16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET [email protected] 18 HAZİRAN 2013 SALI 18 KÜLTÜR EDEBİYATIMIZIN USTA YAZARI PERİDE CELAL 97 YAŞINDA YAŞAMA VEDA ETTİ Fotoğraf: UĞUR DEMİR Uygar bir Türkiye özlemiyle yazdı u Yazarlığının ilk döneminde ‘pembe roman’ diye nitelenen kitaplar yazan Peride Celal, daha sonra ‘Üç Yirmidört Saat’ ve ‘Kurtlar’ gibi romanlarıyla edebiyat eleştirmenlerinin gözdesi olmuştu. Selim İleri, Peride Celal için, “Aydınlık, uygar bir Türkiye’nin varolabilmesi için uzun yıllar örnek alınası bir emek verdi” dedi. Kültür ServisiTürk edebiyatının saygın yazarlarından Peride Celal 97 yaşında yaşama veda etti. Aldığımız bilgiye göre 15 Haziran Cumartesi günü yaşamını yitiren ve Kartal Mezarlığı’nda toprağa verilen Peride Celal, 1977 yılında “Üç Yirmidört Saat” adlı romanıyla Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü’nü Fazıl Hüsnü Dağlarca ile paylaşmış; 1991 yılında “Kurtlar” adlı yapıtıyla Orhan Kemal Roman Ödülü’ne değer görülmüş; 1996 yılında da TÜYAP 15. Kitap Fuarı’nın Onur Yazarı seçilmişti. Peride Celal’in 1935 yılından bu yana kaleme aldığı 20’den fazla romanı ve yüzlerce öyküsü bulunuyor. 1996 yılında 19 yazarın katılımıyla “Peride Celal’e Armağan” adlı kitap hazırlayan, yazarın yakın dostlarından Selim İleri, gazetemize yaptığı açıklamada, “Peride Celal çağdaş edebiyatımızın büyük bir yazarıydı. 1960’lardan beri onun sadık okuruyum. Hem romanları hem öyküleriyle aydınlık, uygar bir Türkiye’nin varolabilmesi için uzun yıllar örnek alınası bir emek verdi. Günün modalarından hep uzak yaşayan Peride Celal’in değeri öyle sanıyorum ki yarın daha çok duyumsanacaktır. O, en sevdiğim, en önem verdiğim ustalarımdan biriydi” dedi. 1916 yılında İstanbul’da doğan Peride Celal, Saint Pulcherie Fransız Kız Lisesi’nde okudu. Annesi ve üvey babasının yazar olmasına karşı çıkmalarına karşın, “Ak Kız” adlı ilk öyküsünü 1935’te Sedat Simavi’nin Yedigün dergisinde yayımladı. Aynı yıl Ali Naci Karacan’ın Tan gazetesinde 15 öyküsü yayımlandı. Geçimini yazarak sağlamak zorunda kalan Peride Celal, bu dönemde her gün bir öykü yazdı ve İstanbul Elektrik Şirketi’nin Neşriyat bölümünde sekreter olarak çalıştı. Son Posta gazetesinden gelen öneriyle yazdığı ilk romanı “Sönen Alev” 1935’te tefrika edildi ve 1938’de kitap olarak yayımlandı. Tan ve Son Posta’nın yanı sıra Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinde de yayımlanan öykü, röportaj ve tefrika romanlarıyla tanınmaya başlayan Peride Celal, 1944’te Bern Basın Ataşeliği’nde sekreterlik göreviyle gittiği İsviçre’de üç yıl kaldı ve bu süre içinde Cumhuriyet gazetesi için “İsviçre Mektupları” başlığı altında öyküler ve yazılar yazdı. 193549 arasında yazdığı ve eleştirmenlerce “pembe romanlar” olarak nitelenen kitapları İsviçre’de edindiği deneyimin de etkisiyle geride bırakan Peride Celal, romancılığında bir dönemeç olarak kabul edilen döneme 1954’te “Üç Kadının Romanı”yla girdi. “Kendinden hoşnut” olarak yazdığı ilk romanı olarak adlandırdığı “Gecenin Ucundaki Işık”ı 1967’de yayımlayan Peride Celal’in, eleştirmenlerin övgüsüyle karşılanan ilk romanı ise 1977’de yayımlanan “Üç Yirmidört Saat” oldu. 1990’da yayımlanan ve kendisince “otofiksiyon” olarak tanımlanan “Kurtlar” adlı romanı ise çeşitli eleştirmenler tarafından bir başyapıt olarak nitelendi. Alpay Kabacalı, TÜYAP Kitap Fuarı’nın Onur yazarı seçilen Peride Celal için “Çok Katmanlı Duyarlıklar Yazarı: Peride Celal” adlı bir kitap hazırladı. Atıf Yılmaz, yazarın “Kızıl Vazo” adlı romanını 1961 ve 1969’da iki farklı senaryoyla sinemaya uyarladı. Peride Celal’in “Yıldıztepe” adlı romanı 1965’te Memduh Ün tarafından, “Ada” adlı öyküsü de 1988’de Süreyya Duru tarafından beyazperdeye aktarıldı. Cihangir Vicdanı Baştan söyleyeyim, sözüm bir şahsa değil, topyekun iktidara. İktidar kimlerin gözlerini karartmış, kimlerin akıllarını başından almışsa bilhassa onlara. Belli ki, çocuklarını ve kardeşlerini boğarak gücünü koruyan genetik bir hafızanın lanetli gölgesi üzerinizden bir türlü kalkmıyor. O yüzden gençlere bu kadar hoyrat davranabiliyorsunuz. O yüzden kardeşi kardeşe kırdırmaktan hiç gocunmuyorsunuz. Demek zihninizin zindanlarına attığınız değerlere nihayet açık açık savaş açtınız. Belli ki vicdanınızla mantığınız arasına olmadık inançların gölgesi düşüyor. O yüzden aklınız tutuk, gözünüz kara, diliniz yılan. O yüzden adaletin binlerce yıllık akıllarla kuşatılmış üstünlüğünü, tıbbın kadim yeminlerle sağlamlaştırılmış ahlakını hiçe saymak size kolay. O yüzden hiç düşünmüyorsunuz, karşınızda kim var. Üç gün önce Taksim Meydanı’nda yanık bir arabanın enkazı üzerinde gencecik bir kız tek başına oturuyordu. Kucağında bir flüt, kameralara konuşuyordu. O kadar kırılgan ve naif görünüyordu ki, kameraman herkesin aklına gelebilecek ilk soruyu sordu: “Korkmuyor musunuz?” Kız boynunu büktü ve usulca gülümsedi, “Çok korkuyorum” dedi, “Ama korkumuzu yenmezsek başka bir dünya hayal edemeyiz.” Sizin gözünüzde insanlar ikiye ayrılıyor: Okumuşlar ve okunmuşlar. Okunmuşları kolayca kandırabilirsiniz ama okumuşları yıldırmak zor. Siz, maalesef korkuyla terbiye edilmiş bir tebaanın iradesiyle var olan bir iktidarsınız. Tebaanız korkuyu yenmeyi günah sayabilir. O yüzden korkuyla terbiye edilmiş bu tebaayı, korkusuzca yönetmek kolay. Karşınızdaysa korkusunu şakalarla, müzikle, sevgiyle yenmeye çalışan ve tüm iktidarlara sorgusuz sualsiz boyun eğmeyi günah sayan insanlar var. Onlardan korkmanız da son derece doğal. Kabul edelim, hepimiz tuhaf bir rüya gördük. Rüyada olup bitenler önemli değil. Önemli olan bu rüyanın tabiri. Neden böyle bir rüya gördük ve bu rüya neyin işareti. Biz artık rüyadan uyandık. Şimdi gördüklerimizi anlamlandırmak için bilincimizin altını üstüne getiriyoruz. Eski kitapları açıp bakıyor, yeni kitaplar yazıyoruz. Siz de artık uyanın ve kendi kitaplarınıza bakın. Onların içinde de aklı açan, gözü aydınlatan, dili yumuşatan akıllar, yıkıcı değil yapıcı tabirler var. Ben bu yazıyı şu an, kardeşi babası tarafından gözlerinin önünde öldürüldüğü için yemeden içmeden kesilen ve birkaç hafta içinde üzüntüsünden ölüveren içli bir şehzadenin adını taşıyan bir semtten yazıyorum. Dün gece bu semtin ara sokaklarında yine TOMA’lar insanların üzerine kimyasal maddeler karıştırılmış tazyikli sular sıktılar. Polisler ara sokaklarda silahlarından plastik mermiler atarak adam kovaladılar. Eli sopalı gençler tehditkâr sloganlar haykırarak apartman kapılarını zorladılar. Kediler ve köpekler yerlere yığıldılar. Gökten ölü kuşlar yağdı. İnsanlar çaresizce öfkeli çığlıklar attı. Çünkü bu ülkeyi on yıldır, kardeş katli kanununu çıkaran, oğullarına gözünü kırpmadan kıyan padişahların soyundan geldiğine inananlar yönetiyor. Ama unutmayın bu ülkede, babası kardeşini öldürdüğü için üzüntüden hayatını yitiren vicdanlı şehzadelerin soyundan gelenler de yaşıyor. Baskı, şiddet, gözdağı... Nereye? Tiyatro Festivali seyircisinin 1998’de AKM’de sergilenen “Faust Sürüm 0.3” ve 2012’de Haliç Tersanesi’nde IKSV’nin 40. yıl etkinlikleri kapsamında özel proje olarak yaptığı “İstanbul, İstanbul” ile tanıdığı La Fura Dels Baus, dünyaca ünlü Verona Arenası Opera Festivali’nin (Arena di Verona Festival del Centenario) 100. yıl kutlamalarının açılışını 14 Haziran’da “Aida” operası ile yaptı… O akşam ben de davetliler arasındaydım. İçimde bir burukluk ama aynı zamanda bir umut, izledim. Bugün, yazımda La Fura’nın radikal çarpıcı sınır tanımaz gösterisinin yansımalarını paylaşacaktım. Ama içimden gelmedi… Böylesi bir şiddet ortamında, kin kokusunun böylesine kesifleştiği bir ortamda, polisin acımasızca sağa sola saldırtıldığı bir ortamda, faşizmin ayak seslerinin hızla yaklaştığı bir ortamda gelmedi içimden “Aida”ya dair yazmak. Yazmak yerine başucu kitaplarımdan, daha doğrusu oyunlarımdan üçüncü öneriyorum okumak için, bir kez daha okumak için… Ve de bu ülkede suskunlukları kıran gençlere saygılarımı iletiyorum. “III. Richard” William Shakespeare “Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi” Bertolt Brecht “Cadı Kazanı” Arthur Miller Yazar örgütleri ‘barış’ için buluşuyor Kültür Servisi PEN Yazarlar Derneği, Türkiye Yazarlar Sendikası, Edebiyatçılar Derneği’nin dahil olduğu yazar örgütleri Antakya’da, yarın ortak bir yönetim kurulu toplantısı düzenliyor. Antakya’da bulundukları sürede kitle örgütlerini de ziyaret edecek olan örgütler, toplantının tek gündem maddesini “Barış” olarak belirledi ve toplantı sonrasında, kamuoyuna bir basın açıklaması yapacaklarını duyurdu. “Siyasal iktidarların izlemekte olduğu savaş politikaları nedeniyle ülkemizde barış büyük bir tehdit ve tehlike altındadır” şeklinde açıklama yapan örgütler, bu tehlikeye dikkat çekmek amacıyla toplanacaklarını duyurdu. “İktidarlar savaşa karar verirler. Ama bu savaşlarda insanlar ölür. Edebiyat için, kalemden, defterden, klavyeden önce, insan yaşamı ve insan onuru gelir. Savaş, en temel insan hakkı ihlali ve insanlık suçu olmasına karşın, dünyayı yönetmeye çalışanlar bu ihlalde bulunmaya ve suç işlemeye devam ediyorlar. Ülkemizde, komşularımızda ve dünyanın farklı bölgelerindeki savaş tehlikesine ve sonuçlarına dikkat çekmek, barış fidanlarını yeşertmek ve barış ağaçlarını büyütmek için Türkiye’nin yazar örgütleri Antakya’da buluşuyor.” İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ’NDE BUGÜN Shlomo Mintz ve Cameristi della Scala Aya İrini’de Kültür Servisi Stil çeşitliliği ve güçlü tekniğiyle tanınan şef ve keman sanatçısı Shlomo Mintz ve Cameristi della Scala bu yılın “Zaman ve Değişim” temasına da gönderme yapan bir programla bugün İstanbul Müzik Festivali’nde. Shlomo Mintz ve Cameristi della Scala, Bach ve Schubert’in eserleri, Grieg’in bir önceki yüzyılın danslarını ve stillerini kendi dönemine uyguladığı neoklasik eseri “Holberg Süiti” ile bugün saat 20.00’de Aya İrini Müzesi’nde konser verecek. Dünyanın en iyi orkestraları ve şefleriyle düzenli olarak konser veren Mintz, kaydettiği yirmiden fazla albümle aralarında üç Grand Prix du Disque ile Edison ve Gramophone’un da bulunduğu pek çok ödüle değer görüldü. Cameristi della Scala ise sanatçının düzenli işbirliği yaptığı seçkin topluluklardan. La Scala Orkestrası ile La Scala Filarmoni Orkestrası’nın üyelerinden oluşan topluluk kurulduğu 1982 yılından bu yana Muti ve Barenboim gibi dünya sahnelerinin önde gelen şefleriyle çalıştı. Cameristi della Scala KARİKATÜRLÜ EV’DE ATÖLYE ÇALIŞMALARI KAMİL KÜLTÜR MASARACI l ÇİZİK Karikatür sanatının ilk mezunları... Kültür Servisi Tepebaşı Belediyesi’nin karikatür alanında gerçekleştirdiği çalışmalardan biri olan karikatür atölyesi ile ilkokul öğrencileri ustalardan karikatür sanatını öğrenme fırsatı yakaladı. Türk karikatürünün önemli ismi Prof. Atila Özer’in adının verildiği Karikatürlü Ev’de gerçekleşen atölyede üç okuldan yaklaşık 40 öğrenci üç ay boyunca aldıkları eğitimin sonunda sertifikalarını aldılar. Cumhuriyet Gazetesi Karikatüristi Kamil Masaracı’nın verdiği ilk dersle başlayan atölyede üç ay boyunca Atila Yakşi, Erol Büyükmeriç, Yaşar n Kültür Servisi Gökşen Parlayan’ın “Hiç Bitmeyen Oyun” isimli mozaik sergisi Bakırköy Belediyesi Sanatevi ve Kent Müzesi’nde açıldı. Gelirinin bir bölümü TEGV’e aktarılacak sergi, 21 Haziran akşamına kadar 09.0021.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir. Mozaiklerle ‘hiç bitmeyen oyun’ Shlomo Mintz Arda, Ekrem Borazan çocuklarla birlikte çalışmalar gerçekleştirdi. Bu çalışmalar sonunda ortaya çıkan eserlerin sergilendiği sertifika programında konuşma yapan Tepebaşı Belediyesi Başkan Yardımcısı Melih Savaş, mizahın eleştirel gücünü sergileyen karikatür sanatını gelecek nesillere aktarmak için Tepebaşı Belediyesi’nin önemli çalışmalara imza attığını söyleyerek bu çalışmanın ilk mezunlarını vermekten dolayı büyük mutluluk duyduğunu belirtti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle