerini milletvekili seçti. HHH Memleketi büyük bir duruşma salonuna çevirdiğiniz zaman bunun sonuçlarına da katlanırsınız. Sizin duruşma salonunuzda savunma yapamayan, olmadık iddialarla, yüzünü gösteremeyen tanıklarla sanık yapılmış olanlar, onların avukatları halkın duruşma salonunda; parklarda, meydanlarda özgürce konuşacaklar. Halk Gezi Parkı’nda sırrı çözdü. Sizin yalnızca ağaçları değil insanları da yok etmek istediğinizi, memleketi büyük bir yapsat şantiyesine çevirdiğinizi, onon beş yıla yaydığınız niyetinizi, telaşınızın nedenini anladı. Davanın divana kalmamasına da orada karar verdi zaten halk. KUTUPLAŞMANIN BOYUTU Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ Yine Gezi ile kıyasladı Başbakan Erdoğan, TÜMSİAD’ın iftarına katıldı. İftarın ardından açıklamalarda bulunan Erdoğan, “Darbeye karşı onurlu mücadele veren tüm kardeşlerimize İstanbul’un nadide merkezinden selamlar yolluyoruz” dedi. Mısır’da 200’ün üzerinde kişinin yaşamını yitirdiği sırada Tahrir Meydanı’nda havai fişekler atarak eğlenenler olduğunu dile getiren Erdoğan, “Türkiye her zaman Mısır’ın yanındadır, olmaya devam edecektir ama zalimlerin değil. Adeviyye’deki göstericiler şiddet eylemleri içerisine girmedi. Bizim ülkemizde olanların hiçbirisi Adeviyye’de yoktu. Mısır’da milli irade katledilirken susanlar, millet katledilirken yine susuyorlar. Hani nerede Avrupa, hani nerede Amerika? Nerede Avrupa değerleri? Sağa sola demokrasi dersi verenler, nerede demokrasi? BM nerede? Türkiye’de polisin son derece haklı ve meşru şekilde kullandığı su ve biber gazı için yaygara koparanlar, Mısır’daki darbe karşısında, katliam karşısında neredeler?” diye konuştu. Somali’de Türkiye Büyükelçiliği’ne yapılan saldırıya da değinen Erdoğan, “Bunu yapanlar da güya Müslüman. Neden yapıyor bunu, oraya hizmet getirdiği için. Buradan başsağlığı diliyorum” ifadelerini kullandı. Palalı tehdit İstanbul Haber Servisi Sarıyer’de bir halk otobüsünde cep telefonu ile çekilen görüntüler toplumda yaratılan kutuplaşmanın geldiği noktayı gözler önüne serdi. Pazar günleri 3. köprünün yarattığı çevre tahribatına dikkat çekmek için Beşiktaş’tan Garipçe’ye bisikletli eylem gerçekleştiren aktivistlere bazı otobüs yolcuları “Sıkıştır, gebersinler sıkıştır” diyerek tepki gösterdi. Hızını alamayan bir yolcu “Biz de palaları alacağız, o olacak” gibi kan dondurucu ifadeler kullandı. Bir yurttaş tarafından çekilen görüntülerde birkaç yolcu trafiği durdukları iddiası ile tepki göstermeye başlıyor. Bunun ardından otobüsün içinden de “Polis var, polis de bir şey yapmıyor” tepkisi yükseliyor. Bir ses “İzin almışlar, yapıyorlar” diyerek tepki gösterenlere yanıt veriyor. Ama hemen başka bir yolcu “Merak etmeyin, ağızlarını coplar” diyor. Otobüsün kapısından sarkan diğer bir genç ise tartışmasya “En son biz de çıkacağız palayla, o olacak” diyerek katılıyor. ‘Taksim diriliştir’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yüzde 10 seçim barajının düşürülmesi için İstanbul’dan Ankara’ya yürüyerek gelen Aylin Kotil, 19 gün sonra Kuğulu Park’a ulaştı. Kotil, Ankara direnişinin başlangıç yeri olan Kuğulu Park’ta yüzlerce yurtaşa “Eğer barajı düşürmezseniz, bu barajı koyan o dönemin askerleri kadar suçlusunuz. Düşürmemelerinin tek sebebi; korkuyorlar, kendilerine güvenmiyorlar. Yılmayacağız” diye seslendi. Kotil, önceki gece Ethem Sarısülük’ün ailesini ziyaret etti. Yürüyüşünün son etabına, dün öğlen saatlerinde ağaçları kesilerek “geniş (!)” yolların yapıldığı, Atatürk Orman Çiftliği’ndeki Atatürk Evi’nin önünde Kotil, “Taksim direniş olduğu kadar diriliştir de. Biz dirildik, ayıldık. Cesaret bulaşıcıdır. Yılmayacağız” dedi. Kotil, sonra beraberindeki 50 kişi ile birlikte Kuğulu Park’a geçtiğinde Ankaralılarca karşılandı. Gezi toprağı Kuğulu Park’a Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin bir bölümünü Ankaralılarla birlikte okuyan Kotil’in İstanbul Gezi Parkı’ndan getirdiği “kardeşlik toprağı” Kuğulu Park’ın yeşilliklerine serpildi, Gezi Parkı’na götürmek üzere toprak alındı. Kotil, pazartesi günü “Seçim barajı düşsün manifestosunu” TBMM’deki siyasi parti temsilcilerine sunacak. #DireN YAzIsI YüzüNDeN heDef OLAN AKADeMisYeN: Tişörte soruşturmanın hukukta yeri yok SİNAN TARTANOĞLU ANKARA Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezuniyet töreninde “#diren” yazılı tişört giydiği ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Gezi olaylarındaki polis şiddetini “Kahramanlık destanı” olarak değerlendirmesini eleştirdiği için hakkında soruşturma açılan Yrd. Doç. Dr. Timuçin Köprülü, “Tişörtün ve yaptığım kısa konuşmanın neyi ihlal ettiğini ve cezasını, bir hukukçu olarak bilmiyorum. Ceza hukuku derslerinde polisin şiddet kullanma yetkisini anlatırken Gezi olaylarına nasıl değineceğiz?” sözleriyle isyan etti. Köprülü, fakültenin mezuniyet töreninde Gezi Parkı protestolarında polisin kullandığı şiddeti protesto etmek için üzerinde “#diren” yazılı bir tişört giydi. Köprülü törende, “Yalanın hukuk, hukukun da yalan olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Son zamanlarda ‘polisimiz destan yazdı’ deniyor. Gösterilerde insanların öldürülmesiyle, göstericilerin kör edilmesiyle, binlerce kişinin gaza boğulmasıyla, avukatların adliyelerde sürüklenerek dışarı çıkarılmasıyla, ÇHD’li avukatların tutuklanmasıyla destan fa lan yazılmaz. Asıl destanı bu çocuklar yazmıştır” dedi. Uludağ Üniversitesi Rektörlüğü, tişörtü ve konuşması nedeniyle Köprülü hakkında soruşturma başlattı. Ankara Üniversitesi öğretim elemanlarının Köprülü’ye destek için “#direnakademi” başlığı altında başlattıkları imza kampanyası 400 imzaya ulaştı. Köprülü’nün öğrencileri de imza kampanyası açtı. Yaşadıklarını Cumhuriyet’e anlatan Köprülü, giydiği tişört ve bu doğrultuda konuşma yapmanın Disiplin Yönetmeliği’nde suç oluşturan hangi davranışa karşılık geldiğinin kendisine bildirilmediğine işaret ederek, “Yani ben tişörtün ve yaptığım kısa konuşmanın neyi ihlal ettiğini ve cezasını bir hukukçu olarak bilmiyorum. Bu da elbette savunma hakkınızı kısıtlıyor. Disiplin mevzuatına baktığınızda 300’e yakın disiplin suçu var üniversite personeli için. Tek tek okuyorsunuz acaba hangisi olabilir diye” dedi. Köprülü, “Hukuka aykırı bir şey yapmadığımı biliyorum, bu yüzden beraat edeceğimi tahmin ediyorum” görüşünü dile getirdi. Diyarbakır’da arazi kavgası: 8 ölü DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Bismil ilçesinde köylülerin silahlı kavgasında 8 kişi hayatını kaybetti, 4 kişi de yaralandı. Bismil’e 35 kilometre mesafedeki Başköy köyünde oturan Üstün ailesi ile Karatepe köyünde oturan Ek ailesi arasında arazi anlaşmazlığı nedeniyle kavga çıktı. Silahların kullanıldığı kavgada isimleri henüz öğrenilemeyen 8 kişi öldü, 4 kişi de yaralandı. Yaralılar Diyarbakır ve Batman’daki hastanelere kaldırıldı. Ölen 8 kişinin de Üstün ailesinden olduğu ve cenazelerin olay yerinde bekletildiği öğrenildi. Diyarbakır Valisi Mustafa Cahit Kıraç, Başköy ve Karatepe köylüleri arasında dün akşam saat 18.30 sıralarında silahlı kavga çıktığını belirtti. Jandarma ve polis ekipleri bölgede yoğun güvenlik önlemi alırken gerginliğin her iki köyde de sürdüğü belirtildi. Güvenlik güçleri olaya karışanların yakalanması için operasyon başlattı. Muş’un Bulanık ilçesinde de arazi anlaşmazlığı nedeniyle geçen hafta çıkan silahlı çatışmada 7 kişi hayatını kaybetmişti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle