14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 TEMMUZ 2013 PAZAR 6 HABERLER Gezi eylemlerinin ilk kaybı Mehmet Ayvalıtaş soruşturması 2 aydır tamamlanamadı Başsağlığı bile dilemediler ÖZLEM GÜVEMLİ ‘Hepsi çok güzel çocuklardı’ Ali Ayvalıtaş, Gezi olayları sırasında öldürülen Ethem’in, Abdullah’ın, Ali İsmail ve Medeni’yi hiç tanımasa da Mehmet gibi güzel çocuklar olduğunu düşünüyor. Antakya’da Abdullah Cömert ve Ali İsmail Korkmaz’ın ailesini ziyaret eden Ali Ayvalıtaş “Hepimiz artık kader arkadaşı olduk. Gittiğimde şeker gibi insanlar, adam gibi adamlar gördüm. En büyük silahımız dürüstlüğümüzdür bizim. Mehmet, Ali İsmail, Ethem, Abdullah yaşasaydı belki dünyayı daha güzel bir yer yapacaklardı. Ama izin vermediler” diyor. Anne Fadime Ayvalıtaş ise hâlâ oğluna ölümü konduramıyor. Çok fazla konuşmuyor, eve taziyeye gelenlere oğlunu anlatabilmek için sadece arada sırada lafa giriyor. Oğlu ile yaşadığı son günü şöyle anlatıyor: “Ağabeyi yürüyüşe gidecekti. Ona çok kızdım gitmesin diye yalvardım yakardım. Ama Mehmet’e hiçbir şey demedim. Biliyordum yürüyüşe gideceğini. Gitme desem ‘Ağabeyim gitti ona izin verdin niye bana engel oluyorsun’ diye düşünür kırılırdı. Çok çabuk küser içine kapanırdı o yüzden gitme demedim. Giderken geldi yüzümü, gözümü öptü. Boynumu öpmeyi çok severdi. O gün de boynumu öpüp çıktı, gidiş o gidiş. Oğlum bir amaç uğruna gitti. Herkes yürüdü oğlum da onlarla yürüdü sadece.” Gezi Parkı eylemlerine destek için 2 Haziran gecesi Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi’nde yürüyen grubun üzerine doğru hızla giren aracın altında kalan 20 yaşındaki Mehmet Ayvalıtaş’ın ölümü kayıtlara trafik kazası olarak geçti. Sürücü tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı ancak olayın üzerinden 2 ay geçmesine karşın soruşturma hâlâ tamamlanamadı. Olay anına ait MOBESE kayıtları yine ortadan kayboldu. Yaşasaydı ağustosta askere gitmeye hazırlanan Mehmet’in babası Ali Ayvalıtaş “Fidanımı aldılar elimden. Adımızı da çapulcu koydular” diyor. Çocuğunu kaybettikten sonra devletten bir başsağlığı beklediğini dile getiren Ayvalıtaş “Biz de evladıyız bu memleketin. Yüzde 50 bizim kardeşimiz. Oyları alıp o göreve geldiyse bizim de başbakanımızdır diye düşünüyordum. Ama artık hiçbir sözüne güvenim kalmadı” diye konuşuyor. Ayvalıtaş ailesini Mehmet’in ölümüne yol açan, onunla aynı ismi taşıyan, aynı yaştaki sürücünün ailesi ziyaret etmiş. Ayvalıtaş, aileyi allak bullak eden olayı şöyle anlatıyor: “Bana olaya karışan taksi şoförünün vicdan azabı çektiğini, gelip konuşmak istediğini söylediler. ‘Gelsin buyursun’ dedim. Ama gelen şoför değil gerçek katillerdi. Ben içeri girince CHP’den tanıdıklar ve arkadaşlar vardı, sesimi çıkarmadım. Ama o anı tekrar yaşadım, gittikten sonra içim içimi yedi. Taksi şoförü gelecek diye beni kandırıp tuzağa düşürdüler. Bir daha ne arayan oldu ne gelen oldu, zaten gelseler de kovardım. Başsağlığı dileyip çay içip gittiler.” 1 Mayıs Mahallesi’nde 2 Haziran gecesi toplanan binlerce kişi yürüyüş yaptıktan sonra E5’e yöneliyor. Yol trafiğe kapatılıp eylem yapılmak isteniyor ancak araçlar bir türlü yavaşlamıyor. Yolun sağ şeridine dolan mahalle halkı buradaki trafiği yavaşlatmayı başarıyor ancak orta ve sol şeritte trafik devam ediyor. Yavaşlayan trafiğin içinden hızla grubun içine giren jeep, Mehmet’i hayattan koparıyor, birlikte büyüdükleri yeğeni S.K’yi de yaralıyor. Lise öğrencisi S.K’nin olayda kaburgaları kırılıyor ve akciğer zarı deliniyor. 20 gün yoğun bakımda kalan S.K. geçen günlerde taburcu oldu ama tedavisi sürüyor. S.K. eylem gününü “Mehmet ‘Keşke yürüyüşe gelebilsem ama mesaime denk geliyor. Keşke izin alabilsem’ dedi. Biz de ‘Sen işe git, biz nasıl olsa orada olacağız’ dedik. Biz gelmeyecek sanıyorduk ama akşam 19.00’a doğru ödemeli çağrı yaptı. Benim de kontörüm yoktu arkadaşımdan aradım. İşten izin aldığını söyledi. Buluşup birlikte yürüyüşe gittik” diye anlatıyor. S.K. olay anını hatırlamıyor. Zaten Mehmet’in öldüğünü de hastaneden çıkınca söylemişler. İfadesini de yoğun bakımdan çıkacağı gün hastanede veren S.K.’yi polis yoğun bakımdayken 2 kez daha ziyaret etmek istemiş. Ama doktorları, polis ile tartışıp yoğun bakımda ifadesinin alınmasına izin vermemiş. RTE’nin 12’den Vuruluşu Başbakan’ın sözcüleri, dilleri, alt üst beyinlerinden büyük bir bağırtı koptu, duydunuz mu? Susup geçiştirirler diye düşünmüştüm ama nerede o kıvraklık veya derin düşünce! Bodoslamadan bindirdi Başkanın Adamları, sille tokat, kafa göz, küfür bini bir para! AKP’ye yazdığı uyduruk, eklektik, göstermelik muhafazakâr demokrasi elbisesi giydiren “Başkanın kafasının yarısı” Y. Akdoğan’a bakın, nasıl köpürmüş: “Densizler, ilkesizler, naylon demokratlar...” Artık Allah ne verdiyseye alışıklar ya! Bağır bağır, iyi gelir, rahatlarsın! Tabii partinin propaganda şefi H. Çelik de benzer tonda giydiriyor. “İsterse 500 Oskar alsın, ahkâm kesmesinler”.. Kime bu şiddet demeyin! The Times’ta tam sayfa yayımlayarak Gezi Direnişi’nde kitlesel şiddeti ile binlerce insanı yaralayan, sakat bırakan ve 5 kişiyi de öldüren RTE ve polisini şiddetle eleştirenlere! (RTE’nin bu kitlesel şiddetinin bir üst aşaması şu sırada Mısır’da yaşanıyor!) Bu ilan tam 12’den vurdu iktidarı! RTE’nin Strasbourg’da “İnsan Hakları Mahkemesi”nde bu şiddetin hesabını verebileceğini ima etmeleri, anlaşılan iktidarın çıldırmasının temel nedeni! Düşünebiliyor musunuz manzarayı, “diktatoryal yönetim” kurduğunu söyledikleri RTE sigaya çekiliyormuş. Türkiye’nin bu anlaşmanın altında imzası var.. (İlanın tam metnini bloguma koydum, http://orhanbursali.blogspot.com) Kimler var? Bilim, sanat, sinema, edebiyat, düşün dünyasının en kaymak tabakasından insanlar.. Sean Penn.. Kraliçelerin Sir’leri.. Andrew Mango! Davit Lynch.. Fazıl Say.. Susan Sarandon... Hepsi doruk isimler.. RTE’nin Kazlıçeşme ve Ankara toplantılarını kastederek, “Nürnberg Toplanması” deyimiyle faşist Hitler’in büyük kitlesel toplantılarını mı anımsatmıyorlar.. HHH Hepsi bu kadar değil, dünyanın demokratik güçleri RTE ve iktidarını kuşatmaya çoktan başladı. Bu en ses getirenlerindendi.. Bundan bir hafta önce de dünyanın bir numaralı bilim dergilerinden Science, aralarında 4 Nobel ödüllü bilim insanın da bulunan 25 ünlü akademisyenin, RTE şiddetini sert bir şekilde eleştiren bildirilerini bastı (19 Temmuz; Türkiye, protestolara karşı şiddeti sona erdirmelidir!) New York’ta Nobel ödüllü bilim insanlarının da bulunduğu çok sayıda akademisyen, Manhattan New School’da toplantı düzenledi ve ‘Gezi Parkı’ göstericilerine ve Türkiye’de doktorlara karşı hükümetin tavrını kınadı. Hükümetin doktorlara karşı ayrıca gönüllü yardımlarını engellemek için yasal önlemlere başvurmaya kalkışması da büyük tepki çekti.. Dünya Tabipler Birliği ayaklandı. Başbakan mektup yağmuruna tutuldu, topluma karşı aşırı şiddetle karşılık verilmesi ve kimyasal madde kullanılması kınandı. Ayrıca: “70’e yakın ülkeden 500’ün üzerinde eğitim ve bilim kuruluşuna üye 4000’den fazla akademisyen, barışçıl göstericilere uygulanan aşırı polis şiddetini kınayan ve göstericilerin temel anayasal haklarını özgürce kullanmalarını destekleyen bir bildiri yayımlandı.” Daha önce yayımlanan New York Times gazetesindeki ilanı da anımsayalım! RTE ve adamları ilk o zaman hop oturup hop kalkmış, NYT’ye “haddini” bildirmiş ve nasıl gazetecilik yapacakları konusunda ders vermişti! Tabii, RTE ve adamlarının Türkiye’de “hamamdaki ayı nasıl ayakta durur, nasıl yatıp yuvarlanır’ı oynattıkları medyaya alışık oldukları için dünyadaki özgür sesler kulaklarına yabancı geliyor!! Sanki onlar Mars’ta yaşıyorlar! Tabii, dünya kamuoyunun ve meslek örgütlerinin, Türkiye’de basın özgürlüğü konusunda yaptıkları açıklamaların ise haddi hesabı yok.. Biri geliyor biri gidiyor.. Dünya hukukçularını da unutmayalım.. HHH Şimdi bütün bunların hükümet için bir anlamı yok mu? Çelik’lerin, Akdoğan’ların çığlıklarına bakılacak olursa, çok anlamı var… Bu bildirileri yayımlayanların, ilanları verenlerin dünyadaki temsil yetenekleri çok büyüktür.. Altlarında belki de 1 milyar insanı bulabilirsiniz, görebilirsiniz! Bir imza beşon 2050, adamına göre 100 milyonluktur.. Bütün mesele de burada! Bu sıradan bildiri değil, aynı zamanda arkasında büyük siyasi desteği de görmemiz gereken bir bildiridir! HHH Sonuç şudur: Türkiye’nin itibarı Büyük Gezi DirenişiProtestosu ile doruklara tırmanırken… RTE ve iktidarınınki ise yerlerde sürünüyor.. Bu nedenle hepsi bağırış halinde.. “eyvah, demokratik çoğunluk tarafından kuşatıldık..” düşüncesinde… Evet, dünya demokratik kamuoyu, ülkeyi şiddete boğan RTE ve iktidarının diktatör yüzünü gördü. Olay budur.. Peki Yalçın Akdoğan “yedirmem” dediği başbakanını kurtarabilecek mi? Yeğeni de yaralandı ‘Acımızı yaşatmadılar’ Geçimini pazarcılık yaparak sağlayan baba Ali Ayvalıtaş, oğlunun ölümünün çok fazla gündeme getirilmemesi nedeniyle kırgın. Ayvalıtaş “Birimizin parmağına diken batsa bütün millet bunu hisseder. Bu olayın üstü kapatılıyor” diyor. Medyadaki sansürden de şikâyetçi olan Ayvalıtaş “Ben pazarcıyım. Halkla iç içeyim. Halk sanıyorki eylemlere katılanlar bu ülkenin düşmanı, medya olayları yansıtmadığı için böyle sanıyorlar. Başbakan çıkıyor Mısır’da ölen 300 kişiden bahsediyor. O zaman gitsin Mısır’ın başbakanı olsun. Biri bir gün arayıp başsağlığı dilemedi. Acımızı yaşamamıza bile izin vermiyorlar. Bugün ben yanarım, yarın sen yanarsın” diye konuşuyor. 3 çocuk babası olan Ali Ayvalıtaş kalbinden rahatsızlanınca evin en küçüğü Mehmet, iki kardeşinin okuması için okulu bırakmak zorunda kalmış. Ayvalıtaş oğlu Mehmet’i şöyle anlatıyor: “Mehmet ‘Kardeşlerim okuyor, ben babama yardım edeyim’ dedi. Bir ara pazarda yanımda çalıştı. Pazarda işler bozulunca ‘Baba senin işlerin daha da ağırlaştı, ben kendime başka iş bulayım’ dedi. Ağustosta askere gidecekti. ‘En azından askerde sana yük olmayayım para biriktireyim’ deyip işe girdi. 2 aydır iş bulmuş büyük bir lokantada çalışıyordu. Mehmet ne sağı bilir ne solu bilir, sadece halk adamıydı. Şu an askerdeki 2 arkadaşına da benden para alıp gönderirdi. Öyle yardımsever bir insandı. 3 çocuğum var. Ama Mehmet en küçüğü, en değerlisiydi. Çok özel bir çocuktu.” Mehmet’in ölümü üzerinden 2 ay geçmesine karşın soruşturmanın çok ağır ilerlediğini ifade eden Ali Ayvalıtaş, kendisi gibi ekmeğinin peşindeki bayrak satıcısına hemen 7 yıla kadar hapis istemi ile dava açılmasına tepki gösteriyor. ‘Allak bullak etti’ Annenin isyanı Toplumu tamamen ayrıştırdı Mehmet’in ağabeyi Muharrem Ayvalıtaş kardeşine minnet borcunu ödeyemediği için çok üzgün. Mehmet’e minnet borcu var çünkü o Çanakkale’de üniversite okurken kardeşi babasına yardım için çalışmak zorunda kalmış. Muharrem Ayvalıtaş “Biz okuduk ama o okuyamadı. Babam kalp rahatsızlığı geçirince yardım için yanında çalışmaya başladı” diyor. Muharrem Ayvalıtaş, “Vicdani olarak giderdi. O kapitalizmin ne olduğu küçük yaşta içinde yaşayarak öğrendi. 20’sinde de gencecik yaşta öldü. Planları vardı, askere gidecekti, ablasının Kütahya’daki diploma törenine gidecekti. Ölümü tokat gibi çarptı” deyip gözyaşlarına boğuluyor. Ağabey Muharrem Ayvalıtaş Başbakan’ın bu süreçte izlediği politikaya da polise de tepkili: “Hiç olmazsa ölenin arkasından konuşma. 5 kişinin arkasından konuşuyor, gıybet ediyor, kötü sözler söylüyor. Bir toplum aynı acılara birlikte üzülmüyorsa artık o toplum bölünmüş demektir. Nifak tohumları atarak bu ülkeyi bölüyor bu ülkenin Başbakan’ı. Ona oy veren herkesin utancından yerin dibine girmesi gerekiyor.” Aile, Başbakan Erdoğan’ın izlediği politikayı sert sözlerle eleştiriyor: Tutuklu isyanı İstanbul Haber Servisi Gezi Parkı Direnişi sırasında tutuklananların aileleri, dördüncü kez Galasaray’da buluşarak oturma eylemi gerçekleştirdi. Aileler, tutukluların derhal bırakılmasını talep etti. Tutuklu Çağrı Aydan’ın ağabeyi Cihan Aydan, toplam 138 Gezi direnişçisinin tutuklu olduğunu, gözaltı ve tutuklamaların sürdüğünü belirterek “Çocuklarımız susturulmak isteniyor. Eline satır, bıçak, pala alıp insanlara saldıranlar, üzerine araba sürüp kaza süsü verenler, Ali İsmail Korkmaz’ı katledenler gibi ortamı terörize edenler hakkında herhangi bir adli, idari yaptırım uygulanmazken özgürlük isteyen, adalet isteyen, bu zulüm dursun diyen çocuklarımız ve yakınlarımız gözaltına alınıp tutuklandı. Katillerin dışarıda, barışçıl gösterilere katıldığı için, haksızlığa karşı çıkan çocuklarımız içeride olduğu bir adalet, adalet değildir” dedi. İftar saatine doğru ise polisin kurşunu ile katledilen Ethem Sarısülük’ün ölümünün 40. günü dolayısıyla lokma dağıtıldı. (Fotoğraflar: VEDAT ARIK)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle