16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 HAZİRAN 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DİZİ 7 Direnişin zamanı ders ve mekânı olmaz Faiz Lobisi İşbaşında Geçen cuma günü Ergenekon davasının karardan önceki son duruşması yapıldı. Kalabalık bir gazeteci grubu da duruşmayı izledi. Ben de oradaydım. Uzaktan da olsa Balbay ile selamlaşabildik. Mahkemenin bozuk bir Türkçe ile “iddia edilen terör örgütü” diye ifade ettiği “örgütün” nasıl bir “terör örgütü” olduğunu da o salonda görmek olanağını bir kere daha elde etmiş olduk böylece. “İddia edilen terör örgütünün” “iddia edildiğine göre” iki silahlı eylemi vardı: Birisi gazetemizin Başyazarı, bilgemiz, ustamız İlhan Selçuk’un “kendi gazetesine attırdığı bombalar”, diğeri Danıştay hâkim ve savcılarına yapılan ölüm ve yaralamalarla sonuçlanan saldırı. Bu saldırıların Ergenekon tarafından örgütlendiği savcılar tarafından bir şekilde her şey her şeyle bağlanabilir usulünce iddia ediliyor. Daha önce bir başka mahkeme tarafından mahkum edilen ama burada kendilerine daha fazla ihtiyaç duyulduğu için transfer edilen tetikçiler mahkeme salonunda Prof’lar, milletvekilleri, aydınlar ve kurmay askerlerden oluşan sanıklardan her nedense uzak tutuluyorlar. Örgütle araları iyi değil herhalde!.. Hatta savcıların “Osmanım” dediği tetikçi diğer sanıkların “kanını içeceğini” de gayet nezih bir biçimde ifade etti duruşma salonunda. HHH Böyle bir terör örgütü bu Ergenekon. Balbay da diğer sanıklar da davanın nasıl bir dava olduğunu uzaktan da olsa açık seçik anlattılar bir kere daha. Davanın nasıl sonuçlanacağını bildiklerini ama aldırmadıklarını, sonunda halkın kararının önemli olduğunu, halkın kararıyla özgür kalacaklarını söylediler. Halk da inanmıyor ki Balbay’ın suçlu olduğuna oy verip kendine vekil seçti zaten. Sonra onları orada, Silivri’de bırakıp döndük gazetelerimize. Gazetelerimizde gündem Gezi Parkı tutuklamaları, kadın ve erkeklerin durma eylemleri ve kuşkusuz piyasaların durumu idi. Borsa çakılmış, dolar fırlamış, sanki Başbakan’ı dinlemeye hiç niyeti olmadığını ilan eder gibi faizler yükselmişti. Doğal olarak hepimiz ya da en azından bir kısmımız Başbakan’ın gösterdiği yoldan giderek şu faiz lobisinin peşine düştük... ve bulduk sonunda: Lobinin başı Amerikan Merkez Bankası Başkanı Bernanke’dir; bir konuşmayla zıplatmıştır faizleri. HHH Kuşkusuz Çarşı Grubu’nu, Taksim Dayanışma’yı, bilcümle legal olsun olmasın sol parti ve grupları, CHP’yi de ihmal etmemek gerekir. Topu birden pekâlâ bir çete oluşturma kabiliyetine sahiptirler. Bu arada uluslararası çetenin Alman kanadını da unutmayalım; bir acele “Bernanke’nin kararı doğrudur, zamanındadır” diyen Merkel’in de çeteyle ilişkisi araştırılmalı ve bu iş özel olarak AB kapsamına girdiği için ilgili bakan Egemen Bağış’a verilmelidir. Faiz lobisini terör örgütü olarak tarif etmekte zorlanacağımızı zannedenler yanılırlar. Lobi orada duruyor, “iddia edilecek teröristler” de Çarşı Grubu ve diğerleri olarak işte buradalar. Geriye bir iki gizli tanık ya da bir iki “Osmanım” mı kalıyor. Siz şu geçen on yıldan hiç ders almamış, çıraklık, ustalık dönemlerini layıkıyla değerlendirememişsiniz. Yeteneksiz olduğunuz için evrenin evrensel kuralını; her şeyin her şeyle bağlanabileceğini de öğrenememişsiniz. Bir bildiğiniz yürümek, durmak, bağırmak, çağırmak. Yürümeleriniz biber gazı tüketimini artırdı, stoklar sizin yüzünüzden iki günde tükendi. Şimdi de bizim “onuncu yıl” marşımıza, “durmak yok yola devam” şarkımıza inat, duruyorsunuz. Peki durun bakalım. Biz bir şeyleri bir şeylerle bağlayalım da görelim bakalım nereye kadar duracaksınız? l Biber gazından kaçarken insanların birbirine ‘afedersiniz’ dediği bir eyleme dünyanın hiçbir yerinde rastlamamışsınızdır. Gezi’nin ruhunu, Y kuşağı denilen gençlerin dilini anlamak için sosyologlar, psikologlar, araştırma şirketleri, siyasiler ve tabii medya epeydir mesai harcıyor. Gezi Parkı’nın içinde başlayıp dalga dalga büyüyerek ülkeye yayılan neredeyse bir aydır süren eylem protesto geleneğinde de devrimci bir değişim yaşattı. Önce korku öldü, insanlar itirazlarını, taleplerini yüksek sesle dile getirmeye başladı. Coplar, gazlar, plastik mermiler, eli sopalı adamlar hatta kurşunlar bile durduramadı bu başkaldırıyı. Anneler çocuklarıyla birlikte alanlara çıktı, davul zurnanın yanına piyano eklendi, halayla tango bir araya geldi. Taksim’in göbeğindeki resital, uluslararası olmakla övünen müzik festivallerini bile kıskandırdı. Yoga yapan eylemcilere, hocalar parka gelip ders verdi. Onlar da topluma yurttaşlık dersi verdi. Kendilerini görmezden gelen medyayı bile silkelemeyi başardılar. Bilgisayarla mesafeli duran bir kuşağı sosyal medya ile tanıştırdılar; Twitter ve Facebook hesaplarında patlama yaşandı. Bitti mi? Tabii ki hayır. Direnişin zamanı ve mekânı olmaz dediler. Şimdi sokaklarda sessizce durarak protestoya devam ediyorlar. Akşamları da artık yapılması gereken şeyi yapıyor, konuşuyorlar; kendi geleceklerinde, yaşadıkları kentte söz sahibi olmak için. Şimdi söz onlarda. Gezi’nin bileşenlerini oluşturan isimler; çevreciler, müzisyenler, oyuncular, sanatçılar, yazarlar, mimarlar, öğrenciler, dernekler, odalar, sendikalar, hekimler, taraftarlar, işçiler, sivil toplum örgütleri, siyasi oluşumlar, partiler... Gezi’den alınan, alınması gereken dersleri anlatıyorlar. Hedeflerini, beklentilerini, yapılması gerekenleri yani çözüme giden yolun basamaklarını sıralıyorlar... Şeffaf, dürüst, barışçıl bir dünyada sevgi içinde birlikte yaşamak çok mu zor? Özgürlüğü tatmak Tepki yolunu buldu arüşşafakalı öğrenciler ve mezunlar, ilk günden itibaren Gezi Parkı’nda, 12 çadırda eylemdeydi. Galatasaray Üniversitesi, Robert Kolej, Çarşı ve Lambda çadırlarıyla komşuydular. Ortak avluda geçen her gün, “pilav günü” gibiydi. Daçka Çadırkent, 21 gün boyunca mezunlar ve öğrencilerle doldu taştı. Bu gençler şimdi de İstanbul’un parklarında, geleceklerini tartışıyor. Daçka mezunu, Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi 1. sınıf öğrencisi Deniz Kartepe, Gezi Parkı’na, ilk müdahaleden sonra GS Üniversitesi’nden arkadaşlarıyla gelmiş. “Burada hukuksuz bir şey yaptılar. Ben hiçbir örgüte üye değilim, politiğim ama kendimi hiçbir partiye yakın hissetmiyorum” diyen Kartepe, Gezi Parkı’ndaki direnişten en büyük kazanımını şöyle anlatıyor: “Alternatif bir yaşamın ne kadar güzel olduğunu gördük. Paylaşımın çok yüksek olduğu, insanların birbirini yargılamadığı, herkesin birbirine saygılı olduğu bir ortamda yaşadık. Çok güzel bir özgürlüğü tattık, kurtarılmış bir bölge oluşturduk. Ütopya gibiydi burası. Korkunç polisler bu güzelliğe dayanamayıp yok ettiler.” Birinci D l Bu süreçte aslında uzun zamandır mayalanmakta olan ancak akacak bir kanal ve araç bulamayan bir hareketin fiilen sokağa çıktığını, mevcut ve büyük oranda da köhnemiş bir muhalefet tarzı yerine kendisine yeni inisiyatifler ve örgütlenmeler yarattığını söyleyebiliriz. Aslında bir tepki birikmesi vardı ancak yolunu bulamıyordu, buldu. Küçük, büyük ya da bireysel inisiyatifler daha önce görülmemiş oranda bir dayanışma ruhuyla birbirini büyüttü, etkileşim halinde oldu, fikirler paylaştı, kendi hukukunu oluşturdu. Herkesin söz alabildiği ve kendini tam olarak hem ifade hem de temsil etme şansına sahip olduğu bir muhalefet bizim için yeni denilebilir. Gezi Parkı’nın insansızlaştırılmasıyla bu tepkiyi bastırabileceklerini düşünenlere karşı şu anda her akşam semt parklarında forumlar düzenleniyor, ruhundan öte somut anlamıyla da ‘Her yer Gezi’ oldu. Bu forumlara devam etmek, karar mekanizmalarını oluşturmak, forumlar arası koordinasyonu sağlamak en önemli adım şimdi. Yaşadığımız kentlerde söz hakkına sahip olmak, bunun bilincine varılması, seçimden seçime değil de her an ve sokağa da çıkabilen bir muhalefet tarzının çok geniş bir kesim tarafından benimsenmesi örgütlerin ama en çok da siyasi partilerin paradigmasını değiştirmesi gerektiğini söylüyor. Sel Yayıncılık editörü Bilge SANCI ‘Artık gitmesini istiyoruz’ Gezi Parkı’yla ilkesel bir başarı kazanıldığını, herkesin sokağa çıkıp sesini duyurmayı öğrendiğini ve bunu bir daha bırakmayacağını vurgulayan Kartepe, bundan sonrası için şunları söylüyor: “Belediye seçimleri geliyor ve biz çok güçlü bir kamuoyu yaratmalıyız. Herkese gitmeli, bu zulmü göstermeliyiz. Bağımsız adaylar çıkabilir. Bizi birleştiren AKP sivil diktası. Başta ‘Tayyip istifa’ demiyorduk, çoğulcu demokrasi uygulamaya konulsun, dilini düzeltsin, bize karşı saldırgan olmasın istiyorduk ama bunları değiştirmedi. Bize, ‘çapulcular, teröristler, dış mihrakların beslediği insanlar’ dedi. Artık gitmesini istiyoruz.” Sence Gezi direnişinin en önemli kazanımları nedir? Uzun yıllar boyunca sindirilmiş, azınlık olarak gösterilmiş, aşağılanmış, haksızlığa uğramış insanların bir araya gelebilmesi, birbirini anlamaya başlaması ve artık sessiz kalmak zorunda olmadığını hissetmesidir. Gezi Parkı eylemleri ülkenin kuruluşundan bu yana demokrasiye en çok yaklaştığımız zaman olabilir bence. Eylemlerin sana katkıları neler oldu? Ben hayatında pasaport dairesindekiler dışında polisle hiçbir diyaloğa girmemiş bir üniversite öğrencisiyim. İlk kez 31 Mayıs’ta sokağa çıktım, dış mihraklar, uzaylılar falan değil ama, tek sorumlusu o yüzüne biber gazı sıkılan kırmızı elbiseli kadındır. O fotoğrafı görünce evimde sessiz sedasız oturamayacağımı anladım. Hatta ertesi gün bir sınavım vardı. Ona çalış ‘İçim umutla doldu’ Demokrasiden Gezi’ye... Darüşşafaka Lisesi mezunu, Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Ayşe Candayan’a yönelttiğimiz sorular ve verdiği yanıtlar şöyle: mayı bırakıp sokağa çıktım. Gaz maskem, gözlüğüm, hiçbir şeyim yoktu. Gözlerim çok yandı, hiç tanımadığım insanlar bana yardım etti. Bizler ‘sokakta birisi sana şeker filan verirse sakın alma’, ‘kalabalıkta çantana dikkat et’, ‘yabancılarla konuşma’ diye büyütülmüş gençlerdik. Ben o kalabalıkta hiç tanımadığım insanlarla el ele tutuştum, onlarla birlikte savruldum. Ve o zaman içim umutla doldu. Ben ilk kez bu kadar güzel insanı bir arada gördüm. Artık hayata güvenle bakıyorum, ‘demek ki insanlar hep sessiz kalmayacaklar, burada da özgürce yaşamak mümkün’ diyorum içimden. Bundan sonra neler olacak? Bugünlerde ‘tüm parklar bizim’ diyerek çeşitli mahallelerdeki parklarda forumlar düzenliyoruz. Bu forumlardan çok güzel öneriler çıkıyor. Bana kalırsa eylemler bundan sonra pasif direniş şeklinde devam etmeli. l HAZIRLAYANLAR: FİGEN ATALAY, AYŞEGÜL ÖZBEK, ALİ DENİZ USLU Hızlandırılmış kurs Güvenç DAĞÜSTÜN l “Gezi Direnişi ne öğretti?” derseniz, “Bize mi, hükümete mi?” derim ilk. Bize salak olmadığımızı gösterdi. Yani hayvan terli artık. Yemezler! Bunu öğrendik. Birçok farklı görüşün ortak müşterekte buluşabileceğini öğretti mesela; o da özgürlükler! “Yedirtmeyiz özgürlüklerimizi” dedik hep bir ağızdan. Hükümete öğrettiği ise artık bu işlerin makarnayla, pirinçle olmayacağı. Balta nasıl taşa vurulur bunu gördü hükümet! Demokrasi aslında nedir, bu anlatıldı onlara. Anlayana tabii. Pek çok insan sosyal medya ile tanıştı, tek yürek oldu evet. Ama sahte yumurtalar da çoğaldı, dikkat etmek lazım onlara. Ümidi kestiğim çok zamanlar olmuştu eskiden. Utanıyordum. Yalnız ya da az kalmak çok Müzisyen l Güvenç Dağüstün SÜRECEK koyuyordu. Gezi’de büyük yaratıcılık gördüm. Umut verdi. Bazı kişiler için ise 20 küsur günlük hızlandırılmış kurs oldu bu. Bugüne kadar neleri gasp edilmişti, onu anladılar. Demokratik tepkilerini göstermenin en büyük hakları olduğunu gördüler. Gördüğümüz büyük polis şiddeti ise bundan önce nelerle uğraşıldığını da göstermiş oldu yeni nesile. Bu ülkenin zindanlarında yıllardır suçsuz insanlar neler çekiyor, onu biliyorlar artık. Uyandık! İlerki günlerde protestolar devam edecek. Duran insanlar eylemi gibi birçok yaratıcı şey çıkacak mesela. Ama geri adım atılmayacak! Hükümet cephesinden ise büyük istifalar bekliyorum. Orada da onurlu, iyi insanların olduğuna inanmak istiyorum. En sonunda ise halkımız sandıkta büyük bir ders verecek. Çünkü artık hafızasız da olmayacağız. Dedim ya, hayvan terli!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle