16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 HAZİRAN 2013 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Gerçek Bir Sanatçıydı... Abdurrahman Öztoprak... Tanıdınız mı? Anımsadınız mı? Bir sanatçı, bir ressam... Kaç kişi bilir, kaç kişi yapıtlarını izlemiştir? Gerçek sanatçının, adıyla sanıyla “artist”in yazgısıdır. Unutulmak, zaman zaman hatırlanmak! Abdurrahman Öztoprak dostumdu, sevdiğim, saydığım bir sanatçı. Günler geceler sanattan, edebiyattan, yaşamdan konuştuğumuz, nerdeyse dertleştiğimiz bir insan... Akyakalıydı, Muğla’nın Ula ilçesine bağlı Akyaka beldesi... Bilenler bilir, ben yine de anımsatayım. Bu belde sıradan bir yer değil. Doğa güzelliği, orada yaşayanların özellikleri... Sanatçının yaşamı, çevresi, sözleri, yazdıkları alır kişiyi başka bir dünyaya götürür. Her sanat adamının sığındığı bir köşe vardır. Akyakalı olmak bir özellik, bir ayrıcalıktır. Abdurrahman Öztoprak hep bu beldede kaldı. İstanbul’a gitti miydi, hiç duymadım! Duvarları dolduran, salonlara sığmayacak büyüklükte tablolarıyla yaşadı. Üstelik de hastaydı, ama yine de fırçayı elinden bırakmıyordu. 26 Mayıs... Abdurrahman’ın öldüğü gün! Ayaklarım çalışsa yürüyüp köyün küçük yokuşunun üstündeki evine çıkmak isterdim. Bir de merdivenlerinden, onun çevreye yüksekten bakan balkonuna... Çeşit çeşit plakları vardı. Klasik müziğin en seçkin parçaları. Önde elbet Beethoven... Evi bir sanat mabedi gibiydi. Bir yandan yeni tabloları seyrederken Beethoven’ı, Mozart’ı dinlemek bambaşka bir dünya yaratırdı. Ne oldu onca tablo, ne oldu? Kimin elinde kaldı? Oğullarının mı, yoksa senelerdir ilgilenen sanat dostu arkadaşının elinde mi? Öyleyse, neden arada bir Abdurrahman’ın resimleri sergilenmez? Yıllar geçti, nerdeyse unutulur oldu sevgili dostum. Bir yanda resim, bir yanda müzik... Gerçek bir sanatçının niteliğini çizer. Bekliyorum İstanbul’da, Ankara’da hiç değilse, Akyaka’da bir Abdurrahman Öztoprak sergisi açılsa diyorum. 26 Mayıs’ta aramızdan ayrılan Öztoprak’ı sevgiyle anıyorum. Güzel bir dostluk unutulur mu? Akyaka’dan gelip geçen sanatçılar mı? Önce Halikarnas Balıkçısı, Nail Çakırhan, derken İlhan Selçuk, derken Melih Cevdet Anday, ben Oktay Akbal... Ressamlar Sadun Ersin, Semiramis Öner, Yılmaz Tankut, Vahdet Kadıoğlu, Nuran İskit ve diğerleri. 26 Mayıs bir anma günüdür. Bu yıl da gelecek yıllarda da bu sanatçılarla anılacak, anıları ölmezleşecek. Paris’teki Uygulamadan Ders Almayan İstanbul Paris’te 1971 yılında, hal yıkılmaya başlandı. Projeye karşı olan Parisliler halin geniş açıklıklı demir inşaatlarını işgal ettiler. Kimseye su sıkılmadı, biber gazı ile gözleri yaşartılmadı, gaz bombaları atılmadı. Prof. Dr. Orhan KUNTAY Emekli Öğretim Üyesi K entlerin özel alanlarının özel ilgi odağı olduğunu, İstanbul Gezi Parkı olayları çok iyi ortaya çıkardı. Bu alanların tüm kentlileri, hatta tüm ülkeyi de ilgilendirdiğini görüyoruz. Umarız bu bize ders olur. İstanbul Gezi Parkı’nda yaşanan olaylar planlamada sınıfta kaldığımızın göstergesidir. Yürütmesi durdurulan bir planı nasıl uygulayabilirsiniz? Örnek: Paris les halles planlaması. Fransa’da 40 yıl önce yapılan uygulama bize çok yönlü ders vermektedir. Paris’te Louvre Sarayı yakınındaki “et hali” (les halles) için dönüşüm projesi iki kez yarışmaya çıkarılmıştı. Paris Match dergisinde uygulanmak istenilen proje geniş bir şekilde kamuya tanıtıldı. Paris’te 1971 yılında, hal yıkılmaya başlandı. Projeye karşı olan Parisliler halin geniş açıklıklı demir inşaatlarını işgal ettiler. Sergiler açtılar, tiyatro gösterileri düzenlediler, müzikcaz konser leri eşliğinde coşkulu bir şekilde sabahlara kadar gösteri yaptılar. “Paris’te kimseye su sıkılmadı, biber gazı ile gözleri yaşartılmadı, gaz bombaları atılmadı.” Sonuçta Parisliler yapılmak istenilen proje ile başlarına gelecek felaketin iyice farkına vardılar. Daha geniş rekreasyon alanı bırakan esnek, çok işlevli bir planlamanın yapılması gerektiğini, günler süren gösterilerinde anlatmaya çalıştılar. “Kimse onlara çapulcular demedi” Cumhurbaşkanı Giscard d’Estaing uygulamayı durdurdu. “Biz de cumhurbaşkanımızdan daha etkin bir müdahale beklemekteyiz.” 1975 yılında yeni projeler yapıldı. 1978 yılında uygulamaya başlandı. Bu sırada, Jacque Chirac 1977 yılında Paris’in belediye başkanı seçildi. Les Halles için başka düşünceleri vardı. 1978 yılında uygulanmakta olan projeyi durdurdu. Bofil tarafından uygulanan yapıyı da yıktırdı. Basında tartışmalar sürüyordu. Ha lin düzenlenmesi için 1978 yılında yeni bir kuruluş oluşturuldu: (ACİH). Alanın kullanım programı için yeni bir komisyon kuruldu ve proje uluslararası yarışmaya çıkarıldı. “Dünyadaki pek çok uygulamada uluslararası yarışma düzenlenir. Ancak, miras yedilerin tek düşüncesi gelir elde etmektir. Yeşil alanların tahrip edilmeden gelecek nesillere aktarılması, mirasyedilerce düşünülemez.” On yıl sonra, 1981 yılında Charles Moore, Grover ve Harper den oluşan grubun projeleri onaylandı ve uygulandı. “Forum de Halle” gibi geniş yaya alanları bulunan proje Parislilerin isteklerine yanıt verebilmektedir. Benzer uygulamalar daha gelişmiş olarak birçok Avrupa kentinde uygulanmaktadır. Yarışma ile projeler elde ediliyor. Halkın onayına sunuluyor. Projeler tartışılıyor, değiştiriliyor, tekrar tartışılıyor ve uygulanıyor. Ortak düşünceler değerlendiriliyor. Tek başına proje üretenlere, “Ben yaptım, bu proje mükemmel bir proje” diye ortaya çıkanlara duyurulur. Kaynak: Kuntay, Orhan, 2004, Kentin Özel Alanlarında Proje Üretimi, TMMOB. Mimarlar Odası Ankara Şubesi Bülteni, Eylül 2004. Öfkeye Dayalı Karizma Bir Kez Çizilince… Taksim Gezi Parkı Direnişi ne yaptı… “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” mı? HHH Taksim Gezi Parkı Direnişi beklenmedik bir olay (fenomen) olarak ortaya çıktı… Her toplumsal ve siyasal fenomen gibi çok yönlü… Bugün sadece Başbakan Erdoğan’ın “Öfkeye dayalı karizması” üzerine attığı küçük çiziği irdelemeye çalışacağım. HHH Öfke üzerine söylenmiş en güzel sözlerden biri bizim kültürümüzden gelir: “Öfke baldan tatlıdır!” İnsan bağırır, çağırır, içini boşaltır, bütün komplekslerini dışarı vurur, birikmiş kinlerini kusar… Olumsuz duygularla yüklenmiş birey için kısa süreli bir cennettir adeta öfke durumu. Ama öfke üzerine başka bir sözümüz daha var: “Öfkeyle kalkan zararla oturur!” Evet, o geçici cennette yaşanan öfke sarhoşluğu, sonradan telafisi çok güç büyük zararlara da yol açabilir ve insanı uzun süreli bir cehenneme mahkum edebilir. HHH Sevgiye, güvene dayalı karizma, birleştirir, bütünleştirir, demokratikleştirir, insanı geliştirir… Korkuya, öfkeye dayalı karizma, böler, ayrıştırır, sindirir, ezer, insanı yok eder! AKP’nin seçmenden aldığı destek, aslında çok uzun bir zaman süresi içinde, ince ince işlenen bir “Korku İmparatorluğu Yapısı” ile Başbakan Erdoğan’ın “Öfkeye Dayalı Karizmasına” dönüştürüldü: Bütün karar alma mekanizmalarında müthiş bir merkezileşme… Herkesin dinlendiği, izlendiği, kaydedildiği yine merkezi bir iletişim ağı… Toplumu ve bireyi tam bir denetime alan, gizli tanıklarla, özel yetkilerle donatılmış mahkemelerle desteklenen bir yargı… Elbette bunların üstünde, havuçsopa mantığıyla, ödül ve ceza için kullanılan devletin mali ve ekonomik gücü! “Öfkeye dayalı karizma”, “korku” üzerine dikkatle inşa edildi on yılda! Sonunda bu karizma kimseye nefes bile aldırmayan bir kuvvete dönüştü ama küçük bir kusuru vardı: Demokrasiyi ve insan haklarını ihmal ediyordu! HHH İşte Taksim Gezi Parkı direnişi Erdoğan’ın “Öfkeye dayalı” bu karizmasını çizmiş, incecik bir çizgiyle de olsa demokrasi ve insan hakları bağlamında bir umut ışığı yaratmıştır… Bu açıdan “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!” sözü bir gerçeklik payı taşıyor olabilir; göreceğiz! Taksim’den Yayılan Dalga T Günay GÜNER V kanallarında, bir anda Taksim Gezi Parkı’nda iş makinelerinin sökmeye, kesmeye, dağıtmaya çalıştığı ağaçların; korumak için ağaçların gövdelerine sarılmış, dallarında çıkmış çevreci, duyarlı insanların görüntüleriyle şaşırıp kaldık. Bu değin aymazlık, acımasızlık olur muydu? Amaçları ise alışveriş merkezi, Topçu Kışlası’nı yapmak! Ardından Atatürk Kültür Merkezi’ni yıkmak, Taksim’e cami yapmak istediklerini de en yetkili ağızdan tüm halkımız öğrendi. Polisin Gezi Parkı’ndaki direnişçilere aymazca saldırısıyla başlayan tepki gösterileri tüm Türkiye’ye yayıldı. Devrime giden bir izlenceye dönüştü. Alanları gece gündüz dolduran milyonlar saldırganların suçlamaya çalıştıkları gibi “marjinal” falan değildir. (Bu suçlamaları sıralayanların “marjinal” olduklarına ise hiç kuşku yok.) Göstericiler Türkiye’nin en eğitimli, duyarlı, incelikli kesimidir. Kimileri bebekleriyle, karşı duruş için alanlardalar. Nedense, başlangıçta göstericiler arasında kırıp döken kimse yokken, izleyen günlerde birden araba yakanlar, dükkân camı kıranlar “türedi”. Sivil polis sayısının bu değin çok oluşu da anlamlı. Ne yapılmaya çalışılıyor? Öyle bir “ileri demokrasi” ki halkın ülke yönetimini eleştirdiği, uygulamalarına, söylemine karşı durduğu açık hava toplantıları bile polis zoruyla, saldırıyla engellenmek isteniyor. Suç sayılıyor. Basın suspus. Dünya basını ilk ha ber olarak geniş yer verirken “Türk” basını ihale, kazanç hesaplarıyla; ahlaksızlığın batağında çırpınıyor. Tek doğru yayın yapan Halk TV’dir. Yılların birikimi olan tepki gösterileri kendiliğinden başlamıştır. Hiçbir örgütün yönlendirmesi altında değildir. Meydanlarda yükselen sesi özellikle “Milli irade biziz”, “Şu kadar oy aldık” diye ortalığı çınlatanların iyi duymaları gerekiyor. Oysa kulak vermek bir yana hakaret, buyurganlık, kışkırtma dolu tavırlarını artırarak sürdürüyorlar. rolar Birliği’nde gerçekleştirdikleri genel kurul seçiminin kazanılması da makus talihin yenilmesinin ilk işareti olmuştur. Direniş sırasında avukatların nöbete girmesi direnişin kendiliğinden örgütlendiğini göstermektedir. Ailelerin tüm ana baba ve evlatları ile katılmaları ise toplumun geleceği için umudumuzu yenilemektedir. Geleceğimize şimdi daha fazla güveniyoruz. Katılanlara sevgiler. K urtuluş Savaşı’nda İnönü Zaferi sonrası Atatürk, İsmet Paşa’ya çektiği telgrafta, “Yalnız düşmanı değil, halkımızın makus talihini de yendiniz” demişti. Taksim’de başlayan ve yurt çapında yaygınlaşan bu direniş halkımızın makus talihini yenme günlerinin başlangıcı sayılabilir. Geçmişte askere bel bağlayarak “darbe” beklentisiyle inisiyatifini kaybetmiş bir halk, ilk Son Direniş Üzerine... Müşür Kaya CANPOLAT Avukat defa kendi göbeğini kendi kesmeye başlamıştır. Her yaştan ve her baştan insanın kendiliğinden harekete geçtiği bu direnişte yaşanan eylemler öncülerini bulacaktır. Halkımızın demokratik gücüyle gerçek bir demokrasiye kavuşmasını ne emperyalizm ne de işbirlikçileri önleyebilecektir? Ulusal değerlerimizle, emeğin yüce ve arsıulusal değerleri, birlikte her türlü gericiliği ve sömürüyü alt edecektir. İnsan hakları, hukukun üstünlüğü ve emeğin yüceliği halkımıza özlediği bayramı yaşatacaktır. Türkiye’de hak savunucu avukatların Türkiye Ba
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle