15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 HAZİRAN 2013 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ 7 özgürlük çığlığı Kadınların l Son 10 yıldır kadınlar büyük bir baskı altında. Kadınların yaşamına, bedenine, ne yapacağına yönelik muhafazakâr politikalar geliştirildi. Giyimlerine, kuşamlarına, bedenlerine, kaç çocuk yapacağına, kürtaja, doğum kontrolüne, bekârete karışıldı. Başbakan “Her kürtaj bir Uludere’dir” diye açıklamalar yaptı, aile içinde işlenen kadın cinayetler görmezden gelindi. Tüm bu saydıklarım karşısında kadınlarda bir isyan vardı. Bu isyan, kadınların özgürlük çığlığı oldu. Gezi direnişlerinde bu nedenle kadınlar ön planda oldular. Yaşananlar kadınlar olduğu gibi gençlerin de isyanı haline geldi. Ben de anneyim, benim de bir çocuğum var. Çocuğum Berlin’de okuyordu. Eylemler için erken geldi. Okuduğu yerde, bu tür protestolarda polisin protestocuları koruduğunu söyledi. 54 yaşındayım, 12 Eylül faşizmini de yaşadım ama böylesi bir olaya ilk kez rastladım. Çocuğum da Gezi Parkı’ndaydı, ben de onunla birlikteydim. Birgül AKAY Mor Çatı gönüllüsü Bir Telaştır Gidiyor... Türkiye dış politikada ayıplı günlerinden birini daha yaşadı. Polisin acımasız şiddetini, polis saldırılarında ölenlerin ve binlerce yaralının, tiranlık denemelerine karşı yükselen özgürlük isteklerinin yok sayılarak gizli örgüt safsatasının geçerli kılınmak istenmesini dünya kamuoyunun yutmadığı hem ABD’den hem AB’den gelen açıklamalarla ortaya çıktı. Türk vatandaşını eldeki medya gücü ile yanlış yönlendirmek kolaydı ama Batılı mantığı yok saymanın sonucu iki yalanlama ile karşımıza dikiliverdi. Başbakanlık ofisinden yapılan açıklamada Başbakan Erdoğan’ın ABD Başkanı Obama ile bir saat telefonla konuştuğu ve Gezi olayları hakkında da bilgi verdiği belirtilmişti. ABD’den yapılan açıklama ise gerçeğin öyle olmadığını, Obama’nın Başbakan’ı aradığı, Gezi olayları nedeniyle uygulanan şiddet ve ifade özgürlüğü konularında görüşlerini bildirdiği belirtildi. Polis şiddetini örtbas etmek için AB büyükelçilerine verilen videolu bilgi sonrasında Bağış’ın camilerde alkollü içecek tüketildiğine değgin görüntülerin izlendiği açıklaması da aynı akıbete uğradı. Büyükelçiler yaptıkları ortak açıklamada ise şöyle dediler: “Kesinlikle camilerde içki içilirken çekilen özel görüntüler gösterilmedi. Sadece caminin içinde ezilmiş teneke kutuları vardı.” Birbirini, izleyen iki yalanlama, “komşularla sıfır sorun” politikasının çöküşünün ardından bağlaşıklarla da aranın giderek limonileştiğini gösteriyor. HHH 12 Mart 1971 ara rejimiyle 12 Eylül asker yönetiminin örgüt oluşturmak için kullandığı delillerden biri de kitaplardı. Devlet televizyonu sık sık suç delili kitapları ekrana getirir ve ne denli önemli suç aleti olduğunu ballandıra ballandıra anlatarak gösterirdi. İleri demokrasi dönemine geçtik ama ne yazık ki yöntem değişmedi. Yapılanın ne kadar yanlış olduğunun ayırdına varılmış olmalı ki şimdilerde yalnızca tutanaklara yazılmasıyla yetiniliyor. Uygulama ile ilgili bilgiyi CHP Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek verdi. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Funda Başaran’ın “İletişim ve Emperyalizm/ Türkiye’de Telekomünikasyonun Ekonomi Politiği” adlı ders kitabına bir şüpheli genç nedeniyle el konulmuş. İktidarın kapıldığı telaş kapsamında bakalım daha nelere tanıklık edeceğiz. l Karizma çizildi bir kere HP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, Gezi Parkı olaylarının olduğu ilk günden beri direnişçilerin yanındaydı. Gözaltı otobüsünde, Emniyet Müdürlüğünde, karakollarda, hastanelerde, revirlerde, cenazede, gösteri yürüyüşlerinde gençlerle beraberdi. Bu süreçte günde ortalama 4 saat uyuyabildiğini anlatan Nazlıaka, Kuğulu Park’a olası müdahale nedeniyle sokakta sabahladığını da anlatıyor. Gece yarısından sonra gözaltına alınanlarla ilgili gelen bilgiler üzerine, avukatları alıp Emniyet’e sık sık gitmesi nedeniyle, Ankara Emniyet Müdürlüğü girişindeki görevliler, “Nerede kaldınız Vekilim, biz de şimdi gelir diye kulaklarınızı çınlatmıştık” diye espri bile yapmaya başlamışlar. Nazlıaka, gençlerin taleplerini, beklentilerini şöyle anlatıyor: “Forumlara da katılıyorum. Forumlarda en çok dile getirilen konu, seçim barajının düşürülmesi, Siyasi Partiler Yasası’nın değişmesi ve gençlerin karar mekanizmalarında daha fazla yer alması. Gençler yönetilen değil, yöneten olmak istediklerini sık sık ifade ediyorlar. Kendilerinin Meclis’te temsil edecek olan kişileri parti liderinin değil, kendilerinin seçmesini istiyorlar. Y kuşağının davranış kodlarında zaten özgürlüklerine sahip çıkma ve inandıkları uğruna, kararlılıkla mücadele etme yer alıyor. O nedenle, AKP’nin metroda nasıl davranacaklarından tutun da ne giyecekleri, ne yiyecekleri, ne içecekleri, kaç çocuk dünyaya getirecekleri, o çocukları ne şekilde dünyaya getirecekleri gibi bireysel tercihlerine yönelik yaptığı müdahaleye isyan ediyorlar.” Eylemlerin içindeki milletvekillerine göre gençler geleceğin mimarı değil, bugünün tasarımcısı olmak istiyorlar C l CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, Gezi eylemlerinde sık sık gençlerle birlikte meydanlardaydı. Forumlara da katılan Nazlıaka, gençlerin yönetilen değil, yöneten olmak istediklerini vurguluyor. Aylin Nazlıaka Ders sırası muhalefette Levent GÖK CHP Ankara Milletvekili l Gezi olaylarının Türkiye’de ortaya çıkardığı en önemli husus, siyasete ilgisiz duran gençlerimizin ve gençlik dışındaki kimi kitlenin, bir ağacın yaşatılması uğruna verilen mücadelede, aslında ne kadar siyasi bilinçlerinin yüksek olduğudur. Yüzde 80’ine yakının genç nüfusun oluşturduğu eylemciler, aslında Türkiye’nin özgürlük ve insan hakları yönünden, çok güçlü bir sorgulamaya, özgürlük ve insan hakları temeli üzerinden de yeni bir Türkiye’nin inşasına karar verdiklerinin açık göstergesidir. Türkiye artık, Gezi olaylarından sonra, yeni bir miladı yaşamaya başlamıştır. Bu olaylardan muhalefet partisi olarak elbette çıkaracağmız dersler vardır. Gençlerin ve bu eyleme katılanların istemlerini, doğru yorumlayıp, gençlerle iletişimimizi daha arttırdığımızda bu gençlerin siyasete katılımını sağlamalıyız. Veli AĞBABA CHP Malatya Milletvekili l Şimdiye kadar hiçbir eylemde yer almamış, siyasetçiler tarafından yöneticiler tarafından yok sayılmış, eğitim seviyesi yüksek, yaş ortalaması düşük, ekonomik durumları ortalamanın üzerinde bir kesim, kendi bireysel özgürlükleri için “biz de varız” dediler. Bunların ortalaması çoğumuz tarafından apolitik görünen ama hiç de öyle olmayan liseli üniversitelisine kadar ilk kez eyleme katılanlar, birçoğunun ilk sokak deneyimi... Bu kitlenin büyümesini sağlayan da polisin orantısız güç kullanması, buna karşı insanlar kenetlendi. Kızılay’da ve Gezi’de gördüğüm en önemli şey, siyasi görüşlere saygı, dayanışma ve hoşgörüydü. Bunca zaman birçok eylem görmeme rağmen, ilk kez böyle bir direnişe tanık oldum. Kendilerinden çok yanlarındaki insanları düşünen, arkada kalanlara sahip çıkan insanlardı. l HAZIRLAYAN: AYŞE SAYIN, SİBEL BAHÇETEPE ‘Testi kırıldı, yama tutmaz’ CHP Amasya Milletvekili Ramis Topal, Gezi eylemlerinin “en mağdur” milletvekili. 15 Haziran’da kızıyla birlikte gittiği Taksim’de, polis tarafından burnu kırıldı. Hâlâ tedavisi süren Topal, diğer yaralıların durumunu gözeterek, “ambulansı” meşgul etmemek için sığındığı bir otelin görevlisinin çağırdığı taksi ile hastaneye gitti. Topal’a göre AKP ne derse desin, bir kez Erdoğan’ın “karizması çizildi, testi kırıldı ve bir daha tamir edilemez” durumda. Topal’ın değerlendirmeleri şöyle: “Orada başlayan eylem mütevazı bir ağaçları korumaya dönük eylemdi, çünkü ağaçlar ülkesi gibiydi. Ama ne yazık ki o gençliği, o insanları, hükümet, Başbakan, bakanlar iyi analiz edemedi. Ben bu olaylardaki tepkiye şöyle örnek veriyorum; çocuklarınıza ergenlikten gençliğe geçerken baskı uygularsanız, direkt karşınıza geçerler. AKP yönetimi, valiler, işte gençleri direkt karşılarına aldılar. Çok masum taleplerle başlayan Gezi Parkı eylemi, Türkiye’nin her yerine yayıldı. Artık bu çocuklar siyasetin doğrudan içinde yer alıyorlar, ülkenin gidişatında söz sahip olma noktasına geldiler. O gençler, iktidara, ‘Bizimle uğraşma, annemizin nasıl doğum yapacağına müdahale etme’ diyor. Ama bu fotoğrafı Başbakan iyi okuyamadı.” Mesaj alınmıştır Murat ERSOY İstanbul Dişl Her gün, ben ve meslektaşlarımız, aktivistlerimiz, oda üyelerimiz, diş hekimliği fakültesi öğrencileri ile Gezi Parkı’ndaydık. Şiddet gören, yaralanan, coplananlara elimizden geldiğince hep birlikte gecegündüz yardım etmeye çalıştık. Gezi Parkı ile başlayan ve tüm yurda yayılan eylemler, insanların otoriterleşmeye, azarlanmaya, aşağılanmaya, yaşam biçimlerine yapılan müdahalelere, ‘ben bilirim, böyle olacaklar’a yeter denmesinin göstergesidir. İstanbul Diş Hekimleri olarak 7 bine yakın üyemiz var. Gezi direnişi sonunda yaşanan şiddet olaylarına tepki amacıyla bir günlük iş bırakma eylemi yaptık. Bu süreçte Türk Diş Hekimleri Birliği ve İstanbul Diş Hekimleri Odamızın aslında ilk iş bırakma ya da grev eylemi değildi. İnsanların böylesi bir ortamda bir araya gelmiş olması, böyle bir ‘gökkuşağının altında buluşmuş olmaları’ gerçekten heyecan verici. İnsanlar sınırsız gaz yediler, sınırsız cop ve su yediler, sınırsız hakaret, aşağılanma gördüler. Bütün bunların sonucunda, Taksim Dayanışması sonunda Başbakan’ın muhatabı oldu. Cumhurbaşkanı ve Başbakanımız ‘Mesaj alınmıştır’ diyor. Gelinen nokta çok önemli kazançtır. hekimleri Odası Başkanı durumu içler acısı l Taksim Gezi direnişi sırasında biber gazı, Avrupa’daki tüm stoklardan fazla miktarda zalimce kullanıldı, sayısız hayvanın ölümüne, hastalanmasına, sakat kalmasına yol açtı. Hayvan hakları savunucularının müdahalesiyle kurtarılabilenlerin durumu ise içler acısı. Gezi direnişinde, yaşam alanlarının yok olmasına, göçe yol açan tüm yakıcı, patlayıcı, zehirli maddelerin getirdiği yıkıma, ev ve sokak hayvanlarının ruhsal travmalar geçirmesine karşı başlangıçta bireysel olarak öne çıkan hayvan hakları savunucularının kurtarma çalışmaları Kurtulanların Timur UGAN Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) Temsilcisi lSÜRECEK giderek daha organize oldu. Zor durumdaki hayvanlar için imdat telefonları, yardım grupları, gönüllü ve ücretsiz veteriner sağlama çalışmalarına dönüştü. Ölen yüzlerce hayvanın yanı sıra bir o kadarı da kurtarıldı, tedavi edildi ve sahiplendirme işlemi yapıldı. Olayların yoğun olarak yaşandığı bölgelerde sıcak zamanlarda belediye ve kamu araçgörevlilerinin “oraya nasıl girip hayvan kurtarırız ki” yaklaşımı sivil toplum kuruluşlarının önemini bir kez daha vurgulayan örnek oldu. İnsan, hayvan, çevre, doğa koruyuculuğu bir bütündür. Tüm bunlara saldırı, tahribat ve geri dönüşü olmayan yaşam hakkı ihlalleri bilinçli ya da bilinçsiz olarak öncelikle “insanın intiharıdır”. l
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle