16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 HAZİRAN 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER 9 Vahdettin kışladan sonra camiyi de sattı Camiyi Vahdettin yıktırdı B aşbakan Recep Tayyip Erdoğan, Topçu Kışlası’nın yapılmasına karşı çıkan aktivistlere, şehir plancıları ve Mimarlar Odası ile projenin iptali için yargıya başvuran CHP’ye ateş püskürüyordu. CHP’ye yüklenmek için “Topçu Kışlası’ndaki camiyi İnönü yıktırdı” iddiasında bulundu. Ancak gerek Lorant Tanatar Baruh gerekse Atilla Oral, Topçu Kışlası’ndaki caminin çok daha evvel, Osmanlı İmparatorluğu döneminde yıkıldığını belgelerle açıklıyor. Baruh, Toplumsal Tarih Dergisi’ndeki yazısında 5 Temmuz 1922’de şirketle Maliye Nezareti arasında imzalanan bir anlaşmayla su deposu ve kışlanın içindeki cami ile ilgili konuların çözüme kavuştuğunu, sözleşmenin 2. maddesine göre, caminin başka bir yere nakledilmesi konusunda anlaşmaya varıldığını belirtiyor. Taksim Kışlası’nın ilk inşa edildiği zamandan beri, kışla içinde Mehmetçiğin ibadeti için yapılmış olan bir cami mevcuttu. Kışlanın satış sözleşmesine bina içinde bulunan bu caminin korunması hükmü şart koşuldu. Taksim Camisi ibadete açık olacak ve kışla binası Müslümanlara açık bulundurulacaktı. Hükümet gayrımüslimlere mülkiyeti geçen Taksim Kışlası’nı bu özel şartlar altında sattı. Şirket savaştan önce Osmanlı Devleti’ne 500 bin lira ödedi. Fakat savaş nedeniyle satın aldığı mülkleri beş yıl kullanamadı. Şirketin parası beş yıl süreyle Osmanlı Devleti’nde kaldı. Şirket bu nedenle hükümetten 200 bin lira faiz istiyordu. 500 bin lira ana parası ve 200 bin lira faiz olmak üzere; toplam 700 bin lira alacaklı olduğunu iddia ediyordu. Atilla Oral, Fransız şirketinin Taksim kışla ve arazisini satın alırken, burada bulunan okul, karakol ve caminin varlığını kabul ettiğini, sözleşme tarihinde de cami hissesini satın almayı denediği bilgisini veriyor. “Kışlayı satan hükümet üyeleri, Padişah Sultan Reşat, Cemal Paşa, Enver Paşa, Talat Paşa gibi liderlerin hiçbiri cami satışına imza atacak adamlar değildi. Şirketin Taksim Camisi hissesini satın alma teklifi bu nedenle kabul edilmedi. Hükümet cami hissesini satmak bir yana, sonraki iktidarlar döneminde böyle bir günahın işlenmesini önlemek için satış sözleşmesine şart koydu. Vahdettin saltanatı her çeşit kirli işlerin görüldüğü bir dönemdi. Gayrımüslimlere cami satmak bu dönemde meydana gelen ufak işlerden sayılırdı. Fransızlar Taksim Camisi’ni satın alma konusunda o yüzden hiç zorlanmadı. Vahdettin, Malta’ya kaçmadan birkaç ay önce cami satışını kabul etti. Taksim camisi satıldığında İstanbul hükümetinin Maliye Nezareti Vekili Tevfik Bey’di. Cami satışının sözleşmesini yapmak görevi Tevfik Bey’e verildi. Fransız şirketle Taksim Camisi’nin satışını da kapsayan sözleşmenin yenilenmesini sağladı. Tevfik Bey Fransız şirketle yapılan sözleşmenin yenilenmesinden anılarında şöyle söz ediyor: “23 Ağustos 1922 tarihini taşıyan sözleşmenin yenilenmesindeki amaç, daha önce şirkete satılan bu yerlerin müştemilatından olup, Evkaf’a ait bulunan kısımların, Evkaf’a iade olunması ve sair pürüzlerin izalesiydi. Diğer taraftan Taksim Kışlası’nın içinde olup, askerin namaz kılması için mescit olarak kullanılan bu yerin, Bakırköy civarında teşkil olunan Sefaköy’de bir cami yapılmak üzere şer’an icap eden istibdal muamelesi de o sırada Evkaf Mahkemesi’nden i’lam Gerçek Sebep Suriye Olmasın!.. ABD’nin Suriye konusunda daha aktif bir politikaya yönelerek muhaliflere silah desteği verme kararı alışıyla, AKP hükümetinin ne pahasına olursa olsun Gezi Parkı direnişini sonlandırma girişimlerinin “eşzamanlı” gerçekleşmesi pek çoğumuzun dikkatini çekmemiş olabilir. Suriye konusundaki kritik politika değişikliğini tüm dünyaya 14 Haziran Cuma günü duyuran ABD yönetiminin bu kararını Türkiye gibi müttefiklerine önceden duyurmamış olması düşünülemez. ashington’dan gelen telefonlar Karardan bir gün önce, 13 Haziran Perşembe günü, Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney’in basın toplantısında gözden kaçan bir anekdot vardı. Gazetecilerin “ABD gösteri özgürlüğüne ve barışçı protesto hakkına destek verdiğini açıkladı. Ama Başbakan Erdoğan’ın yaklaşımına bakılırsa Türkiye’de işler umulduğu gibi gitmiyor. Başkan Obama Başbakan’ı aradı mı, arayacak mı?” şeklindeki sorusuna ABD sözcüsü şu yanıtı verdi: “Elimde Başkan’ın ‘açıklanacak’ bir görüşmesi yok. Türkiye ile görüşmeler oldu. Dışişleri Bakanı (John) Kerry mevkidaşı Dışişleri Bakanı’nı (Ahmet Davutoğlu) aradı. Ve eminim ki değişik seviyelerde başka görüşmeler de olmuştur. Basitçe şunu söyleyebilirim ki Türkiye’deki olayları kaygıyla izlemeyi sürdürüyoruz ve bu durumu demokratik yöntemlerle çözme yönündeki çabaları memnuniyetle karşılıyoruz...” Washington ile Ankara arasındaki bu “değişik seviyelerdeki görüşmeler”in kimler arasında geçtiğini şimdilik bilemiyoruz. Ancak Carney’in yanıtından, Obama ile Erdoğan arasında bir görüşme olmadığını değil, “kendisinin elinde basına açıklanacak bir görüşme bilgisi olmadığı” sonucunu çıkarıyoruz. Tahmin yürütmek gerekirse değişik seviyeli bu temasların Amerika tarafında Başkan Obama, Başkan Yardımcısı Joe Biden, Savunma Bakanı Chuck Hagel ya da CIA Başkanı John Brennan’dan biri ya da birkaçının olduğu düşünülebilir. W Kim bu ‘değişik seviyeler’? istihsali suretiyle icra edilmişti” M CAMİYİ 7 BİN LİRAYA SATTILAR aliye Nazır Vekili Tevfik Bey’in kaydettiği bilgiye göre, cami satış sözleşmesinin tarihi 23 Ağustos 1922’dir. Cami bu tarihten sonra Fransız sermayesi ile kurulan İstanbul Emlak Şirketi Osmaniyesi’nin malı oldu. Tarihte ilk defa bir padişah emri ve iradesiyle, payitahtın göbeğinde gayrımüslimlere cami satılmış oldu. Elbetteki bu onur kırıcı satışın sözleşmesi Takvimi Vekayi’den gizlendi. Vahdettin emriyle yapılan cami satışının belgeleri Türk TOPÇU KIŞLASI’NIN milletinden saklandı. Oysaki çok basit DÜNÜ BUGÜNÜ sözleşmeler bile Osmanlı Devleti’nin resmi gazetesi Takvimi Vekayi’de, noktasına virgülüne kadar miyase ilknur yayımlanırdı. Bu yüz kızartıcı cami satışını devlet sırrı gibi gizleyen Vahdettin, Ağa Cami’yi de satışa çıkardı. Ancak gerek cami cemaatinin gerekse mütevelli heyetinin itirazı sonucu bu satış gerçekleşmedi. Maliye Nazırı Tevfik Bey, caminin satış sözleşmesi metnine anılarında yer vermiş. İstanbul hükümeti yetkilileri cami satışından birkaç ay önce “Sanayi ve Ziraat ve Ticaret Şirketi Osmaniyesi” adlı şirketle, Taksim Camisi’nin satışı konusunda görüşmelerde bulundu. Sonuç alınamayan bu görüşmenin belgelerinde yine aynı satış taktiği vardı. “Kışla içindeki camii şerifin mahalli ahire nakli” cümlesi geçiyordu. Gayrımüslimlerle yapılan cami satışının pazarlığında; dini yönden işin kitabına uydurulmuş olduğu burada da görülüyordu. e Erdoğan müzakereye başladı Carney’in açıkladığı WashingtonAnkara temaslarıyla eşzamanlı bir biçimde, Başbakan Erdoğan sert tutumunu bir kenara bırakarak perşembe ve cuma akşamları sürpriz bir biçimde direnişin temsilcileri ve sanatçılar ile müzakerelere başladı. Hatta bu süreçte küçük ama önemli bir geri adım dahi atarak, Topçu Kışlası projesi konusunda yargı kararına uyacaklarını ve bu karar lehlerinde çıksa dahi konuyu yerel plebisitle halka soracaklarını açıkladı. Başbakan biraz sabırlı olabilse bugün Gezi Parkı’ndaki direnişin geçen haftalara göre katılımcı sayısı oldukça azalmış bir hal alacaktı. Aynı Zucotti Park’taki Occupy Wall Street hareketinin zaman içinde erimesi gibi. Nitekim birçok toplumsal aktör de cumartesi sabahından itibaren direnişin artık sona ermesi gerektiği yönünde görüş açıklamaya başlamıştı bile. Ancak ne olduysa cumartesi günü yapılan Sincan mitinginden sonra oldu ve Başbakan Erdoğan müdahale talimatı verdi. Küçük çocukları dahi hedefine alan son derece acımasız bir polis şiddeti altında gerçekleşen müdahaleyle park boşaltıldı. Burada kritik olan soru şu: Erdoğan zayıflamaya yüz tutan Gezi direnişini zaman içinde eritmek yerine neden acil polis müdahalesini seçti? İşte bu noktada, başta dikkat çektiğimiz Washington bağlantısına yeniden dönebiliriz. Sanıyoruz Erdoğan ve kurmayları Washington ile kurulan “çok üst düzey temaslarda” Obama’nın Suriye politikasında değişikliğe gideceğini önceden biliyordu. Bu Ankara’nın uzun süredir istediği bir değişiklik olduğundan, Obama yönetimine tam destek vermek zorunda olduklarının da bilincindeydiler. ABD’nin kararından sonra, Suriye’nin güneyinde Ürdün sınırından kontrol edilecek bir “no fly zone (uçuşa yasak bölge)” uygulaması başlatılacağı haberleri gündeme geldi. Benzer bir uygulamanın kuzeyden Türkiye üzerinden de devreye sokulması senaryoları çok gecikmeyecektir. AKP hükümetinin bu tür taleplere yanıt verebilmesi için halk desteğine ihtiyacı var. İşte bu nedenle, Erdoğan, ülkenin gündemini bir an önce “birkaç ağaç meselesinden” Suriye meselesine çevirmesi gerektiği sonucuna varmış olabilir. HHH Ancak evdeki hesap çarşıya uymayabilir. Erdoğan ve onun desteğine güvenen Obama, hiç tahmin etmedikleri bir sürprizle karşı karşıya kalabilir. Gezi Parkı’ndaki birkaç ağaç için iki hafta boyunca polisin kurşununa, copuna, gazına ve tazyikli suyuna karşı korkmadan direnen yüz binlerin, Suriye’de hukuki meşruiyeti olmayan kanlı bir savaşa ülkemizin dahil olmasını engellemek için meydanları doldurmayacağının garantisini kim verebilir ki? V 2 İsmet Paşa kışlanın yerine park yaptırdı T Caminin satış gerekçeleri komik Atilla Oral, “Charles Harington” adlı kitabında caminin satış gerekçelerini şöyle anlatıyor: “Cami ile ilgili olarak yetkili kişilerce yerinde inceleme yapılmış. Adı geçen caminin kışlanın ikinci katında bulunduğu belirlenmiş. Camiye dışarıdan cemaat girmesi olanaksızmış. Caminin dört bir yanı ecnebi ticarethaneleriyle doluşmuş. Hıristiyanlara ait mekânlarla çevrili ve Müslüman olmayan halk burada ikamet ediyormuş. Müslüman askerlerin buraya yerleştirilmesi de artık mümkün olmayışı satışın gerekçeleriymiş. İlave yapılarla birlikte caminin oturumu 400 zira imiş. Bu ölçü ile hesaplamaya göre toplam bedel 7 bin lira tutuyormuş. Sonuçta Taksim Camisi padişahın emriyle hükümet tarafından İstanbul Emlak Şirketi Osmaniyesi’ne devredilmiş. Yani 7 bin lira bedelle, padişah fermanıyla Taksim Camisi’ni Fransız şirketine satmışlar. Camiyi yok ediyorlar denmesin diye, dini yönden işi kitabına da uydurmuşlar. Bu satışa karşılık şehir dışında, ahalisinin tamamı İslam olan Safraköy’de bir cami inşasına karar verilmiş. Böylece ‘mahalli ahire nakil edilmiş’ kılıfını kullanmak suretiyle Taksim Camisi satılmış. ” Topçu Kışlası’nın bahçesinin Taksim Stadı olarak kullanılmasının ardından İstanbul Otomobil Türk Anonim Şirketi Merkez Garajı olarak kullanıldığı süreçteki dış görünümü (Gazeteci Ercan Kazmaz’ın arşivinden) alimhane’de inşaatların yapılması 1930’lu yılları bulacaktı. Topçu Kışlası’nın yıkım kararı, Başbakan Erdoğan’nın iddia ettiği gibi İnönü zamanında değil, Atatürk’ün sağlığında 1932 yılında alındı. Başbakan her zaman olduğu gibi Atatürk’e direkt saldıramadığı için yine İnönü’yü dublör kullanma yolunu seçti. TBMM’de kışlanın yıktırılması konusunda herhangi bir muhalefet de yapılmadı. İnönü döneminde de kışlanın yıkılmasına muhalefet etmek şöyle dursun, tam tersine harap haldeki kışlanın yıkımının gecikmesi nedeniyle hükümete sert eleştiriler yönelttiler. Nasıl ki Osmanlı Meclisi Mebusan’ında kışlanın yerine apartman yapılma şartıyla Fransız şirketine satışına bir iki kişi dışında karşı çıkan olmadıysa TBMM’de de yıkımına karşı çıkan olmadı. Zaten inşa edildiği günden beri çalıntı ve kişiliksiz mimarisi nedeniyle Topçu Kışlası benimsenmemişti. Henri Prost hazırladığı İstanbul’un nazım plan raporunda, imar servisinin 1936’da iç avluların ebadını değiştirerek inşaat nizamnamesini tadil etmiş ise de bunun kâfi olmadığını ve “bir ürbanizm plan hatası” olduğu notunu düşmüştü. Talimhane’de 19301940’lı yıllar arasında Vedat Tek, Seyfi Arkan ve Sedat Hakkı Eldem gibi dönemin ünlü mimarlarının yaptığı apartmanlar yükselirken, ahırlar ve kışla belediyeye devredildi. 1940’ta ahırların ve kışlanın yıktırılmasıyla ortaya çıkan büyük alan 193849 döneminin valisi ve belediye başkanı Lütfü Kırdar tarafından Henri Prost’un kasımaralık 1939’da çizimlerini yaptığı Taksim Meydanı’na açılan ve törenlerin izlenebileceği bir terasla bir gezi parkına dönüştürüldü. Gündem Suriye’ye dönmeliydi BİTTİ KIŞLA ERMENİ MEZARLIĞININ OLDUĞU YERE Mİ YAPILMIŞTI? İddiaların aksine Ermeni mezarlığı Topçu Kışlası’nın yapıldığı arazide değil kışlanın arkasında kalan bugünkü Divan Oteli ve Harbiye’deki Radyoevi’nin yerindeydi. İşgal kuvvetlerinin İngiliz Komutanı Harington mezarlığı yıktırarak top sahası yaptı. İşgal kuvvetlerinin İngiliz komutanı General Harington Kaynak: Charles Harington Atilla Oral
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle