16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 HAZİRAN 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA PAZAR YAZILARI 13 Erdoğan’a karşılık “Biz mesajı aldık” diyor İtalyan gençler. Kitapçık, İtalyan gençliğini “Türkiye’de yaşananlar bizim geleceğimiz olabilir” diye uyarıyor. “İnanıyoruz ki bu direnişin dayanması için direnişi hayatta tutmak için bizim de katkıda bulunmamız lazım” diyorlar. Eylemciler sadece Gezi Parkı direnişini izlemiyor. Eylemciler, hapishanedeki aydınların da serbest bırakılması çağrısını yapınca gündemimizi bu denli bilmelerine önce şaşırıyorum, sonra da hazırladıkları kitapçıktaki Nâzım Hikmet şiiri aklıma geliyor. Nâzım Hikmet’in “Yirminci Asra Dair” şiirinin neden kitapçıkta yer aldığını anlıyorum: “Uyumak şimdi, uyanmak yüz yıl sonra, sevgilim. Hayır, kendi asrım beni korkutmuyor, ben kaçak değilim. Asrım sefil, asrım yüz kızartıcı, asrım cesur, büyük ve kahraman. Dünyaya erken gelmişim diye kahretmedim hiçbir zaman. Ben yirminci asırlıyım ve bununla övünüyorum. Bana yeter yirminci asırda olduğum safta olmak bizim tarafta olmak ve dövüşmek yeni bir âlem için... Yüz yıl sonra, sevgilim... Hayır, her şeye rağmen daha evvel. Ve ölen ve doğan ve son gülenleri güzel gülecek olan yirminci asır (benim şafak çığlıklarıyla sabaha eren müthiş gecem), senin gözlerin gibi, Hatçem, güneşli olacaktır...” [email protected] ‘Türkler çok sabırlıdır ama...’ K anada’da, özellikle Kebek ve Ontario illeri yolsuzluklarla haşır neşir, soruşturmalar sürerken (bir yıldan beri 7 belediye başkanı tutuklandı), Gezi Parkı direnişi tüm dünyada ses getirmeye devam ediyor, kuşkusuz Kanada Türk toplumu da boş durmuyor. Ottava’da parlamento binası ve Türk Büyükelçiliği önünde sürdürülen destek gösterileri Toronto’da Quens Park ve eski belediye önünde, Montreal’de ise JeanMance Parkı’nda her pazar sürüyor. Geçen hafta cumartesi Ottava Türk toplumu elçilik önündeki parkta protestolu kır yemeği düzenledi. Pazar günü ise Montreal Türk toplumu Gezi Direnişi’ne desteklerini Büyükelçilik Konutu önünde gerçekleştirdi ve Büyükelçi Tuncay Babalı’nın dışarı çıkması çağrısı yaptı. Sosyal medya üzerinden protestolarına devam eden destekçiler tıbbi, hukuksal yardım ya da Türkiye’de polisin göstericilere uyguladığı orantısız güç kullanımını anında birbirlerine aktararak haksızlıkların üstünün örtülmesinin de önünü kesiyor. Türkçenin yanında İngilizce, Fransızca ve İspanyolca kullanarak dünya kamuoyunun da Türkiye’deki hukuksuzluğa karşı duyarlılığını artırmaya uğraşıyor. Gösterilerde nabız yoklamalarına girişiyoruz. Bazı kaygılardan söz ediyoruz; bu örgütlemelerin ardında herhangi uluslararası bir örgütün olup olmadığı konusunda ne düşündüklerini soruyoruz. Öyle ya, acaba Yugoslavya ya da Kafkasya’daki turuncu devrimler, sonra “Arap Baharları” gözümüzün önünde duruyordu. İnsan ister istemez kuşkulanıyor bir anda çıkan bu eylemlerden. Hele de Gezi Parkı’ndan önce birçok haksız, hukuksuz örnekler varken ne olmuştu da insanlar duyarlı olmuştu bir anda? Genç bir katılımcı “Hayır” diyor, “insanlar, 30 Mayıs’taki polis MONTREAL zorbalığının (göstericilerin çadırlarının yakılmasından söz ediyor) sosyal medyada paylaşılmasından ÖMER F. ÖZEN sonra Taksim’e akın akın gitti ve destek verdi. Kimsenin kimseden haberi yoktu.” Sanatçı bir arkadaş, Şilili emekli bir gazeteciyle Türkiye’deki son olaylardan söz ederken, gazetecinin kendisine, zamanında türlü işkencelerden geçtiğini ve “hiçbir devrimin anlık bir tepkiyle olamayacağını” söylediğini anlatıyordu. Başka biri Başbakan’ın ABD’den döndükten sonra olayların patlak vermesine ve halkı yatıştırmak yerine kışkırtmaya yönelik davranışlarına dikkat çekiyordu. “Acaba ABD’de kendisinden bir şeyler istenmişti ve o da rest mi çekmişti?, O yüzden mi böyle hırçın davranıyordu?” Kanada basını çok yakından ilgileniyor Gezi Direnişi’yle. Genelde AKP hükümetinin “ılımlı İslam” olduğunu vurgulayan dış basın, son olayları anlamaya çalışıyor. Radio Canada Televizyonu’nda Ortadoğu uzmanı bir gazeteci, “TBMM’de muhalefetin çok zayıf olduğunu, bu nedenle seçeneksiz olduğuna inanan Erdoğan’ın aşırı bir güvenle tek adamlığa gittiğini; Türk halkının Atatürk’ün kurmuş olduğu laik düzenin AKP eliyle şeriat düzenine doğru yönlendirildiğinden kaygı duyduğunu, bu nedenle uzun bir suskunluktan sonra tepkisini gösterdiğini” belirtiyordu. Gazeteci şunu da eklemeden edemiyordu: “Türkler bölgedeki diğer halklara hiç benzemez. Çok sabırlıdırlar, ancak o sabrı sömürmeye kalkanlara da yanıtını gerektiği gibi verirler.” Öte yandan direnişçilere destek için gösterilerde bulunan İran kökenli Kebek Dayanışma Partisi’nden (Québec Solidaire) milletvekili Amir Kadir, “Seçimle iktidara gelmiş olmak hükümetin hukuksuz davranışlarını haklı göstermez. Benzetmek istemiyorum ama bir örnek olarak söyleyeyim, Hitler de yasal seçimlerle iktidara gelmişti. Sonra neler olduğunu biliyoruz” diyordu. Bu arada, Brezilya’da metro ve otobüs biletlerine zamlara karşı başlayan gösterilerle eylem birliğine giden Türkler ve Brezilyalılar, Montreal’de haksızlığa karşı bir dostluk maçı düzenlemeye karar verdi; futbolla eylemlerini pekiştirecekler… Bu da #duranadam, #durankadın, #kitapokuyanadam’dan sonra, Montreal’den #yazanadam’ın gözlemleriydi… [email protected] İ stanbul’dan Brezilya’ya yayılan bir ruh Taksim Gezi Parkı direnişi... Görüyoruz ki direnişçilerin ülkesi yok! Direnişte herkes bir... 55. Venedik Bienali’nin Türkiye Pavyonu’nda Ali Kazma’nın sergisini ziyaret ederken bile Gezi direnişi ruhuyla karşılaşıyoruz. Kapıda İngilizce olarak “İstanbul’da halk 31 Mayıs’ta Gezi Parkı’nın yıkılmaması için ayaklandı, hâlâ direniyor...” yazıyor. Venedik’teki bu “Gezi” karşılamasından sonra İtalya’nın diğer bölgelerinde daha çok görüyoruz Gezi Parkı direnişi ruhunu... Venedik’in ardından yolumuz sonra gençlerin aralarındaki sohbete konuk FLORANSA Floransa’ya düşüyor. Ünlü Medici oluyoruz. “Gaz soslu bir başkaldırı” ailesinin sanat koleksiyonunun sergilendiği esprilerinden sonra Stefano Cabula Floransa’daki Uffizi Galerisi’ndeyiz. Türkiye’deki gençlere sesleniyor: Michelangelo, Raffaello, Caravaggio “Direnişinize devam edin, sizin özgürlük ve Tiziano’nun yapıtlarını görmek için mücadeleniz bizim de mücadelemiz. yüzlerce turist saatlerce sırada bekliyor. O Direnmemiz lazım!” diyor. Eylem sırada tanıştıklarım Türkiye’den geldiğimi CEREN ÇIPLAK sırasında “Erdoğan Cellat” diye öğrenince “Ooo! İstanbul, TaksimGezi” attıkları sloganı soruyorum. Dayanışma diyorlar. Sadece sıradaki turistler mi? içinde olduklarını vurgulayarak “Biz de Özellikle İtalyan gençliği bu direnişi bireyin özellikle diktatörlere karşı aynı dalgayı İtalya’ya yaymak gençliğin özgürlük savaşı olarak görüyor, direniş istiyoruz” diyorlar. Başbakan Erdoğan’ı sadece atmosferini ise çok yaratıcı buluyorlar. İtalya’da bir kendilerinin değil dünyanın izlediğini ve polis tanışmanızda artık şunu duymanız mümkün: “Turco! şiddetiyle halkına zulmettiğini sosyal medyadan TaksimGezi...” gördüklerini söylüyorlar. Eylemciler, “Türkiye’de Floransa’da Gezi dayanışmasına da şahit oluyoruz. Ne Oluyor ve İtalya’yla İlgisi Ne?” başlıklı bir İtalya’daki Komünist İşçi Partisi’nin düzenlediği kitapçık da hazırlamışlar. Gezi Parkı direnişçilerinin TaksimGezi Parkı direnişçilerine destek eyleminden mesajını anlamadığını söyleyen Başbakan Tayyip Direnişçilerin ülkesi yok! Gezi, gazeteleri A vusturya basınında içi doldurulmayan Türkiye’nin ekonomik gelişmişliğini öven son makaleyi 31 Mayıs tarihli bir sol liberal gazetede okuduk. Daha önce de Avusturya medyasında yıllarca övgü dolu yazılar dikkat çekmekteydi. Türkiye ekonomisindeki iyiye gidişi kaleme alanlar, kendi ülkelerinde gurbetçileri dikkate alarak, ekonomisi bu kadar iyi olan ülkenin insanlarının neden geri dönmediklerini sormayı hiç akıl etmediler. Erdoğan ekonomisinin övüldüğü yazının yayımlandığı gün Taksim Direnişi Türkiye’nin bütününe yayılmıştı. Avusturya medyası daha önce “demokrat” olarak gördüğü Erdoğan’ın ülkeyi artık “diktatörce” yönettiğini yazdı. Tarihinde diktatörlerle başı ciddi derde girmiş olan Avusturyalı gazetelerden birinde yayımlanan karikatür Erdoğan’ın artık yıkılmakta olduğunu göstermekteydi. Karikatürün altında ise Taksim için “Tahrir Meydanı” yazısı vardı. Bazı gazeteler “Türk baharı” yorumu yaptı. “Orta sınıf ve gençlerin hareketi olarak değerlendirilen” direniş hem basında hem de Avusturya toplumunda sempati ile karşılandı. Gazetelerin internet sayfaVİYANA sındaki haberlerin altında “Avusturya’ya böylesi aydınlanmış Türkler gelmeli” yorumları dikkat çekti. Onlarca yıl takip ettiğim AvusKADİM ÜLKER turya gazetelerinde sanki bir Erdoğan korkusu vardı, Taksim Direnişi bu korkuyu bile yok etti. Gazetelerde haberciliğin ortak noktası, polis saldırılarına karşı halkın karşı durması ve insanların günlük yaşamlarına müdahale eden Erdoğan’a isyan oldu. Gazeteler Erdoğan’ın “kutuplaştırıcı ve ayrımcı politikasının kurbanı olacağının” da altını çizdi. Die Presse gazetesinin 6 Haziran tarihli sayısında Pepsch Gottschber adlı karikatüristin “Türkiye bölündü” isimli bir karikatüründe, Erdoğan’ı polis panzerinden kafasını çıkartıp, Türk bayrağı çevresinde yer alan protestoculara su sıkarken, sıktığı suyla ay ve yıldızı da ortadan bölmüş bir şekilde gösterdi. Wiener Zeitung’daki karikatürde ise Türk bayrağının hilali gülen bir ağız halindeydi, hilal önünde duran, gülümseyen yıldız ise gittikçe çoğalarak yere iniyordu. Gülümseyen yıldızlar arasında bulunan yıldızın birinin elinde ise “protesto” yazısı dikkat çekti. Haberlerde çok sayıda fotoğraf da kullanıldı. Özellikle Türk bayraklı ve Atatürk posterli fotoğraflar olmak üzere, “kırmızı elbiseli kadın Ceyda Sungur” ve sıkılan suya göğsünü siper eden genç kadının fotoğrafları ülkenin yaşadığı sel felaketi içinde Avusturya gazetelerini güzelleştirdi. “Tazyikli kimyasal su, biber gazı, gaz bombası ve polis baskısı, yaralı ve ölü sayısı” gibi kelimelerle bu güzellik yerini kısa sürede tekrar çirkinliğe bıraktı. Basın, Erdoğan’ın Kazlıçeşme mitingini “Erdoğan’ın gövde gösterisi” biçiminde verirken, Gezi direnişçilerinin ve Kazlıçeşme mitingine katılanların fotoğraflarını yan yana koydu, altında “Ortaçağ Türkiyesi ve modern Türkiye’nin yüzü” ifadeleri yer alıyordu. Kurier gazetesinin 12 Haziran tarihli sayısında Walter Friedl “Kaybeden Erdoğan” başlıklı yazısını kaleme aldı. Bu makalede “Erdoğan’ın daha önceki halk hareketlerinden herhangi bir ders çıkarmamış olduğu” belirtildikten sonra, “Taksim’de savaş nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın Başbakan, Rambo biçimindeki müdahalesiyle kendisini diskalifiye etmiştir, kaybeden Erdoğan oldu” denildi. [email protected] güzelleştirdi ‘Le Monde’un gözü T ürkiye’de kimileri her vesileyle, “Dünyanın “Türkiye: Mösyö Erdoğan ya da iktidar gözü bizim üzerimizde” demekten narsisistik sarhoşluğu” başlığını taşıyordu. Yazı ölçülü bir bir haz alır. Bu şoven kökenli takıntının nasıl asılsız dille, Erdoğan’ın orantısız şiddet kullandırmaktan olduğunu genelde bizim gibi uzun yıllardır dış ülkenin tüm önemli kurumlarını ele geçirmesine basının içinde yaşayanlar biraz bilir. bir dizi antidemokratik uygulamalarını sergiliyor, Ama o “dünya gözü” gerçekten Türkiye’ye benzersiz ve kitlesel bir seferberliğin ülkeyi yeni döndüğünde, ülkenin alâmeti fârikası “adam”ın, siyasi bir dönemece getireceği öngörüsünde ileri demokrat külahı düşüp de haşmetlu, azametlu bulunuyordu. Gazetenin İstanbul muhabiriyse (!) “Halife Sultan” keli görünürse, o zaman o kentin Erdoğan’a duyulan hiddetin sahnesi “göz” hemen “kem göz”e dönüşüverir. Tüm olduğunu, büyük haber kanallarına duyulan tepki otoriter ve/veya totaliter yönetimlerde bilinen “dış ve gelişmelerin kronolojisiyle polisin şiddetini mihraklar” edebiyatı hortlar. Kem gözlerden biri, anlatıyordu. Ertesi gün “Erdoğan’ın küstahlığı belki de birincisi yabancı basındır. Yabancı basının protestoyu körüklüyor” sözleriyle manşete da işi gücü malum söyleme göre Türkiye’yi taşınan gelişme, iç sayfada “İktidara karşı yermek, bölmek, yıkmaktır! isyan yayılıyor” ve “Kaybedecek pek bir şeyi Fakat acaba her şey böyle bir “ilk” okumada kalmayan liberal Müslümanlar, Aleviler”i gözüktüğü denli tek boyutlu mudur? Aslında tanıtan bir haberyorum yazısıyla tamamlanıyordu. birileri oturup Alman, Amerikan, Çin, Fransız, Gazete 5 Haziran’da haber takibini “Protestocu İngiliz ve Rus basınının belli başlı yayın organlarını Türklere karşı Erdoğan giderek daha izole bir olay ve bir zaman diliminde sıcağı sıcağına oluyor” başlıklı bir fotoğrafla yine ilk sayfadan incelese, gözlem ve geçici tespitlerini kamuyla sürdürüyordu. Aynı gün gazetenin uluslararası paylaşsa ortaya neler çıkar? (Bu işi kısmen de olsa servisi de Türkiye çapında 2 ölümle sonuçlanan elbetteki çeşitli ulusal istihbarat kanalları yapmakta, şiddet olaylarına ilişkin bir haberle, İstanbul verileri o günün iktidar ve hiyerarşisinin irade ayaklanmasının temelinde ölçüsüz ve tutarsız bir ve çıkarları doğrultusunda değerlendirmektedir.) kentsel dönüşüm projesinin yattığını savunan bir Örneğin Taksim Direnişi etrafında dış basında makaleye yer veriyordu. Gazete 6’sında, iktidarın kimler, nereden, ne ve nasıl yazmışlardır? Bilgi, Gül ve Arınç aracılığıyla ortalığı yatıştırma haber, ses ve görüntüleri ne kadar özgün ve çabalarına; 7’sinde “çapulcu” sözcüğünün birinci elden; ne kadar başka kaynaklardan ele sınırını aşan “Vandal” çevirisiyle Taksim’deki alınmıştır? Ne kadar gazeteciliğin protestocuların eylemlerine; 8’inde de PARİS bağımsızlık ve eleştirellik ilkelerini ana manşetten “RTE’nin Katılığı”na uygulamaktadırlar? Biz bunlardan değiniyordu. Le Monde’un İstanbul’daki bir tanesini, Fransa’nın saygın gözü aynı gün neredeyse tam sayfa AKP’nin gazetesi Le Monde’un 219 İstanbul tabanının Başbakan’a olan sadakatını, Haziran tarihleri arasında Taksim onların ağzından övgü dolu ifadelerle Direnişi’ni nasıl yansıttığını kısaca yansıtıyordu. UĞUR HÜKÜM aktarmaya çalışacağız. Bugün 2005’ten beri Türkiye’ye yerleşik muhabir, Türkiye’de devamlı muhabiri RTE’nin Yeşilköy karşılamasında, Adanaolan iki Fransız gazetesinden Mersin, Ankara dönüşündeki mitinglerde ana biri merkez sol ve liberal eğilimli Fransızcada kanalların çoğunun “sevgi seli” propagandaları, “dünya” anlamına gelen Le Monde, diğeri de “Yol ver geçelim Taksim’i ezelim” veya merkez sağ ve muhafazakâr eğilimli Le Figaro’dur. “Allahüekber” çığlıklarından hiç söz etmiyordu. Le Monde muhabiri aynı zamanda merkez sağ İlerleyen günlerde Le Monde’un üretken ve eğilimli haftalık Le Point dergisi ve Fransa’nın çalışkan gözü, haberlerini resmi veya yandaş yalnızca pazar günleri yayımlanan tek gazetesi basın gibi bol bol RTE ve iktidar alıntılarıyla Le Journal du Dimanche’ın da yazarıdır. Eşi Le dolduruyordu. Direnişçilere de az da olsa mikrofon Figaro muhabiri de merkez sol eğilimli Nouvel tutan muhabir siyasi ve sendikal muhalefeti bir Observateur dergisinin yazarlığını yapmaktadır. avuç solun soluna küçültüp sembolik alıntılar Diğer gündelik gazetelerin düzenli kullanmadıkları, dışında CHP, MHP hatta BDP’yi yok sayıyordu. yazı başına çalışan Türk veya Türkiye’ye yerleşmiş Öte yandan 18 Haziran tarihli haberinde Erdoğan’ın Fransız gazeteciler vardır. Bunların da toplam Taksim’i boşaltarak “Gezi Parkı Zaferi”ni (!) nasıl sayısı şimdilik 3’tür. Bildiğimiz kadarıyla AFP’nin perçinlediğini ballandıra ballandıra anlatıyordu. (Fransa Basın Ajansı) ikisi Fransız küçük bir Yazısını “Yenilgi” diye nitelediği, direnişçilerin çekirdek kadrosu mevcuttur. Ayrıca hiçbir radyo 20 gün süren mücadelesinin ardından kalan “acı veya televizyon kanalının Türkiye’de kadrolu lezzet” ile tamamlayan gazeteci rahat uyuyabilir. temsilcisi yoktur. Yine şimdilik, biri Türk kökenli Zira RTE ve şürekâsı böylesi “dış mihrakları” baş 4 Fransız bu alanda çalışmaktalar. 1 Haziran’da tacı etmesini iyi bilir. yayımlanan 23 Haziran tarihli Le Monde’un imzasız (her zaman olduğu gibi) başyazısı [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle