16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 HAZİRAN 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Yetmez Her ülkenin “ileri kadar gidebiliyor. demokrasisi” kendine. Başbakan’ın mitinglerde Demokrasiyi “2. Kanuni Sultan” Ama Hayır “ilerletmek” için edasıyla selamladığı Her şerrin bir hayrı vardır. Şer, Tayyip Bey’in her tür normal dışı tavrı ve söylemleridir. Hayır ise, Başbakan’ın bir dönemki, “Hasan Abi”sinin bile gözünü açması ve dün “Sayın Başbakan, mesele sadece sizsiniz!” durağına gelmesidir. Hasan Cemal de görmeye ve ikrara başladığına göre... Bu yırtık artık dikiş tutmayacaktır. HHH Dış politikasındaki çoğu mide bozucu haller hesaba katılmazsa, ABD, dünyanın en ileri demokrasilerinin başında yer alır. Demokrasisi o kadar ileridir ki başkan adayı olacak siyasetçilerin geçirdikleri ameliyatlar, aldıkları ilaçların yan etkileri, hata eşlerinin kullandığı “psikolojik destek” ilaçları bile kamuoyuna açıklanır. Bendenizin fevkalade şahsi sezgisi, Sayın Başbakanımızın sürekli kullandığı bazı ilaçların yan etkisi altında hareket ettiği ve konuştuğudur. Bir şoförün, muhasebecinin, doktorun bile “Benim gibisi dünyada yoktur!” diye tutturmasına doğal olarak kuşku ile bakılır. Artık Türkiye’nin yüzde 50’si Başbakan’a bu gözle bakıyor. Söylemlerinde, davranışlarında “ruhsal motif” arıyor. Başbakan’ın sahiplendiği öteki yüzde 50’nin büyük bölümü de bu motifi aramaya çoktan başladı. Toplama mitingler karanlıkta türkü söyleme ihtiyacından. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın “Algıyı yanlış yönettik” itirafı bile yeterli işaret. Türkiye’de en az 5 milyon kişinin kullandığı kolestrol ve tansiyon ilaçlarının yan etkilerinin başında sinirlilik, öfke, gerginlik gibi duygu bozuklukları geliyor. kimi liderler “dünya lideriyiz” diye gaz verirler bazen de “sizi gidi çapulcular” diye gazlarlar... Fazla gaz da gazlamak da demokrasiyi ilerletmez, aksine tıkar. Bu durumda “ileri demokrasi” denilen şeyin, aslında ve zaten “geriden ileri demokrasi” olduğu da iyice açığa çıkar. Ki üç haftadır böylesi bir “hayırlara vesile” süreç yaşıyoruz. Sürecin sonu gerçekten hayır. 10.5 yıldır daha çok karanlık saçan “Ampul”, bizzat liderinin de katkısıyla bir biçimde patlayacak... AKP iktidarının “geriden ileri demokrasisi” Gezici gençlerin tweet’leri ile dünya demokrasi mizahı tarihinin en ciddi bölümünü oluşturacak. Gezi’nin Sonu Hayırlara Vesile... Ve ülkemizde demokrasi az ileriaz geri, gazaz sağbiraz daha sol derken, yerine oturacak. Gerçek “demokrasi” böylece gerçekleşecek. HHH Gezi Parkı’nda başlayan esinti, toplumsal bir rüzgâra, fırtınaya dönüşüyor. Küresel ısınma meteorolojide sınır tanımıyor. Bora, kasırga, tayfun, hortum... Sonu Allah muhafaza, tufana Ortadoğu ülkeleri, Malezya’dan Cezayir’e birçok ülke kasırgalara, tayfunlara maruz kalmış ülkeler. Başbakan belki farkında olmadan Türkiye’yi kasırgalara hazırlıyor? Siyasi DNA’larını taşıdığı merhum Erbakan da “Kanlı mı olacak kansız mı?” diyordu. Bu bir tür “Benim yüzde ellim. Senin yüzde ellin zihniyeti”dir. Açıkça “Ya herru ya merru” kumarıdır. Ki tüm “dizginsiz narsisist liderler” bu kumarı oynarlar. Tarih bunlarla doludur. Demokrasi bu kumarı önleyecek tek silahtır. Başbakan bu yüzden korkuyor. Buna izin vermeyecek tek engel demokrasidir. Ayrışma Derinleşiyor!.. Halk, iktidar eliyle ayrıştırılıyor. Barışçıl Gezi eylemleriyle toplumsal kırılmaların yaşandığı, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir süreç, her yanıyla yeni bir dönemi gösteriyor. Bu dönem evrensel ölçekte değerlendirmeleri ve dersleri gerektirecektir. Şiddetin kol gezdiği, halkın neredeyse düşmanlaştırıldığı, terörist ilan edildiği ülkede, görülmedik gelişmelerle yüzleştik. “Askeri vesayeti kırdım” diyenlerin, otoriter, faşizan, antidemokratik sivil vesayeti söz konusudur artık... HHH Ayrışmanın asıl sorumlusu iktidardır kuşkusuz. Yıllardır uygulanan, yer yer zulme dönüşen baskı politikalarının, korku imparatorluğunun, farklı kesimlere yönelik ötekileştirmenin sonucudur. Başbakan zaten en baştan, “Yüzde 50’yi evlerinde zor tutuyorum” derken ana kırılmayı kendi eliyle yaratmıştır. İstanbul’da iktidarın mitingi için kullanılan belediye otobüsleri, çok çeşitli kamu olanakları bir yanda... Diğer yanda ölümler, yaralanmalar, gaz, tazyikli su, gözaltılar, tehdit ve baskı... Ayrışma derinleşiyor; şimdi yeni bir tablo daha var ortada, iktidar yanlısı sivil güçler, sopa ve satırlarla alanlara çıkıyor. Çok tehlikeli bir sürecin ilk adımları atılıyor... HHH İktidar şaşkındır, tutarsızdır, birbiriyle çelişen değerlendirmeler yapıyor. Yetmiyor, yalanlar üretiliyor ve yineleniyor. Cumhuriyet tarihinin en önemli kırılmalardan birisi yaşanmaktadır. Gezi Parkı basit bir “çevre mücadelesi” değildir. Olayın boyutları ülke sınırlarını aşmış, evrensel ölçekte değerlendirmeler ve sonuçlara neden olmuştur. Hükümet Sözcüsü Hüseyin Çelik, “Bunlar ABD senaryosudur. Apolitik gençlik, politize edilmiştir” diyor, kendi iktidarlarının nasıl oluşturulduğunu unutarak... HHH Alanlara, sokaklara yansıyan tepkilerin, mağdurlar açısından hem ortak hem farklı yanları var. Ortak payda, iktidarın yıllardır uyguladığı hukuksuz ve baskıcı politikalara karşı “yeter artık” denmesidir. Bir ülkenin sokak ve meydanlarının günlerce eylemlere tanıklık etmesinin, balkonlardan tencere tava çalınmasının başka ne anlamı olabilir? Başbakan ayrımcılık için yeni bir yöntemi daha sokuyor devreye. Kazlıçeşme mitinginde ulusalcılara ve CHP yandaşlarına seslenirken, “Atatürk’le terörist başının fotoğraflarını nasıl yan yana getirdiniz?” diyor. Çözüm süreci adıyla iktidarının yürüttüğü görüşmelerden ortaya çıkan fotoğrafın anlamı ne o zaman? İmralı seferlerini CHP mi yapıyor? HHH Sokaklara düşenlerin istemleri bellidir. En sık kullanılan sloganlar ve istifa çağrılarına bakılırsa durum ortada. Sosyal medyada seçim istemi yükseliyor. Yandaş medyadan bile benzer sesler geliyor. Ancak burada da soru işaretleri var. Seçimlerin güvenliğine ilişkin çekinceler dikkat çekiyor. Dünyada hiçbir ülkede görülmedik biçimde 12 saatte açıklanan seçim sonuçları, artık en gelişmiş ülkelerin bile kullanmadığı bilgisayar sistemleri ve sayımları kuşku yaratıyor. Seçim süreciyle birlikte temiz, adil bir sayım istemleri öne çıkıyor... “Başbakan’ın sürekli kullandığı ilaçların yan etkileri nelerdir?” Bu açıklanmalıdır. Madem demokrasimiz ileri. ABD’de başkan adaylarının, (hatta 1. lady olacakları için eşlerinin bile) kullandığı ilaçlar ve rahatsızlıkları, hastalıkları özel hayatın ve hasta hakları alanının dışında tutuluyor. Başkan Nixon, görevdeyken makam uçağında kalp krizi geçirmişti. Kendisinin bu durumu halka açıklandı. Ama doktorlar “görev yapar” raporu verdiler. O günden sonra Başkanlık Uçağı’na “defiblatör, kalp çalıştırma Yan Etkili Soru Sudur... cihazı” demirbaş olarak konuldu. Önceki seçimlerde, Obama’nın Cumhuriyetçi rakibi Senatör McCaine’in cilt kanseri olduğu biliniyordu. McCaine, Vietnam’da savaş pilotu olarak görev yapmıştı. Birçok ameliyat geçirmişti. Adaylığını ilan ettiğinde, geçirdiği ameliyatlar, aldığı ilaçlar, gördüğü tedavi kamuoyuna açıklandı. Ayrıca “Metastazı yok, başkanlık yapabilir” diye “heyet raporu” aldı. Bir ömür koyun olmaktansa.. Tek bir gün aslan olmak iyidir. Ama kendisinin değil, eşinin rahatsızlığı ve aldığı ilaçlar yüzünden eski Genelkurmay Başkanı ve Dışişleri Bakanı Colin Powell, başkanlık yarışına giremedi. Çünkü eşi “şizofreni tedavisi” görüyordu. İngiltere’de ise bilim çevreleri liderlerin aldığı ilaçları ve yan etkileri konusunda kamuoyunun bilgi sahibi olmasını savunuyor. Hani “ileri demokrasi” dedik ya... Elizabeth Kenny ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Acı Hikâyenin Dünü ve Bugünü Hikâyenin geçmişi 1923’e kadar gidiyor. Ama kısa kenardan alırsam 1980’e bağlarım. 12 Eylül’ün ardından Ecevit’in solun birleşmesine karşı çıkan tavrının ölümcül olacağını biliyorduk. Ne heyetler, ne ricalar gitti kendisine, ne makaleler döşenildi, özellikle seksenlerin ortasından itibaren! Ama kendine göre sebepleri vardı Ecevit’in. Mesela “demokratik sol” ve “sosyaldemokrat” arasındaki “farkları” önemsiyordu! Bizim kaygılarımız çok daha büyüktü. Özal’ın dinciliği siyasete soktuğu o yıllarda, solun birleşememesi ekseni sağa kaydırdı. 1994 yerel seçimlerinden önce tüm çabalarımıza rağmen bu olmayınca, Erdoğan ve Gökçek, küçük bir farkla belediye başkanı oldular. 1990’da, TCK’den 163. maddenin çıkarılması, zaten şeriat propagandasını serbest bırakıp yobazlığın önünü açmıştı. Orada da Muammer Aksoy ve Türkan Saylan’la beraber, Erdal İnönü’yü ikna edememiştik. Ne DSP, ne SHP, ne de 1992’de tekrar kurulan CHP, tekrarlanan seçimlerde bu mağlubiyetten ders almayınca, adım adım şeriat heveslilerinin kucağına düştük. İflas, daha hızlı gelebilirdi. Ama bir nebze Anayasa Mahkemesi ve bağımsız yargı, bir yere kadar da TSK, Cumhuriyet’i korumaya çalıştılar. Ordu, medya tarafından her şeyin suçlusu gösterilip psikolojik savaşla halktan uzaklaştırılacak ve ardından paşa paşa teslim olacaktı. Yargı ise 10 yıllık AKP iktidarında adım adım kontrol altına alındı. 12 Eylül 2010’da bu işlem de tamamlandı. “Medya”da, Cem Uzan’ın iktidar tarafından pes ettirilmesi, aranan “ibret örneği” oluverdi ve bundan herkes ürktü. Gerisi malum... Ergenekon ve Balyoz davaları, hayali suçlarla zindanlara terk edilen ülkenin değerli kalemleri, parti başkanları, işten el çektirilen ünlü yazarlar, programcılar. “Korku İmparatorluğu” kitabımın adının ülkenin ruh halinin tek tarifi haline gelmesi ve bundan gurur duyan “değişik” bir lider tipolojisi! Meşhur “yavaş pişen kurbağa” fıkrasında gördüğümüz taktikle, İran’a dönüştürülüşümüz... İşte orada bir karışıklık yaşandı: Zirve sarhoşluğu ile kendini bir cennet kuşu kadar özgür hisseden Erdoğan, birden, yaşam tarzlarına ve Cumhuriyete saldırıyı hızlandırınca yıllardır “üzerine ölü toprağı serili” dediğimiz gençlik, uyanıverdi! “İki ayyaşkürtajsezaryensanat kurumları kapansınalkol saatleriyatak odanız” derken Gezi üzerinden ülke patladı! Bilgisayar kuşağı, “Gençliğe Hitabe”yi hatmetmiş olarak, iktidarın göbeğine “yeteerr bee!!” diye yürüdü... Yıllardır laikKemalistdemokrat kesimi istediği gibi aşağılayan Erdoğan da konuyu kavrayamayıp, “bu 510 ağaç meselesi olamaz” diye daha da sertleşti. Çünkü tehdit dışında yöntem bilmiyordu. Konu tabii ki yalnız Gezi değil, insan yerine konma ve özgürlük... Şimdi yaşananlara bakıyorum da, aklıma acı acı 1987’den beri verdiğimiz mücadele geliyor. Dinin siyasallaşmasının bu seviyelere kaçınılmaz şekilde ulaşacağını, vizyonu yetersiz sayısız siyasi ve gazeteciye anlatamıyorduk. Halbuki şimdi herkes pişman. Şu anda demokrasiye tabii ki düşman olan “siyasal İslam” iktidarı, ülkeyi çağdaş dünyada görülmemiş bir kargaşaya taşımaktan çekinmiyor. Batı dünyası ve hatta tüm ülkelerden, Türkiye’den yükselen haykırışlara destek akıyor.. AKP Hükümeti ise yüzünü kızartmadan, akıl almaz bir faşist şiddet uygulayarak Başkan’ın verdiği yetkiyle gazlıyor, suçluyor, kurşunluyor... Gencecik insanlar ya ölüyorlar, ya insanlığını kaybetmiş polislerce dövülüyorlar, gözlerini, yüzlerini kaybediyorlar. Mehmet Ayvalıtaş ve Abdullah Cömert’ten sonra kaybettiğimiz Ethem Sarısülük örneğinde gördüğümüz gibi, cenazelerine bile saygı gösterilmiyor; 14 yaşındaki Berkay Elmas, ölümle pençeleşiyor. (Daha önce bize Gezi olaylarında öldüğü söylenen Keremcan Karakaş’ın kaybı ise farklı nedendenmiş.) Hipokrat yemininin anlamını bile bilmeyen Vali, “Doktorlar eylemcilere olay yerinde müdahale ediyorlar” diye onları “suçlu” ilan ederek kendi üstünü çiziyor. Park’ın karşısında bir revir gibi kullanılan Divan, demokrasi tarihimize geçerken, Emniyet güçleri, savaşta bile görülmeyen yöntemlerle oraya saldırıp gaz kullanıyor, eli satırlı “sözde polisler”(!) sokak arşınlıyor, insanlar kask numarası gizli, yüzü kapalı polislerce nereye götürüldüğü belli olmadan tutuklanıyor... Penguen medya, gözlerini açmaya hâlâ korkuyor. Ama gençlik kararlı şekilde geleceğine sahip çıkarken, Emniyet güçleri, en acımasız tekme ve dayaklarla, biber gazlarıyla saldırmaya devam ediyor. Hem de gerilimi her an sorumsuzca tırmandıran iktidar desteğiyle! Anıtkabir mi? Her şeye rağmen daha mutlu uyuyor... HARBİ SEMİH POROY BULMACA BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ SEDAT YAŞAYAN [email protected] Bir çocuk daha okusun diye... 21. YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) Tel : 0212.274 15 02 0212.213 74 02 Fax : 0212.275 52 44 www.yekuv.org [email protected] Vakıflar Bankası: Osmanbey Şubesi 00158007287986476 SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Alışveriş 1 te aşırı ka 2 zanç peşin3 de olan ve bunun için 4 türlü yolla 5 ra başvuran 6 kimse. 2/ 7 Büyük ka 8 releri olan 9 kumaşlara 1 2 3 4 5 6 7 8 9 verilen ad... “Benim ol 1 T R A K U N Y A muş dilim/Ne de 2 R U B A T O N T sem yâr incinir” 3 A J U R T A K A (Türkü). 3/ Batı 4 V S İ T N A R Avrupa’da bir ır 5 M A K A B A R A mak... Narçiçeği 6 A S P A R A G A S renginde bir süs 7 K O T O R S taşı. 4/ Kuran’ı 8 S E Z Ü O A H U güzel, yüksek 9 E R R A HME T sesle ve usulünce okuma. 5/ Orta Anadolu’ya özgü, halay türü bir halk oyunu... Eski dilde su. 6/ Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi... Hayvanlara vurulan damga... Japon lirik dramı. 7/ Briçte, atılan bir kâğıtla eşine oynamasını istediği kâğıdı belirtme... Mutlak. 8/ Lozan Antlaşması’nın yapıldığı saray... Bir nota. 9/ Antalya ve Fethiye körfezleri arasında yer alan yarımadanın adı... Hastalık nedeniyle dilde oluşan beyazlık. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Küçük hediye, yadigâr, andaç. 2/ Kurnaz, açıkgöz... Eskimiş bez parçası. 3/ Argoda kaba saba ve görgüsüz kimseye verilen ad... Halk dilinde babanın kız kardeşine verilen ad. 4/ Duman lekesi... Sahiplik, mülkiyet. 5/ Bir tür pelerinli palto... Bir soru sözü. 6/ Üzerine yazı yazılan tabaklanmış ceylan derisi... Tavlada “üç” sayısı. 7/ “Durur gibi dallarda kanlı bülbüller” (Ahmet Haşim)... Sodyum elementinin simgesi. 8/ Vücutça ve ruhça dayanıksız olanlar için kullanılan bir alay sözü. 9/ Dar ve kalınca tahta... Azerbaycan ve Kars yöresinde yaygın telli bir çalgı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle