13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 TEMMUZ 2013 PAZAR 10 n Baştarafı 1. Sayfada HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK GÜNCEL Yargıtay Başsavcılığı, İstanbul’da görülen Askeri Casusluk davasının GÜNDEM MUSTAFA BALBAY tebliğnamesinde, hem dijital delili hem de gizli belge bulundurmayı irdeledi n Baştarafı 1. Sayfada gelenekler kalmıştı. İftar yemeklerini iftira yemeklerine dönüştürerek bunu da başardı!.. Toplama mitinglerinin yerini toplama iftar yemekleri aldı. Ramazan ayında iftar saatini bekleyen, örneğin açlık sınırındaki ülke nüfusunun yüzde 40’ı, yarı aç yarı tok binlerce insan, RTE icadı toplama iftar yemeklerine koşuyor... Meydanları dolduruyor. Kulaklarına fısıldanan beylik sloganları, Beyefendi’nin içini rahatlatacak; yaşa, varol, Allah seni başımızdan eksik etmesin, ellerin dert görmesin, göstermesin çığlıkları atarak iftar saatini gözlüyorlar... Cuma günü açılış törenlerinde bulunacağı Şırnak’ta TV muhabirlerine göre, meydanı dolduran bir milyon Güneydoğulu insana bir övündü, bir övündü... Oysa kalabalığın gözü havaalanı pistindeki iftar sofralarında. HHH İftar yemeklerini Şırnak Belediye bütçesi karşılıyor desek; eti budu ne ki binlerce insana iftar yemeği hazırlayabilsin. İtikat sahipleri desek hemen hepsi İstanbul’da. Örneğin Zorlu Holding gibi RTE ile keseye uygun geçinen işadamları yok ki Şırnak’ta, iftar katılımcılarına 40 bin koli bağışlasın!. AKP’nin il örgütü de gideri karşılayamayacağına göre, bu değirmenin suyunun nereden geldiğine kafayı yormaya gerek yok. Kış mevsiminde kömür, sair aylarda iki kilo pirinç, un vs… Ramazan ayında da devletin parası deniz, parti adına kullanmayan domuz sloganı herhalde toplama iftar yemeklerinde de uygulanıyor olmalı... Örneğin, Başbakan’ın muhalefete, medyaya saldırılarını, iftiralarını dinlemek, alkışlamak için toplatılan kalabalıklarla mitinglere katılanların sayısı; o ilin nüfusuna denk düşüyor mu, örtüşüyor mu acaba? Merak bu ya! TV’lerde ilan edilen Şırnak havaalanı pistini dolduran yüz binlerle, Şırnak nüfusuna internette baktım. Şırnak merkez nüfusu 78.231! Olanaksız! Geride olasılık olarak ilçelerle toplam nüfusu bir milyonu zar zor aşan il nüfusu kalıyor... Bu iddialı söylem ve iddialara, iktidar borazanı yalaka ekranların söylediğine göre Şırnak ili halkı; önceki gün işini, gücünü, orucu bir yana bırakıp, Beyefendi’nin nurlu yüzünü görmek, olmadık iftira ve saldırılarını içerecek konuşmasını izlemek için koşa koşa yeni havaalanında toplanmış! Yalakalar, yalakalığa heves edenler, yandaşlar; bu milleti aldatan, yalan yanlış yollara sevk eden palavralarınızla bin yaşayın! HHH Bugüne dek gelen geçen sağcı hiçbir iktidar, katıksız Müslümanlık taslayan RTE gibi dini, kurallarını ve geleneklerini istismar etmedi. Toplama mitingler düzenledi ama parti ve hükümetinin propagandasını alet edecek toplama iftar yemekleri düzenlemedi. Toplumun sesi olması gereken muhalefet partileri, iktidarın dini siyasete alet ettiğini bile bile oy uğruna bu tutuma karşı çıkamıyorlar. RTE iktidarının din adamlarını siyasal görüşlerine göre dizayn etmediğini kim iddia edebilir?.. Gelip geçen Diyanet İşleri başkanlarını, örneğin son başkan saygıdeğer Prof. Dr. Ali Bardakoğlu yerine getirilen Mehmet Görmez; dini söylemler altında bal gibi iktidar yanlısı açıklamalar yapıyor. İlahiyatçılar; Başbakan’ın Atatürk’e olan düşmanlığını bilen bu din adamı sayesinde son zamanlarda camilerde adının anılmasının korkulu hale geldiğini... Talep üzerine Atatürk’e şükran ifade eden birkaç sözcük ya da cümlenin de mevlitteki dualardan çıkarıldığını söylüyorlar. HHH “Yeni” CHP’nin yeni Genel Başkanı koltuğa oturduktan sonra uzun süre Atatürk soyadı yerine yalnız RTE gibi Mustafa Kemal adını kullandı. Mersin Milletvekili İsa Gök’ün uyarısı üzerine ulu önderden Mustafa Kemal Atatürk diye söz etmeye başlayan Kılıçdaroğlu’nun, ilahiyatçıların tepkilerini içeren açıklamalarına, konuk olduğu iftar yemeğinde ne denli katıldığını gösteren bilgi yok! Sayın Genel Başkan’ın “yeni” CHP’sinde Atatürk’e düşmanlığını açıkça söyleyen Hüseyin Aygün’ler bulundukça; üstelik laiklik dinsizliktir iftirasından sıyrılma uğraşı veren, ortaokullarda dinci eğitime bile yeterince karşı çıkamayan Genel Başkan’ın makamında ziyaret ettiği Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in RTE koşutunda Atatürk adını silme çabalarına… lütfen söyler misiniz: Kim karşı çıkacak? Başsavcılık: Dijital delili başkası da oluşturabilir İLHAN TAŞCI ANKARA Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul’da görülen “Askeri Casusluk” davasıyla ilgili tebliğnamesinde, son dönemde sıkça tartışılan bilgisayarın “kullanıcı adının” gerçekte o cihazı kullanan anlamına gelip gelmediği tartışmasına yanıt niteliğinde bir değerlendirme yaptı. Başsavcılık, “Bilgisayar kullanıcı adlarının başkaları tarafından kullanılması ya da oluşturulması mümkündür” yorumunu yaparak “Başkalarında ele geçen ve içeriğinde bu sanıkların adlarının geçtiği belgeleri sanıkların temin ettikleri, oluşturdukları, kaydettikleri ya da başkalarına transfer ettikleri ” suçlamasının sabit olamayacağını vurguladı. Aralarında Tuğamiral Şafak Yürekli’nin de bulunduğu 55 sanık, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandı. Sanıklara 1 yıl 6 aydan, 15 yıl 7 aya kadar değişen oranlarda hapis cezası verildi. Yerel mahkemenin kararını temyiz eden sanıklar ele geçirilen dijital veri ve belgelerin kendileri tarafından oluşturulmadığını, kendilerinde bulunan bazı belgelerin de görev gereği kendilerinde bulunduğunu, suç işleme kasıtlarının bulunmadığını ve suçsuz olduklarını dile getirdi. Suç unsuru teşkil etmez Başsavcılığın tebliğnamesinde sanıkların mahkumiyetine neden olan “gizli belge bulundurma” suçlamasına ilişkin ise “Sanıklardan ele geçirilen bazı verilerin içerikleri itibarıyla gizli belge olduğu tespit edilmiş ise de, bunları bulundurmaya veya bunlara ulaşmaya yetkili olduklarına dair savunmalarının aksine kanıt bulunmayan sanıkların bu belgelere konu eylemlerinin suç unsuru teşkil etmediği kabul edilmelidir” değerlendirmesi yapıldı. Dosyanın temyizini, Balyoz davasına da bakan Yargıtay 9. Ceza Dairesi görüşecek. Daire açısından başsavcılığın tebliğnamesinin bağlayıcılığı bulunmuyor. Dosyayla ilgili tebliğnameyi hazırlayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcısı Murat Kızılyar, “fuhşa teşvik, örgüte üye olmak, bilerek ve isteyerek yardım etmek, devletin gizli bilgilerini ele geçirmek” suçlarından bir kısım sanıklar hakkında verilen beraat kararlarının onanmasını isterken “örgüte üye olmak, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek, devletin güvenliğine ilişkin bilgiler üzerinde sahtecilik yapmak, bu bilgileri temin etmek, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, kişisel verileri kaydetmek” suçlarından kimi sanıklara verilen 2 yıl ila 13 yıl arasında değişen mahkumiyet kararlarının ise bozulmasını istedi. Yargıtay Başsavcılığı, sanıklardan bi risinde ele geçirilen ve diğer sanıkların da cezalandırılmasına dayanak yapılan 78 No’lu CD’deki belgelerle ilgili “Sanık Mehmet Emrah Küçükakça’dan ele geçirilen 78 No’lu CD’de yer alan belgeleri sanık Yücel Çipli’nin oluşturduğu veya kaydettiği sabit değildir. Sanığın kolluktaki ifadesi de bu hususu aydınlatacak nitelikte görülmemiştir. Zira bilgisayar kullanıcı adlarının başkaları tarafından kullanılması ya da oluşturulması mümkündür. Başkalarında ele geçen ve içeriğinde bu sanıkların adlarının geçtiği belgeleri sanıkların temin ettikleri, oluşturdukları, kaydettikleri ya da başkalarına transfer ettikleri dosya kapsamındaki deliller itibarıyla sabit değildir” yorumu dikkat çekti. SESSİZ ÇIĞLIK EYLEMİ’NİN 44’ÜNCÜSÜ GERÇEKLEŞTİRİLDİ ANAYASA MAHKEMESİ ‘Masumiyet karinesi ihlal edilmedi’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruda masumiyet karinesi ilkesini irdeledi. Bir kararın gerekçesinin bütün halinin dikkate alınması gerektiğine dikkat çeken Anayasa Mahkemesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karardan söz edilmesinin, masumiyet karinesinin ihlali anlamına gelmediğini belirtti. Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvurulara yönelik ret kararlarının gerekçesi Resmi Gazete’nin dünkü sayısında yayımlandı. K.E, 2002’de astsubay olarak TSK’de göreve başladığını, görev süresince herhangi bir adli ceza ile cezalandırılmadığını, hakkında “parada sahtecilik” suçundan verilen mahkumiyet kararına dair hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini, bu kararla resen emekliye sevk edildiğini belirtti. K.E. bu yolla masumiyet karinesinin ihlal edildiğini savundu. K.E, özlük haklarının ödenmesi istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu. Yüksek mahkeme’nin kararında ise “Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karardan söz edilmesi masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir” denildi. Neyin bedelini ödüyoruz? İSTANBUL / ANKARA (Cumhuriyet) Balyoz davasında yargılanan emekli ve muvazzaf askerlerin yakınlarının oluşturduğu “Vardiya Bizde Platformu”nun düzenlediği “Sessiz Çığlık” eylemi dün 44. kez gerçekleştirildi. Eylemde BM’nin dava ile ilgili hak ihlalleri raporuna dikkat çekildi. Beşiktaş’taki “Demokrasi” heykeli önünde yapılan eylemde grup adına Yılmaz Öztürk, Balyoz Davası’ndan 18 yıl hapis cezası alan emekli Hava Kurmay Albay Yusuf Ziya Toker’in mektubunu okudu. Mektubunda BM İnsan Hakları İhlalleri Çalışma Grubu’nun kararına değinen Toker, “BM bile ‘Savunma hakları ihlal edildi, keyfi tutuklamalar yapıldı, adil yargılama hakları ihlal edildi’ diyorsa ve biz 2 buçuk yıldır hapisteysek, neyin bedelini ödüyoruz, kimler ödetiyor?” diye yazdı. Eyleme gazetemiz yazarı Meriç Velidedeoğlu da destek verdi. Ankara’da ise Vardiya Bizde Platformu, Türkiye Emekli Subaylar Derneği ve 78’liler Derneği, haftalardır her cumartesi gerçekleştirdikleri “Sessiz Çığlık” eylemi için Sakarya Caddesi’nde biraraya geldi. Aileler, tüm yurttaşları 5 Ağustos’taki Ergenekon Davası karar duruşması için Silivri’ye çağırdı. Platformun Ankara’dan İstanbul’a otobüs kaldıracağı öğrenildi. Müslim, geçici yönetim fikrinin Türkiye tarafından desteklendiğini söyledi Ankara PYD ile uzlaştı Haber Merkezi PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Suriye’nin kuzeyinde özerk bir Kürt yönetimi kurulmasının söz konusu olmadığını, geçici yönetim fikrinin ise Türkiye tarafından da kabul gördüğünü söyledi. Müslim, Türkiye’de yaptığı açıklamada, “Özerk yönetimin ilan edilmesi gibi bir durumun olmadığını, içinde Kürtlerin, Türkmenlerin, Arapların, herkesin yer alabileceği siyasi bir çözüm buluncaya kadar geçici bir yönetim kurulması fikirlerini anlattıklarını” söyledi. Müslim, Türk yetkililerinden “En doğal hakkınız” yanıtını aldığını belirtti. Adalet için Silivri’ye İstanbul Haber Servisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), Sanatçılar Girişimi, İşçi Partisi (İP) ve Türkiye Gençlik Birliği’nden (TGB) oluşan “5 Ağustos Silivri Çağrıcıları”, 5 Ağustos Pazartesi günü Ergenekon davasının karar duruşması için hukuk ve adalet talebiyle Silivri’ye gitme çağrısı yaptı. İstanbul Barosu Orhan Adli Apaydın Konferans Salonu’nda konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, 5 Ağustos’un hukuk ve adalet isteminin sadece Türkiye’ye değil tüm dünyaya haykırma günü olduğunu belirerek “Bazı yayın organlarında mahkemelerin basılacağı yönünde yalan bir kampanya başlattılar. Biz mahkemeleri, adaleti ve hukuku yok etmek isteyenlere karşı, adaleti ve hukuku savunmaya gidiyoruz” dedi. u PYD Eşbaşkanı, özerk yönetim söz konusu olmadığını, kesin siyasi çözüme kadar geçici bir yönetim kurma fikrini Türk yetkililere ilettiğini ve “En doğal hakkınız” yanıtını aldığını söyledi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ’nun daveti üzerine 25 Temmuz’da İstanbul’a gelen Müslim, 2 gün boyunca yürüttüğü temasların ayrıntılarını Dicle Haber Ajansı’na anlattı. Daha önce devlet yetkilileri ile dolaylı görüşmeler gerçekleştirdiklerini dile getiren Müslim, bu ziyaret ile birlikte ilk defa yüz yüze bir görüşme gerçekleştirdiklerini söyledi. Bölgede ortaya çıkan en önemli gelişmelerden birinin “geçici sivil yerel yönetimler” olduğunu dile PYD Başkanı Salih Müslim Kürt, Türkmen, Asuri ve Araplardan oluşan geçici konsey kurulmasını planladıklarını söyledi. getiren Müslim, görüşmelerde bu konunun da gündeme geldiğini söyleyerek “Bazıları bunu çok abarttı” dedi. Türkiye ile görüşmelerin devamı yönünde karar aldıklarını belirten Müslim, Türkiye’nin sınırda Kürtlerin varlığından rahatsız olmadığı ve Kürtlerin yanında olduğu sonucunun çıktığını söyledi. Görüşmeleri sırasında bir top mermisinin Ceylanpınar’a düştüğü haberinin de geldiğini belirten Müslim, “El Nusra’nın toplarıdır. Buna çözüm bulunmalı, önlem alınmalı” dedi. PYD’ye karşı Türkiye’nin geçmişte oluşan tavrının değiştiğini gördüğünü de ekleyen Müslim, “Benim burada olmam en büyük değişikliktir. Bölünme çekincesi vardır. Ama öyle bir durum yok. Rojava’da temelli bir çözüm oluncaya kadar kendimizi yönetmek gibi bir düşüncemiz var. Bir çeşit organizenin olması gerekiyor” diye konuştu. “Türkiye Kürtle rin varlığından rahatsız değil” diye seslenen Müslim, “İleriye baksınlar, güzel günler ilerdedir” şeklinde konuştu. ilişkin yorum yazılarının iktidarın tam ve yarı resmi yayın organlarında da önemli bir ağırlık tuttuğu dikkati çekiyor. Arkadaşlar önce yok saymaya çalıştılar, olmayınca küçümsemeyi denediler, tutmayınca terör faaliyeti saymaya çalıştılar, hâlâ devam ettiğini görünce içini boşaltma, antidemokratik sayma arayışındalar. Geriye gidişe, diktatörlüğe hayır diyen, bunun için direnmeye hazır bir maya tuttu. Bu maya siyasetten kent yaşamına kadar pek çok alanı etkileyecek. Çatlayan iktidar koalisyonunun bu konulara ilişkin uzmanları gerçeği görmüş olmalılar ki, toplumsal dalgayı nasıl atlatabiliriz, biz nasıl bu dalganın üstüne çıkabiliriz, sorusuna yanıt arıyorlar. HHH İktidarın Gezi ateşini söndürmeye yönelik “önlemlerinden” biri klasik; yargıyı kullanmak. Gezi Direnişi’nden üretilmek istenen “suçlar” hiç de hayra alamet değil. Soruşturmalar genellikle Türk Ceza Yasası’nın (TCY) en ağır maddeleri kapsamında açılıyor. Oturtulmak istenen ana eksen şu: Eylemler hükümeti devirmeyi, kaos ortamı yaratmayı, halkı isyana teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Bu suçlamaları biz, yakından tanıyoruz! Ergenekon davasında da Cumhuriyet mitinglerinden konferanslara, gazete manşetlerinden siyasi parti faaliyetlerine kadar tüm demokratik haklar “darbe teşebbüsü ” olarak algılanmış, iddianame ve devamında mütalaa da bu yönde çıkmıştı. Gezi Direnişi’ne ilişkin soruşturmalar da işte bu yönde derinleştirilmek isteniyor. Ergenekon soruşturması genel bir operasyonu içermeyecek düzeyde başlamıştı. Ancak halka halka genişletildi. Görevdeki bir teğmenin tutuklandığı gün, bunun orgenerale de tırmanabileceği hesap edilmedi. Bugün de Gezi soruşturmaları kıyıdan köşedenmiş, yerelmiş, birbiriyle bağlantıları yokmuş gibi sürdürülüyor. 1520 kişi gözaltına alınıyor, ortam geriliyor. İki gün sonra serbest bırakılınca rahatlama oluyor. Ardından başka bir kentte gözaltı, az tutuklama, çok serbest bırakma... Bunun bir süre sonra hiç beklenmeyen bir karabasana dönüşme olasılığı var. Bu satırların felaket tellallığı olarak algılanmamasını dilerim. İktidarın bu yönde niyetlerinin olabileceğini öngörmek hiç de zor değil. Gezi Direnişi’nin korku duvarını aştığını, gözdağı verme girişimlerine pabuç bırakmayacağını, toplumun da adalet arama, tepki gösterme bilincinin yükseldiğini düşündüğüm için iktidarın olası yol haritasını da açık yazmak gerektiği kanısındayım. Kaldı ki, iktidar medyası kendi bakışı içinde Ergenekon’la Gezi’yi çoktan birleştirmiş durumda. Gezi Direnişi’nin toplumsal bir diriliş olduğuna inanan herkesin yukarıdaki gerçekleri dikkate alarak, kararlılığını hiç bozmadan duruşunu sürdürmesini dilerim. HHH Gezi’de de vücut bulan, toplumsal hareketlerin başlıca sloganlarından biri şudur: “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz...” Bu sloganın güncel karşılığı, adalettir. Eğer bir kişi kendisini haksız yere yargının tehdidi altında hissediyorsa, bu tehdit tüm toplumadır. Gezi’ciler bunun bilincindeler. O nedenle 5 Ağustos’ta Silivri’de verilecek Ergenekon kararının Gezi ruhunun da gündeminde olması gerektiği düşüncesindeyim. Gezi, “hayatıma karışamazsın” diyor. Silivri’de, yıllardır insanların yaşamları gasp ediliyor. Gezi, “herkes eşit olmalı” diyor. Silivri’de yıllardır bu ülkenin yurtseverlerine adeta düşman ceza hukuku uygulanıyor. Gezi’nin ana teması özgürlüktü. Silivri’de değil bedensel özgürlük insanların kendilerini savunma özgürlüğü bile ortadan kaldırıldı. Gezi’de en çok, “hükümet istifa” sloganı atıldı. Silivri’deki mahpusların çoğu hükümeti istifaya değil, ülkeyi daha iyi yönetmeye, Türkiye’nin kuruluş değerlerine saygı göstermeye çağırdıkları için “darbeci” ilan edildi. Gezi’de en çok Atatürk vardı. Silivri’de Atatürk’ün gençliğe hitabesinden Bursa Nutku’na kadar, öznesinde Atatürk’ün olduğu pek çok değer “suç delilleri” arasında. Günlerce bizim yüreğimiz Gezi’yle attı, 5 Ağustos’ta da Gezi’nin yüreğinin bizimle atacağını düşünüyor, şu sloganı haykırıyoruz. Atam izinde değil, Gezi’deyiz! ‘Çirkin bir iftira’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Dışişleri Bakanlığı, Mısır’daki Müslüman Kardeşler grubunun paralarınının Türkiye’nin Kahire Büyükelçiliği kullanılarak ülke dışına çıkarıldığı yönündeki haberleri sert bir dille yalanladı. Dışişleri Sözcüsü Levent Gümrükçü, Kahire Büyükelçisi Hüseyin Avni Botsalı’nın Müslüman Kardeşler grubunun paralarını, diplomatik ayrıcalığını kullanarak çanta içinde ülke dışına çıkardığı iddialarını “iftira” olarak nitelendirdi. Gümrükçü, “TürkMısır kardeşliğine gölge düşürmeyi amaçlayan bu tarz spekülatif haberlere itibar edilmemesi gerektiğini” söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle