14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 TEMMUZ 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER 5 Masallar anlatılır, insanlar kandırılır, zindanlar doldurulur... Evler basılır sabaha karşı... Twitter’da yazışmalar, ders notları, baret, gaz maskesi, kitaplar suç öğesi olarak toplanır. Devletin ve adaletin görevi gençlerin sesini soluğunu kesmek değil, demokrasiyi, özgürlükleri genişletmektir. HHH 2013 yılının Temmuz ayındayız... Bugün yaşananlar darbe dönemini, özellikle 12 Eylül’ü anımsatıyor... O zaman da evler basılmış, kitaplar toplanmıştı... O zaman da şafak vakti öğrenci yurtları basılmıştı... Aradan 33 yıl geçti. Aynı fotoğraflar karşımıza çıkıyor! Yazılı ve görsel merkez medya tam siper! Patronlar korku içinde! Gazeteciler ve köşe yazarları işten atılıyor! Demokrasi ve özgürlükler nanay! Yabancı diplomatlara zılgıt! Mısır’da yapılan darbe, Suriye’deki iç savaş... Ama önce dön, kendi ülkene bak, demokrasi, hukuk, adalet, özgürlük var mı, yok mu? Var diyeceksin, hem de katmerlisi! Yandaşlarına var elbet! Peki, muhaliflere! Onların canı cehenneme! Biz darbeye darbe diyenlerdeniz... 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve emuhtıra... Sandığa inanırız, demokrasi bilincinin ne olduğunu biliriz. HHH 27 Mayıs’ta gazeteci değildim... Öteki darbelerde gazeteciydim. Adnan Menderes, Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu ve Namık Gedik’in idamlarına ne kadar içim yandıysa, çocukluk yıllarımda, genç bir gazeteciyken Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un asılmalarına da yandı bilesiniz. 12 Mart ve 12 Eylül’ün acılarını çektik... Hep dedik ki: “En kötü demokratik rejim en iyi askeri rejimden iyidir!” Şimdi de içimiz yanıyor... Adaletsizliğe, hukuksuzluğa! Vicdanınızın sesini dinleyin! Demokrasi, askerlerin siyasetin üzerindeki etkisini ortadan kaldırıp yerine iktidar baskısını getirerek olmaz! Bilmem anlatabildim mi? Eğer yalanım varsa adaletsiz olayım! Dünyanın çeşitli üniversitelerinden 25 bilim insanı AKP’ye ‘şiddete son ver’ dedi Haber Merkezi Gezi Parkı’na AVM yapılmasına karşı başlatılan gösterilerde polisin uyguladığı şiddet, Nobel ödüllü bilim insanlarının da arasında olduğu bir grup bilim insanı tarafından “kınandı.” Bilim insanları AKP hükümetinden şiddete son vermesini istedi. Nobel ödüllü Robert F. Curl (Kimya, 1996), Paul Greengard (Fizyoloji veya Tıp, 2000), Roald Hoffmann (Kimya, 1981) ve Richard R. Schrock’un (Kimya, 2005) da arasında bulunduğu, dünyanın farklı üniversitelerinden 25 bilim insanı New York’taki New School Üniversitesi’nde bir araya gelerek basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısında açıklanan bildiri, Science dergisinin dünkü sayısında yayımlandı. Bildiride, Gezi Parkı Direnişi’yle başlayan olaylarda polisin uyguladığı şiddete ilişkin rakamları açık Nobelliler kınadı Richard R. Schrock layan Türk Tabipleri Birliği’nin değerlendirmelerine yer verildi. Yalanım Varsa Adaletsiz Olayım! Beş can ölmüş, 13 kişi tek gözünü kaybetmiş, 16 yaşındaki çocuk beyin kanaması geçirmiş, bilmem kaç kişi yaralanmış... O tüm bunları görmüyor!.. Durmadan konuşuyor, faiz lobisinden söz ediyor, iç ve dış güçler dilinden düşmüyor... Onu Mısır ve Suriye ilgilendiriyor, oralarda demokrasi olmadığını anlatıyor sürekli. Suriye’de 100 bin kişinin öldüğünü, Esad rejiminin baskısını, Mısır’da seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi’nin askerlerce devrildiğini... Yabancı devletlerin büyükelçilerine açık açık fırça çekiyor, Gezi Direnişi’yle değil, o ülkelerle ilgilenin diyor, ölen insanlarımız için “şiddete başvurdular” deyip işin içinden sıyrılıyor. Yandaşları da aynı havada... Gezi Direnişi’ni vandallara, çapulculara, ayyaşlara yükleyenler, şimdilerde “terör örgütü”, “ulusalcı” yaftası yapıştıranlar televizyonlarımızın en seçkin konukları olarak yerlerini alıyor. Dil aynı dil! Saldırganlık aynı! Gezi eylemlerine katılanların tümü, AKP iktidarını yıkmak için, kimi aydın, yazar ve sanatçılarla işbirliği yapmışlar. Amaçları çok açık: “AKP iktidarını devirmek için düğmeye basmak!” İnanmışlar buna! Oysa demokratik hukuk devletlerinde bu tür eylemler oluyor... Örneğin İspanya’da, Brezilya’da... Bu ülkelerde başbakanlar, devlet başkanları televizyon ekranlarına çıkıp şöyle haykırmıyor: “Faiz lobisinin işi, elimizde istihbarat bilgileri var!” HHH Elinde palayla ortalığa dehşet saçan adam Fas’a kaçmış, Ethem Sarısülük’ü öldüren polis hakkında yargı süreci durdurulmuş. 16 yaşındaki bir lise öğrencisi, doğrudan hedef alınarak gaz kapsülüyle başından vurulmuş, Eskişehir’de Hataylı üniversite öğrencisi Ali İsmail öldürülmüş. Akıl ve vicdan nerede? Yok olmuş, uçup gitmiş! Adaletin olmadığı bir ülkede barış olmaz, hiç yormayın kendinizi. Paul Greengard binden fazla akademisyenden imza Polisin uyguladığı şiddet nedeniyle 8 bin 121 kişinin hastanelere başvurduğu, 5 kişinin yaşamını yitirdiği, 11 kişinin gözünü kaybettiğinin belirtildiği bildiride şunlar kaydedildi: “Türk polisi, hastaneler ve revirler gibi kamusal ve kapalı alanlarda aşırı derecede biber gazı (göz yaşartıcı madde) kullanmıştır. Bo 4 ğucu gazların kamusal alanda ve kapalı yerlerde bu şekilde kullanımı, toplum sağlığı açısından oldukça tehlikeli olmasının yanı sıra Türkiye’nin de imzacıları arasında bulunduğu Cenevre Sözleşmesi gibi uluslararası anlaşmalarca da kesin bir şekilde kısıtlanmıştır. Güvenlik güçleri son 20 günde 130 bin biber gazı kartuşu kullanmıştır ve Türkiye 100 bin yeni kartuş almaya hazırlanmaktadır. Gazdan ve polis şiddetinden etkilenen hastaları tedavi eden dok Roald Hoffmann Robert f Curl tor ve hemşireler ile İstanbul Tabip Odası genel sekreteri, uluslararası hukuk ve insan haklarına alenen aykırı bir şekilde gözaltına alınmıştır. Dünya çapında 4 binden fazla akademisyen halihazırda polis vahşetini protesto eden bir dilekçeye imza attı. Buradan, Türkiye hükümetini protestoculara ve onlara tıbbi yardım sağlayan görevlilere davranışlarında uluslararası yasalara uymaya ve protesto hareketiyle iyi niyetli bir diyalog kurmaya davet ediyoruz.” Erdoğan’ın Gezi direnişinde ölenlerle Mısır’da ölenleri karşılaştırmasına siyasilerden tepki ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Gezi Parkı eylemleriyle ilgili olarak yaptığı “Türkiye’de bir kişi, iki kişi, üç kişi, dört kişi polise şiddet uygularken ölüyor, tweet’ler, Facebook’larla dünyanın altına üstüne getiriyorlar. Mısır’da 53 kişi namaz kılarken öldürülüyor, dünya sessiz” açıklamasına tepki yağdı. CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, Gezi Parkı’ndaki gençlerin demokratik haklarını kullanırken polis şiddeti nedeniyle yaşamını yitirdiğine dikkat çekerek “Demokratik hakkını kullanırken dünyanın neresinde olursa olsun kime bir zarar gelirse biz bundan üzüntü duyarız. Mısır’a da üzülürüz. Başbakan, darbe sendromu yaşıyor, bu nedenle de her şeyi saptırıyor. Bu Başbakan’a yakışan bir hareket değildir” dedi. İnsanların demokratik hak kullanmasının Başbakan’da değişik duygulara, depresyona yol açtığını belirten Altay, “Ciddi bir darbe fobisi var. O fobiden kurtulması lazım. Her protestoyu darbe diye nitelendiren bir Başbakan var. Utanç verici. O ailelerle temas etmemiş olması, hükümetten hiç kimsenin başsağlığına gitmemiş olması bile büyük bir utançtır. O sokaktaki herkesi, demokratik taleplerini kullanma potansiyeli olan herkesi suç odağı ve örgütü olarak görüyor” diye konuştu. Herkesin Gezi olaylarından ders aldığını ancak Başbakan’ın hiç ders almadığının görüldüğünü anlatan Altay, “Olayları saptırarak sallanan koltuğunun sallantısını durdurmaya çalışıyor ama inişi başlamıştır, demokratik yollarla, sadıkla da inecektir” dedi. BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ise Mısır ile Türkiye’nin durumunun aynı olmadığını belirterek böyle bir karşılaştırma yapılmasının illiyetsiz bir durum olduğunu söyledi. Irak’ta da SünniŞii çatışmasında 1 milyonu aşkın kişinin öldürüldüğünü, bir gün olsun hükümetten buna karşı bir tavır gelmediğini kaydeden Kaplan, “Bu tür karşılaştırmalarla dünya kamuoyunu sanki Gezi’nin arkasındaymış gibi göstermek, alanlara akan binlerce insanı yok saymaktır. Yanlış bir kıyaslamadır, siyaseten ve ölçüt olarak yanlıştır. Böyle bir kıyaslamayı Başbakan’ın yapması son derece yanlıştır” dedi. ‘Kıyas utanç verici’ ‘Suç örgütü değil ülkenin onuruyuz’ İstanbul Haber Servisi Taksim Dayanışması, Gezi Parkı eylemleri nedeniyle gerçekleştirilen operasyonlara tepki göstererek “Suç örgütü değil bu ülkenin onuruyuz” mesajı verdi. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, artık Türkiye’de çok şeyin değiştiğini belirterek “Bir korku yaratılmıştı, Gezi Parkı bu korkuyu yok etti. Şimdi gözaltılarla yeniden korku yerleştirmek gibi bir çaba var” dedi. BDP Milletvekili Sebahat Tuncel de Başbakan’ı eleştirerek “Mısır’ı gördüğü kadar Taksim’i de görsün. Buradaki halkın taleplerini dikkate alsın” diye konuştu. Taksim Dayanışması bileşenleri, Gezi Parkı Direnişi’ne yönelik gözaltılar, tutuklamalar ve asılsız suçlamalara ilişkin Taksim Hill Otel’de basın toplantısı gerçekleştirdi. Prof. Dr. Aktan, “Taksim Dayanışması’nı bir şekilde marjinalize etme, küçümseme ve yok görme çalışmalarının gereksiz olduğunu düşünüyorum” dedi. Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu, kent, kültür, demokrasi, insan hakları ve özgürlükler mücadelesi için Taksim Dayanışması içinde yer aldıklarını söyledi. Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Beyza Metin de “Eli sopalı katillerin serbest bırakıldığı, gençlerimizin öldürüldüğü ve katillerinin hiçbir şekilde sorgulanmadığı günümüzde, Taksim Dayanışması suç örgütü olmakla suçlanıyor. Başbakan dayanışmayı anlayamamış” dedi. Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy ise 2 aydır yürütülen mücadeleyle sokağın kazanırken AKP’nin kaybettiğini vurgulayarak “Bu yüzden bu kadar saldırganlar” ifadelerini kullandı. CHP İl Başkan Yardımcısı Gülizar Emecan da Taksim Dayanışması’nın bir imar hukuksuzluğuna karşı başladığını ancak bu kıvılcımın büyüdüğünü söyledi. Ortak basın açıklamasını kısa süre önce dayanışmada yer aldığı gerekçesiyle Beylikdüzü Belediyesi tarafından işten çıkarılan Şehir Plancıları Odası Yönetim Kurulu Üyesi Gürkan Aygün okudu. Açıklamada, “Kentine sahip çıkan meslek odalarını, onlarla dayanışma gösteren sendikaları, partileri, mahalle ve çevre derneklerini, taraftar gruplarını, ‘suçlu’ göstermek ve ‘suç örgütü’ haline getirmeye çalışmak hukuken suçtur. Bu ilkel, çağdışı uygulamalarla ülke demokrasisi yüz yıl geriye götürülmektedir” denildi. Taksim Dayanışması, Gezi operasyonlarına tepki gösterdi İDDİANAMEDE ‘BİSİKLET KASKI’ DA SUÇ DELİLİ! ‘Sokak kazandı, AKP kaybetti’ ‘Böyle bir kıyaslama yapılamaz’ Bayrakçıya, soliste, fotoğrafçıya 7 yıl İstanbul Haber Servisi Taksim’de 6 Temmuz’da gerçekleştirilen eylemde gözaltına alınarak tutuklandıktan sonra geçtiğimiz günlerde serbest bırakılan bayrak satıcısı Ali Sarıçiçek, İtalyan fotoğrafçı Mattia Cacciatori ile Abdal grubunun solisti Burcu Sarak ve annesi Fadime Sarak hakkında hazırlanan iddianame tamamlandı. Aynı gün gözaltına alınan Toplam 20 kişi, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet, görevli memura görevini yaptırmamak için direnme, ulaşım aracının hareket etmesini engellemek, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmakla suçlanıyor. Cumhuriyet savcıları Nazmi Okumuş ve İsa Dalgıç’ın hazırladığı iddianamede, Sarıçiçek’in “görevli memura Mukavemet ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüş kanunlarına muhalefet” suçundan 1 yıl 2 aydan 7 yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi. Cacciatori’nin de aralarında bulunduğu 19 kişi hakkında ise 1 yıl 2 aydan 17 yıla kadar değişen hapis cezası talep edildi. İddianamede 6 Temmuz’da “Parkımıza gidiyoruz” çağrısı ile Taksim’de toplananların “makul sürede” dağılmaması üzerine kolluk kuvvetlerinin grubu “orantılı” zor kullanılarak dağıttığı anlatıldı. Sarıçiçek’in de aralarında bulunduğu grup ile birlikte hasta taşıyan resmi aracın önüne geçen Mehmet Yalçın’ın gözaltına alındığı aktarıldı. İddianamede, Sarıçiçek’in eylemci grup ile birlikte hareket ettiği, Gezi Parkı’na girmek için konuşmalar yaptığı iddia edildi. Gözaltına alınmak istendiğinde görevlilere aktif direnmede bulunduğunun görüntü kayıtları ile tepsit edildiği kaydedildi. Solist Burcu Sarak ve annesi Fadime Sarak’ın katıldıkları yasadışı yürüyüşte gözaltına alınmak istendiğinde kolluk kuvvetlerine direndiği birlikte slogan attıkları belirtildi. Ethem Sarısülük’ün ağabeyi: İLHAN TAŞCI Başbakan ‘katlettik’ diyemiyor gesi” sözleriyle değerlendirdi. Ethem’in ağabeyi Mustafa Sarısülük, Başbakan’ın “Polise şiddet uygularken öldüler” tümcesini “trajikomik” olarak nitelendirirken “Gerçekle hiç alakası yok. Şunu söylemesi gerekir ama beceremiyor, kibrinden olsa gerek, ‘biz bunları katlettik, halkın çocuklarını katlettik’ diyemiyor. Polise karşı şiddet uygulanırken öldüler diyerek masumane göstermeye çalışıyor. Bu kutsal ayda oruç tutuyor ama nasıl oruç tuttuğunu açıkçası bilmek gerekiyor. Her gün yalan söyleyerek, her gün gerçekleri gizleyerek oruç tutulmaz” diye konuştu. Başbakan’ın kullandığı dile de işaret eden Mustafa Sarısülük, “Ölümleri önemsemiyor, küçümseyici tarzda yaklaşıyor. Halkın çocuklarının öldürülmesine pervasız yaklaşımının bir göstergesi. Gerçekleri görüp siyasal yaklaşımlar geliştireceğine tamamen kinci, halkın bunu hak ettiği, hatta katmerlisini hak ettiği yönünde sürekli açıklaması var. Fikri neyse zikri odur sözünde olduğu gibi. Halkların, çocukların katledilişine bu kadar küçümseyici bakıyorsa demek ki Başbakan’ın zikri hâlâ aynı” değerlendirmesini yaptı. Kendisinin yeni yeni tweet kullanmaya başladığını anımsatan Mustafa Sarısülük, “Tweet yağmuru diyor. Bu sürece duyarlı olanlar Mısır sürecine de aynı duyarlılığı gösteriyorlar ama Başbakan gibi kendi çıkarları, kendinin nemalanması anlayışıyla değil. Tam tersine insani anlamda bir dramın yaşandığı yönündeki bir yaklaşımla. En azından ben öyle görüyorum. İki tarafı karşılaştırmak insani anlamda kahredici. Başbakan’ın açıklamaları siyasal aklını tamamen yitirdiğinin göstergesi” dedi. ANKARA Gezi Parkı Direnişi’nde polis kurşunuyla yaşamını yitiren Ethem Sarısülük’ün ağabeyi Mustafa Sarısülük, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye’de dört kişi polise şiddet uygularken ölüyor. Twetter, Facebok’larla, dünyanın altını üstüne getiriyorlar, Mısır’da 53 kişi namaz kılarken öldürülüyor, dünya sessiz” sözlerine, “şaşırmadıklarını” belirterek “Halkın çocuklarının öldürülmesine pervasız yaklaşımının bir göster İddianamede ele geçirilen suç delileri de tek tek sıralandı. Buna göre Oğuz Tekin’in üzerinde 1 adet sarı baret, bir beyaz renkli bez yüz maskesi, deniz gözlüğü bulundu. Önder Ciner’den bir adet gaz maskesi, gözaltına alındıktan sonra sorgusunun ardından serbest bırakılan İtalyan fotoğrafçı Cacciatori’de siyah renkli gaz maskesi, bisiklet kaskı, Ali Can Sünnetçioğlu’nda kırmızı renkli baret, mavi renkli gaz maskesi, Ahmet Kaycı’dan yeşil renkli 60 cm. boyutunda üçgen yüz kapama bezi, siyah renkli bere, yarım parmak eldiven, Nuray Gündüz’de de 4 adet taş bulundu. Bayrak satıcısı Sarıçiçek’te bulunanlara ilişkin bilgi ise yer almadı. 41 kişi hakkında da kovuşturmaya gerek duyulmadı. Bez parçası delil oldu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle