16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 HAZİRAN 2013 SALI 10 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada RTE, konuşmalarının birinde: “Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir başbakan bulamazsınız” dedi. Kuşkusuz, siyasal yaşamının tartışılmayacak değerde tek doğru lafını söyledi. Gerçekten: Taksim Meydanı’nda 20 gün önce toplanarak demokratik eylem başlatan yüz binlerce insanın üstüne TOMA’larla; vücutların kıpkırmızı kesilmesine, daha çok sıkıldığı takdirde bir insanın üstüne, vücudun yanmasına neden olacak yerli malı Jenix marka sulandırılmış asitli biber gazlı suyla saldıran… Masum bir şekilde, sosyal haklarına, özgürlüklerine dokunulmamasında direnen gençlerin Gezi Parkı’nda “isyan başlattıklarını ve isyanı 16 Haziran Cumartesi günü gecesinin karanlığında bastırdığını övünerek” açıklayan… Kazlıçeşme mitinginde mikrofonlardan “adam gibi adam” diye karşılanan, oysa dünya medyasında da “diktatör gibi diktatör” bir Başbakan diye tanımlanan… Daha önemlisi Batı internetlerinde, sosyal medyada adı ve sıfatı; “p.m” (prime ministerbaşbakan) yerine artık “c.m” (crime prime ministersuçlu başbakan) diye yazılan… Bir diktatör havasıyla “kameralardan bulacaklarını, medyada, sosyal medyada provokasyon yapanları tek tek belirleyeceklerini” söyleyerek yakında cadı avı başlatacağını ilan eden… Aklı gerilerde dolaştığı için yurt düzeyinde başkaldırıya dönüşen Gezi Parkı eylemlerini Osmanlı’daki isyanlara benzeten, kopyalama bir sultan ama zorba sultan ve muzaffer bir komutan gibi, “isyan bastırıldı” diyen... …evet, gerçekten “dünyanın hiçbir yerinde, demokratik bir ülkesinde böyle bir başbakan” bulunamaz! HHH “Menderes nazik bir insandı ama ipe götürdüler” diyerek kabalığını, Kasımpaşalı tavırları içeren üslubunu örtmeye çalışan RTE’nin söylemlerindeki özü yinelersek; kaba, zorba, diktatörlük heveslisi, üstelik halkı “öfke ve nefret bir yanda, merhamet, kardeşlik bir yanda” diye birbirine düşman konuma iten, ayrımcı bir Başbakan çıkar karşımıza. Evet çok haklısınız Bay Başbakan: Dünyanın hiçbir ülkesinde sizin gibi bir başbakan görülmemiştir!.. Patronun Gezi Parkı eylemlerini isyan diye nitelediği ve hele cumartesi gecesi diktaya karşı direnen eylemcilerle onları destekleyenleri; üstelik görevi AB ile ilişkileri düzenlemek olan sorumlu bir bakan, Egemen Bağış’ın; sorumsuz ve de akıllara ziyan bir adım daha öteye giderek, “Bu saatten sonra hepsi terörist!” diye damgalamasına elbette şaşırmadınız. Bitmedi. HHH Bir Fransız şairinin “yollar tutulmuş neylersin” diyen dizesi misali, Başbakan’ın polisi, Jenix’li tazyikli suyu, biber gazıyla, gaz bombasıyla, Taksim’e çıkan bütün yolları; çapulcu, marjinal grup, illegal örgüt dediği insanlara kapattı. Başbakan’ın bir avuç kışkırtıcı, marjinal, illegal örgüt üyesi, Vandal dediği yüz binlerce insan; o gece ve sonrası gün, Taksim’e yürümek için Kadıköy’den Köprü’ye aktı. Sıraselviler’de, Şişli’de, Akaretler’de toplandı. Ankara’da Kızılay’da, Kuğulu Park’ta, Kennedy Caddesi’nde… Anadolu’nun batısındaki doğusundaki illerde, meydanlarda polisin kapattığı caddelerde, yollarda toplandı. RTE’nin polisi ile çatıştı! Eylem her engele karşın devam ediyordu, edecekti! HHH Cumartesi, pazar… Ekranlardan taşan, hesap vereceği yerde hesap soracağını açıklayan Başbakan’a karşı halk hareketini başlatan yüz binlerce insanlarımıza bakakaldım. “Vıy anam vıy!” dedim: “Ne kadar çoğimiş ülkemde provokatör, çapulcu, Vandal, marjinal, illegal örgüt üyesi!” HABERLER ‘Herkes suçsuz’ HATİCE TUNCER Ergenekon davasında teğmenler Çalıkuşu ve Çelebi son savunmalarını yaptı Faşizmin Babası… “Piazza Venezia/Venedik Meydanı”, Roma’nın en merkezi, en büyük meydanlarından biridir. Asırlık ağaçların yanı sıra içinde birbirinden görkemli heykellerin bulunduğu Borghese bahçelerinin bitimindeki “Piazza del Popolo/ Popolo Meydanı”na açılan Roma’nın İstiklal Caddesi “Via del Corso”yu geçtiğinizde… bu tarihi meydana çıkarsınız. Yol boyu iki taraflı dükkanların sıralandığı alışveriş merkezi “Corso”dan, tarih yazan bu meydana çıktığınızda hemen sağ kolda karşınıza devasa boyutlarda bir bina gelir. İtalya’nın şehir devletlerinden oluştuğu dönemde Papalık nezdindeki eski Venedik büyükelçiliğini barındıran bu gösterişli binaya “Venedik Sarayı” denir. Meydanın bugün de “Venedik Meydanı” olarak anılmasının nedeni, bu saraydır. “Venedik Meydanı” ve “Venedik Sarayı”nı İtalyanların beynine nakşeden olgu, Faşizmin yükseliş döneminde Mussolini’nin tüm önemli söylevlerini, bu meydanda ve bu sarayın balkonundan yapmış olmasıdır. Sarayın orta katında derhal göze çarpan bu balkon, faşizmin en kara, en uğursuz anılarıyla özdeşleştirildiğinden, çok yakın döneme dek sımsıkı kapalı tutulan karanlık perdeler arkasında metruk bir görünüme sahipti. İtalyan birliğinin 150. yıldönümü vesilesiyle birkaç yıl öncesinde elden geçen ve perdelerini sonunda açan meşum “balkon” gene de, o ürkütücü faşist söylevlerle hatırlanır. Ergenekon davasında tutuksuz yargılanan teğmenler Noyan Çalıkuşu ve Mehmet Ali Çelebi, esas hakkındaki mütalaaya karşı son savunmalarını yaptı. Teğmenler, başlarken tutuklu sanık eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’a esas duruşta baş selamı verdi. Davanın 316. duruşması yapıldı. 66’sı tutuklu 275 sanıklı davanın dünkü duruşmasına CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay’ın da aralarında bulunduğu 55 tutuklu sanık katıldı. Tutuksuz sanık Teğmen Noyan Çalıkuşu iddianamedeki suçlamalara karşı ilk savun ‘GERÇEKLERE TANIKLIK EDİN’ İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasında tutuklu bulunan CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay ve gazeteci Tuncay Özkan “21 Haziran’da gazetecilere Silivri çağrısı” başlıklı bir açıklama yaptı. Açıklamalarına “Sevgili meslektaşlarımız” hitabıyla başlayan Balbay ve Özkan, şunları ifade etti: “Silivri Mahkemesi hukuk kurallarını usul yasalarını hiçe sayarak vermiş olduğu kararı açıklamaya hazırlanıyor. 21 Haziran Cuma günü son bir kez daha hukuksuzluklara karşı itiraz hakkımızı kullanmaya çalışacağız. O gün 5 yıllık yargılama süreci boyunca yaşanan hukuk dışı uygulamalara ilişkin genel bir dökümü sizlerle paylaşmak istiyoruz. Sağduyu sahibi hiç kimsenin bu zulme kayıtız kalmayacağını düşünüyoruz. O gün sizi Silivri’ye davet ediyor gerçeklere tanıklık etmeye çağırıyoruz.” maktan yargılanmak başlı başına bir tenakuzdur. Böyle bir çelişkiyi ne devletimiz ne de yüce Türk milleti kabul eder” dedi. ükümet karşıtı olmak darbe suçu’ Hükümeti eleştirdiği konular olabileceğini belirten Çalıkuşu “Şahsen benim yaptığım eleştiriler seçmen veya vatandaş düzeyinden öteye gitmez. Bu mütalaaya göre hükümet karşıtı olmak darbe suçlusu olmak için yeterlidir” diye konuştu. Çalıkuşu savunmasını “Benim gibi buradaki herkesin suçsuz olduğuna inanıyorum. Sayın mahkemenizden adaleti tecelli ettirmesini diliyorum” sözleriyle tamamladı. ‘H masında şüpheye yer bırakmayacak şekilde cevaplandırmasına karşın mütalaada aynı suçlamalara yer verildiğini söyledi. Altı ay tutuklu kaldıktan sonra Mart 2009’da tahliye oldu ğunda terörle mücadele etmek üzere kol komutanı sıfatıyla Şırnak’a tayin olduğunu anlatan Çalıkuşu “Terörle aktif olarak sahada mücadele eden bir subay olarak sözde bir terör örgütüne üye ol ‘Bu utancı sahiplerine getirdim’ Çalıkuşu’nun ardından sanık sandalyesine gelen Kara Pilot Teğmen Mehmet Ali Çelebi de Başbuğ’a esas duruşta baş selamı verdi. 18 Eylül 2008’de girdiği Hasdal Cezaevi’nden 33 ay sonra 20 Mayıs 2011’de tahliye olduğunu anlatan Çelebi, “Terörle mücadele kapsamında çeşitli tarihlerde Siirt ve Bingöl’de görev aldım. Elimde kask çantam, silah arkadaşlarımla, takdir alarak, görev yerim Siirt’ten dönerken Batman Havalimanı’nda polisin elindeki arananlar listesinde adımı gördüm ve bunun utancını sahiplerine getirdim” diye konuştu. Ergenekon’un amaçları doğrultusunda Hizbut Tahrir örgütüne sızdığı iddiasına dayanak gösterilen telefon kayıtlarının “Hizbut Tahrir örgütü üyeliğinden sanık bir kişinin cep telefonundan sehven aktarıldığının” ortaya çıktığını anımsatan Çelebi savcılara şu soruları yöneltti: “Delilleriniz kuvvetliyse savcı Zekeriya Öz neden gözaltına alınan Hizbut Tahrir militanlarına ‘Teğmenlerin aleyhinde ifade vereceksiniz’ demiştir? Ve onlardan ‘Biz senin gibi Allahsız değiliz’ cevabını almıştır.” ‘Parlamenter Parlamenteri Destekliyor’ Programı Almanya Meclisi: Balbay ‘manevi evladımız’ İstanbul Haber Servisi Alman Federal Meclisi Yeşiller Partisi Federal Milletvekili Memet Kılıç, CDU’lu üyesi Stefanie Vogelsang, SPD’li üyesi SteffenClaudio Lemme’den oluşan Dilekçe Komisyonu (Petition) mecliste oluşturulan “Parlamenterler parlamenterleri destekliyor” adlı program çerçevesince CHP’nin tutuklu milletvekili, gazeteci Mustafa Balbay’ı “manevi evlat” ilan etti. Oda TV internet sitesinin haberine göre Alman Federal Meclisi Dilekçe Komisyonu yaptığı açıklamada, Türkiye’deki mevcut durumun bu ilkeler doğrultusunda yetersiz olduğunu belirtti. Balbay, sir süre önce Alman Federal Hükümetine sunduğu dilekçesinde, Türkiye’deki demokrasi ve insan hakları çerçevesinde Türkiye ve Almanya arasındaki demokatik gelişimin ve hukukun üstünlüğü ilkesinin gözönünde tutulması gerektiğini anımsatmıştı. Dilekçe Komisyonu Üyeleri Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle’den temel hakların yerine getirilmesi açısından Türkiye’deki mevcut durumla ilgili Alman hükümetinin birşeyler yapılması konusunda çağrıda bulunarak, Balbay’ı sonuna kadar destekleyeceklerini söylediler. Ergenekon davasında 5 yıldır tutuklu Tuncay Özkan, Gezi Parkı direnişine Silivri Cezaevi’nde yetiştirdiği nane ile destek verdi. Özkan’ın kızı Nazlıcan Özkan bu desteği sosyal paylaşım sitesi Twitter hesabından attığı şu tweetler ile duyurdu: “Direnişin ilk günü babamla Balbay hücre camlarını açıp ‘Her yer Taksim, her yer direniş’ diye seslenmişler. Yan koğuştan seslerini duyan Mehmet Perinçek ve Yalçın Küçük de onlara katılmış. Gezi ruhu Silivri’de de canlı... Bir de nane yetiştirmiş babam. ‘Gezi direnişi için, birkaç gün daha bak Gezi’ye götür” diye verdi. Şimdi bizi oraya sokmadıklarını nasıl anlatacağımı düşünüyorum... Hücre yapımı nane de bu işte (mis gibi kokuyor)” ış mihrak, elit nefreti, yalan ‘propaganda’ Roma’da yıllardır yaşadığım semt, tarihi “Venedik Sarayı”nın çok yakınında olduğundan, her önünden geçişimde ister istemez ben de Mussolini’yi hatırlarım. Mussolini yıllarında malum TV’ler yok. Ancak II. Dünya Savaşı yıllarının yaygın propaganda filmlerinden, bu meydanda yapılan konuşmaları her isteyen izleyebilir. Faşizmin babası sayılan Mussolini burada acaba nasıl bir ton kullanmış? Hangi söylemlere yaslanmış? Neler demiş? Mussolini’nin balkon konuşmalarına baktığımızda ilk karşımıza çıkan temanın; “mason Yahudi lobisi” ile “dış düşmanlar” olduğunu görüyoruz. Faşist lider, “dış mihraklara” karşı kitleleri daima bir “ortak düşman” duygusu etrafında ettırnak gibi kenetleyip, birleştirmeye çalışıyor… “Lider” bunun yanısıra ayrıca bol miktarda “halk dalkavukluğu” yapıyor ve de yaygın biçimde “elitlere karşı nefret” öğesini devreye sokuyor. Sonra da bunları herkesin anlayabileceği basitlikte bir dil ve demagojiyle harmanlıyor. Demagojik olarak kullandığı söylemlerde; “gerçekle” “yalan” arasındaki çizgiler yok oluyor. “Propaganda”nın tüm önceliklerin önüne geçtiği yerde; yalan ya da gerçek hiç fark etmiyor. Yetenekli ve çok usta bir hatip olmakla tanınan Mussolini; her santimetrekaresini faşit İtalyanlarla ağzına dek doldurduğu bu meydanı, yalnız kitleye gaz vermek için kullanıyor. Ve toplululuğu heycanlandırmak, korkutmak, yönlendirmek, tahrik etmek amacıyla her fırsatı değerlendiriyor… “Meydan” diğer deyişle, dev bir manipülasyon amacına hizmet ediyor. Faşist partinin bir yandan iktidarı örgütleyiş biçimine aracılık ederken, bir yandan da kitlelerin “propagandayla” beyninin yıkanmasına yardımcı oluyor ve “totaliter tek tipleşmeyi” sağlıyor. İtalya; faşizm gibi “totalitarizm”in de malum doğum yeri. Totalitarizmle toplumda özerk ve farklı olan tüm alanların yok edilmesi anlaşılıyor. Dinse… din… Vatansa… vatan… Totalitarizm de herkesin tek değer, tek kıstas, tek simge, tek komut alında “köktenci” biçimde hizalanmasını ifade ediyor. Faşist liderler; Mussolini ve Hitler gibi baştan seçimle iktidara gelmiş de olsalar; ellerinde tuttukları gücü “totaliter” biçimde tüm ayrılıkları ve farklılıları törpülemek için kullanıyorlar. HitlerMussolini örneklerinde görüldüğü gibi, “faşistleşme” ve “totaliterleşmeye” karşı “sandık”; bu durumda somut engel teşkil etmiyorsa; alarm zilleri peki nerede çalıyor? Faşistleşmenin ilk alametleri nerede başlıyor? İlk büyük “kırmızı çizgi” nereden geçiyor? Bu soruyu yönelttiğim İtalyan dostlarım; “zilin”, liderin iktidarına sınır tanımadığı yerde ilk çalmaya başladığını söylüyorlar. Güçler ayrılığını reddeden ve kişisel iktidarına kısıt tanımayan liderler; seçimle işbaşına gelmiş de olsalar, kolaylıkla “faşistleşme” ve “totaliterleşme” çizgisine girebiliyorlar. Demokrasilerle, faşist rejimleri ayıran kıstas dolayısıyla tek başına sandık olamıyor. Güçler ayrılıklarına saygı… Anayasadaki temel hak ve özgürlüklere saygı… Azınlık haklarına saygı… Çoğulculuk anlayışa saygı… Türdeş ve totaliter olmayan ayrışmış, farklılaşmış toplum yapısına saygı… Demokratik meşruiyet şartları, tüm bu unsurların hepsini benimseyip, kabul etmekten geçiyor. Yüzbinleri iri bir meydanda toplayıp, propaganda nutukları atmak demokrasi kriteri sayılsaydı; faşizmin babası Mussolini tarihin en demokrat lider olurdu. D Gezi’ye naneli destek Faşizm nerede başlar? ‘İddianameyle mücadele’ “Şu an Türk subayının yeni görev tanımı iddianameyle mücadele kapsamında karşınızdayım” diyen Çelebi şöyle devam etti: “Kendime bir sanık gözüyle bakmıyorum. Aksine vatanseverlik davasının savunucusuyum. Bir ihanet suçlamasını Türk subayıyla bağdaştırmak için çok komik durumlara düştünüz. Hukuku kendi cinnetlerinize göre saptırdınız, çarpıttınız, tepetaklak ettiniz.” Başkan Hasan Hüseyin Özese’nin uyarısı üzerine Çelebi şöyle konuştu: “Ben buraya esas hakkındaki yanıltmacasına cevap vermeye gelmedim. Böyle bir durum beni küçültürdü. Adına soruşturma dedikleri kara mizahtaki engizisyon hukuku tekniklerini dünya çapında teşhir etmeye geldim.” ‘Yüce Tanrım bu safsatanın sonunu göster bana’ Davanın öğleden sonraki bölümünde savunmasını yapan tutuksuz sanık emekli Albay Hüseyin Vural Vural, 80 yaşına girdiğini ifade ederek “Bundan sonra bunamadan, modern söylem ile Alzheimer olmadan kaç sene yaşarım, bilemiyorum. Ama yüce Tanrım bana bu safsatanın sonunu göstersin istiyorum” dedi. Eski Aydınlık Gazetesi Hukuk Danışmanı Avukat Emcet Olcaytu da son savunmasını yaptı. Olcaytu hakkında istenirse müebbet verilebileceğini belirterek “Ölsem de gam yemem” dedi. Mahkeme savunmaları sırasında sarf ettikleri sözler nedeniyle Olcaytu ve Çelebi hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Türkiye Gazeciler Cemiyeti Genel Başkanı Turgay Olcayto ve yönetim kurulu üyesi Recep Yaşar da duruşmayı bir süre izledi. BİRLİK VE ÇÖZÜM KONFERANSI ‘Öcalan’a özgürlük MAHMUT ORAL Kürtlere statü’ DİYARBAKIR Diyarbakır’da hafta sonu yapılan “Birlik ve Çözüm Konferansı”nın sonuç bildirgesi açıklandı. Bildirgeyi okuyan DTK Eşbaşkanı ve Van Milletvekili Aysel Tuğluk, Kürt sorununun çözümü için terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması, Kürtlere statü verilmesi, Kürtçenin resmi dil olarak kabul edilmesi ve anadilinde eğitim hakkı verilmesi gerektiğini söyledi. Liluz Otel’de düzenlenen basın toplantısında konuşan DTK Eşbaşkanı Tuğluk, Abdullah Öcalan’ın çözüm için fırsat yarattığını belirterek, sorunun barışçıl ve demokratik çözümü için Kürt hareketinin samimi adımlar attığını, hükümetin de aynı ciddiyet ve samimiyetle adımlar atması gerektiğini söyledi. Hükümetin Kürt sorununa yönelik kullandığı dilin, yeni karakol inşalarının, koruculuğa yeni kadroların açılmasının ve askeri hareketliliğin artmasının kendilerini endişelendirdiğini anlatan Tuğluk şöyle konuştu: “Konferansımız, müzakere sürecinin sağlıklı ve güvenli bir biçimde sürdürülmesi için demokratik çözüm sürecinin başat aktörü sayın Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü talep eder. Konferansımız Kürdistan’ın bir statüsü olmadan Kürt sorununun nihai olarak çözülemeyeceğini karar altına almıştır. Delegasyonumuz, çağdaş demokratik bir anayasa yapılmasını talep eder. Kürdistan halklarının kimliği ile örgütlenme özgürlüğü, anadilinde eğitim ve Kürtçenin resmi dil olarak kabulü, anayasal güvenceye alınmalıdır.” Balyoz’a onama istemi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Balyoz Planı davasında 256 sanık hakkındaki mahkumiyet kararlarının onanmasını istedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Balyoz davasında eski Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına, Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek,1. Ordu Komutanı Çetin Doğan, MHP Milletvekili emekli Korgeneral Engin Alan’ın da aralarında bulunduğu 256 sanık hakkındaki mahkumiyet kararlarının onanmasını istedi. Yargıtay Başsavcılığı İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nce karara bağlanan Balyoz davasıyla ilgili tebliğnamesini hazırlayarak kararı verecek Yargıtay 9. Ceza Dairesi’ne gönderdi. 361 sanık hakkında duruşmalı temyiz istenmesi nedeniyle Yargıtay 9. Ceza Dairesi sanıklar hakkındaki kararını duruşma yaparak verecek. Tebliğnamede, 361 sanıktan, 256 sanık hakkında verilen mahkumiyet kararlarının onanması, 67 sanık hakkındaki mahkumiyet kararlarının bozulması, 2 sanık hakkındaki mahkumiyet kararının düzeltilerek onanması, 35 sanık hakkında verilen beraat kararının onanması, 1 sanık hakkındaki beraat kararının ise bozulmasını istedi Tebliğnamede, “Dijital delilerin elde edilmesi ve incelenmesinde, herhangi bir hukuka aykırılık görülmemiştir” denildi. Adil yargılanma hakkının ihlal edilmediği kaydedildi. Tebliğnamede, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin dayanağını oluşturan Bayrak Harekât Direktifi ve bu direktif doğrultusunda hazırlanan belgelerin Balyoz Planı’nda örnek alındığı savlanarak, “Plan seminerlerinde somut olarak gerçek kişiler ve kurum isimleri verilerek, siyasi görüş ve açıklamaları da vurgulanmak suretiyle sunum yapılması ve bir tehdit algılamasından bahsedilmesi yerleşik uygulamalara aykırıdır” denildi. Tebliğnamede, darbe provası yapıldığı da savlandı. Darbe suçunun ilk defa incelendiği belirtilen tebliğnamede şunlar aktarıldı: “Bu suçun oluşabilmesi için sonucu gerçekleştirmeye elverişli icra hareketleri aranacaktır. ... Bir kimse tekil olarak bu suçu işleyemez. Darbe suçu için terör örgütünün varlığı şart değil. Sonucu elde etmeye elverişli yapıdaki tüm oluşumlar, askeri cunta, sendika, kulüp, dernek gibi oluşumlarda yer alan tüm kişiler diğer koşulları sağlamak kaydıyla bu suçun faili olabilir.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle