14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 TEMMUZ 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA Ergenekon’da Hatice Tuncer 6 DİZİ karara do ru l Celal Ülgen 11 Söz savunmanın Ergenekon davasında 5 yıl boyunca avukatlar, savunma hakkının ve adil yargılanma hakkının kısıtlandığına dikkat çekerek duruşmalarda itirazlarda bulundular. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na şikâyet dilekçeleri verdiler. Duruşmalarda hâkimlerle tartışan avukatlar hakkında mahkeme suç duyurusunda bulundu. CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın avukatı Dilek Helvacı, “Mahkemenin adaletin ve milli iradenin tecellisi için suçsuzluğu kanıtlanmış tüm sanıkları serbest bırakmasını ve beraatlarına karar vermesini temenni ediyorum” diyerek beklentilerini dile getirdi. CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay’ın avukatları Mehmet İpek ve Ulaş Özkan ise “Yargılama süreci evrensel hukuk kurallarına, yürürlükteki mevzuata ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırı olarak yürütülmüştür” değerlendirmesinde bulundu. Davada savunmaları ve itirazlarıyla tanınan avukat Celal Ülgen, “Bu mahkemelerde uzun tutukluluk süreleri olağan yargılama sayıldı. Bu mahkemelerin Türk ceza yargısına verdiği zarar 10 yılda giderilemez boyutlara ulaştı” dedi. Avukat Hüseyin Ersöz ise “Çıkabilecek olumsuz bir karar sonrasında şüphesiz ki kanun yollarını işletmeye devam edeceğiz” dedi. Dava avukatlarının sorularımız üzerine Ergenekon davasında yargılama süreci ve davanın geldiği aşamaya ilişkin hazırladıkları metinleri özetleyerek yayınlıyoruz. En şiddetli mahkumiyet kararları çıkacak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi adı üstünde “Özel yetkili bir ağır ceza mahkemesi.” Olağan günlerin değil, olağandışı dönemlerin, baskıcı ve özgürlük kısıtlayıcı dönemlerin mahkemesi olarak geçecek tarihe. Bu mahkemelerin ilk uygulaması savunmanın sesini kısmak ve alabildiğince avukatları konuşturmamak oldu. Çağa, baskıya, şiddete, susturmaya tanıklık etmeyi, karşı çıkmayı, dik durmayı, seçenler hakkında suç duyuruları yapıldı, duruşmalardan kovuldu. Hatta avukatlar mahkeme salonunun tam ortasında mahkeme başkanının talimatıyla eli coplu robokopların saldırısına uğradı. Tarih elbette bu mahkemeleri layık oldukları yerlerine oturtacaktır. Bu mahkemelerin Türk ceza yargısına verdiği zarar 10 yılda giderilemez boyutlara ulaştı. Bu mahkemeler kanuna göre değil kendi alışılmış uygulamalarına göre yargılama faaliyeti icra ettiler. Büyük projeler, üretilmiş deliller, sahte ihbarcılar, polis ile savcının, polis ile yargıcın kol kola olduğubirlikte iş kotardığı organizasyonlar birbiri ardına bu mahkemelerin aklanmasından geçti. Bu mahkemeler şimdiye kadar yaptıkları baskıcı uygulamaları taçlandırmak isteyecekler. Bu açıdan tarihin en şiddetli mahkumiyet kararları bizi bekliyor. Ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis, 15 yıl, 20 yıl hapis cezaları havada uçuşacak. 11 yıldır süren bu rejim aslında sivil bir darbenin, sivil bir diktanın rejimi olmuştur. 5 Ağustos totaliter unsurlar taşıyan bu faşist dönemin dibi olacaktır. 5 Ağustos üretilmiş ve hukuka aykırı delilleri bir dönem hukukunun temel taşı yapan zihniyetinin yıkılışının başlangıcı olacaktır. Demokratik l Hüseyin Ersöz Baskıcı uygulamalar haklar zarar gördü l Mustafa Balbay’ın avukatları Mehmet İpek ve Ulaş Özkan Deliller hukuka l Haberal’ın avukatı Dilek Helvacı: Yargı bağımsız hareket etmedi 5 yıldır devam eden yargılama sürecinde savunma hakkının hiçe sayıldığı, adil yargılama hakkının ihlal edildiği ve tutukluluktaki makul sürenin aşıldığı ortadadır. Silivri’deki mahkeme, tüm yargılama boyunca sergilediği bu olumsuz tutum ve uygulamaları ile bağımsız ve tarafsız hareket etmediğini ya da edemediğini somut olarak ortaya koymuştur. Mahkemenin 3.Yargı Paketi ile Türk hukukuna getirilen değişiklik uyarınca kuvvetli suç şüphesini ve adli kontrol tedbirinin niçin yetersiz kaldığını her bir sanık için ayrı ayrı kararında somut olgularla göstermeksizin tüm sanıklar hakkında müştereken ve soyut gerekçelerle tutukluluk halinin devamına karar vermesi, tasfiye halindeki mahkemenin TBMM tarafından çıkarılan kanunları dahi hiçe saydığını ortaya koymuştur. Silivri’deki mahkeme son olarak Anayasa Mahkemesi’nce TMK’nin 10/5. maddesinde yer alan tutukluluk süreleriyle ilgili düzenlemenin iptal edildiğini de tamamen göz ardı ederek anayasaya aykırı olduğu kesinleşmiş yargı kararı ile tespit edilen bir hükmü uygulamaya devam ederek maalesef bu olumsuz tavrını sürdürmüştür. CMK’nin 102/2.maddesi uyarınca ağır cezalık suçlarda azami tutukluluk süresi 2 yıl olup bu sürenin somut gerekçe gösterilmek suretiyle toplam 3 yılı aşamayacağına dair düzenlemenin Silivri’deki yargılamada da uygulanması ve sanıkların derhal tahliyelerine karar verilmesi hukuken ve kanunen zorunluluk arz etmektedir. etkisini sürdürerek kamuoyunun burada yaşanan insan hakları ihlallerine ve zulmü görmezden gelmesi sağlanmıştır. Ancak, yaşanan bu olaylar önce ulusal ve ardından uluslararası camianın gözündeki perdeyi kaldırmış ve Ergenekon davasının, gerçekte sanal bir terör örgütü üzerinden darbelerle hesaplaşma görüntüsü altında yürütülen siyasi bir dava olduğu artık herkes tarafından anlaşılmıştır. aykırı Ergenekon soruşturması, başlangıçta kamuoyuna derin devletle mücadelenin aracı olarak lanse edilmiş olsa da süreç içinde yaşananlar, aslında iktidara muhalif kişilere yönelik gerçekleşen bir “cadı avına” nasıl dönüştüğünü gözler önüne serdi. Hatta iddianamede, aslında aynı kişi olan bir sanığın beyanlarını gizli tanığın beyanlarının teyit ettiği şeklinde bir değerlendirme dahi yer aldı. Gazetecilik faaliyetlerinin, entelektüel sohbetlerin, akademik çalışmaların, basılmamış kitapların örgüt faaliyeti gibi lanse edildiği süreçte en fazla zarar gören şey demokratik haklar, en başta da ifade hürriyeti oldu. İstanbul’un 100 kilometre dışındaki Silivri Ceza İnfaz Kurumu içinde sessiz sedasız devam eden yargılamada hükmün açıklanması beklenirken hiçbir sanığın ve avukatın zihinlerinde adil bir karar verileceği yönünde inancın bulunmaması mahkemenin “çelişkisini” oluşturuyor. Çıkabilecek olumsuz bir karar sonrasında şüphesiz ki kanun yollarını işletmeye devam edeceğiz. “Hukukun kırıntısının” kaldığı her koşulda sürecin takipçisi olacağız. Milli irade yok sayıldı Seçimlerin üzerinden 2 yıl 2 ay geçmiş olmasına rağmen aralarında müvekkilim CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın da yer aldığı 8 milletvekilinin, emsal yargı kararları da tamamen göz ardı edilerek yasama görevlerini icra etmelerinin halen daha engellenmesi milli iradenin yok sayılması anlamına gelmektedir. Nitekim, Avrupa Parlamentosu tarafından düzenlenen raporlarda seçilmiş milletvekillerinin tutuklu olarak yargılanması şiddetle eleştirilmiş ve demokrasinin bir gereği olarak bir an önce serbest bırakılmaları gerektiği belirtilmiştir. Türk milleti adına karar vermekle yükümlü mahkemenin en azından karar aşamasında adaletin ve milli iradenin tecellisi için başta müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal olmak üzere suçsuzluğu kanıtlanmış tüm sanıkları serbest bırakmasını ve beraatlarına karar vermesini temenni ediyorum. BİTTİ Sanal bir örgüt Bu dava kamuoyuna ilk başta darbelerle hesaplaşma davası gibi lanse edilerek önce ülkemizde, ardından uluslararası camiada psikolojik destek sağlanmış ve uzun bir süre de maalesef l İddianamede isnat edilen fiiller ile gösterilen deliller arasında açık ve somut bir bağlantı bulunmadığı gibi, hazırlanan esas hakkındaki mütalaada da 4 yıllık yargılama sonunda bu hususa halen bir açıklık getirilmediği görülmektedir. İddia makamı esas hakkındaki mütalaasında, yargılama süresince gerçekleştirdiğimiz itirazlarımızı değerlendirmeye dahi almamış, dosya kapsamındaki hukuka aykırı delillerle, hâlâ varsayımlara ve dolaylı anlatımlara dayanarak iddialarını temellendirmeye çalışmaktadır. Hukuka aykırılığı mahkeme tarafından alınan bilirkişi raporu ile sabit olan ve müvekkilimizin bilgisayarından sildiği belgeler içinden geri getirildiği iddia edilen dijital verilerin CMK’nin ilgili maddeleri uyarınca huzurdaki yargılamada delil olamayacağı görmezden gelinmektedir. Kaldı ki, ülkemizin en önde gelen üniversitelerinin öğretim görevlileri tarafından 2013 Nisan ayında yayımlanan bildiride, bu şekilde elde edilmiş verilerin, sıradan bir kâğıda basılı imzasız bir metin gibi hiçbir delil değerinin olmadığına dikkat çekilmiştir. Müvekkilimiz Balbay’ın herhangi bir sosyal bağlantıdan ve gazetecilik mesleğinin ifasından fazla bir anlam ve yoğunluk taşımadığı ortada olan görüşmeleri, mesleğindeki başarısı nedeniyle kendisine gelen ve kitaplarında kullandığı belgeler ve tuttuğu iddia edilen notlar müvekkilimiz aleyhine delil olarak gösterilmektedir. Esas hakkındaki mütalaada birçok çelişki bulunmaktadır. Örneğin iddia makamı tarafından daha önceki celselerde, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in örgütle bir bağlantısının bulunmadığı belirtilmesine rağmen esas hakkındaki mütalaanın 1095. sayfasında müvekkilimizin “Cumhuriyet Çalışma Grubu ekibiyle Cumhurbaşkanı arasında köprü görevi gördüğü” iddia olunmuştur. Karar aşamasına geldiğimiz Ergenekon davasını Temmuz 2008’den yani soruşturma aşamasından itibaren takip ediyorum. Telafisi imkânsız birçok zararın meydana geldiği bu yargılamada haksız ve hukuka aykırı uzun tutukluluğun yanı sıra savunmanın dikkate alınmadığı, hatta söz verilmediği birçok duruşma yaşadık. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin itirazlarımıza rağmen birleştirerek gördüğü torba davada 6 ay kadar dinlenen tanıklara karşı beyanda bulunulması için sanıklara ve avukatlarına aniden söz verildi. Bu sürenin 15 dakika olmasına ve dosyaya gelen belgeleri de kapsamasına karar verildi. Müvekkilim Sayın Başbuğ ile ilgili, tanık olarak dinlenmesi içerikli talebimizin reddedilmesinden sonra duruşma salonunun kapısına kadar gelen 27. Genelkurmay Başkanı E. Orgeneral Işık Koşaner ile dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı ve Jandarma Genel Komutanı 3 emekli orgeneralin dinlenilmediği, ancak bölücü terör örgütlerinde yöneticilik yapmış, ellerinde Mehmetçiğin kanı bulunan teröristlerin saatlerce hatta günlerce tanık olarak dinlendiği duruşmalar yaşandı. İnternet Andıcı davası olarak bilinen davada hiçbir şekilde yayına geçmemiş 4 adet site gerekçe gösterilerek asılsız iddialarla, varsayıma dayalı olarak hazırlanan iddianame ile komutanı ve diğer personeli üzerinden adeta Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yargılandığını gördüğümüz bu davada, yargılama konusu ve izlenen usul ülkemizde yıllarca konuşulacak, hakkında kitaplar yazılacak, belki bazı şeyler unutulacak ancak en kısa ifadesi ile Silivri’de haksızlık yapıldığı unutulmayacak. Torba dava l İlkay Sezer
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle