15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 TEMMUZ 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 Direnme Hakkı Kapışmaya Devam Recep Tayyip Erdoğan ile ABD’ye sığınmış emekli vaizin cemaati arasındaki kapışma her alana yayıldı. En son, iki taraf, Ankara Ticaret Odası’nda (ATO) birbirlerine el ense çektiler. Öyküyü, ATO üyelerinden dinleyelim: “Mayıs’ta ATO Meclisi için her meslek grubunun oluşturduğu komitelerde seçimler yapıldı. ATO Meclisi, yönetim kurulunu ve TOBB’a göndereceği delegeleri seçti. Bu delegeler arasında TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da yer alıyordu. ATO Yönetim Kurulu seçimlerine mevcut Başkan Salih Bezci ile MÜSİAD kökenli Mustafa Deryal katıldı. Melih Gökçek, cemaat ağırlıklı Bezci’nin listesinin kazanması için belediye ile iş yapan firmaları arayarak kulis yaptı ve seçimi bu destekle Bezci kazandı. Başbakan’a yakın aday Mustafa Deryal ise kaybetti. Yönetim kurulunda 8 kişi ile çoğunluğu cemaat ele geçirdi. ATO yönetiminde cemaatle birlikte hareket eden Gökçek, Türkçe Olimpiyatları’na da sponsor oldu. MÜSİAD kökenli Deryal’ın kaybetmesine neden olduğunun kulislerde dolaşması üzerine Gökçek bu sefer Gezi eylemleri sonrası Başbakan için mitingler düzenledi.” Milli Eğitim Bakanlığı, Emniyet ve yargıda cemaati alt eden Recep Tayyip Erdoğan, ATO’da kaybetmiş gözüküyor. Prof. Dr. Mümtaz Soysal’ın “Anayasaya Giriş” kitabından bir bölüm: “Özellikle 17. yüzyıl İngiliz düşünürü John Locke’tan beri tartışma konusu olan ‘direnme hakkı’, bir devlet içindeki üstün güce sahip olan halkın, kendi verdiği yetkiyi kötüye kullanan yasama ve yürütme organlarına karşı direnebilmesini, karşı koyabilmesini ve ayaklanmasını öngörür. 4 Temmuz 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirisi, ‘yaşama, özgürlük ve mutluluğu arama’ haklarını güvenlik altına almak için kurulan yönetimlerin bu ‘amaçları yıkıcı’ duruma gelmeleriyle birlikte, halk açısından da böyle PKKKongra Gel’in başındaki Remzi Kartal, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Hükümeti’nin Abdullah Öcalan ile bir mutabakat metni imzaladığını, bu metni BDP’nin “barış süreci” denen şeyin sekteye uğraması halinde açıklayacağını söyledi. PKK’li Murat Karayılan da benzer sözler etti. Halk direnişi sonrasında, sultanlık peşindekinin gelecek kurgusu çöktü. Başkanlık sevdası ve pazarlığın ana unsuru olan anayasa değişikliği yattı. PKK’ye verdiği sözleri tutamayacak, tutamayınca da PKK pazarlığı bozacak! Pazarlık bozulunca da gizli görüşmeler faş edilecek... Sonrasında yandı gülüm keten helva. Başı çok dertte, çok... yönetimleri ‘değiştirmek ya da devirmek’ hakkının doğacağını açıklıyordu. Fransız İhtilali’nin 1789 ‘İnsan ve Vatandaş Hakları Evrensel Bildirisi’, ‘zulme karşı direnme’yi insanın ‘doğal ve zamanaşımına uğramaz’ haklarından sayıyordu. 1793 Bildirisi ise daha kesindi: Yönetim, halkın haklarını çiğnediği zaman isyan etmek, halk için ve halkın her kesimi için hakların en kutsalı ve ödevlerin en gereklisidir.” Direneceğiz, kurtulacağız. ‘Kâğıttan Kaplan’ Yaklaşık olarak bir ay boyunca sıcak bir şekilde süren Gezi Parkı Direnişi olarak adlandırılan olaylar sadece ülkemizde değil, beklenmedik bir şekilde dünyanın diğer ülkelerinde de çeşitli gösterilerle karşılık buldu. Direniş iktidar açısından marjinal, vandal, ayak takımı, terörist sıkıştırması içinde çeşitli karalamalarla itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. Cami, içki, türban, ayakkabı, sidikli saldırı demagojileri sık sık tekrarlandı. Zor tutulan yüzde 50 “Milli İradeye Saygı Mitingleri” kılıfı ile alana çıkartıldı. Buralarda ise en çok; Camiye ayakkabıları ile girip bira içtiler, Türbanlı bacılarımıza saldırdılar, Bayrağımızı yaktılar, Gelin kızımıza saldırıp vs. vs. yaptılar. Polisimizi çukura iterek ölümüne neden oldular, diye konuştu. Yabancısı olmadığımız yaklaşımlar. Tarih boyunca iktidar sahipleri kendilerine biat etmeyenlere bu tür yakıştırmalarda bulunmuştur. Yani gelenek bozulmadı. Karalama, itibarsızlaştırma, demogoji tüm dünyada egemen sınıfın halk üzerinde kurmak istediği tahakkümün önemli silahlarından olmuştur. Bunu da elinde ne araç varsa hepsini seferber ederek yapar. Medyanın kitleler üzerindeki etkisi daha belirgin hale gelince, en çok da onu kullanmaktadır. Yalan üzerine inşa ettikleri adaletsiz dünyaları teşhir olsa da özür dileme erdeminden bile uzaktırlar. Burjuva ahlakının bürokratı, siyasetçisi, medyası hiç fark etmez, hepsi aynı “çeşmeden su içmiştir.” Aleviler için mum söndü ile başlayan karalama Kürtler için “Kürtten evliya koyma avluya”ya kadar uzanır. Komünistler camilere saldırmıştır onlara göre 12 Eylül öncesi. Bu provokasyon Maraş’ları, Çorum’ları yarattı. Cennet vaadi ile Kanlı Pazar’ları gördük. Bütün bunlara rağmen halkın özgürlük ve adalet arayışı hep sürdü, sürecek. Şimdi şunlar söylenirse şaşırmayın: “Ramazanda et, meyve ve sebze fiyatlarını artırdılar. Antalya’da Tayyar Şenkaya 1 gemisini bu vandallar batırdı. Bu teröristler Çin Sincan’da 27 Türk Müslümanı katletti. ‘Çirkin’ adlı narkotik köpeğini öldürdüler. Akdeniz Oyunları’nda dopingli çıkan sporcularımızın yemeklerine ilaç koydular. Üniversite sınavındaki hatalı soruların arkasında RedHack var. Sınava arkadaşını kendi yerine sokan çocuğun aklını bunlar vermiş.” Mum bile dayanmaz. Ama ne mutlu ki Gezi’yi yaratan gençlik tüm ihtişamı ile bu oyunu bozacağının işaretini vermiştir. Kapitalizmin insanı yozlaştıran tüm saldırılarını sevgi, saygı, dayanışma, paylaşma, yardımlaşma ve tahammülü ile parçaladı. Teşekkürler dünyanın çapulcularına. Ertan Karataş Adalet Bakanlığı Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi Dertli Gerekçe Belli Oldu Toplumcu Mühendisler ve Mimarlar Meclisi’ne göre, TMMOB’ye bağlı odaların yetkilerinin kaldırılması, AKP’nin toplumdan öç alma harekâtı: “AKP’nin çoğu kez ‘çılgın’ projeler olarak kamuoyuna tanıttığı, esas amacının ise kamuya ait doğal kaynakların ve kamusal mekânın sermaye sınıfına peşkeş çekilmesi olan ‘projecilik’ furyasına karşı çıkan TMMOB’nin yasayla tanımlı denetim yetkileri bu yasa değişikliği ile elinden alınmış oldu. Haziran direnişi, AKP’nin halk düşmanı projelerinden biri olan Gezi Par Bak, Kapı Çalıyor... kı Projesi’ne karşı verilen mücadele ile birlikte ortaya çıkmıştı. Taksim’i emekçilere kapatmayı amaçlayan bu projeye karşı emekçi halkımızın verdiği tepki yalnızca Gezi Parkı’nın savunulması ile sınırlı kalmamış ‘Hükümet istifa’ sloganı bu sürecin en önemli talebine dönüşmüştür. Şunu çok iyi biliyoruz ki bu mücadele yalnızca yasa maddelerindeki değişikliklerle sınırlı değil, AKP’nin ülkemizde kurmaya çalıştığı tüm baskılara, tahakkümüne karşıdır.” Ne kadar debelenirse debelensin, AKP için ecel kapıyı çalıyor... Diyarbakır’da geçen ay yapılan “Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı”nda karar altına alınan “Kürdistan halkları kendi tercihleriyle statülerini (özerklikfederasyonbağımsızlık gibi) belirleme hakkına sahip” yönündeki görüş, ülkenin bölünmez bütünlüğünü doğrudan ilgilendiriyordu. CHP liderliği, özenle bu konuya girmekten kaçınmıştı. Gerekçesini öğrendik: CHP liderliği, söz konusu konferansta alınan kararların “hükümeti” ilgilendirdiği, hükümetin herhangi bir tutum almadan CHP’nin görüş bildirmesinin Kask, nişan, ateş: Ethem yanlış olacağı Sarısülük... kanısındaymış... Polis, tetik, Dahası, “barış llah Can du Ab n: rşu ku süreci” denen ... rt Cöme AKPPKK paTekme, cop, sopa: Ali zarlığının da bir İsmail Korkmaz... biçimde başarıya Öfke, hınç, katil: İşte e, ulaşmasını ümit biliyoruz, orada, teped ediyormuş... i! dis ta ken İşte! GÖRÜŞ SEVGİ ÖZEL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Kavramları Kavrayamayanlar Bugün yaşanan sorunların başında politikacıların, toplumun gözü önündeki ün, ad (aynı zamanda para) kazanmış kişilerin kullandığı ağılı dil yatıyor. Özellikle yönetim sorumluluğunu üstlenenlerin topluma seslenirken, olay, oluşum, durum değerlendirmesi yaparken kullandığı dil sıkıntıyı, acıyı, anlaşmazlıkları, tartışmaları sopaya, silaha dönüştürebiliyor. Her olaya, her oluşum ya da duruma kendi gözlüğüyle bakan; toplumu kendi boyadığı “sandık”a sokan, bütün toplumu da sandık nüfusuyla sınırlandıran bir iktidarı tam on yıldır dinliyoruz. Kendisine oy verenler arasında da her söyleneni, her yapılanı doğru bulmayanlar olacağını düşünmeyen iktidar, her alanda bildiğini okuyor. Bildiğinin doğru olmadığını söyleyenler, “ulusalcı, darbeci, 80 yıl süren zulmün” şakşakçısı diye gazlanıp coplanıyor. İktidar sözcüleri her ağaç gölgesinde konuşuyor; her konuşan evrensel kavramları bile bozup kirleterek ötekinin yanlışını yineliyor. Onları dinlemeye zorlanan komşular, akrabalar, arkadaşlar birbirine ağır söylüyor; düşmanmış gibi bakıyor; birbirinin canını yakıyor. İktidar sözcüleri arasında akademik san taşıyan, diledebiyat dernekleri kuran, uzmanlığı “edebiyat” olan; dahası yıllardır uzaktan kumandalı Türkçe olimpiyatlarında “dil üstüne ahkâm” kesen pek çok kişi var. Bu açıdan bakınca iktidar, “dil” konusunda duyarlıymış görüntüsü veriyor. Ne ki kullanılan dile baktığımızda pek çok sözcüğün yaygın anlamının bozulduğunu, evrensel kavramların tersyüz edildiğini görebiliyoruz. Kenan Evren’in 30 yıl önce Atatürk’ün kalıtını çiğneyerek kurduğu, Başbakanlığa bağlı Türk Dil Kurumu da iktidar dilini yağlıyor. Gazete ve TV’leriyle seçkin basınımızsa iktidar ağzıyla gazetecilik yapıyor; hatta iktidarı sollayarak ve ağzını bozarak esip gürlüyor. Hep birlikte Osmanlı ve Cumhuriyet tarihini yeniden yazıyorlar; tarihi çarpıtarak, evrensel kavramları oyarak, yalana dayalı örnekler düzerek 90 yıllık Cumhuriyet dönemini silmeye bakıyorlar. 12 Eylülcülerin resmi ideoloji yaptıkları Türk İslam sentezinden “Türk”ü kopardılar; İslam bölümünde derinleşiyorlar. Evrensel hukuk ilkelerini, tüm bilimsel verileri ve ulusal egemenliğin sahiplerini göz ardı ederek, “demokrasi, sandık, seçim, milli irade, çoğunluk…” gibi kavramları kendilerince yoğuruyorlar. İktidar tanımına uygun demokrasi ve hukuka göre kurgu yapan basın eliyle çekilen Türkiye fotoğrafının büyük bölümünde, “evinde zorla tutulan yüzde elli” yani mutlu çoğunluk gülümsüyor; beri yanda, “üç beş çapulcu, barbar, vandal, terörist, darbeci, ulusalcı, faiz lobisi, camide içki içen, edepten nasibini almamış” olanlar; yani “azınlık” kırıp döküyor. Hiçbir yerde, hiçbir zaman iktidar ağzı torba değildir; iktidar ağzını büzecek olan her yerde, her zaman egemenlerin çıkarına çomak sokan halktır. Ağzı torba olmaması gereken bir kurum da basındır; onun ağzını büzecek olan da halktır; ama iktidar(lar), epeydir bizim basının yalnız ağzını değil elini, kolunu, vicdanını ve cüzdanını büzmektedir. Cüzdanın sağladığı çıkar vicdanı tutsak alınca da kavramları kavrayamayan, daha doğrusu kevgire dönmüş ahlak anlayışlarıyla kavramları da kendi vicdanlarına benzeten yüzler düşmektedir ekranlara, gazete köşelerine… Kavramları yamalı bohça gibi olan iktidarla basının günah keçisi ise ana muhalefetle “çapulcular” olmuştur. Bu kadar yalanı dilinde, bu kadar kara boyayı elinde aylarca, yıllarca nasıl tutar insanlar? Yalanlar üzerine kurulu saltanattan nasıl utanmazlar? “İnsancıl olmak” insana değer vermektir; bilimciler, insandan kaçmayan hayvanı bile insancıl olarak nitelemektedir. Özgürlüğüne, yaşama biçimine, kentine, ağacına, çocuğunun geleceğine sahip çıkan ana babaya, baskılanmayı reddeden gencine nasıl kıyar insan; kendinden saymadığına nasıl vandal der; onlara nasıl zehir sıkar? Kulaktan dolma ya da ışınlanma yöntemiyle sözlük paralayanların insancıl olmaktan ne denli uzaklaştığı günlerden geçiyoruz. Herkes, özellikle yönetenler ve basın, alanları dolduran çapulculara kulak vermeli; sandık, koltuk hesaplarından önce insancıl olmayı denemelidir. “Demokrasi, milli irade, çoğunluk, hukuk, insan hakları, özgürlük…” gibi kavramlar, o zaman aklın ve evrensel bilginin ışığıyla gerçek anlamına kavuşacaktır! HARBİ SEMİH POROY BULMACA UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Osmanlı dev 1 letinde defterdar 2 ve nişancılar için kullanılan un 3 van. 2/ İri tane 4 li bezelye... Bir 5 bağlaç. 3/ Eski 6 dilde yol... İnsan topluluğu. 7 4/ Kemiklerin 8 içindeki yağ 9 lı madde... Tiyatroda sahne. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 5/ Mobilyacılıkta 1 G R E G O R Y E N dış yüzeylerin kap 2 R O Z E B E K E lanmasında kullanı 3 İ M A L E K Ü F lan bir malzeme. 6/ 4 N E V A R E İstanbul’un eski ad5 A M İ N B E İ S larından biri. 7/ Ücİ MA L ret karşılığı ölünün 6 H U İ D E A L arkasından ağlayan 7 E D E A S L A kadın... Küçük ma 8 N İ V O ğara. 8/ Kitap getir 9 K L E M A N T İ N memiş peygamber... Yapılan iş, icraat. 9/ Anadolu halklarının en eski ana tanrıçası... Ermenistan’ın başkenti. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Hindistan’da paryalardan da aşağı sayılan ve “dokunulmazlar, dalitler” gibi adlar da verilen halk. 2/ Birbirine yakın adalar topluluğu... Yemen’in başkenti. 3/ Araplarda Müslümanlıktan önceki çağ. 4/ İlave... Kadın sekreter. 5/ “Bana derler yükünü sen götür/Benim yük götürür dermanım mı var” (Karacaoğlan)... Becerikli, usta. 6/ “Melâli anlamayan nesle değiliz” (Ahmet Haşim). 7/ İz, belirti... Konut. 8/ Asya’da bir ırmak... Kaz Dağı’nın antik dönemlerdeki adı. 9/ Mutluluk hormonu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle