16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 HAZİRAN 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA Güzel günler çok yakın ‘ DİZİ Munzur Çevre Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ezi olayları çevre ile ilgili son noktaydı, bir birikimin patlamasıydı. Bu ülkeyi yönetenler çevrecileri ajan ilan ettiler, işbirlikçiler dediler. Türkiye’nin her yerinde çevre sorunu var; çevre sorununun olmadığı il, ilçe kalmadı. Tunceli Dersim’de barajlar ön plandaydı, yetmedi maden şirketlerini de oraya soktular. Bununla mücadele ediyorduk. Gezi Parkı bir çıkıştı; bu çıkışa bütün çevreciler, yaşam alanlarına değer veren insanlar iyi sahip çıktılar. Devletin diktatör yaklaşımı, doğa soykırımı yaptı. Başbakan “Şu kadar ağaç diktim” diyor. Ağaç dikmek bir ömürlük ağacı yok etme hakkı vermez. Gezi Parkı’nın yalnızca çevre değil, sosyal sorunlar için de hayırlı bir çıkışı oldu. Ülkemizin her yeri talan edildi, parsellendi, maden şirketlerine 49 yıllığına kiralandı. Gezi Parkı gerçekten Türkiye’nin merkezi oldu. Farklı farklı düşünseler bile bir arada oldular. Güzel günler göreceğimize inanıyorum. 7 Mehmet SOYLU Ergene Deresi’nden, Kaz Dağları’na herkes Gezi Parkı direnişinde bir araya geldi. Gezi Parkı’nda ‘Paris Komünü’ gibi bir yaşam vardı. Hem siyasal, hem çevresel, hem sosyal anlamda gerçekten Türkiye’nin sesi oldu, dünyaya da kendini ispatladı. Taksim Gezi Dayanışması yalnız ülkemize değil dünyaya çevrecilik anlamında ders verdi. 81 ilin yaşam alanlarını savunan insanlar Gezi Parkı’nda vardı. Bu hükümetin mumu söndü, bu ülkede hiçbir şey yapamaz. Başbakan ve yandaşları bir kez Gezi Parkı’na gelip bir görselerdi keşke, ondan sonra yorum yapsalardı iyi olurdu. G Taksim Yasaları Gezi Parkı’na yapılan acımasız saldırının yarattığı tepkiyle yoğunlaşan elektronik iletişim, iktidarın bir başka kızgınlığını da ortaya çıkardı. Hem de Başbakan’ın ağzından ve “baş belası” olarak. Kendileri medyanın ve internetin her türlü olanağından yararlanarak gerçekleşmemiş ya da hayalde kalmış başarıları yaygınlaştırmaya çalışırken, eleştirmeye kalkan münasebetsizlere hadlerini bildirmeye karar verdiler. Tepeden yapılan ve emir değeri taşıyan uyarılar üzerine Emniyet güçleri harekete geçti. Onların hazırladığı fezlekeler de savcılar tarafından işleme konuldu. HHH Ülkemizde internet haberleşmesini ya da gazeteciliğini düzenleyen bir yasa henüz yok. Yanlış anımsamıyorsam Türk Ceza Yasası’nda internetle ilgili birkaç madde var. TCY, anlaşılmaz bir biçimde “Basın, yayın yoluyla işlenen” suçlara ceza artırımı öngördüğünden internet yoluyla kimi suçlar da cezalarının artırılması için gazetecilik faaliyeti kapsamında sayılıyor. Yasada bir de internet yoluyla işlenen dolandırıcılık suçunu tanımlayan madde yer alıyor. HHH İnternet gazeteciliğinin durumu 1990’ların başındaki radyotelevizyon yayıncılığına benziyor. Anımsayanlar vardır. 1994 yılında, dağılmaya başlamış Yugoslavya’da Müslümanların öldürüldüğünü ekranda söyleyerek Taksim’de toplanma çağrısı yapan gazeteci olmasaydı yasa çıkarmak da akıllara gelmeyecekti. Bu nedenle özel yasa bir tepki yasası olarak oluşturulduğundan Radyo Televizyon Üst Kurulu gibi bir vesayet kurumunun denetimine sokuldu. İzleyen iktidarlar da kurumu denetlediklerinden sahip çıktılar. Rastlantıya bakın ki internet yayıncılığını düzenleyecek yasa yine Taksim’den yola çıkılarak oluşturulacak ve doğal olarak o da bir tepki yasası olacak. Bakalım kimi suçsuz yurttaşların başına bela olan Türk Ceza Yasası’nı “Hukuk reformu” diye alkışlayan Avrupa Birliği bu kez nasıl bir tepki verecek? Gezi’den buluş çıktı kaybetti Prof. Dr. Özdemir AKTAN Gezi Parkı protestoları başladığında TTB ve hekimler bunun içinde değildi. Olaylar büyüyüp aşırı bir gaz bombası, kimyasal sular kullanıldığında işin tıbbi boyutu ortaya çıktı. İstanbul Tabip Odası ve TTB de bundan sonra Gezi Parkı sürecine dahil oldu. Biber gazı kimyasal bir ajandır. Kimyasal silahların ilk yasaklanması 1925 Cenevre Konferansı’nda oldu. 1969’da da yine Cenevre Konferansı toplandı, o toplantıda 84 ülke gazların kullanılmasını yasakladı. Türkiye dahil bazı ülkeler bunları kimyasal silah sınıfına sokmadı. Biz hep diyoruz, biber gazı kimyasal silahtır ve yasaklanmalıdır. Bu gaz son olaylarda ayrıca ateşli silah olarak da kullanıldı. Gezi olaylarında, tıpkı 1999 Marmara depreminde ya da Van Erciş depreminde olduğu gibi doktorların ve sağlık çalışanlarının bu tür olaylara süratli bir şekilde reaksiyon verdiğini gördük. Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Sulandırılan mide ilaçlarının biber gazının etkisini hafiflettiğini öğrendik ’ ...ve siyaset YENİKÖY’E ANLAMLI DESTEK ‘Parklar bizim‘ demek için İstanbul Haber Servisi Sarıyer ilçesi Yeniköy Parkı’ndaki foruma saldırı, dün çevre ilçelerden yurttaşların da katıldığı etkinlikte protesto edildi. Yeniköy Parkı’nda 19 Haziran’daki foruma gece saatlerinde yapılan saldırı dün aynı yerde protesto edildi, saldırının yapıldığı yerde piknik düzenlendi. Yönetmenakademisyen l Türkiye toplumu artık çok karmaşık, çok heterojen. Sayısız politik grup ve farklı kimlik kendilerini çoktan ifade etmeye başlamış durumda, gençler dünyayı çok daha fazla tanıyor, hayat tarzlarının dokunulmazlığı konusunda çok daha hassaslar ve bütün bu çoğulluğa pederşahi bir otoriterlikle yaklaşmanın patlayıcı etkileri var. Aslında hükümet de bu çoğulluğun zımni olarak farkındaydı. Bu nedenle doğrudan bastırmak yerine Başbakan retorikle ayar vermeyi, aba altından sopa göstermeyi ve ufak adımlarla da toplumu terbiye ve tanzim etmeyi tercih etti. Başbakan’ın sık sık ifade ettiği gibi “içmenize karışmıyorum ama şu şekilde içeceksiniz” ya da “eylem yapmanıza karışmıyorum ama benim gösterdiğim yerde yapacaksınız” yönlü ifadelerinde açığa çıkan, demokrasiyi biçimsel bir prosedüre indirgeyen patriyarkal ve otoriter bir tavırdı bu. Sözünü ettiğim açılardan Gezi hareketi 1968’de Batı’da yaşanan özgürlükçü isyanla ciddi parallellikler taşıyor. Uzun vadede bu siyaset kaybetti. Bizde iktidarın başvurduğu komplocu dil çok daha vahim olsa da benzer bir biçimde böyle bir siyaset tarzının sürdürülebilir olmadığını düşünüyorum. İktidar toplumdaki çoğulluğa ve gençlerin serbestlik talebine cevap vermek zorunda kalacak ve daha müzakereci bir demokrasi anlayışına doğru adım atıp terbiye edici, ayar verici, ataerkil tutumundan yavaş yavaş uzaklaşacaktır diye tahmin ediyor, böyle olmasını ümit ediyorum. Tam aksi yönde popülist, otoriter, komplocu bir retoriğin seçim başarısı getireceğini de düşünmüyorum. Emin ALPER Gaz bulutlarının arasında... Esas göze çarpan durum ise tıp öğrencilerinde oldu. Çünkü onlar canla başla, biber gazı bulutlarının arasında gerekli işleri yaptılar. “Bu gençlikten bir şey olmaz” diyenler bunun böyle olmadığını gördüler. Gençlik bildiğimiz gençlik değilmiş, olayların farkındaymış, nasıl reaksiyon vereceğini biliyormuş. Aynı şeyi biz tıp öğrencilerinde de gördük. “Bundan sonra bu mesleğin sonu ne olacak” endişeleri aklımızdan geçerken genç arkadaşların bizden daha iyi işi götürdüklerine şahitlik ettik. Mesleki kazanımlar da oldu. Dünya tıbbı açısından da yeni bir tedavi yöntemi icat olundu. Örneğin Vietnam Savaşı’nda da yeni yöntemler ortaya çıktı. O zaman sıvı tedavileri ile ilgili birçok gelişme oldu. Gezi Parkı olaylarında da mide ilaçlarının sulandırılarak biber gazının etkisini hafifletme icat edildi. Bir kutu mide ilacını 500 ml suyla karıştırıp sprey şeklinde göze, yüze ve boğaza sıkıldığında insanların rahatladığı görüldü. Dünya tıp literatüründe böyle bir tedavi yöntemi yok. Bu konuda bilimsel bir çalışma da yok ancak kullanıldı ve insanlar bu yöntem sayesinde rahatladılar. Hatta ben bunu yurtdışında bir kuruma da yazdım. Birçok şeye şahit olduk, savaş ortamında bile sağlık kuruluşlarına, sağlıkçılara saldırılmaz. Burada maalesef sağlık birimlerine saldırıldı. Bilanço sonunda savaş ortamında göreceğimiz zayiat ortaya çıktı. 4 ölü, 12 gözünü kaybeden insan, 100’den fazla kırık nedeniyle ameliyat olan hasta, kafa travmasından yoğun bakımlarda yatan 10’a yakın hasta var. Sağlıkçıların, hekimlerin ve hemşirele rin gözaltına alınması tuz biber oldu. Gençlik olayların farkında... Gezi Parkı protestosu olarak başladı ama arkasından bambaşka bir şeye döndü, ciddi kazanımlar ortaya çıktı. Birincisi genç nüfus olayların farkında, genç nüfus hayat tarzının değiştirilmesine ve bazı şeylerin dayatılmasına göz yummuyor, karşı çıkıyor, buradaki mesaj çok net verildi. Bu ülkede her isteyen, her istediğini yapamaz. “Ülkenin sahipleri var” mesajı ortaya çıktı. Şimdiye dek Türkiye korku toplumu gibiydi. Bu eşik aşıldı, insanlar biber gazından, tutuklanmaktan korkmaz oldu, haklı taleplerini korkmadan savunabileceklerini gösterdi. Adımlar atılırken toplumun bir kesimini yok sayma olmayacaktır. Yeniköy sakinlerinden Ezgi Öz olay günü 1’i ağır 3 kişinin yaralandığını anımsatarak “Ara sokaklarda dövülmüşler. Dövülen arkadaşları yalnız bırakmadık. Çünkü Gezi Parkı’nda öğrendiğimiz bir şey vardı. Kötü ne yaşarsak yaşayalım, birbirimize yardımcı olduğumuz sürece güçlü oluyorduk. Korkmadan parklar bizim demek için buradayız” dedi. Yeniköy’de yaşayan Gökhan Işık da “Parklar bizim bir sembolümüz. Buralara sahip çıkmazsak elimizde sahip çıkmak isteyeceğimiz hiçbir şey kalmayacak” dedi. Beşiktaş sakinleri de Abbasağa Parkı’ndaki forumlarını iptal ederek destek için Yeniköylülerin pikniğine katıldı. Yeniköy’deki gelişmelerin Gezi Parkı’nda yaşananlara çok benzediğini belirten Abbasağa Parkı meclis temsilcisi şöyle konuştu: “Orada Topçu Kışlası dikte edildi, burada ise cami ve provoktörlük yapılıyor. İleri demokrasi diyorlar ya. Demokrasi danışmadan geçer. Bizim aldığımız karar: Yeniköy yalnız değildir. Abbasağa halkı yanınızdadır.” ‘Yalnız bırakmamayı öğrendik’ Beşiktaş’tan destek l HAZIRLAYANLAR: SİBEL BAHÇETEPE, AYŞEGÜL ÖZBEK, ALİ DENİZ USLU Amanpour’a tweet Aydilge l Mesela biz çapulcular “yalnız ve çaresiz” olmadığımızı anladık! Çarptığında “affedersin” diyen, yemeğini paylaşan, “Bir ihtiyacın var mı?” diye soran, giydiğine, içtiğine, inancına bakmadan yan yana saatlerce oturan, adını bile sormadan gaz maskesini ihtiyacı olana veren, düşeni geri dönüp ayağa kaldıran biz çapulcular birbirimize kalben dokunduk. “Sık bakalım!” derkenki gülümsememize, Çarşı geldiğinde çocuksu bir heyecanla alkış tutmamıza, yüzünün şekli fark etmeksizin dünyanın en güzel kadını ve adamı olmamıza, özgürlüğümüze sahip çıkarkenki haklı gururumuza, yüzümüzdeki masumiyete, çocuksu kahramanlığımıza, duygusallığımıza sanırım insan olan herkes âşık oldu. En çok da bir şeyleri değiştirebileceğimizi fark ettik. Sosyal medyayı doğru kullanabildiğinde, tüm yandaş medyanın görmez AYDİLGE Müzisyen l SÜRECEK den gelişlerine rağmen, sesimizi duyurabildiğimizi anladık. Mesela Takvim gazetesinin yaptığı saçma sapan (güya sarkastik) bir haber vardı. Sözüm ona CNN muhabiri Amanpour para almış da o yüzden direnişi destekleyen yayın yapmış diye... Amanpour’a bir tweet atarak durumu bildirdim. Takipçilerimden de atmalarını istedim ve Amanpour tweet’imi dikkate alıp iki saat sonra Takvim’i kınayan bir tweet attı. Şimdi mahkemede görüşecekler. Demek ki birey olarak artık hepimizin yalanları ortaya çıkaracak gücümüz var. “Duran adam”, gerçekten çok etkileyici bir protesto şekliydi. Bu ülke hep adam olanı değil adamı olanları yüceltti. Biraz da adam olanların, “duran” adamların zamanı gelmeli artık. Önümüzdeki günlerde belki çok hızlı değişimler olmayacak ama bu mücadelenin asla bitmeyeceği de bir gerçek. Bizim adımıza düşünenlere teslim oldukça kendi düşünme yetimizi kaybedeceğimizi biliyoruz. Sonuna kadar direniyoruz!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle