14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 TEMMUZ 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 AKP, “darbeleri önlüyorum” bahanesiyle, Meclis’i kapatırken alelacele TSK Kanunu’ndaki “Türk vatanını, istiklalini ve cumhuriyetini koruma”yı kaldırdı. CHP’li Kamer Genç de çok doğal olarak, “Türk vatanı, Türk istiklali ve Türk cumhuriyetinden niye rahatsızsınız? Herkesin bir vatanı var, sizin vatanınız yok mu, vatansız mısınız? Niye bundan rahatsız oluyorsunuz?” diye sordu: “Her kurumun bir görevi var; işte Milli Savunma Bakanlığı’nın bir görevi var, Sağlık Bakanlığı’nın bir görevi var, Danıştay’ın, Yargıtay’ın bir görevi var; bunlar kanunlarda belirtilmiştir. Niye siz burada ordunun görevini kaldırıyorsunuz? Kaldırırken de birtakım tezatlara düşüyorsunuz. 16’ncı maddede diyorsunuz ki… İşte iç olaylara ordunun müdahale etmesinin şartlarını tayin ediyorsunuz. Hatta, Bülent Arınç geçen gün Gezi Parkı olayları dolayısıyla ‘Gerekirse orduyu İstiklal de neymiş? Alpaslan Işıklı Değerli öğretmenim Prof. Dr. Alpaslan Işıklı’nın sevgi ve saygıyla bağlı olduğu insanlar için kullandığı bir söz vardı: “Seçkin insan!” Soy sop üzerinden ya da bir gücün egemenliği kullanılarak edinilmiş seçkinlik değildi dile getirdiği. Kaba sabalık, sıradanlık, bilisizlik ya da çokbilmişlik ile yakından uzaktan ilgisi olmayan bir üstünlük anlamında seçkinlikti… İnsanlık değerleri ile donanmışsa; bilgiyi damıtmış ve insanlığın mutlu geleceği adına çoğaltmışsa, yaşam sınavlarında sevgiyi ve inceliği türetmişse, erdem ve onuru olması gereken bir eşitlik ölçütü saymışsa, sonsuz kardeşliğe ulaşmanın gizini içine sindirmişse, haksızlık ve adaletsizlik karşısında dirençli bir yargıç olabilmişse, yaşadığı çağın kötülüklerini yüce gönüllülükle algılayıp mertçe açıklayabilmişse, içtenliğin candan gülüşünü yüzüne kondurmuşsa bir insan, üstün insandır! Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, bir seçkin iyi insandı. Özyönetim, Kemalizm ve sosyalizm savaşımını sürdürecekler için Alpaslan Işıklı’nın ömrü ve yapıtları bir çavlandır. Türkiye “Recep Tayyip Erdoğan Mapushanesi”ne döndü. Turgut Kazan’a, “Yaşananlara ne diyorsunuz?” diye sorduğumuzda, “Ben hukukçuyum. Bir olayın hukukla ilgisi yoksa bir hukukçu nasıl yorum yapabilir?” dedi ve ekledi: “Bastırmak, korkutmak, yıldırmak, insanları tepki gösteremez duruma sokmaktır amaç, hukukla bir izahı olamaz.” Bayram yasağı Bakın Fransızlara, dünyaya örnek olan devrimlerinin 224 yılını coşkuyla kutluyorlar. Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik için... Ya biz? 1923 devrimi, hem reformu, hem rönesansı, hem Fransız devrimini, hem sanayi devriminin kazanımlarını, hem de Rus devrimini içerir. Üstüne bağımsızlığı ekler. Özgündür, örnektir. Tüm dünyaya, özellikle ezilen uluslara esin kaynağı olmuştur. Gel gör ki, bizde 1923 devrimini bayramlarla kutlamak yasaktır! Softa sultanlık öyle uygun görmüştür çünkü... göreve çağırırız’ dedi, ama arkasından orduya yalnız dış tehlike için görev verdiniz.” Kamer Genç, yasanın anayasaya aykırılığının da altını çizdi ve asıl amacı da gözler önüne serdi: “Anayasanın 117. maddesi diyor ki: ‘Milli güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetler’in yurt savunmasına hazırlanmasından…’ Siz şimdi Silahlı Kuvvetler’in elinden yurt savunmasını alıyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Kendinize göre bir polis teşkilatını kuruyorsunuz. Defalarca burada söyledim, bu kurduğunuz polis teşkilatı içinde El Kaide’den, Müslüman Kardeşler’den, Hamas’tan adam var mı yok mu?” AKP’liler “Yok, ayıp” filan diye çıkışacak olunca Kamer Genç, asıl soruyu “dan” diye gündeme getirdi: GÖRÜŞ Erdener Yurtcan İşte Geldi Adli Tatil! Bugün adliye tatile giriyor; 1 Eylül’e kadar kapalı. Mahkemelerle savcılıklarda dinlenme dönemi başlayacak; 1 Eylül sabahı işbaşı. Son dönemlerde adli tatilin süresi ile ilgili çalkalanma yaşandı. Fakat 6494 sayılı yasa son noktayı koydu. Takvim yukarıdaki gibi. Bu yöntem doğru mu? Adliyeyi tümüyle kapatmak. Elbette doğru değil, hele bilgisayar çağında. Her çalışanın anayasal hakkı olan dinlenme hakkını yargıçtan, savcıdan, adliyenin yardımcı personelinin elinden almak kimin aklından geçebilir ki. Elbette geçmez. Herkes kişisel izin hakkını kullanır. Ama toptan izin çağa ne kadar uygun, bu tartışılır. Bu satırları okuyanlardan aman bildik itiraz gelmesin: Ama nöbetçiler var. İşin içindekiler bilir, nöbetçilerle adliyede “üretim” olmaz. Dosyalara bakılır ama öylesine. Adli tatile girerken hukuk dünyasına bir dokunayım mı, ne dersiniz? Bakalım nasıl bir resimle karşı karşıyayız. Anayasa Mahkemesi (AYM), tutuklamayla ilgili CMK’nin istisna hükmünü (terör suçlarında tutukluluk süresi iki kat uygulanır) iptal etti; ama etmedi. Nasıl mı? Kararda iptal sonucu açıklanıyor, sonra TBMM’ye 1 yıl süre tanınıyor, iptal edilen hükmün yerine yeni bir yasa yapmak için. Bu sonuç hukuka hiç de uygun değil, çünkü istisna hüküm iptal edilince, ana hüküm olduğu gibi duruyor, hukuki boşluk doğmadı ki. AYM’ye tanınan iptal edilen bir maddeyi askıya alma yetkisi, iptal sonucu hukuki boşluk doğar ve hukuk uygulayacağı norm bulamazsa kullanılır. Bu olayda böyle bir şey yok. Bir başka sorun: Tutuklu milletvekilleri. Anayasanın temel yapısı içinde milletvekilliği ile tutukluluk bağdaşmıyor. Ama 1982 Anayasası’ndaki bir istisna hüküm, tutuklu milletvekillerinin özgürlüklerine kavuşmalarına engel. Bu sorunu aşmak elbette çok kolay, yeter ki istensin. Basında çok karmaşık çözüm önerileri okuyorum. Bunlara hiç gerek yok. Formül 1961 Anayasası’nda yer almış olan hükümde, çünkü o düzenlemede bugünkü istisna yok. Anayasada küçücük bir değişiklik yapılır, kurala dönülür, özgürlük güvercinleri göğe yükselir. Yasama boyutunda bir başka sorun: Torba yasalar. Bu isim aslında yapılanla tam uyuşuyor. Neden mi? Torba nedir, bir kesedir aslında, içine birbiriyle ilgili ya da ilgisiz “şeyleri” koyduğunuz. Yasamada torba olur mu, olmaz. Ama son dönemlerde (uyum yasaları döneminden başlayarak) oluyor. Olunca da içinden çıkılmaz bir ortam doğuyor. Bu yöntem uygulanınca, yeni yapılan bir yasanın ya da bir yasada yapılacak olan değişiklik tasarısının içine, hiç de ilgisi olmayan hüküm/hükümler yerleştiriliyor. Sonra, bir olaya çözüm üretmek için, “aramakla bulunmaz, meğerki rast gele” yaklaşımı. Oysa çözüm o kadar basit ki. Her yasanın içine kendi normlarını koysanız, iş ne kadar kolaylaşır. Normların adresleri belli olur. Birkaç kelime de TBMM İçtüzüğü konusunda etmek uygun olacak. İçtüzük, TBMM’nin iç düzenini kuran, çalışma esas ve usullerini içeren ve belirleyen hukuk metnidir. Halen uygulanan içtüzük 1973 tarihini taşımaktadır. Bu nedenle çok haklı eleştirilerle karşı karşıyadır. TBMM’de yeni bir içtüzük yapılmasının zamanıdır. Böylece yüce Meclis’in çatısı altında karşılaşılan sorunlara çözümler üretilebilecek ve verimli çalışma ortamı yaratılabilecektir. Son söz: Adli tatile girilirken hukuk platformunda çok da aydınlık bir tablo çizmediğimin farkındayım. Ama ülkenin sorunlarını ortaya koyarak, çözümler arayarak yol almazsak, gelecek nesiller bizden hesap sormazlar mı? Sorarlar elbet. Krize Düşüp Kredi Kartına Sarılıyoruz Sadık ÇELİK Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı bir yandan Maliye Bakanı diğer yandan yakın zamanlarda birçok kez kredi kartı kullanımını teşvik edici açıklamalar yaptılar: Kredi kartı cepte nakit para taşımanın risklerini ortadan kaldırır. Ekonomik harcamaların kayıt altına alınması konusunda da önemli bir yeri vardır, minvalinde. Bu ve benzeri gerekçelere dayanılarak kredi kartlarının kullanımı ülkenin en yetkili ağızları tarafından desteklenir yıllardır. Dünyada kredi kartlarının insanların cüzdanlarına girmesi hiç o kadar kolay değilken ve çok sayıda denetime tabiyken bizde her köşe başında, sokak ortalarında, AVM’lerde insanlara, hiç kredi kartı kullanmaması gereken kişilere bile bu kartlar, sadece TC kimlik numarası bilgileri alınarak, zoraki, hatta yolları kesilerek verilmiştir. Şimdi Başbakan Erdoğan insanlara yeni bir nasihatte bulunuyor ve “Kullanmayın bunları” diyor. Yıllardır sürdürülen ve desteklenen neoliberal ekonomi politikalarının sonucu olarak ortaya çıkan mağduriyetler için geç kalınmış ve işlevsiz bir uyarı yapılıyor. Bu saatten sonra, hayatlarını ve bütçelerini kredi kartlarına endekslemiş insanlara artık kredi kartı kullanmayın demek abesle iştigaldir. Kredi kartlarının kullanımıyla ilgili son on yılda gelinen noktada karşımıza çıkan rakamlar bizi, toplumun ekonomik durumuyla ilgili mühim ve ürkütücü bazı gerçeklere taşıyor. Bu yılın ilk beş ayında kredi kartlarından on beş milyar lira nakit çekilirken yüz elli milyar liralık alışveriş yapıldı. İşlem hacmi 2013 yılının ilk yarısında geçen yıla göre yüzde yirmi oranında artış gösterdi. 2002’de on beş buçuk milyon olan kredi kartı sayısı Bankalararası Kart Merkezi tarafından ilan edilen verilere göre 2013 Mayıs ayı itibarıyla elli altı milyona ulaşmış durumda. Yani son 11 yıl içinde ülkede kullanılan kredi kartı sayısı yaklaşık dört katı artmış. Dünya genelinde kredi kartları ödeme aracı olarak kullanılırken bizde nüfusun küçük bir bölümünü oluşturan varsıl kesimin dışında kalan ve ezici çoğunluğu meydana getiren yoksul ve dar gelirli kesim bu kartları yaygın bir biçimde borçlanma aracı olarak kullanmaktadır. Kredi kartını ödeme aracı olarak kullananlar için zaten sıkıntı söz konusu değil. Maalesef ağır faturayı kredi kartlarını borçlanma aracı olarak kullananlar ödemektedir. Bunların arasında örneğin yaşadığı ekonomik güçlükler sebebiyle bir bankaya yaptığı borcu kapatmak için başka bir bankanın kredi kartını alıp ondan para çeken ve o bankaya da borçlanan kişi sayısının ne kadar fazla olduğunu hepimiz biliyoruz. Kredi kartlarına uygulanan işlem, operasyon bedelleri, özellikle kart aidatları ve faiz oranları en yüksek olan ülkelerden biriyiz. Dünya ölçeğinde kıyaslandığında bu konuda AB’den de, kredi kartı almak için insanların sınavdan geçirildikleri, 1 senelik deneme süresini doldurmadan kimseye gerçek kredi kartının verilmediği ABD’den de ilerideyiz. Tüm bunlara rağmen ülkemizde insanlar, yaşadıkları ekonomik kriz ortamından çıkmak için, düştükleri denizde yılana sarılarak bu pahalı borçlanma yoluna mecbur kalmaktadırlar. Neticede o veya bu şekilde bugün, kredi kartı borcunu ödeyemeyen bir buçuk milyon kişinin bankalara toplam borcu yetmiş sekiz milyar lirayı buluyor. Ve “sürekli iyiye giden ekonomi”de insanların yaşadığı geçim sıkıntısının resmi, devlet büyükleri tarafından yapılan söylemlerle gerçekte yaşananlar arasındaki ironiyi gözler önüne seriyor. Bu taraf ve karşı taraf Gezi protestoları ile ilgili üretilen komplo teorileri bir yana, yürütülen soruşturmalar tahmin edildiği gibi cadı avına dönüştü. Protestoya katılan insanlar, başta öğrenciler olmak üzere fotoğraflarda teşhis edilerek teker teker gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Koğuşlarda adli suçlularla, cinayetten ve tecavüzden yatanlarla birlikte tutuluyor ve içeride kötü muamelelere maruz kalıyorlar. Şafak vakti yapılan ev baskınlarında onlarca çocuk ve genç, sirkelere bile delildir diye el konularak tutuklanabiliyor. Halbuki diğer tarafta gencecik insanları sopayla döverek öldürenler tespit edilemiyor bir türlü. Yakınlarına bir başsağlığı bile dilenemiyor. Çünkü adı üzerinde diğer taraf o, var olmaması tercih edilen, dolayısıyla görmezden gelinen taraf. İşte bu nedenle Gezi eylemlerinde de Kazlıçeşme mitinglerinde de bayrak satarak kendisinin ve yedi kişilik ailesinin geçimini sağlayan bayrak satıcısı Ali Sarıçiçek teröristtir diye tutuklanıyor. Eşi kameralara karşı haykırıyor, biz 7 kişilik bir örgütüz; örgüt liderimiz de çocuğunun üzerine tişört alacak parayı bulamayan babamız, diye. Elinde palası sokağa çıkıp kadınlara saldıran kişi kaçma tehlikesi yoktur diye salındığının ertesi günü Fas’a kaçıyor. Öte yandan ev baskınlarıyla, dört bir koldan karalama kampanyaları ve kitlesel gözaltılarla insanların gözleri korkutularak sokağa çıkmalarının önüne geçilmeye çalışılıyor. Sokağa çıkanları ise çıktıklarına pişman etmek için türlü yollara başvuruluyor. Örneğin bir gece yarısı kabul edilen torba yasayla birlikte, Gezi olaylarındaki destekleyici duruşunun karşılığı olarak TMMOB’nin yetkileri elinden alınıyor. TMMOB ve bağlı meslek odalarının kamu adına gerçekleştirdikleri mesleki denetim yetkisi ortadan kaldırılıyor. Aynı torbaya ilave edilen bir başka düzenlemeyle birlikte meslek odalarının gelirleri de düşürülüyor. Aynı şekilde Gezi olaylarını desteklerinden dolayı, İTO (İstanbul Tabip Odası) ve TTB (Türk Tabipleri Birliği) de, yurttaşların kişisel tıbbi bilgilerinin toplanmasına ve hekimlerin meslekten men edilme yetkisinin kendilerinden alınarak bakanlık bürokratlarına verilmesine olanak sağlayan torba yasa aracılığıyla diğer meslek odaları gibi etkisizleştiriliyor. Tüm bu yollarla kitlesel mücadele cezalandırılıyor. Hukuk yolunun bu şekilde baskı, adaletsizlik, eşitsizlik ve çifte standart aracı olarak kullanılması demokrasi ve özgürlükler açısından büyük tehlikeler doğurmaya devam ediyor. Mapushane Son çuval yasa ile stratejik derinlik sahibi Ahmet Davutoğlu sayesinde tüm gelenekleri altüst edilmiş Dışişleri Bakanlığı da AKP’nin üssü haline gelecek. Dışarıdan atanan büyükelçilerin merkeze alınması ne demek? Yıllarca Dışişleri’nde görev yapmış CHP’li Osman Korutürk’e göre, şu demek: “Dışişleri bir kariyer. Dışişleri Bakanlığı’na sınavla giriyorsunuz, üçüncü kâtip diye başlıyorsunuz, büyükelçiye kadar askeri Çuvallama rütbeler gibi yukarıya doğru çıkan bir merdivenden çıkarak geliyorsunuz. Bu kariyerin içerisine hiçbir suretle şimdiye kadar saplama yapılmazdı. Saplama yapılmaması da Dışişleri’nin bir meslek olarak devam etmesini sağlıyordu. Hep bir söz vardır, ‘Dışişleri’ne dışarıdan büyükelçi tayin edebilirsiniz ama üçüncü kâtip veya konsolos tayin edemezsiniz’ diye. Bunlar meslek. Neye benziyor diye düşünürseniz, bu tümen komutanlığına yahut kolordu komutanlığına yahut da ordu komutanlığına dışarıdan asker olmayan birisini tayin etmek gibi bir şey oluyor.” CHP, konuya ilişkin Anayasa Mahkemesi’ne başvuracak. Sonuç alınır mı, bilemeyiz, çünkü aynı çuval o mahkemenin de başına geçirildi biliyorsunuz. “Bunlar niye gençlerin gözlerini kör etmek için özellikle gözlerine ateş ediyorlar?” Niye olacak? Gençler, Türk vatanını, istiklalini ve cumhuriyeti korumasın diye... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA HARBİ SEMİH POROY SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Yurdumuzda 1 da yaşayan ötü 2 cü bir kuş... Tavlada “üç” sayı 3 sı. 2/ Mersin’in 4 Silifke ilçesinde 5 antik bir kent... 6 Kum falı. 3/ Gereksiz, anlamsız 7 ve boş söz. 4/ Bir 8 tür ince meşin. 9 5/ Kuru soğuk... Müjdeli haber. 6/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Küçük boylu, uzun 1 K U L L U K Ç U ve ipeksi tüylü, sarkık 2 A L İ A B A F İ kulaklı bir köpek cin 3 P A K U R B A N si... Osmanlı toprak 4 I R OD E O İ düzeninde yıllık ge5 K O A T İ M U S liri yüz bin akçeden O Y A T İ yukarı olan dirlik. 7/ 6 U S E T A Y Tümör... Gökcisim 7 L E Ş lerini gözetleme. 8/ 8 U L A Ş T I R M A Futbolda kaleye doğ 9 O L U K A İ L ru yapılan sert vuruş... Teori. 9/ Küçük çocukları korkutmak için uydurulmuş yaratık... Oylumlu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Türkiye’nin yerli kuşlarından olan, küçük baştankara türü. 2/ Karak ter... Bir olayı belli bir görüşe göre değerlendirme. 3/ İnsan şeklinde meyveleri olduğuna inanılan efsane ağacı... Tantal elementinin simgesi. 4/ Küçük bir alan üzerine odaklanmış yoğun ışık kaynağı. 5/ Uzak... “Örneğin içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi” (Edip Cansever). 6/ Elisıkı, cimri... Kenar süsü. 7/ I. Dünya Savaşı yıllarının ünlü kadın casusu. 8/ Bir nota... James Cameron’un bilimkurgu türündeki ünlü filmi. 9/ Bir göz rengi... İskambilde bir kâğıt... Bir soru eki.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle