17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 HAZİRAN 2013 PAZAR [email protected] 14 PAZAR KONUĞU Yazar ve hukukçu Demir Özlü Gezi Parkı’nda hükümetin kullandığı orantısız güce fena tepkili: Bunların aklı tutulmuş LEYLA TAVŞANOĞLU Önde gelen yazarlarımızdan, hukukçu Demir Özlü, Gezi Parkı eylemlerinin özgür ruhlu genç kuşağın başarısı olduğunu söylüyor. İç ve dış basını hedef alan Başbakan Erdoğan’ın akıl tutulmasına uğramış olabileceğine işaret ediyor. Bir de Avrupa Parlamentosu’nun son kararını aynıyla kendilerine iade etmesi açıklamasının da Erdoğan’ı Kenan Evren’in durumuna düşürebileceği konusunda uyarıda bulunuyor. Sizce Gezi Parkı eylemleri Türkiye’ye ve AKP Hükümeti’ne ne mesaj verdi? D.Ö. Bu, kendiliğinden patlayan bir başkaldırıydı. Diktatör olmaya kalkışan, aklına esen her şeyi ne yolla olursa olsun kabul ettirmek isteyen, yapamazsa da haz duymayan tuhaf bir kişiliğin ruhlara kasvet veren birikmiş davranışlarının yadsınmasıydı; kırılma noktasıydı. Yüksek düzeyde uygar bir sivil itaatsizlik hareketidir. Elbette ki yasalar çerçevesinde yapılmıştır. Geniş anlamda da Türkiye’yi uygarlık dışına sürüklemek isteyen bir siyasi hareketin durdurulması girişimidir. Bugüne kadar görülmemiş ölçüde güçlü, çok renkli, kendine özgü, demokratik bir hareket bu. Bunun onuru genç kuşağa aittir. Türkiye’ye, teba değil, özgür insanlar olabilirsiniz, mesajını verdi. Hükümet, bu mesajı tam olarak anlayacak düzeyde ya da yapıda değil. O, “köle bir halk, dindar ve kindar gençlik” amaçlıyor. Çağa yakışmayan bir düşünce. Oysa Gezi Parkı Direnişi dünya gençliğine örnek oluyor. Başbakan Erdoğan, Gezi Parkı eylemcilerini ideolojik davranmakla suçladı. Bir hukukçu değerlendirmesiyle, size göre ideolojik davranmak suç mudur? D.Ö. Tam tersine. Bugün ideolojik dönemde yaşıyoruz. Hemen hemen her davranışımızda ideolojik unsurlar var. En kocaman ideolojiyi de kendisi (Başbakan Erdoğan) taşıyor. Bütün televizyonları zaptederek çok konuşması hep ideolojisinin propagandasıdır. Ama nasıl bir ideolojidir bu? İslamı felsefi niteliklerinden boşaltmış, tamamen vülger, güncel bir materyalizm düzeyine indirgemiş, bunu menfaat, nasiplenme anlayışına dönüştürmüş bir ideoloji. Bu durumu da siyasette insanları ezmek için kullanıyor. Bu, renksiz, derinlikten uzak, tatsız bir ideolojidir. Çağ dışıdır. Oysa gençler çeşit çeşit ideolojiler taşıyorlar. İdeolojileri tek tip değil. İdeoloji düzeyine varmayan mitleri de var. Sanatlara çok yakınlar. Gündelik mitleri hep iç açıcı. Hepsi özgürlüğe, özgür birey olmaya yönelik. İdeolojiler hiç suç olabilir mi? Biz kendisinin içi boşaltılmış, pörsümüş ideolojisine, “Bu suçtur” dedik mi? İdeolojiyi şiddet hareketleriyle kabul ettirmek girişimi suç olabilir. Bugünkü iktidarın yapmak istediği de bu. Çok yakınında... Gezi Parkı eylemlerinden yeni bir siyasi oluşum çıkması olasılığı olabilir mi? D.Ö. Doğrusu bunu bilemem. Bu konuda tahminler yürütmek o genç eylemcilerin içlerinde olmayı gerektirir. Ben dıştan gördüklerimi aktarmaya çalışıyorum. Her şeyi onlara bırakmak gerekir, düşüncesindeyim. Bu fevkalade olayı yaratan onlar. Yaratıcılıkları da var. Şimdiki halde başka türlü olumlu anlamda politikacı tipleri çıkabilir diye düşünüyorum. Bu eylemlere bir tür Türk Baharı denebilir mi? D.Ö. Denemez. Araplarda olan başkaldırılar bahara varamadı ki. Tersine, kaosa ya da geri adımlar atılmasına yol açtı. Türkiye’nin birtakım grupların ve sözde entelektüellerin aşındırma çabalarına karşın aşındıramadıkları bir düzeyi vardır. Bu çeşit hareketler bilinç düzeyini ve bilgiyi artırır. Deneyler elde edilmesidir de bu. Önümüzdeki zamanda eylemciler de, çevrede olanlar da daha çok olgunlaşacaklar. O nların İslamı felsefi niteliklerinden boşaltılmış, tamamen vülger, güncel bir materyalizm düzeyine indirgenmiş, menfaat, nasiplenme anlayışına dönüştürülmüş bir ideoloji. Bunuda siyasette insanları ezmek için kullanıyorlar. ış basını hedef almak dünyada görülmüş bir şey değil. Dünya siyaset, diplomasi tarihinde yok böyle şeyler. Soğuk savaş yıllarında en totaliter, en diktatoryal olarak tanımlanmış ülkelerin liderleri bile böyle akıl dışı açıklamalar yapmamıştır. D Anarşi Herkese Gereklidir! Gençler direniyor ve hepimiz kendimize ait dersleri öğrenmeye çalışıyoruz. Evet, bu hiyerarşisi olmayan bir direniş ve bu nedenden çok kıymetli. Öte yandan direnenler aynı zamanda gelecek seçimlerin seçmenleri. Direnen bu kitle kime oy verecek ve yüzde 10 barajı hâlâ önümüzde kapı gibi duruyor! AKP’yi biliyoruz, bir biat partisidir ve Başbakan, en yakınlarını bile gözünü kırpmadan harcayabilir. Onun lügatında Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, konuşmalarından ötürü çapulcu olmuşlardır. En yakın mesai arkadaşlarını bile kolayca harcayan bir Başbakan, parti yönetiminde elbette herhangi bir değişiklik yapmayacaktır ve yüzde on barajını düşürmeyi unutacaktır. Bu durumda asıl görev, muhalefet partilerine düşmektedir. Ancak görülen odur ki, muhalefet partileri ve en önemlisi sol, durumu kavrayamamıştır. Çünkü onların hiyerarşik yapıları, olup biteni kavramalarına başlı başına bir engeldir. Buna BDP de dahildir. Çünkü bu partiler öylesine kemikleşmiş bir emir komuta zinciriyle bağlıdırlar ki, örneğin İstanbul’da Gazi, Ankara’da Tuzluçayır mahallelerine yapılan insanlık dışı polis müdahaleleri bile BDP’yi harekete geçirememiştir. Bu olaylar sırasındaki davranışlarıyla ne yazık ki BDP, Sırrı Süreyya’ya rağmen bir Türkiye partisi olma şansını yitirmiştir. Direniştekiler ve onların destekleyicilerinin büyük çoğunluğu şöyle düşünmektedirler: “Kürtler ancak kendileri için sokağa çıkarlar!” Bunda şaşılacak bir şey yok. Çünkü sonuçta BDP de eskiye ait kalmıştır. Şimdi yepyeni Türkiye partilerinin zamanıdır. P O R T R E DEMİR ÖZLÜ İstanbul, 1935 doğumlu. Ortaöğrenimini Kabataş Erkek Lisesi, yükseköğrenimini İ.Ü. Hukuk Fakültesi’nde yaptı. İlk şiiri Kabataş Erkek Lisesi öğrencilerinin çıkardığı Dönüm dergisi, daha sonra da Türk Dili dergisinde yayımlandı. 196162 arası Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe okudu. Siyasi eylem leri nedeniyle işine son verilince avukatlık yapmaya başladı. 1969’da sakıncalı olarak askere gitti. Yedek subaylık hakkı elinden alınarak Muş’ta çavuş olarak askerlik görevini tamamladı. 1979’da Stockholm’e yerleşti. 12 Eylül darbesinin ardından vatandaşlıktan çıkarıldı. Ancak 1989’da Türkiye’ye dönebildi. O tarihten beri Stockholm ve İstanbul’da yaşıyor. Pek çok yayımlanmış şiiri, öyküleri ve romanları var. Ülkeyi felakete sürükleyecekler Meslektaşım, hukukçu Sayın Bülent Arınç sesleniyorum, iktidarda kalmak için elinizi kana bulamayın. Suriye’ye girmeye kalkmayın. Bu, Türkiye’nin, hepimizin, gençlerin mahvı olur. Daha önce Cumhuriyet mitinglerini göz ardı eden dış basın ve Batılı ülkelerin yetkilileri, acaba Gezi olaylarını neden gündemlerinin birinci maddesine oturttular sizce? D.Ö. Bu olguda kimi komplo teorileri duydum. Örneğin? D.Ö. ABD, Başbakan Erdoğan’a desteğini çekiyor gibi. Ama ben sanmam. Batılı ülkelerin Cumhuriyet mitinglerini anlamaları zordu. Sonuçta Cumhuriyet bize özgü bir olgu. Batılı ansiklopedilerin eski baskılarında Cumhuriyetimiz modernleşme örneği olarak yüceleştirilir. Yeni baskılarda ise bu konuda hiçbir yorum yoktur. Cumhuriyet mitinglerinin düzenlendiği zamandan beri Batı’daki durum çok değişti. Bir kere, Silivri’deki davaların cılkı çıktı. Orada adaletin kullanılmadığı anlaşıldı. Delilsiz, sahte delilli ceza davalarıyla dünyanın gözünü ne kadar süreyle boyayabilirsiniz? Sonra, o günlerden bugüne, tutuklu, tutuksuz gazetecilerin durumunu dehşetle öğrendi dünya. AB’ye giriş gösterilerinin samimi olmadığını, icraatın tam tersine olduğunu, bunun iktidara yerleşme amacıyla zaman kazanma oyunu olduğunu aptallar bile anladı. Bu iktidarın nelerin peşinde olduğunu, “başkan”ın yargı sistemini kendine bağladığını, eğitimi Batılı kaynaklarından, diyeceğim pozitif bilimlerden uzaklaştırma çabalarını gördüler. Tiyatrolara, operalara mescit gibi saçmalıkların yerleştirildiğini duyanların aklı durdu. Ayrıca Batı’da “yeni kapitalizm”den bıkanların sayısı çok arttı. İlgi ondandır. CNN International kanalı muhabiri Christiane Amanpour’un canlı yayında Başbakan’ın dış politika danışmanı İbrahim Kalın’ın sözlerini ‘The show is over” (gösteri bitti) diyerek kesmesini nasıl karşıladınız? D.Ö. Dar anlamda, “Doğru söylemiyorsun. Palavra sıkıyorsun. Yeter artık” demek istedi. Geniş anlamda da şunu kastetti: “Şimdi adına konuştuğun hükümetin işi doğrularla değil. Artık seni dinleyemeyeceğim.” Amanpour mesleğinin delisi, çok deneyimli bir gazeteci. Yaşım ve bugüne kadar görüp geçirdiklerime dayanarak bir şey söylemek isterim: Bilirsiniz benim Başbakan’la falan hiçbir ilgim yoktur. Bir yerde kendisiyle karşılaşmak da istemem. Ama yardımcılarından biri benim meslektaşım; avukat Bülent Arınç. Ona şöyle seslenmek isterim: Sayın Arınç, iktidarda kalabilmek için çeşitli yollar kullanarak elinizi kana bulamayın. Suriye’ye girmeye falan kalkmayın. Bu, Türkiye’nin de, sizin de, genç kuşağın da mahvı olur. Başbakan Erdoğan 1516 Haziran’daki AKP mitinglerinde bu kez iç ve dış basını hedef aldı. Bir başbakan iç ve dış basını bu şekilde muhatap almalı mı? D.Ö. Dış basını hedef almak bugüne kadar dünyada görülmüş bir şey değil. Demek istediğim, dünya siyaset, diplomasi tarihinde yok böyle şeyler. Soğuk savaş yıllarında en totaliter, en diktatoryal olarak tanımlanmış ülkelerin başkanları bile yapmamıştır böyle akıl dışı açıklamaları. Sadece rejimin gazetesinde kısa bir cevapla yetinilmiştir. Bugün en çok diktatörlükle itham edilen Beyaz Rusya, Kuzey Kore başkanları da yapmamıştır böyle konuşmalar. Ayrıca ben bu konuşmamızda bu ülkelerdeki rejimler üzerine fikir yürütmüyorum. Özellikle Kuzey Kore’nin ABD, Japonya ve Tayvan’ın ağır baskıları altında olduğunu biliyorum. Bu düşük söylemlerle başbakan kendisini batırıyor. Dünyanın bütün diri, bağımsız düşünen insanları Gezi eylemcilerini daha da yüceltiyor. İç basın açısından da durum aynı. Gezi eylemleri gençlerin malıdır Bu eylemlerden sonra sizce Türkiye’de siyaset arenası nasıl bir biçim alır? Eylemler başka konularda da toplumsal patlamaları cesaretlendirir mi? D.Ö. Bu eylemlerden sonra Türkiye’de siyasal yapılanmanın nasıl bir biçim alabileceği üzerine fikirler, tahminler yürütmeyi doğru bulmam. Ama bugüne kadar gelmiş haliyle dahi Gezi direnişi bütünüyle barışçı, benzersiz, özgürlük istemlerine dönük çok renkli bir devrim olmuştur. Halkın toplumla ilgili düşünme biçimlerini önemli ölçüde değiştirebileceği gibi bireylerin düşünme biçimlerini de etkileyecek. Örnek oldular. Kendi sorunlarına kendisi sahip, yolsuzlukları toplumsal yaşamından elemiş bir halk topluluğu, özgür sanat ortamı, iyi bir sosyal paylaşım örgütlenmesinin yollarının açılmasında temel olacaktır bu direniş. Bütün bütüne de gençliğin malıdır. Erdoğan Evren’in durumuna düştü Avrupa Parlamentosu’nun (AP) Gezi eylemlerinde kullandığı orantısız güç nedeniyle AKP Hükümeti’ni eleştiren kararı Başbakan Erdoğan’a çarptı. Erdoğan’ın, “Kararı aynıyla onlara iade ediyorum”demesini nasıl karşıladınız? D.Ö. Olacak şey değil. Hukuk bilmemenin uç noktası. Bay Erdoğan bu ret biçimiyle General Evren’in durumuna düşmüştür. Kenan Evren, dönemin İstanbul Barosu Başkanı Orhan Apaydın’ın Barış Derneği soruşturmasında tutuklanmasına karşı çıkan AP kararını tanımamıştı. Hatırlatırım. Bir insan olarak Erdoğan’ın Evren’in bugün düştüğü duruma düşmesini istemem, kimsenin istemediğim gibi... Ama bazı insanlar tutulamıyor. Erdoğan, bu tutumundan sonra acaba artık Avrupa ülkelerini ziyaret edebilecek mi? Ana muhalefet partisi CHP’ye gelince... CHP kendi seçmeni sokağa çıkarken, parti olarak sınıfta kalmıştır. Hatay’da kendi meclis üyesi, Alevi bir aileden gelen Abdullah Can Cömert öldürüldüğü halde, kırk milletvekilini toplayıp Cömert’in cenazesine gitmeyi bile akıl edememiştir. Alanlardaki direnişçiler, yeni seçmenlerdir. Bir muhalefet partisi olarak CHP, eğer gerçekten bu ülkeyi yönetmek istiyorsa, şu günlerde onları kendi partisine nasıl çekeceğini düşünmek zorundadır. Mesela şöyle düşünebilirler: “Bu direniş, en çok biber gazına direnen kadınların elleri üstünde yükselmektedir, bu durumda derhal yüzde 40 kadın kotasını çıkarmalıyız! Ve sokaktaki kadınları partimizin milletvekili yapmalıyız. Bize geçmişin kodlarıyla düşünen ve aile kökenleri nedeniyle açıkça şanslı olan kadınlar değil, daha çok yeniyi anlatabilecek ve bu yeni Türkiye’ye tüm hayatını adayabilecek kadınlar gerekiyor!” Ayrıca hemen, derhal milletvekili seçimlerinde örgütlerin seçimini esas alacaklarını duyurmalılar. “Yapacağım, edeceğim”le olmaz, buna karar verin ve duyurun! Böylece alanlardakiler sizin gerçekten demokrasiyi istediğinizi anlayacaklardır. Başka yolu yok! Öte yandan CHP, kemikleşmiş AKP seçmeninden oy alma hayalini kesinlikle bir yana bırakmak zorundadır. Oruç tutarak, namaz kılarak ya da ramazanda iftar sofraları yaparak o seçmeni ele geçirmek mümkün değildir. Onlar biat etmişlerdir, başka hiçbir partiye oy vermezler! Bu arada iktidarın palangası halinde siyasete devam eden MHP, artık vazifesini ve zamanını doldurmuş görünmektedir. Onun yapacak hiçbir şeyi yok! Gelelim gönlümde yatana; asla ve asla hemen erken seçim olmamalı. Tıpkı İtalya ve Yunanistan’da olduğu gibi benim gönlüm yepyeni bir partide. Onlarda olan bizde neden olmasın? Bu nedenle erken seçime hayır! Ve demokrasi için şimdi de yüzde 10 barajını en azından yüzde 5’e çekmek için yeniden meydanlara… Çünkü bize geçmişin sol deneylerini özümsemiş ve günün yatay örgütlenmesini başarabilen, cebini değil bu ülkeyi seven ve tüm bilinen söylemleri altüst edebilen yürekli milletvekilleri gerekiyor. En azından takım elbise giymeyenler ve “sayın” kelimesini kullanmayanlar! Anlamayanlar anlamalılar, bu direnişin tüm enerjisi özgürlük ateşiyle yanıyor ve tüm bildik söylemleri tek tek yıkmakta! Tüm dünyada yepyeni bir dönem başlıyor: “Anarşi herkese gereklidir.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle