Katalog

SAYFA CUMHURİYET 7 HAZİRAN 2013 CUMA [email protected] 18 KÜLTÜR Muhafazakâr bir toplumda çocuklarının farklı cinsel yönelimlerini kabullenen, cesur ve aydın ailelerin belgeseli ‘Benim Çocuğum’ gösterimde SANATÇILAR VE AKADEMİSYENLER YÜRÜDÜ Alışın artık, her yerdeyiz! atlattıktan sonra bununBelli bir yaşa gella baş etmelerine odakdiklerinde cinsel yölanıyor, son derece sanelimleri zannettikmimi, sıcak anektodlerinin dışında gelilarla, gerçekçi ayrınşen çocuklara sahip bir tılarla. grup annebabanın kamera karşısına geçip 40 yıllık, denekendilerini tanıtmalarıyyimli profesyonelleu Bu düşündürücü re taş çıkartırcasına kenla başlayan “Benim Çocuğum”, baştan belirtmek dilerini oynayan Şuleve son derece samimi gerekirse sinemasal nitelikÖmer Ceylan, Nilgülbelgesel, insan olarak lerinden daha çok ele aldıZeki Yalçınoğlu, Pınar herkesin kendisiyle ğı, şimdiye kadar tabu saÖzer, Günseli Dum, Seyılıp önyargıyla yaklaşılan ma Yakar ve çocuklarıilişkilendirebileceği konusuyla önem kazanan, nın olanca samimiyetini birtakım sorulara etkileyici bir belgesel. seyirciye geçiren filmin yanıtlar arayan, “Duvarlar, Mauern, aynı dertten mustarip aiWalls” (2000) adlı uzun yönetmeninin deyişiyle lelerin birbirlerini bulup metrajının yanı sıra 5 yıl güç aldığı alışılmıştan farklı bir aile birbirlerinden önce ÖSS’ye hazırlanan öğikinci bölümündeyse göfilmi olarak kuşkusuz renciler hakkındaki “3 Sanüllü psikiyatrlardan bilat” adlı bir belgesel yapmış seyredilmeyi ve övgüyü gilenip örgütlenmeleri ve olan Can Candan’ın yöoldukları gibi kabul ethak ediyor özetle. netmenliğinde ve son deretikleri, aktivist çocuklace samimi bir atmosferde rıyla pankartları hazırlaçekilmiş, 2 yıllık kolektif yıp İstiklal Caddesi’nde bir çabanın ve dayanışmanın ürünü “Beonur yürüyüşüne çıkmaları var. nim Çocuğum”. El âlem ne der endişesini, akraba kom10 yıldır AKP yönetimindeki şu beklentisini, mahalle baskısını aşamuhafazakâr Türkiye Cumhuriyeti’nde rak kendilerini koşulsuz sevdikleri çoyaşayan, orta sınıftan annebabaların çocuklarının temel insan hakları mücadelecuklarının ortaya çıkan cinsel eğilim besine hasretmiş olan, kuşkusuz özgürlüğe, lirtileriyle, cinsiyet kimliği uyumsuzlukmutluluğa layık anneler babalar var. larıyla yüzleşmelerine, onları kabullenip Sonuçta kendilerini ve toplumu dödestekleyerek verdikleri mücadeleye de nüştüren, birtakım saygı duyulası, aykatılmalarına dair, alışılmıştan farklı, ön dın annebabaları karşımıza getiriyor yargıları kıran bir samimiyetle çekilmiş Can Candan. bu belgesel, Beyoğlu Cine Majestik’te ve “Benim Çocuğum” belgeselinin adı Kadıköy’de gösterime giriyor bugün. da, 2010’da Bursa’da vahşice öldürülmüş (filmin de anısına ithaf edildiLGBT (lezbiyen, gay, biseksüel, transeksüel) Aileleri İstanbul Grubu’nu ği) transseksüel İrem Okan’ın annesi(LİSTAG) oluşturan bir grup anne banin insanın içine oturan bir cümlesinbayı böyle bir film çekmeye ikna eden den kaynaklanıyor: “Benim Çocuğum’u belgesel sinemacı ve akademisyen C. koskoca dünyaya sığdıramadılar!” Candan bu grubun deneyimlerini perKonusuyla, yapısıyla marjinal görünse deye taşıyor. de aslında bu düşündürücü ve son dereİlk bölümde annebabaların anlattıkları ce samimi belgesel, insan olarak herkesin kendisiyle ilişkilendirebileceği birta(genelde tabu sayılarak görmezden gelikım sorulara yanıtlar arayan, yönetmenen) birtakım mahrem tezahürleri izlediğimiz film, çocuklarının taşıdığı bedende ninin deyişiyle alışılmıştan farklı bir aile filmi olarak kuşkusuz seyredilmeyi karşıt cins eğilimlerinin ortaya çıkmasını fark eden ailelerin belli bir panik sürecini ve övgüyü hak ediyor özetle. ‘Gezi devrim mahallesi’ İstanbul Haber Servisi Sanat Cephesi, Taksim Gezi Parkı direnişinin 10. gününde binlerce sanatçının ve akademisyenin bir araya gelmesiyle kitlesel bir gösteri düzenledi. Gösteride açıklama yapan oyuncu Barış Atay, direnişin demokratik bir havada geçeceğini belirterek “Biz onlardan olmayacağız. Haklarımızı barışçıl eylemlerle koruyacağız” dedi. Sanat Cephesi ve bağımsız sanatçılardan oluşan binlerce kişi dün akşam saatlerinde Galatasaray Meydanı’nda toplandı ve Taksim Gezi Parkı’na yürüdü. “Yaşam biçimime ve parkıma dokunma” dövizleri taşıyan sanatçılar Taksim Meydanı’na dek büyük bir coşkuyla yürüdü. Taksim Meydanı’nda açıklama yapan sanatçılardan Barış Altay, İçişleri Bakanı Muammer Güler’in kendisiyle çeliştiğini belirterek, “Bakan, demokratik haklarını kullanarak eylem yapanlara saygı duyduğunu söyledi, ancak 31 Mayıs günü parkta sabahlayan, kitap okuyan, türkü söyleyen insanlara sabah vakti saldırıldı” dedi. Şair İbrahim Karaca ise direnişin tabandan gelen bir hareket olduğunu ifade ederek, “Bu kuşağı alınlarından öpüyoruz. Biz onlara yol gösteremedik ancak onlar bize yol gösteriyor. Bu kuşak bizim elimizden tutuyor” diye konuştu. Ali Rıza Binboğa da halkın, yapılan haksızlıklara karşı bir isyan hareketi başlattığını söyledi. Cezmi Ersöz de Gezi Parkı’nın devrimci bir mahalleye dönüştüğünü vurgulayarak “İktidarın otoyolu, Gezi Parkı mahallesinde kesildi. Bu ülkenin tarihi 31 Mayıs Gezi Parkı direnişinden önce ve sonra diye ikiye ayrılacaktır” ifadelerini kullandı. Grup Yorum adına açıklama yapan Cihan Keşkek Başbakan Tayyip Erdoğan ve AKP hükümetinin direnişi susturmak için çalıştığını belirtti. Direnişin halkın her kesiminden insanların uyanışı olduğunu söyleyen Keşkek, “Halkın ortak direnişine karşı, bunca şiddet uygulayan bu hükümet mi İslami? Bu İslam değil faşizmdir. Halkın vicdanı güçlü bir ses çıkarıyor” diye konuştu. Beyazperdede 6 yeni film Star Trek: Bilinmeze Doğru Kültleşmiş TV dizisi “Uzay Yolu”ndan yönetmen J.J.Abrams eliyle 2009’da perdeye uyarlanıp hem gişede kazanmış, hem de eleştirmenlerin övgüsünü almış “Star Trek”in devam filmi “Star Trek Into DarknessStar Trek: Bilinmeze Doğru”yu yine Abrams yönetmiş. Çok uzak bir galakside geçen, Chris Pine, Zachary Quinto, Zoe Saldana, Benedict Cumberbatch, Simon Pegg gibi yeni kuşak oyunculara eskilerden Peter Weller, Bruce Greenwood, Anton Yelchin’lerin eşlik ettiği, heyecan verici aksiyon temposuyla hayran kitlesini yine hoşnut edeceğe benzeyen “Star Trek: Bilinmeze Doğru”, yeni haftanın herhalde meraklısınca kaçırılmayacak seyirliği. Babadan Oğula 3 yıl önce “Blue ValentineAşk ve Küller”le ünlenen genç yönetmen Derek Cianfrance yine gözde oyuncusu Ryan Gosling’le eski usul, melodramsı bir hikâyeyi modern yoldan, beylik kesişen hayatlar tarzında anlatıyor “The Place Beyond the PinesBabadan Oğula”da. Yakışıklı Bradley Cooper’la, dilber Eva Mendes ve Rose Byrne filmin öteki oyuncuları. İntikam Kurşunu Arnold Schwarzenegger’in sinemaya dönüşüyle gaza gelmiş bir zamanların bir başka büyük aksiyon starı olan Sylvester Stallone artık emeklilik yaşına gelmiş yönetmen Walter Hill’le yeni ama çok bildik ve beylik bir polisiye tezgâhlamış “Bullet to the Headİntikam Kurşunu”yla.1980’lerin aksiyon filmlerini hiç aratmayan film S. Stallone hayranları için. Arkadaşım Max Geçen yılki filmi “Çakallarla Dans: Hastasıyız Dede”yle gişede yaklaşık 1 milyon seyirciye ulaşmış olan, sinemamızda popüler komedileriyle isim yapmış yönetmen Murat Şeker, TV’deki Yetenek Sizsiniz yarışmasının sevimli şampiyon köpeğini başrolde oynattığı, Bozcaada’da geçen “Arkadaşım Max”ta, bu kez öncelikle çocuk seyirciye hitap eden, oyalayıcı bir macera filmi imzalamış. Sarı Siyah Bu hafta vizyona giren bir diğer film, Levent Akçay’ın yönetmenliğini üstlendiği, Yusuf Güney ve Burcu Binici gibi isimlerin rol aldığı “Sarı Siyah”. GEZİ’DEN HABERLER “Star Trek: Bilinmeze Doğru” Zihnin labirentlerinde... ASLI SELÇUK DANNY BOYLE’NUN ‘TRANS’I 14 HAZİRAN’DA GÖSTERİME GİRECEK ‘Kendi Başını Yiyen Kral’ Kültür Servisi Gezi Parkı, çeşitli kültür sanat etkinliklerine de ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Genco Gülan’ın “Kendi Başını Yiyen Kral” (2013) adlı bronz heykeli, ilk kez bugün Gezi Parkı’nda sergilenecek. Ancak aralarında Sezen Aksu, Zülfü Livaneli ve Sertab Erener’in bulunduğu sanatçılar tarafından dün akşam verilmesi planlanan konser, diğer şehirlerde hâlâ devam eden olaylar nedeniyle iptal edildi. Öte yandan Akil İnsanlar Grubu’ndan Orhan Gencebay, Gezi Parkı eylemlerine katılamama gerekçesini “Hastayım, Gezi Parkı’na gitseydim gazdan ölebilirdim” ifadelerini kullandı. Simon (James McAvoy/ İskoçya’nın Son Kralı, Wanted) Londralı çok başarılı bir değer tahmincisi, müzayede memurudur. Değeri 20 milyon dolar olan Goya tablosunun açık artırmada çalınması için bir suç çetesiyle işbirliğine girişir. Sonunda çalınan tabloyu güvenli bir yere saklar ancak soygun sırasında kafasına aldığı darbe yüzünden belleğini yitirir. Suç çetesinin kaçırdığı Simon kendine geldiğinde o değerli tabloyu nereye gizlediğini anımsayamaz. Simon işkencelere, psikolojik tedavilere yanıt vermeyince çetenin lideri Franck (Vincent Cassel/Nefret, Siyah Kuğu) tek bir çözüm yolu bulur. Hipnoz uzmanı Elizabeth’le (Rosario Dawson/ Günah Şehri, 25. Saat) Simon geçmişinin derinliklerine inmeye başlar. Hipnoz sonucu belleği aydınlanan Simon geçmişindeki kırgınlıklarını, tutkularını yeniden anımsar. Onun için yaşadığı gün, gelecek artık daha da bulanıktır. Danny Boyle’un (Trainspotting, Milyoner, 127 Saat) son çalışması Trance (Trans/2013) bir soygunu, hipnozu içeren psikolojik bir gerilim, İngiliz televizyonu BBC’de 2001’de yayımlanan, Doctor Who’nun senaristi Joe Ahearne’in yazıp yönettiği karanlık TV filmi Trance’ın yeniden çevirimi. Milyoner’in ardından yeni bir arayış içine giren Boyle, yapımcı Christian Colson, senarist John Hodge (Trainspotting) sonunda öykü ve karakterlerin yaşamla bağlantıları olan Trance’ta karar kılarlar. Filmin üç ana karakteri, Simon, Franck, Elizabeth gerçek yaşama o denli yakındırlar ki adeta bir yapbozun eksik parçalarını oluştururlar. Soygunla başlayan gerilimin ardından hipnoterapi dünyasının içine gireriz. Boyle ve senarist Hodge izleyiciyi zihnin labirentlerinde dolaştırırlar. Gözde temaları paranoya, dengesiz kişilikler, zihinsel hezeyan olan Boy u Boyle, “Bilincimizden o kadar çok şey yok oluyor ki. Beyin şaşırtıcı bir organ, üstelik imgelemimiz çok büyüleyici. Bu görüntüleri nasıl üretiyoruz? Bunları ne yönetiyor? Trance’ta bunları araştırdım. Film, duygularla, coşkularla, bireylerin ilişkileriyle ilgili” diyor. le hipnoz seanslarıyla bizi Simon’ın parçalanmış belleği içerisinde yolculuğa çıkarır. Baş karakterin işkence vizyonları, düşleri Boyle’un karmaşık anlatımıyla tümüyle örtüşürler, bu devinimi sağlayansa parlak kırmızı renkteki, güçlü, vurucu, coşkun görüntülerdir. Her on dakikada film başka bir yöne kayar. Bu labirent kurmaya benzer. Düşlerinden birinde Simon, Goya, Monet, Van Gogh, Vermeer tablolarının arasında dolaşır. Entrika ve gizem Goya tablosunun çevresinde gelişir. Öykü geliştikçe gerçek doğal yapı sını kazanır. Trance, ana karakterin gerçek kimliğini sorgular. Gerçek Simon kimdir? Hangi rolü oynamaktadır, güdümlemeleri nelerdir? Sıra dışı, yaratıcı Boyle benzersiz biçemiyle tanınmaktadır. Hep gerçeklikten yanadır, durumları, davranışları sürekli sorgular, gerçekliği gerçeküstüne, düşselliğe doğru taşır. Filmin başlangıcıyla birlikte yönetmenin amacı bellidir, izleyicinin aklını, mantığını karıştırmak, allak bullak etmek ve sanatını karakterlerin itkileriyle beslenen karmaşa üstüne kurmak. Bu yarattığı saf kaos onun doksanlardaki yapıtlarını (Shallow Grave/Mezarını Derin Kaz, 1995, Trainspotting, 1996, A Life Less Ordinary/Olağanüstü Bir Hayat, 1997) çağrıştırır. Trans’ta erinçlik, mutluluk bir tür dışavuruma, içini boşaltmaya dönüşür. Milyoner ve 127 Saat’le Hollywood’a adım atan, Olimpiyat Oyunları’nın açılış töreninin koreografisini düzenleyen Boyle, Trance’ta ödün vermeyen, isyankâr bir sinemacı olduğunu kanıtlar. “Bilincimizden o kadar çok şey yok oluyor ki. Beyin şaşırtıcı bir organ, üstelik imgelemimiz çok büyüleyici. Bu görüntüleri nasıl üretiyoruz? Bunları ne yönetiyor? Trance’ta bunları araştırdım. Film, duygularla, coşkularla, bireylerin ilişkileriyle ilgili” diyen Danny Boyle’un izleyiciyi zihnin labirentlerinde yolculuğa çıkaran Trance’ı (Trans) 14 Haziran’da gösterimde.